13 Ocak 2020 11:01
DBP önceki dönem Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ve DBB önceki dönem Eş Başkanı Gültan Kışanak hakkında verilen hapis cezalarının bozulmasının ardından yeniden başlanan yargılamanın ikinci duruşması, bugün Malatya 1'inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor.
DBP önceki dönem Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ve DBB Eş Başkanı Gültan Kışanak’ın, Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği hapis cezalarının Antep Bölge Adliye Mahkemesi tarafından esas ve usulden bozulmasının ardından dosyanın yeniden geldiği yerel mahkemedeki ilk duruşma başladı.
Pek çok HDP’li milletvekilinin katıldığı duruşmada, farklı kentlerden gelen kadın platformu ve siyasi parti temsilcileri de Tuncel ve Kışanak’a destek için duruşmayı takip ediyor. Köln Belediye Başkanı Andreas Wolter, BM Mülteci Komisyonu Temsilcisi Bernhard von Grünberg duruşmaya gözlemci olarak katılırken, Avrupa Belediyeler Birliği içerisinde yer alan Paris Belediyesi adına da Gültan Kışanak için destek mesajları gönderildi.
Duruşma başlangıcında Gültan Kışanak’ın avukatı Av. Mehmet Emin Aktar’ın usul yönünden itirazı oldu.
Yargılama usulünün gözetilmesi durumunda yargılamaya konu dosyaların mahkemenin önüne bile gelmemesi gerektiğini anlatan Aktar, “Dosyaların suçun işlendiği iddia edilen yerde görülmesi gerekir. Ancak güvenlik gerekçesiyle buraya taşınıyor. Bu dosyalar suçun işlendiği iddia edilen yerlerde görülseydi, belki de hemen beraat kararı verilecekti. Dava dosyalarını toplayıp başka ile göndermek peşinen hüküm vermektir” dedi.
Tuncel: Biat etmediğimiz için!
İlk kez mahkeme heyeti önünde yüz yüze savunma yapan Sebahat Tuncel, haklarında açılan davaların hukukla bir ilgisi olmadığını, tüm suçlamaların “AKP’ye biat etmedikleri” için istisnai bir hukuk uygulanarak dava dosyası haline getirildiğini, bütün yargılama süreçlerinin siyaseten yok etme hedefiyle gerçekleştirildiğini söyledi.
Duruşmaya destek için gelenleri selamlayarak konuşmaya başlayan Sebahat Tuncel’in savunmasından satır başları şöyle:
“Öncelikle bugün İstanbul’dan Diyarbakır’dan gelen kadın örgütlerini, milletvekillerimizi, partili arkadaşlarımızı selamlıyorum. 4 yıl sonra ilk kez mahkemeye çıkabilme mücadelesini kazandık.
"Burada bir ceza hukuku yok, rehin alınmış siyasetçiler var. Mahkeme heyeti var karşımızda ama bu heyetin rol ve misyonu tartışmalı. Bu ülkede yasalar uygulanmıyor, hukuk yok, sürekli bir istisna hali, bir özel hukuk uygulanıyor. Mevcut 12 Eylül darbe anayasası bile uygulanmıyor. Kürt siyasetçilere ve kadın siyasetçilere yönelik özel bir saldırı var. Bu yargılamalar hukuki değil siyasidir.
"KCK dosyalarını hazırlayan emniyet görevlileri, savcılar, hakimler FETÖ’den tutuklandı. Balyoz, Ergenekon gibi davalar kumpas olarak değerlendirildi. KCK dosyaları cumhurbaşkanlığı sitesinde kumpas olarak değerlendirildi ama bir gün sonra bu ifade kaldırıldı siteden. Bu dosyaları düzenleyen, yargılayanların hepsi hüküm giydi, ama AKP iktidarı bu dosyalara sahip çıktı. İşine gelince kumpas, işine gelince dava. AKP siyaseten alt edemediğini yargı eliyle bastırmaya çalışıyor.
"Özel hukuk uygulandığında yasama, yürütme ve yargı erkinin ayrılığı ortadan kalkıyor. Bugün cumhurbaşkanının sözü yasa niteliğinde kabul ediliyor. Hakikatin açığa çıkarılması noktasında şüphelerimiz var. Burada bize iktidarın siyasetinin doğrultusunda muhalefetin dizayn edilmesi, yargının da bunun bir alanı haline getirilmesi söz konusu.
