T24 - Hürriyet gazetesi yazarı İsmet Berkan, Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN'deki çalışmaları değerlendirdi. Berkan, "İsviçre’de başlayıp Fransa’ya uzanan, sonra yeniden İsviçre’ye geri dönen 27 kilometrelik büyük hadron çarpıştırıcısında yürütülen iki büyük deneyin yegane amacı elbette Higgs bozonunu bulmak değil. 10 milyar dolara malolan bu büyük makine, erken dönem evrenle ilgili başka pek çok sırrı çözmeye çalışıyor" dedi.
Berkan'ın Hürriyet'te "Tanrı parçaçığını beklerken: Büyük gün bugün" başlığıyla yayımlanan (13 Aralık 2011) yazısı şöyle:
İki hafta önce Enis Berberoğlu aradı, ‘Yahu’ dedi, ‘Şu CERN’deki açıklamayı yerinde izleyip yazsana...’
Körün istediği bir göz misali hemen üstüne atladım bu teklifin. Türkiye’nin kendine özgü ‘önemli’ gündemindense, bilimin ve fiziğin bence kıyas kabul etmez önemdeki ‘gündem’ine balıklama daldım, Cenevre’deyim.
Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN İsviçre’nin tarih boyunca ayrıksı olmuş bu şehrinin hemen kıyısında.
Kıyısı dediğim, aslında İstanbul’da kendi evimden gazeteye gelmek için yaptığım yoldan daha kısa mesafe ama burası Avrupa, burada çok az sayıda ‘mega şehir’ var. Cenevre ölçülerine vurduğunuzda şehir merkezinden yola çıkıp 7-8 kilometre uzaklaştığınızda tarlalara, resmen kırsal alana ulaşıyorsunuz.
CERN de böyle bir kırsal alanın ortasında. Gerçekten de, yerin altında 27 kilometre boyunca uzanan ‘Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’ tünellerinin üstündeki toprak ekili alan.
Ama bu tarlalar sizi yanıltmasın. CERN’e giden yol boyunca onlarca yüksek teknolji şirketinin araştırma merkezleri, labaratuvarları, binaları var. Hepsi de tarlaların arasında.
CERN’in ana girişi, hemen Fransa sınırının kenarında. Kocaman bir ana kampusu, iki tane de yine kocaman yan kampusu var bu araştırma kuruluşunun. Aslında bir çeşit üniversite orası; bir çeşit üst düzey akademik kurum.
Nitekim CERN’in ana girişinde, kampusun güvenliği dahil her şeyinin devletlerden bir nevi bağımsız özel biçimde yönetildiği yazılı. Ben taksiyle gittim, hayret verici biçimde hiç sorgulanmadan içeri girdim, kampus içinde abartısız 15 dakika boyunca ana binayı aradım durdum, bulduğumda da yanlış binaya geldiğimi öğrendim, doğrusunu bulmak bir o kadar vaktimi aldı.
Dün CERN’de bilim komitesi toplantısı vardı. Biz gazetecilere açık olmayan, daha çok CERN yönetimine son büyük deneyler dahil pek çok konuda bilgi ve hesap verildiği, geleceğin hedeflerinin konuşulduğu bir toplantı.
Ama bugün öğleden sonra, belki de ilk defa, Higgs bozonunu veya popüler adıyla ‘Tanrı Parçacığı’nı arayan iki büyük deney grubunun en tepe yürütücüleri bir seminer verecekler. Daha önce bu çeşit bilgi aktarımları en tepe yöneticiler değil de basın sözcüsü gibi kişiler tarafından yapılıyordu, yöneticilerin ilk kez podyuma çıkacak ve üstelik gazetecilerden soru da kabul edecek olması, çok önemli bir açıklama yapılacak olmasına bağlanıyor.
Yapılması beklenen ama yapılmazsa da büyük hayal kırıklığına uğramayacağım o ‘çok önemli’ açıklamayla ilgili dedikoduları pazar günü bu köşede yazdım zaten.
İddiaya göre Higgs bozonuna 125 GeV enerji seviyesinde rastlandı. Bu buluşun ne anlama geldiği hakkında son birhafta on gündür yapılan spekülasyonun ve yorumun haddi hesabı yok. Bunlardan bazılarını pazar günü paylaştım.
Şimdilik bana düşen beklemek. Bugün öğleden sonra belki de tarihi bir açıklamaya tanıklık edeceğim veya bu açıklama için en çok bir yıl daha bekleyeceğim.
Bekleyelim, görelim.
CERN’deki havayı solumak
Elimdeki adres, ‘Zeeman Yolu, 50 numara’ diyor. Önce sadece bir adres bu, anlamı üzerinde düşünmüyorum bile.
Ama CERN kampüsünden içeri girer girmez anlıyorum. Çünkü bütün yollar birer büyük fizikçinin adını taşıyor. Einstein da var, Bohr da, Pauli de, Heisenberg de, ve elbette ‘Zeeman Prensibi’yle 1902’de Nobel almış olan Zeeman da.
