“Bugünkü şartlar çerçevesinde benim gelecekle ilgili bir siyaset planım yok” diyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu sözleri, Çankaya Köşkü’yle ilgili senaryoların yeniden gözden geçirilmesine sebep oldu. Kimine göre Gül, Rusya’daki Putin – Medvedev modelini kabul etmeyeceğini belirterek “emanetçi başbakan olmam” mesajı verirken, bazı yorumcular da “Gül’ün yeniden cumhurbaşkanı adayı olacağı” yorumunda bulundu.
Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can ve yazar Murat Yetkin de, Abdullah Gül’ün sözlerini yorumladı.
Eyüp Can’ın, Radikal gazetesinin bugünkü (19 Nisan 2014) nüshasında yayımlanan, “Veda değil, ‘damardan’ siyaset” başlıklı yazısı şöyle:
Veda değil 'damardan' siyaset
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Kütahya’da çok önemli bir açıklama yaptı ve bir anda siyaset dünyası dalgalandı.
Hafta başı Ankara ’da konuşulan son Çankaya Senaryosu’nu detaylı bir biçimde yazdığım için Gül’ün bu açıklamasından sonra telefonum arka arkaya çaldı.
Gül ne demek istedi?
Hani ‘Erdoğan Çankaya’ya Gül Kongre’ye’ gidecekti?
Gül bu açıklamayla siyasi hayatını bitirmiş olmadı mı?
Sorular yağmur gibi…
Kafalar karışık…
Ama ben şahsen ‘siyaset planım yok’ açıklamasıyla Gül’ün siyasi hayatını bitirdiğini düşünmüyorum.
Aksine pozisyonunu güçlendiriyor.
Hem kamuoyunda hem de parti içinde…
Neden mi? Anlatayım…
Senaryo iki ayaklı
‘Erdoğan Çankaya’ya Gül Kongre’ye’ senaryosu iki ayaklı.
Birinci ayakta Çankaya meselesinin çözülmesi gerekiyor.
Başbakan Erdoğan Çankaya’ya çıkma konusunda kararlı.
Fakat Gül de Çankaya’dan tamamen vazgeçmiş değil.
Ne Gül ne de Erdoğan bu konuda resmi bir açıklama yaptı.
Erdoğan kararını partisinin nabzını tam olarak tuttuktan sonra açıklamak istiyor.
Bu yüzden birkaç gündür arka arkaya toplantılar yapıyor.
Şimdilik çıkan tablo AK Parti tabanının Erdoğan’a ‘Çankaya hakkınız’ demesi.
Ama teşkilat bugüne kadar birlikte var olduğu Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasından sonra oluşacak belirsizlikten dolayı ciddi kuşkular da taşıyor.
Erdoğan bu yüzden ‘partili cumhurbaşkanı’ formülünü devreye sokmak istiyor.
Ancak kısa vadede anayasa değişikliği söz konusu olamayacağı için bu formül resmen devreye giremeyecek.
‘Fiilen girer’ diyenler var…
Var ama teşkilatta ‘fiili durum parti içinde ciddi sıkıntılara yol açar’ diyenler de var.
Bu belirsizlik Erdoğan’ın kafasını kurcalıyor.
Zamanlama önemli
İşte tam bu ortamda tam da Erdoğan il başkanları toplantısında konuşurken Gül’den ‘siyaset planım yok’ açıklaması geldi.
Bu açıklamasıyla hem benim birinci önceliğim hala Çankaya’da bir dönem daha kalmak demiş oldu.
Hem de kendisi üzerinden teşkilatta başlayacak erken tartışmalara set çekmiş oldu.
Dikkat edin o cümlenin başı şöyle…
‘Bugünkü şartlar çerçevesinde gelecekle ilgili siyaset planımın olmadığını paylaşmak isterim.’
Ne demek bu?
Bir, Çankaya’dan vazgeçmiş değilim.
İki, bugün için siyaset tartışmasına girmem.
Buna Gül’ün önceki gün Çankaya seçim sonuçları kimsenin cebinde değil mesajını ve Kütahya’da yaptığı açıklamada kullandığı ben Çankaya’ya bağımsız bir aday olarak çıkmadım, arkadaşlarla konuşup bir karara varacağım demesini de ekleyin…
Veda değil damardan siyaset
Sonuç şu...
Gül Çankaya’dan tamamen vaz geçmiş değil.
AK Parti içinde ve hükümete yakın medyada yer alan kendisini tamamen oyun dışına itmek isteyen ve rencide eden yorumlardan rahatsız.
Bu yüzden de şu an için siyaset planını konuşmak yerine daha ilk aşamada tavrını net koymak istiyor.
Yani Gül siyasi kariyerine son vermiyor aksine siyasette var olacaksa bunu pozisyonunu güçlendirerek yapmak istiyor.
Ama benim yorumum hala değişmedi.
Eğer Erdoğan Çankaya’ya çıkmaktan vazgeçmezse Gül Erdoğan’ın karşısına çıkmaz.
Ama çıkmayacağı kendisini siyaseten ve nezaketen ezdireceği anlamına da gelmiyor.
Gül siyasete veda etmiyor aksine bence ‘damardan siyaset’ yapıyor.
Gül, 'emanetçi başbakan olmam' diyor
Murat Yetkin’in Radikal gazetesinin bugünkü (19 Nisan 2014) nüshasında yayımlanan, “Gül, 'emanetçi başbakan olmam' diyor” başlıklı yazısı şöyle:
Gül, defteri kapatmadı, yeni bir müzakere pozisyonu açtı. İkinci dönem ihtimali hâlâ masada. Pilav daha çok su kaldırır.
