Mehmet Altan*
‘Yolsuzluk ve rüşvet’ 17-25 Aralık’ta gün yüzüne çıkınca, siyasal iktidar ‘anayasal düzeni’ askıya alan bir darbe yaptı.
Polisin mahkeme kararını uygulamasını zorbalıkla önledi, siyasal rejimin meşruiyetini buharlaştırdı.
12 Eylül hukukunun da gerisine gittik.
‘Yönetenler’ devlet tarafından suçüstü yakalanınca, mahkemelerde hesap verip aklanmak yerine bunun bir ‘darbe’ olduğunu iddia ederek paçayı kurtarmaya çalıştılar.
Yönetilenler yargılanır ise ‘normal’, suç işleyen yönetenler yargılanmak istenirse ‘darbe’…
Hâlbuki içerde anayasal rejimi zorbalıkla askıya almaya kalkışsanız da, dünyadan çığ gibi büyüyerek gelen gayrimeşru ilişki kanıtlarını önleyemezsiniz. Siyasal iktidarla IŞİD arasındaki gayrimeşru ilişkinin kanıtları durup dururken artarak ortalığa saçılmıyor.
***
Siyasal iktidarın 17-25 Aralık sürecinde yargıya yaptığı sivil darbe, cumhurbaşkanlığı seçimi ertesi, 15 Ağustos sonrasında ivme kazandı.
Tayyip Erdoğan anayasayı, yasaları ve AKP tüzüğünü göz göre göre çiğnedi. İş, Resmi Gazete’ye sansür uygulama noktasına kadar geldi.
Demokratik ülkelerin cumhurbaşkanlığı devir teslim törenine gösterdiği ilgi düzeyi de zaten ‘yeni Türkiye’nin ipliğinin çoktan pazara çıktığını kanıtlıyor.
***
Siyasal iktidarın bu gayri meşru tavrının fazla sürmeden çok ağır bir şekilde duvara toslaması ve ülkeyi olmadık cehennemlere yuvarlaması ne yazık ki ihtimal dâhilinde.
Belaya giden bu ürkütücü süreci kan revan içinde kalmadan demokratik bir çerçeve içinde nasıl önleyebiliriz?
Bu noktada, muhalefetin ve özellikle de gene olağanüstü kongreye giden CHP’nin tavrı, çok sert bir kırılma riski taşıyan Türkiye açısından çok önem kazanıyor.
***
Bizim siyaset, maalesef uzun süredir Türkiye’deki ciddi sosyolojik değişim ve dönüşümü analiz etmekte zorlanıyor. Partiler durumu kavrayıp değişime öncülük edemiyor. Tam aksine, sosyolojik değişim gerçekleşiyor ve kendini siyaset kurumuna empoze ediyor, dayatıyor.
CHP ile MHP gibi varlık nedenleri birbirine zıt gözüken iki partinin, kendi kalelerinden çıkarak, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak ve farklı bir alanda sosyolojik ittifak yapmaları bunun çok önemli bir göstergesiydi.
Ayrı ayrı sosyolojik değişim realitesine cevap veremeyen iki parti sinerji yaratarak bu talebe cevap vermeye çalıştı. Yeni bir terkibin pratik koalisyonuydu bu.
Ortak adaylarının çok kısa bir seçim kampanyasında ‘iki el sıkıp, üç çay içerek’ 15 milyon oy aldığı düşünülür ise bu açılımın daha iyi dokunması ve içeriğinin siyaseten doldurulması halinde, çok daha ciddi ve hızlı yol alınabileceği de söylenebilir.
Herkes karşılıklı olarak dönüşüyor. Dönüşemeyen ya da bunu algılayamayanların çaresiz bir hırçınlığa kapılmalarını da bu açıdan değerlendirmek gerekiyor.
***
Düne kadar ‘askeri vesayet’ anlayışını ‘merkez’ olarak sunan partiler neden güçsüzleşti?
Toplumsal gelişmeyi, sosyolojik değişimi hesaba katmadılar, Ankara’yı ‘ölçü’ aldılar da ondan.