CERN’ün ana binasından içeri girince, herhangi bir üniversiteye girmiş gibi oluyorsunuz. Herkes spor kıyafetli, herkes sırt çantası taşıyor, herkes dalgın dalgın boşluğa bakar gibi yürüyor, belki biyolojik yaşlar çok farklı ama akıl yaşları ve hissedilen yaşlar birbirine çok yakın.
Burada her milletten araştırmacı var. Türkler de var, Japonlar da, Koreliler de, Amerikalılar da, Fransız, Alman, Belçikalı, İsviçreli, Hollandalı, Avusturyalı, Rus ve Bulgarlar da...
Dedim ya, burası bir okul aslında. Yani akademik araştırma kuruluşu. O yüzden, belki binlerce Türk fizikçinin yolu zaman içinde buradan geçti. Örneğin yolu buradan geçenlerden biri de, herkesin edebiyatçı kimliğiyle tanıdığı yazar Aslı Erdoğan’dı. Evet, o aynı zamanda bir fizikçi.
Türkiye hala merkeze tam üye değil ama üniversitelerimiz burada. Halen pek çok deneyde aktif olarak çalışan onlarca Türk bilim insanı var burada. Örneğin, en son ışıktan hızlı nötrinolar deneyinin yapıcıları ve bu deneyle ilgili akademik makalenin yazıcıları arasında ODTÜ’den isimler de vardı.
Biz Türkiye’de hayal edebileceğim en boş tartışma konusu olan ‘Cemaat-Ak Parti bölünmesi’ üzerine kalem oynataduralım, burada insanlar evrenin sırlarını çözmeye çalışıyor, evrenin oluşum anına yaklaşmaya çalışıyor.
‘Büyük Patlama’yı ve ‘kara delik’i yeniden yaratmak... İsviçre’de başlayıp Fransa’ya uzanan, sonra yeniden İsviçre’ye geri dönen 27 kilometrelik büyük hadron çarpıştırıcısında yürütülen iki büyük deneyin yegane amacı elbette Higgs bozonunu bulmak değil.
10 milyar dolara malolan bu büyük makine, erken dönem evrenle ilgili başka pek çok sırrı çözmeye çalışıyor. Bunu yaparken de, aslında doğada, evrenin bir yerlerinde her an milyonlarca defa olan bir şeyi daha kontrollu şartlarda tekrarlıyorlar.
Gerçekten de büyük hadron çarpıştırıcının çalışmaya başlamasından bu yana milyarlarca kez de küçük parçacıkları çok yüksek enerji seviyelerinde milyarlarca kez çarpıştırarak bir nevi erken dönem ‘büyük patlama’sı veya ‘kara delik’ yarattı bilimciler.
Tabii bu ‘kara delik’lerin bir farkı var: Birincisi çok küçükler. İkincisi, ortaya çıkar çıkmaz da yok oluyorlar.
Ama sırf kara delik yaratılacak, büyük patlama tekrarlanacak diye geçen yıl dünya çapında yaşanan korkuyu unutmayın.‘Ya dünya yok olursa’ sorusu sadece bizde değil dünyanın dört bir yanında medyanın dilindeydi.Şimdi o korkuyu aştık, dünya yok olmadı ama bu kez başka bilim dışı çıkarımlar yapılmaya, ‘Tanrı Parçacığı’na verilen bu isimden hareketle dinsel sonuçlar üretilmeye çalışılıyor.
‘Tanrı parçacığı’nın teorik öngörücüsü Higgs’in kendisinin bu isimden nefret ettiğini yazdım birkaç kez, hatta onun bir seferinde, ‘Tanrının belası parçacık’ dediği bile iddia ediliyor, parçacığın bir türlü bulunamamış olmasından hareketle eminim CERN’deki pek çok araştırmacı da bu tabiri kullandı sonradan.
Büyük hadron çarpıştırıcısı 27 kilometrelik bir tünel. Bu bir temsili resim. Parçacıklar bu tünelin içinde çarpışıyor ve temsili resimdeki gibi bir görüntü doğuyor. Ama aslında tam ne gözüktüğünü kimse bilmiyor. Bu resim, ressamının hayal gücü sadece.
CERN’deki binalar hiç öyle gösterişli ve yüksek bilim ile teknolojiyi sembolize eder nitelikte değil, çok sıradan aslında. Ama bu yarıküre CERN’in idari merkezlerinden biri ve farklı görünümü nedeniyle de medyada en çok bu binayla sembolleşiyor CERN.
CERN, Cenevre’nin hemen dışında, havaalanının kenarında ve kısmen de Fransa sınırının içinde yer alıyor. Resimdeki beyaz çizgi, büyük hadron çarpıştırıcısını kabaca işaretlemek için var. Aslında toprağın üstü neredeyse tamamen tarla.