Kültür-Sanat

Büyük yağma ilk kez beyaz perdeye yansıyor

‘Güz Sancısı’ isimli film, 55 yıl önce İstanbul’da azınlıklara ait malların yağmalandığı ‘6-7 Eylül olaylarını’ anlatıyor.

24 Ocak 2009 02:00

Gösterime giren ‘Güz Sancısı’ isimli film, 55 yıl önce İstanbul’da azınlıklara ait malların yağmalandığı ‘6-7 Eylül olaylarını’ anlatıyor.

Yönetmenliğini Tomria Giritlioğlu’nun yaptığı film, Rum kızı Elena ile Türk genci Behçet’in aşkını anlatırken, o yıllarda dünyada Türkiye’ye büyük prestij kaybettiren olayları da gözler önüne seriyor. Tarihimize ‘6-7 Eylül Olayları’ olarak geçen yağmalamada, Rum, Ermeni ve Musevilere ait dükkanlar tahrip edilmişti Ve bu olaylar ilk kez bir filmle sinemaseverlerin karşısına çıktı.

Bir söylenti üzerine çıktı

Ekspres gazetesi “Atatürk’ün Selanik’teki evi bombalandı diye manşet atınca, binlerce kişi başta İstiklal Caddesi olmak üzere azınlık dükkânlarını, evlerini yağmaladı, 16 kişi öldü, azınlıklara o zamanın parasıyla 60 milyon lira tazminat ödendi.

54 yıl sonra yüzleşme

Vatan'ın haberine göre; 6-7 Eylül 1955 olayları panoramasında Behçet ile Elena’nın aşkını anlatan “Güz Sancısı”nı izleyen İstanbul Rum cemaatinin yaşayan en eski gazetesi Apoyevmatini’nin sahibi Mihail Vasiliadis, “Filmi çekme cesaretini gösterenlere teşekkür ederim” dedi

1955 yılında geçen “Güz Sancısı”nda milliyetçi, zengin bir toprak ağasının idealist oğlu olan Behçet, karşı komşusu Rum Elena’ya aşık olur ve 6-7 Eylül olaylarının panoramasında duygularıyla ve siyasi fikirleriyle bir iç hesaplaşmaya girişir.

Mihail Vasiliadis de İstanbullu bir Rum. Görmediği ne Varlık Vergisi kalmış, ne de 6-7 Eylül olayları. 20 yıl İstanbul’da gazetecilik yapmış. Türk Ortodoksları ile ilgili bir yazısına ’Rumluk propagandası’ndan dava açılmış. 10 yıl sürmüş yargılanması. Mihail de kalkmış Yunanistan’a gitmiş. 20 yıl da orada gazetecilik yapmış.

Yunanistan’dayken Ege adalarındaki hastaların Yunanistan yerine daha yakın olan Türkiye’ye taşınmasını önermiş. Sonunda Vasiliadis hakkında ‘Yunanlılığa hakaret’ten dava açılınca o da 20 yıl önce ayrıldığı anayurduna geri dönmüş.

6-7 Eylül 1955’te 16 yaşında bir genç olan Mihail Vasiliadis “Bu olayları yaşamış birisi olarak film çok canımı sıktı, tekrar o karanlık günlere geri gittim, yaralandım. Bizler için bu olaylar sadece bir ’güz sancısı’ değil, yıllar boyu bizim her anımızda yaşadığımız bir sancı. Bu film bir belgesel değil bu nedenle bir belgesel gibi yargılanmamalı. Film derin devletin tezgahını ve halkın nasıl kışkırtıldığını net olarak yansıtıyor .”

Vasiliadis, “Film maalesef bir arada yaşamayı savunmuyor. Benim filmden bir azınlık olarak çıkardığım mesaj: ’Azınlıklarla Türkler tabii ki beraber yaşayamaz, çok üzgünüz, sizi çok seviyoruz ama en iyisi sizler başınızı daha fazla belaya sokmadan bu topraklardan gidin’ oldu. Ayrıca film İstanbullu Rumları iki karakterle temsil ediyor, ’torununu satan bir babaanne ve fahişe Elena ‘Bu karakterler film boyunca öne çıkıyor ve vurgulanıyor. Bu imaj çok rahatsız etti, Rumlar bu değildir.”

Bizi kapıcı kurtardı

Vasiliadis film sırasında bir sahneye takıldığını ve heyecanını gizleyemeyip “Bu bizim Ahmet Efendi” dediğini söylüyor. Vasiliadis kapıcıları Ahmet Efendi’nin ailesini nasıl kurtardığını şöyle anlatıyor: “Tarlabaşı’nda oturduğumuz evin kapıcısı Ahmet Efendi bizi evleri yağmalayan güruhtan korumak için elinde bayrakla kapının önünde bekliyordu. Hızla içeri girdim, kapıyı kapadı. Kalabalık binanın önüne geldiğinde ’burada gavur yok’ dedi. Bizi kurtaran Ahmet Efendi elindeki bayrağı bırakıp kazmayı aldı ve Rumların evlerini yağmalamaya gitti. Yani bize dostluk görevini yaptı, yağmayla da vatani görevini.” Vasiliadis “Bu nedenle Ahmet Efendi’nin suçlanamayacağını” söylüyor: “Asıl özrü kandırdıkları halktan dilemeli.”

Olay çıkacak evinize gidin

Mihail Vasilidis o gün ve sonrasında yaşadığı bir kaç olayı şöyle anlatıyor: “ Tahtakale’de çalışıyordum. Saat ikiye doğru, daha Selanik’teki bomba haberi duyulmadan evvel ortalık karışmaya başlamıştı. Türk dükkan sahipleri yanımıza gelip, ‘Hemen kapatıp eve gitseniz iyi olur’ diyorlardı. Eminönü’nde gruplar halinde adamlar bekliyordu. O sıra İstanbul Ekspres gazetesi çıktı. Beklenen haber gelmişti. Ortalık karıştı, saldırılar artık başlayabilirdi.”