CHP yeni bir sosyolojik ve siyasal okuma ile sadece geleneksel oy tabanı ile bağlı kalan bir parti olmaktan çıkarak, ‘yok saydıklarını’ da bünyesine katarak, onların da temsilciliğine soyunacak hale gelebilir.
Bir anlamda bir zamanlar Mehmet Keçeciler’in seslendirdiği ‘oynak merkez’in sahibi olmayı hedefleyebilir.
Toplum değişince, ‘merkez’ anlayışı da değişiyor.
O halde sabit olmayan, sosyolojik değişimle eş uyumlu bir ‘merkez’ anlayışına ihtiyaç var.
AKP, savrulduğu siyasal İslamcı anlayışı ve yasa, kural tanımayan bir zorbalığa meyletmesi ile gidebileceği noktanın sonuna varmış gözüküyor.
Bu nedenle oy bandı donmuş ve aşağıya doğru çözülecek gibi gözükmekte.
***
CHP radikal bir hamle yaparak ‘oynak merkez’ teorisine sahip çıkarak, halkın en büyük çoğunluğunu kapsayacak bir noktaya gelebilir mi?
Türkiye’nin hemen hemen bütün büyük ve temel sorunları, esasen demokrasi ve hukuk eksikliğinden kaynaklanıyor.
Ülkenin bütünüyle demokratikleşeceği hamleleri yaptığınızda, bütün sorunları çözebilecek geniş bir yolu da açmış oluyorsunuz.
***
Bugün birincil sorun, siyasal iktidarın hukuk ve yasa tanımaması.
Hukuksuzluğu, yasa tanımazlığı ‘yeni Türkiye’ olarak sunması.
Düşünün ki biz bugün yasalara ve teamüllere uyan yargıçların ‘vatan haini’ sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Yargıçlar, vatan haini ve vatansever olarak ikiye ayrılıyor.
AKP’nin emirlerine kayıtsız şartsız uyan yargıçlar vatansever, yasaları dinleyenler vatan haini iktidar yandaşlarına göre.
Türkiye’yi hukuksuz bir diktatörlüğe, korkunç bir baskı rejimine sürüklemeye çalışanlara karşı ‘merkez’ bugün hukuk ve demokrasi çevresinde oluşuyor.
AKP iktidarının, yandaşlarının ve hukukçularının oluşturduğu ‘hukuksuzluk cephesine’ karşı ‘hukuku ve demokrasiyi’ merkez alan bir siyasi hareket oluşturmak gerekiyor.
Ne olduğunuz, kim olduğunuz önemli değil, bugün herkesin siyasi kimliğini tanımlayacak soru tekdir, ‘hukuktan yana mısın?’
Hukuktan yana olanlar, AKP’ye karşı bir ortak siyasi cephe kurup, yaklaşık yüzde altmış oranındaki seçmenin temsilcisi ve sözcüsü olabilirler.
***
AKP, ortaya hiçbir kanıt ve belge sürmeden kendisini suçüstü yakalayanları ‘paralel’ ilan ederek hukuk tanımazlığına bir mazeret üretmeye uğraşıyor.
Hukuki geçerliliği olmayan ama siyasi bir karşılığı bulunan bir taktik bu.
Ülkenin yüzde kırkı bu hukuksuzluğa ‘evet’ diyor ama yüzde altmış karşı çıkıyor.
Bu yüzde altmışı temsil edecek bir siyasi harekete, ‘hukuk ve demokrasi’ merkezinde buluşacak siyasi bir güce ihtiyaç duyuyor Türkiye.
Bunu görenler, gereği gibi davrananlar, bu davranışlarının karşılığını seçimlerde alacaklar. CHP seçmeninin yılgın tembelliğine ve MHP’lilerin isteksizliğine rağmen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alınan sonuçlar bunun ilk işaretini verdi.
***
AKP, bugün üç noktada tökezliyor.
Hukukta, demokraside, ekonomide.
Hukukta açıkça yasaları çiğniyorlar ve bunu ‘paralel’ lafının arkasına saklıyorlar.
Demokrasiyi askıya alıyorlar ve bunu da ‘Kürt açılımının’ arkasına saklıyorlar.
