Kültür-Sanat

Burçin Terzioğlu: Şimdi sansür oldu da herkes pür-i pak mı olacak; cinayetler, tecavüzler bitecek mi?

"Zaman zaman otosansür oluyor, çünkü kutuplaşmaya çok müsait bir kitle var"

30 Ekim 2016 15:01

Kanal D’de yayımlanan dizisi ‘Poyraz Karayel’in başrol oyuncusu Burçin Terzioğlu televizyon ekranlarında ‘gay, rakı, ön sevişme’ gibi kelimelerin sansürlenmesiyle ilgili olarak “Geçmişte sansürlenmemiş görüntüler ya da cümleler vardı, o yüzden mi biz bugün böyleyiz? Tabii ki hayır. Şimdi sansür oldu, ne olacak, bundan birkaç sene sonra her şey, herkes pür-i pak mı olacak? Cinayetler, tecavüzler bitecek mi? Etkisi olacaksa olsun ama ben pek zannetmiyorum” diye konuştu.

Burçin Terzioğlu’nun Hürriyet’ten Hakan Gence’ye verdiği yazılı söyleşi şöyle:

Dizi yine fırtına gibi başladı. İki yıldır aralıksız setlerdesiniz. Enerjiniz nasıl oluyor da düşmüyor? Hiç tükenmiş hissettiğiniz olmuyor mu?

Geçen sene günün çoğunluğunu sette geçirdiğim bir haftaydı. İki mekân arası arabada uyumuşum. Gece 01.00’de uyandırdılar ve hazırlığa alacaklarını söylediler. Birden şöyle söylenmeye başladım: “Emeklilik için günüm doldu, yaşımı bekliyorum. Yeter artık, çok yorgunum.” Tabii sonra buna çok güldük. İşin şakası bir yana, gerçekten ara ara hissediyorsun bunu. Geçmişimden bir şey anlatırken şunu fark ediyorum; yıllardan değil de yaptığım işlerden hesaplıyorum zamanı. Hayatımı mevsimlere değil, sezonlara bölüyorum. Yaş aldığımı eski işlerime bakıp anlıyorum. Setlerde evimden daha çok zaman geçiriyorum. Büyürken ders kitaplarından daha çok senaryo okumuş olabilirim. Tükenmişlik sınırlarında geziyorum ama tükenmiyorum, hâlâ takatim var yani (gülüyor).

“Parayla ilgili konuların konuşulmasından rahatsız oluyorum”

Son iki bölümdeki performansınız çok beğenildi, köşe yazılarına konu oldu... Artık Ayşegül’le bütünleştiniz mi?

İnsanların kalbinin, aklının bir köşesine yer etmek, benimle ağlamaları, benimle gülmeleri, canlandırdığım karakterin gerçek olduğuna inanmaları sözle anlatılır bir şey değil. Herkese çok teşekkür ediyorum. Ayşegül’le bütünleşme kısmını şöyle özetleyebilirim; üç senedir bu kızı oynuyorum ben. Neler yaşadığını biliyorum artık. Gerisi, duyguya bırakmak kendini...            

Dizide yeni sezon Ayşegül’ün Poyraz’ı unutmak için başkasıyla evlenmesiyle başladı... Evlilik bir diğer aşkı unutmak için bir yol olabilir mi?

Ayşegül aşkı unutmak için değil, sadece hayata tutunmak için kabul etti o teklifi. O, aşkının kaybı yüzünden ölümü düşünmüş bir kadın...

Aileniz film sektöründeydi. Sizi de setlere getirip götürürlerken dört yaşında kendinizi kamera karşısında buldunuz. Oyuncu olmak o yaşta bir çocuğun vereceği bir karar değil. Sizin için başka seçenek yok muydu?

O zaman benim için bir oyundu, eğlenceydi. Sonra kendi kararlarımı verebilecek yaşta oradan devam etme seçimini kendim yaptım. 17-18 yaşları daha idrak etmeye başladığın, ergenliğin falan geçtiği zamanlardır ya, o zamanlar artık kararımı vermiştim. Şimdi bu mesleği yaptığım için o kadar mutluyum ki... Sadece oyunculuk yaptığım için bile şükrediyorum.