"Bizim burada olmamızın nedenlerinden en önemlisi Kürt Sorunu. Bu sorunun çözüm yeri yargılama salonları değil, müzakere masasıdır. Bizim siyasi geleneğimiz HEP’ten bugüne bu sorunu nasıl çözebiliriz noktasında söz söyleyen ve bedel ödeyen bir gelenektir. Biz demokratik özerklik projesi sunduk diye yargılanıyoruz. Niye böyle bir projeniz var diyen yok. Kürt sorunu çözümü konusunda adayız dedik biz, iktidara geldiğimizde bunu çözeceğiz dedik. Kadın eşitliğini, özgürlüğünü sağlayacağız dedik. Yeni bir yaşam kurmak istediğimiz için yargılanıyoruz.
"2012-2013 yılları arasında Sayın Öcalan ile bizzat devlet görüşme yaptı. O dönem 1 tane bile cenaze gelmedi. AKP demokrasi ve özgürlükler geliştikçe kendilerinin kaybettiğini gördüğü için masayı dağıttı. 4 yıl önce ne kadar haklı olduğumuzu görüyorum.
"Milliyetçiliğin, militarizmin, dinciliğin geliştiği yerde cinsiyetçilik de artıyor. Geçen yıl 500’e yakın kadın öldürüldü. Bir cumhurbaşkanı çıkıp ‘vicdanınıza göre karar verin’ diyor. Oysa mesele kimsenin vicdanıyla ilgili bir mesele değil. Yasalar ve mekanizmalar meselesidir bu. Vicdan aynı işlemiyor. Herkese ayrı işliyor. Bütün bu süreçlerde Kürt Sorununun çözümsüzlüğü yalnızca Kürtleri değil, herkesi ilgilendiriyor.
Diyarbakır savcılığı güvenlik gerekçesiyle dosyayı olduğu gibi buraya gönderiyor. Buranın savcısı Diyarbakır savcısına o kadar güveniyor ki tüm delilleri, soruşturmaları, iddianameleri aynen harfi harfine kabul etmiş. Bu davaya bakacak heyet bulunamadı, 7 kere değişti heyet. Dava dosyasında lehimize bir tek delil yok.
Savunma hakkımızı kullanmadan siz bize 15 yıl ceza verdiniz. Sizin bir kanaatiniz var. Hasım diye görüp öyle konumlandırdığınızda sonuç değişmiyor. Benim tarihe, Kürt halkına, kadınlara karşı sorumluluklarım var. Onun için konuşuyorum"
"Ben bir siyasetçi olarak el atılmayan konulara değiniyorum, bir muhalefet partisinin eş başkanıyım. Hakkımda yapılan suçlamalara konu olan konuşmaları yapmayacağım da ne yapacağım? 4 yıldır cezaevindeyim, yargılandığım konuşmalarda söylediğimiz her şey bir bir gerçekleşiyor. Sorunlar giderek derinleşiyor. Dikkat çektiğimiz sorunlar artıyor. Yargıya güven azalıyor çünkü yargı giderek siyasallaşıyor. Her dönem siyasal değil miydi? Evet siyasaldı ama hiçbir dönem siyasal iktidarla ilişkisi bu kadar açık kurulmamıştı. Ben bir siyasetçi olarak ifadelerimden, bir muhalefet partisinin eş başkanı olarak kamuya açık konuşmalarımdaki fikirlerimden dolayı yargılanıyorsan burada bir sorun vardır.