Başbakan Tayyip Erdoğan Ankara’da AK Parti il başkanlarına tam "Belediye sayısına göre Türkiye’nin yüzde 71’ini biz yönetiyoruz" diyordu ki...
Televizyonlar yayını kesip Kütahya’ya bağlandı; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül konuşuyordu.
Önce Gül’ün söyledikleri, perde gerisi biraz sonra. Gül dedi ki:
1-"Bugünkü şartlar çerçevesinde gelecekle ilgili bir siyaset planım yok.
2- Medvedev-Putin modeli, demokrasiye yakışmaz.
3- Ben siyasete bağımsız girip cumhurbaşkanı olmadım, arkadaşlarımla konuşurum."
Şimdi perde gerisi; ne demek istediği, moda deyimle şifreleri daha sonra.
Erdoğan, 16 Nisan’da AK Parti vekillerini Genel Merkez’de topladı. Onlara iki soru sordu:
1-Üç cumhurbaşkanı adayı yazınız. Bu, "Köşk'e çıkmama destek olun" demekti
2-Üç dönem kuralı kalksın mı? Bu da "Köşk’e çıkmama kararı alırsam yolumu açın" demekti.
O toplantı sabahı hükümet yanlısı gazetelerde bazı köşe yazarları Cumhurbaşkanını adeta devrini tamamlamış bir muhalefet lideri gibi davranmaya başlamıştı. Erdoğan’ın siyasi baş danışmanı Yalçın Akdoğan "Erdoğan ne isterse o olacak, o kadar" diyordu.
O toplantı öncesi ve sonrasında bazı AK Parti milletvekilleri Gül’e adeta o partinin üç kurucu babasından biri değil, bir hasım gibi söz söylemeye başlamışlardı.
O toplantı sırasında Gül gazetecilerin sorusu üzerine tekrar dedi ki “Henüz konuşmadık, oturup konuşacağız.” Ve kimsenin 'köşk' oylarını cebinde saymaması gerektiğini ekledi.
Ondan bir gün sonra TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısı vardı Ankara’da.
Erdoğan, 17 ve 25 Aralık soruşturmaları ardından yolsuzlukların üzerine adil şekilde gidilmesini isteyen TÜSİAD’ı ‘vatan haini’ ilan etmiş ama Gül toplantı davetini kabul etmişti.
Bir sürpriz daha: CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da geleceğini söylemişti.
Gül, yükselen beklentinin aksine gerilimi arttıran bir konuşma yapmadı. Telaşa mahal yoktu. Herkes işine bakmalıydı. Konuşulacaktı. Ama kırıcı, dışlayıcı olunmamalıydı.
Ama kırıcı olunmaya devam edildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin On birinci Cumhurbaşkanı'na Kayseri’de bir derneğin başına geçmesini teklif edenler de çıktı.
Gül gayet iyi biliyordu ki havuz medyasının, göze girmek, seçimde yeniden aday gösterilmek isteyen milletvekillerinin bu sözlerini durdurmak bir tek işarete bakardı.
Ama bütün bunların üzerine bir şey daha oldu ki Gül açısından bardağı o damla taşırdı.
Erdoğan’ın 16 Nisan toplantısında "Bütün yetkilerimi kullanırım" dediği basına sızdı.
Erdoğan, anayasanın 104’üncü maddesindeki yetkilerden bahsediyordu.
Onları oraya koyduran Kenan Evren, Yıldırım Akbulut gibi sözünden çıkmayan bir başbakanla çalışan Turgut Özal dahi o yetkilerden bazılarını kullanmayı aklından geçirmemişti.
Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in işaret ettiği ‘çatışmanın’ reçetesi olabilirdi.
Mesela 104’e göre cumhurbaşkanı gerek duyduğunda bakanlar kuruluna başkanlık edebilirdi.
Dün HaberTürk’te Fatih Altaylı, "Erdoğan ayda bir 'köşk’te bakanlar kurulu toplayabilir" yorumunda bulundu, haklıydı.
Anayasanın 8’inci maddesi yürütmeyi cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu arasında bölüştürüyordu ama Erdoğan bütün yetkiyi elinde istediği için başbakanı fiilen aradan çıkarmak istiyordu.
Siyasi iddiası, gücü olmayan, bakanlar kurulu koordinatörü gibi çalışacak bir başbakan ihtiyacını dile getiriyordu.
Gül, yakın çevresine dedi ki "Ben emanetçi başbakan olmam".
Dedi ki "Ben protokol başbakanı olmam".
Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in yerini bir dönem Dimitri Medvedev’e bırakıp sonra onu pasif başbakan atamasına atfen "Bana uymaz" demesi de bunu gösterir.
Bu, Türk siyasetinde çok sık görülen bir tavır da değildir.
Bu söz, erken davranan yorumcuların söylediği gibi "Gül defteri kapattı" demek de değildir.
"Erdoğan emanetçi başbakan arıyorsa, ben yokum, başkasını bulsun" demektir.
Ama Erdoğan’ın egosuna ve etrafındaki dolduruşlara göre değil, kendisinin ailesinin, parti ve ülkesinin stratejik çıkarları doğrultusunda 'köşk’e aday olmaktan vazgeçip, Gül’e ikinci dönem önermesi hâlâ ihtimal içindedir.
Yoksa ne mi olur? Gül ona cevap vermiyor.
"Arkadaşlarıma danışırım" diyor, yani çoğul konuşuyor; yalnızca Erdoğan’a danışmayacağı sonucunu çıkarabiliriz. Daha bu pilav çok su kaldırır.
Neticede Necmettin Erbakan’ın Erbakan olduğu zaman karşısına çıkıp AK Parti kuruluşunun yolunu açmış olan Abdullah Gül’den söz ediyoruz.