20’nin üzerinde karakter canlandırdınız bugüne dek. Bir role saplanıp kalmak gibi şizofrenik bir şey yaşadınız mı hiç?

Henüz öyle bir durum yaşanmadı.

Henüz?

Evet (gülüyor), henüz. Dünyada oyuncular bazen bir film için iki sene hazırlanıyor; günde 10 saat o adam olmaya çalışıyor, onun gibi yatıp kalkıp onun gibi yürüyor. O karakteri içselleştiriyor. Belki bir müddet etkisinde kalıyor olmaları normal. Ötesi abartılı ve tehlikeli.

Başrol alarak dikkat çektiğiniz proje ‘Fırtına’ydı. Size 22 yıl sonra geldi... O gelene kadarki sürede pes etmeyi düşündünüz mü?

Tabii vazgeçişlerim de oldu. Ama oyunculuğa hep dört elle sarıldım ve umudumu kaybetmedim. Pes etmek gibi bir lüksüm yoktu. Şansım beni biraz zorladı ama sonunda yüzüme güldü. Şimdi olduğum yere gelebilmek için epey çaba sarf ettim. O yüzdendir ki kıymetini biliyorum.

Bunca yıl çalıştınız, lüks katlar, yatlar alabildiniz mi?

Parayla ilgili konuların konuşulmasından çok rahatsız oluyorum, utanıyorum. O yüzden bu soruyu güzelce geçiştireceğim. Geleceğe yatırım için planlarım parayla ilgili değil. Eğer bir gün evlat sahibi olursam; vicdanlı, saygılı, vefalı, hoşgörülü yetiştirmek, gelecek için en büyük yatırım olacak.

Bu projeden sonrası için hayaliniz ne?

Önce uzun bir tatil yapmak... Biraz başka ülkeler, başka insanlar görmek, yeni şeyler öğrenmek istiyorum. Bir de yapabildiğimden geri düşmek istemiyorum. Tiyatro, sinema belki...  Daha iyi oynamak, daha iyi projelerde yer almak dileğim...

İlker, yanında nefes alabildiğim hayat arkadaşım...

Sizin sözlüğünüzde aşkın tanımı ne?

Aşk hayata tutunma şekli, yaşama biçimi, güzel bir hormon, aşk birçok şey...

Dizideki rol arkadaşınız aynı zamanda sevgiliniz... İlker Kaleli sizin için ne ifade ediyor?

Bunu başlık yapmayacağına güvenerek söylüyorum; her şeyi paylaştığım, yanında nefes alabildiğim, yenilendiğim, mutlu olduğum hayat arkadaşım...

Yaşadığınız ilişkiyle ilgili, magazinde bir ayrıldılar, bir barıştılar haberleri çıkıyor. En son çıkan ayrılık haberini Twitter’dan yalanladınız...

Yaşadığım ilişkiyle ilgili konuşmak hoşuma gitmiyor. Sen özelini ne kadar ortalığa dökmezsen, insanlardan da o kadar saygı bekleme lüksün oluyor. Evet, saygı beklemek bazen lüks oluyor ne yazık ki... Gazeteye “Yaz gitsin, kim bilecek gerçeği” zihniyetiyle haber sunulduğu ve sayfayı doldurmak için gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan birtakım şeyler yazıldığı zaman biz de sevenlerimizin durumu merak ettiğini düşünerek sosyal medyadan bir şeyler yazmak durumunda kalıyoruz.

Geçmişte bir boşanma yaşadınız. Bundan sonra evliliğe bakışınız ne? Artık o defter kapandı mı?

Tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok, neden evliliğe küseyim? Evlilik çok önemli, güzel bir durum. Evliliğe bir küslüğüm yok, sadece öyle bir gündemim yok şu anda.

Burada doğdum, burada yaşıyorum ülkemi çok seviyorum...