Kadın özgürlük mücadelesinde 20 yıldır aktif siyaset yürütüyorum. Esenler’de mahalle komisyonundan başladım. Bu ülkedeki en temel sorun kadınların özgür ve eşit olamaması sorunu, kadınlar özgür olmadığı sürece demokrasinin inşa edilmesi mümkün değil. Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi artık şiddetin saklanamamasını da getiriyor. Bizim yargılandğımız dosyalardan biri de demokratik özgür kadın hareketinin faaliyetlerine ilişkin. Kadınlar yaşamda özgür ve eşit bir biçimde var olsunlar diye mücadele ediyordu, bu ülkenin olanakları kadınlar öldürülmesin diye harcansın, çocuklar istismara uğramasın diye mücadele ediyordu. Bu faaliyetler kriminalize edilmiş durumda. Olağanüstü hal sadece ülkenin bir yarısında ilan edilmedi, her yerdeki kadınlara ilan edildi. Dünyanın her yerinde kadınların yaptığı dans bu ülkede saldırıya uğradı. Neden? ‘Suçlu sensin, hakimler savcılar yargıçlar’ diyordu. Biz diyoruz ‘Kadın ve erkek eşit olsun, her düzeyde eşit temsil edilsin, bunlar yasalara geçsin’, bizim eş başkanlık sistemimiz, kadınların özgürlük talebi, siyasetimiz yargılanıyor. 8 Mart’a katıldım diye yargılanıyorum. 25 Kasım’da yaptığım açıklama nedeniyle yargılanıyorum. Bu yargılamalar kadınlar evinde otursun, şiddete uğrasın, özgürlük talep etmesin anlamına geliyor. Bunu kabul etmiyoruz"
"Bu yargılamalar hukuki değil, siyasi yargılamalardır. Bu yaşanan süreç Kürt halkının kendi siyaset yapma olanaklarının gasbedilmesidir. Milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılıyor, belediye başkanları tutuklanıyor, seçtiklerinin yerine kayyum atanıyor. Herkes için uygulanan yasa Kürtler için başka biçimlerde uygulanıyor. Bir kayyum siyasetiyle karşı karşıyayız. Bu yargılamalardan bir hakikat çıkmayacak. İktidar muhalefetin her yaptığını bir suç kapsamına alıyor. Belediye başkanlarımız hakkında bir gün önce dava açılıyor, ertesi gün görevden alınıyor, sonra da kayyum atanıyor yerlerine.
"Biz yaptığımız bütün konuşmaları siyasetçi kimliğimizle yaptık. Bunun sorumluluğunu taşıyoruz. Yargılandığımız konuşmalarda dikkat çektiğimiz her şey çıktı. Benim konuşmalarımın muhatabı siz değilsiniz, ama siyasi iktidar kendisi çıkacağına karşımıza, sizi çıkarıyor, biz de burada konuşmak zorunda kalıyoruz. Oysa parlamentoda, sokakta konuşmalıydık. Devlet büyüklerine hakaret etmekten yargılanmıştım, sormuştum o zaman ‘Ben milletvekiliyim, parlamentoda görev aldım, ben devlet büyüğü değil miyim? Devlet büyüğü olmak için illa ki iktidarda ve erkek mi olmak lazım?"
Gültan Kışanak savunmasına, mahkeme heyetinin uzun savunma yapmaları ve mahkeme heyetinin önündeki kimi dosyalar hakkında daha önce de savunma yapmamalarına istinaden söylediği "Galiba duruşmaları uzatmak istiyorsunuz" sözüne karşı çıkarak başladı.
