Yaşam

Can Dündar: Lefter'den biz özrü bile esirgedik

Can Dündar, Lefter Küçükandonyanis'in geçmişte yaşadıkları için kendisinden özür dilenemediğini söyledi.

15 Ocak 2012 02:00

T24 - Can Dündar, Türk futbolunun ordinaryüs lakaplı futbolcusu Fenerbahçeli Lefter Küçükandonyanis'in geçmişte yaşadıkları için kendisinden özür dilenemediğini söyledi. Dündar, "Bunca özrün gündeme geldiği çağımızda, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusundan bir özrü bile esirgemiş olmamızdan dolayı üzülüyorum" dedi.


Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar'ın "Lefter teybi kapattırdı ve: Bunları yazma dedi" başlığıyla yayımlanan (15 Ocak 2012) yazısı şöyle: 



Lefter teybi kapattırdı ve "Bunları yazma" dedi


Düşünün: 17 yaşındasınız. Bir gün çevrenizdeki akrabalara birer ikişer anormal vergi cezaları bindirildiğini görüyorsunuz. Ödeyemeyenler toplama kamplarına gönderiliyor. Orada taş ocaklarında çalıştırılıyor.

Ne yaparsınız?

Lefter bunu yaşamıştı 17 yaşında...

Ne mi yaptı?

Gönüllü olarak askere yazıldı.


* * *


İçinde bir eziklik duygusu kalmış mıdır?

Ölümünden bir yıl önce onun belgeselini yapan Nebil Özgentürk’e sordum bunu...

Kamera arkasından bir anı anlattı.

Bu bahis açılınca 87 yaşındaki Lefter, “Şu kamerayı kapat hele evlat” demiş.

Kameranın kapalı olduğundan emin olunca da Nebil’in kulağına eğilip, “Babama da çok çektirdiler. O, yoksulluğu sayesinde sürgüne gitmekten kurtuldu, ama bütün akrabalarım Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı” demiş.

Asıl acı olan, Lefter gibi bir efsanenin, Varlık Vergisi faciasından 70 yıl sonra, 87 yaşındayken bile, bu kadarcık bir serzenişi kamera karşısında söyleyememesiydi.


* * *


Onu ve Türkiye’yi anlamak için bir başka anekdot:

50’li yıllar...

Lefter artık sadece Türkiye’de değil, dünyada “futbolun ordinaryüsü” haline gelmiş.

“Ver Lefter’e/yaz deftere” tekerlemesi dillere yerleşmiş.

Dünya karması Florentina’da oynarken tribünleri “Türko Türko” diye inletmiş.

Milli formayı giyip Yunanistan’a gol atmış...

İşte o Lefter’e 1955’te hayatının en büyük acısını yaşattık.

6-7 Eylül’de Büyükada’daki evini basan çapulcular taşlayıp “Vurun şu gâvura” diye bağırdılar.

Lefter sabaha dek elde silah kapıda bekledi.

Siz olsanız ne yapardınız?


* * *


“Ne yapmış” diye sordum Nebil’e...

Yine kapattırmış kamerayı...

Sadece “Günlerce ağladım” demiş. Ayrıntılara girmeye çekinmiş.

Ama Türkiye, o gaddar çapulculardan ibaret değil tabii...

Bir de güzel yüzü var bu ülkenin...

Lefter’in evinin basıldığını duyan Fenerbahçeliler hemen Kartal’dan motorlara binip Ada’ya koşturmuşlar. Lefter’in evinin önüne barikat kurmuşlar.

“Sana bunu kim yaptıysa söyle, haddini bildirelim” diye isim sormuşlar.

Hepsini isim isim tanıdığı halde kimseyi ihbar etmemiş Lefter...

Şikâyetçi de olmamış.

Fenerbahçelilerin verdiği o destekten güç bulmuş.

“Her toplumda olur böyle şeyler” demiş, susmuş.


* * *


Şimdi onun ardından sıralanan cömert övgüleri dinledikçe bunlar geliyor aklıma...

Dün onu statta alkışlayanlar, bugün ardından iltifat yağdıranlar arasında ailesini sürgüne yollayanların, evini taşa tutanların çocuklarının, torunlarının da olduğunu düşünüyorum.

Bunca özrün gündeme geldiği çağımızda, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusundan bir özrü bile esirgemiş olmamızdan dolayı üzülüyorum.

Onun 87 yaşındayken ve ölüm döşeğindeyken bile başına gelenleri anlatırken -belki korkudan, belki memlekete zarar vermemek için- kamera kapattırmasından, eleştirmeyip yutkunmasından dersler çıkarıyorum.

Onu saygıyla anıyorum.