Türkiye dertlerine ne kadar kafa yorarsınız?

Bu ülkede yaşıyorum. Burada doğdum, burada çalışıyorum ve ülkemi çok seviyorum. Her akşam yatarken, “Ne olur yeni güne güzel haberlerle uyanalım” diyorum. Tabii kafa yoruyorum, sorguluyorum, tartışıyorum. Aksi ancak hayatla ilgili bir fikri olmayan, boş bir insan olma durumunda olabilir.

Son dönemde nelere itirazınız var?

Teröre, caniliğe, sapkınlığa, adaletsizliğe... Günlerimizin sayılı olduğu bir dünyada, her anı güzellikler içinde yaşamak varken her gün başka bir felakete uyanıyoruz.

“Vicdanını unutanların sayısı artıyor”

Ekranda farklı hayatlardan kadınları canlandırdınız. Genel olarak baktığınızda Türkiye’de kadın olmak size ne ifade ediyor? Zor mu?

Bence bu zamanda insan olmak zor. Yaşıyor olabilmek bir mucize.

Biraz açar mısınız?

Sabah evden çıkıp geri dönebilmek bir lütuf. Yolda yürümek, istediğin kıyafeti giymek, fikrini söylemek, hakkını savunmak, baskılara boyun eğmemek, gece dışarı çıkmak, toplu taşıma kullanmak... Bunlar bir kadının yaparken iki kere düşünmesi gereken şeyler.

Çocuğa, kadına, hayvana, farklı cinsel yönelimden olanlara şiddet haberlerini sık sık görüyoruz. En son 3.5 yaşında vahşice öldürülen Irmak haberine uyandık...

Bu olaylar mide bulandırıcı! İnsanın aklı almıyor: Senin, benim gibi, iki ayaklı, iki gözü, iki kulağı olan, adına ‘insan’ denen bir canlı bunları nasıl yapabilir? Şiddet neden hayatımıza bu kadar girdi, inan bu çok derin, saatlerce tartışılacak bir konu. Tabii biz kendi yaşadığımız ülkeden sorumluyuz ama bunları konuşurken dünyaya da bakmak gerekir. ‘Toplum olarak kötüleştik mi?’ Buna; insanlığını, vicdanını unutanların sayısı gün geçtikçe artıyor diyebilirim.

“Sansürden sonra pür-i pak mı olacağız?”

Ekranda ‘gay, rakı, ön sevişme’ kelimeleri bip’leniyor... Bunlar yayımlansa daha ahlaksız bireyler mi oluruz?

Geçmişte sansürlenmemiş görüntüler ya da cümleler vardı, o yüzden mi biz bugün böyleyiz? Tabii ki hayır. Şimdi sansür oldu, ne olacak, bundan birkaç sene sonra her şey, herkes pür-i pak mı olacak? Cinayetler, tecavüzler bitecek mi? Etkisi olacaksa olsun ama ben pek zannetmiyorum.

Peki sizin otosansür uyguladığınız oluyor mu?

Zaman zaman... Çünkü kutuplaşmaya çok müsait bir kitle var. Söylemek istediğinin aksini anlayan insanlar; kötü, kaba ve küfürlü yorumlar yazabiliyor. 
O yüzden yazdığının ya da söylediğinin nereye çekilebileceğini tartmak gerekiyor.

“Günlerce evden çıkmadığım, saatlerce ağladığım oldu”

Geçen yıl “Başkalaşım yılımdı. Renk değiştirdim” demiştiniz. Peki şimdi?

Başkalaşım bitti. Hayata tutunma, kabullenme tamamlandı. Şimdi andan keyif almak ve şükretme zamanı. Kariyerimle ilgili düşlediğim yolda mutlu bir şekilde ilerliyorum. Çalışıyorum ve çalışırken de geleceğe dair özgürce planlar yapıyorum. Sadece canımın istediğini yaşıyorum. Biraz daha umursamazım. Hayatın geçip gittiğini kendime unutturmuyorum.