Ekonomideki tökezlemeyi, enflasyonun artmasını, piyasaların durmasını, büyümenin gerilemesini, inşaat sektörünün ‘balonlaşma’ işaretleri vermesini ise medyayı susturarak ve algı yönetimleriyle oynayarak saklamaya uğraşıyorlar.
Bu üç alanda AKP’nin maskesini düşürmek, bu üç alanda da AKP’den daha ilerde bir pozisyon almakla mümkün.
***
Hukukta yapılacaklar belli. Yargının bağımsızlığını ve yasaların geçerliliğini kuvvetli bir şekilde savunmak, suçları açıkça ortaya sermek yeterli.
Demokratikleşme konusunda ise Kürt sorununu çözecek formüle sahip çıkmak gerekiyor. Kürt sorunu demokratik çözüme tabii tutulmadan, bu çözümün hukuksal çerçevesi çizilmeden, Türkiye demokratikleşmesini tamamlayamaz.
Çözüme kestirme yollardan gitmeye kalkarak demokrasinin etrafından dolanmak, Türkiye’nin demokratikleşmesini, Kürt sorununun çözümü sonrasına ertelemeye kalkmak da gerçek bir çözüm getirmez.
O yüzden, AKP’nin faşizme dörtnala gidişini, demokrasiyi askıya alışını ortaya koyabilmek için AKP’nin Kürt kartını CHP’nin onun elinden alması elzem.
CHP inandırıcı ve samimi bir şekilde demokratikleşmenin öncülüğünü yapmak, AKP’nin tüm ileri adımlarının çok daha ilerisinde yer almak zorunda.
***
Ekonomide ise ‘algı’ oyunlarına pabuç bırakmadan gerçekleri halka anlatmak en önemli ve gerekli adımlardan biri.
Ekonomi, medya tarafından parlatılan cilalı bir görüntünün altındaki çöplük halinde.
Büyük yolsuzluklar yapılıyor, AKP’nin devlet kasasından beslediği ve 17-25 Aralık davalarından anlaşıldığı üzere karşılığında komisyon aldığı müteahhitler her işi şişiriyor ve insanların hayatlarını tehlikeye atıyor.
Bunu maden ve baraj facialarında görüp yaşadık.
Enflasyon, faiz, büyüme rakamları ciddi biçimde alarm veriyor.
Bunları halka açıkça anlamak, onların zaten hissettiklerini bir de rakamlarla göstermek gerekiyor.
Bugün Taraf Gazetesi, CHP’den de, MHP’den de, HDP’den de çok daha ciddi bir ‘ekonomik muhalefet’ yapıyor, sadece o gazeteyi izleyip, onun haberlerinden yürüyerek bile etkili bir ekonomi muhalefeti götürmek mümkün.
AKP, kadrolarının çapsızlığı, maliyenin bir cezalandırma aracı olarak kullanılması, yandaşların kayırılması ve yolsuzluğun boyutları yüzünden ekonomiyi buradan bir adım daha ileri götürecek durumda değil.
Gerçekleri göz önüne seren ve bu sorunlara çareler öneren, insanlara güven veren bir politika ve bunu dile getiren bir söylem, bunalmaya başlayan insanların dikkatini hemen çekecektir.
***
Karşımızda hırsızlık yaparken suçüstü yakalanmış, devlet kasasını müteahhitlere peşkeş çeken, hukuku çiğneyen, gittikçe zorbalaşan bitmiş tükenmiş bir iktidar var.
Bunu saklayabilmek için yandaşlarıyla algı oyunları yapmaktan başka çaresi de yok.
Gerçeklerden korkuyor AKP ve korkmakta haklı, bu gerçekler onu siyaset sahnesinden silecek ve yargının önüne götürecek.
Doğru bir siyaset, ‘hukuk ve demokrasi’ temelli bir merkez, hukukta, demokratikleşmede, ekonomide AKP’nin maskesini düşürecek ileri bir pozisyon, Türkiye’yi korkunç belalardan kurtaracak bir siyaset oluşturur.
Şartlar bu.
Soru da şu:
CHP bunu yapmaya gönüllü mü?