Gültan Kışanak'ın savunmasından satır başları şöyle:
"3 yıl 3 aydır bir hücrede yaşıyorum, çok mu beğendim bu hücreyi? Bu süreyi uzatmak bizim neden lehimize olsun? Bu süre boyunca yalnızca bir kez mahkeme karşısına çıkmışım. 12 duruşma boyunca size dilekçeler yazdım, bir kere mahkeme heyeti karşısına çıktım onda da acilen karar verildi hakkımızda, seçim öncesinde 'siyasi yargılama yapmıyoruz' diyerek iktidar kendini aklasın diyerek. 174 gün f tipi hücrede yaşadım, diyorsunuz ki 'tutukluluk halinin devamına…' Bu üç kelime benim için bir demir ranza ve sandalyeden ibaret bir hayat demek. Lütfen gözünüzü kapatın ve şunu düşünün, 174 gün boyunca 25 metrekare içinde hayat sürdürüyorsunuz, 174 gün f tipinde yaşamak güneşi sadece gökyüzünde gömek ama tenimizde hissedememek demek, betondan ve demirden ibaret bir hayatı idame ettirme çabası demek… Neden, siyaset yaptığımız için… Belki siz de bundan korkuyor olduğunuz için yargılamaları böyle yapıyorsunuz. Uzun tutukluluk sizin için sorun değil. Ama benim için 93 yaşındaki babamın bayramda elini öpememek demek. Ben kendim için feveran etmiyorum. Tutuksuz yargılanmak insanın insani ve vicdanı sorumluluklarını yerine getirememesi demektir. Benim bir insan olarak siyasi sosyal ekonomik bütün faaliyetimden alıkoyarak, 25 metrekarelik bir alanda yaşamamı bekliyorsunuz. İnsan olmak nedir? İnsanı edimlerinden alıkoyduktan sonra diğer canlılardan farkımız ne oluyor? Tutukluluk kararını bu kadar kolay vermeyin… Korkmayın. Bu siyasi davalarda bizim davaları uzatmaya yönelik bir tutumumuz olduğuna ilişkin bir algı yaratıldığında benim gücüme gidiyor. Hukuk adalet için vardır, adalet yoksa o kanunları egemenler yazarsa orman kanunu bile daha iyidir derim, orman kanununda bile hiç olmazsa hayatta kalma ihtimali var. Hukukun üstünlüğü mü, üstünlerin hukuku mu var bu ülkede?"
Kışanak, kendisine verilen 10 yıl hapis cezasının katıldığı bir basın açıklamasından dolayı verildiğini anımsatarak, "Bana verdiğiniz 10 yıllık örgüt üyeliği cezası bir basın açıklamasına katıldığım için… Konuşmam bile yok orada, konuşmayan bir örgüt üyesi yaratmışsınız, ona da ceza vermişsiniz. Ben ne slogan atmışım, ne bayrak ne flama… Örgüt üyesi olmuşum. Ben bu örgütün başı olsam beni atarım, hiçbir faydam yok ki, ne slogan atmışım, ne bir bayrak taşımışım… Karikatürize etmiyorum, durum bu" dedi. Kışanak'ın bu ifadesine hakim, "Bu suçlama şahsi bir suçlama değil" dedi. Kışanak da "Zaten hiç şahsi algılamıyorum. Bütün suç bana oy verenlerde, bu yargılamalarla bunu demek istiyorsunuz. Hepimiz biliyoruz" yanıtını verdi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 2016 yılının ekim ayında tutuklanan Gültan Kışanak ile aynı yılın kasım ayında tutuklanan Sebahat Tuncel’in yargılandığı davanın 1 Şubat 2019’da Malatya 1’inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 12’nci duruşmasında, Tuncel'in savunması alınmadan karar çıkmıştı. 16 hakimin değiştiği 12 duruşma sonunda çıkan kararda, Kışanak’a "terör örgütüne üye olmak" iddiasıyla 11 yıl 3 ay, "terör örgütü propagandası yapmak" iddiasıyla 3 yıl, Tuncel’e ise "terör örgütüne üye olmak" iddiasıyla 9 yıl 9 ay, "terör örgütü propagandası yapmak" iddiasıyla 5 yıl 3 ay hapis cezası verilmişti.
Avukatlar istinaf için kararı götürdüğü Antep Bölge Adliye Mahkemesi 18’inci Ceza Dairesi, 19 Temmuz 2019 tarihinde karar verdi. Kışanak ve Tuncel hakkında benzer suçlamalarla başkaca soruşturma ve davaların sürdüğüne dikkat çeken daire, kararın yazılı bir şekilde verildiğine işaret ederek “Soruşturma ve kovuşturma dosyalarını celp edilerek, öncelikle olaylar arasında hukuki veya fiili kesinti olup olmadığı, mümkün olması halinde dosyaların birleştirilmesi yoluna gidilmesi, kesinleşmiş olması durumunda ise onaylı örnekleri dosya arasına alındıktan sonra bir bütün halinde değerlendirilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden yazılı bir şekilde karar verildiği…” tespitinde bulundu.
Usul ve esas eksikliğine dikkat çeken mahkeme, istinaf başvurusunda bulunan avukatlar ve Cumhuriyet Savcısının istinaf itirazlarını yerinde görerek, hükmün bozulmasına karar vermişti.
© Tüm hakları saklıdır.