Bu söyledikleriniz bana sizinle ilgili net fikirler vermiyor: Siz ayrılık sonrası güçlü duran, bir ilişki içindeyken bunu insanların gözüne sokmayan bir kadınsınız. Hadi o çok cool kadının ardındaki sizi anlatın...

Dirençliyim. Bağışıklık sistemim olaylara karşı güçlü artık. Durduğu yerden, gördüğü şeyden mutlu olan biriyim. Geçmişimden dersler çıkarıp yol haritamı çizebiliyorum. Ne istediğimi ya da ne istemediğimi öğrendim. Hatalar yapılır, benim yaşantımda da oldu, hem de sayısız... Onları da seviyorum ama kimseye bir zararı olmadığı sürece... Şükretmeyi seviyorum. İnandıklarımla ve sevdiklerimle derin bağlarım vardır, kimsenin aramıza girmesine izin vermiyorum.

“Dibine kadar yaşıyorum, bundan da utanmıyorum”

Hiç ağladığınız, dağıttığınız zamanlar olmaz mı?

Olmaz mı hiç! Günlerce evden çıkmadığım, saatlerce ağladığım, arkadaşlarımın gelip beni topladığı oldu. Benim de bir kalbim, duygularım var. Ve dibine kadar yaşıyorum. Bundan da hiç utanmıyorum, kendime kızmıyorum. En naif, en gerçek duygudur; üzülmek, kırılmak... Ben de defalarca dağıldım, defalarca toparlandım.

Bu zamanlarda yanınızda kim olur?

O hissiyatı önce kendimle paylaşırım. Ama bazen ellerim, gözlerim, bedenim çok küçük kalıyor yaşananlar karşısında. O zamanlarda ailem, dostlarım ve sevgilim var yanımda. İster konuşuruz, ister susarız ama bir şekilde iyi olmanın yolunu buluruz.

Reyting alan dizilerde başroller, harika bir aşk, güzel bir kadın... Hayat size mi güzel?

Kime göre, neye göre? Ne dramlar yaşanıyor; hepimiz görüyoruz, duyuyoruz. Onların yanında sorduğun sorudaki süslü sözlerden sakınırım. Tabii benim de zor günlerim oldu; sınavlardan geçtim, o parlak ve renkli görüntülerin arkasında, siyah ekrana çok düştüm. İyi şeyler her zaman kolay gelmiyor insanın hayatına. Kazıyorsun, tırnakların kırılıyor, aldırmıyorsun. Hayat bana mı güzel bilemem ama hayat her şeye rağmen güzel. Binlerce kere şükürler olsun!

Siz kimine göre mahallenin ‘delikanlı ablası’, kimine göre Türkiye’nin en seksi kadınısınız... Sizce?

Kimine göre öyle, kimine göre böyle ha? O zaman hepsinden biraz diyelim...

“Umudumuzu kaybetmek bize iyi gelmiyor”

Bu ortamda çocuk yapma konusunda tereddüt yaşadığınız oluyor mu? 
Evet, yaşıyorsun. Benim arkadaşlarım çocuklarını okula kendileri götürüp getiriyor artık. Çocuklar evin içinde oynayabiliyor, dışarı bırakamıyorsun. Haberleri görüyorsun, her gün başka bir şey. Aileler paranoyak oluyor. Çok büyük sorumluluk anne-baba olmak. Tabii ki hep vardı bu sorumluluk ama şimdi daha da arttı. Çok daha vizyonu açık, çok daha bilinçli, kalbi temiz insanlar yetiştirmek zorundayız. 

Umutlu musunuz gelecekten?

Burçin olarak umuda çok dayanıyorum, onunla yaşıyorum, onunla yol alabiliyorum. Ama son zamanlarda adaletsizlik, canilik, vicdansızlık, merhametsizlik artarken bir şeyler iyiye gider gibi durmuyor. Umarım her şey zamanla daha iyiye gider. Umudumuzu kaybetmek bize iyi gelmiyor.