Gündem

"Borç bulup çocuklara harçlık veriyoruz, insanca yaşamak istiyoruz"

"Sendikalaştığımız için bizi cezalandırıyorlar"

18 Ocak 2018 13:44

3 aydır ücretlerini alamadıklarını ileri süren Avcılar Belediyesi işçilerinden Ali Polat'ın ailesi, duruma tepki gösterdi. Çocuklarına harçlık verebilmek için tanıdıklarından borç aldıkalrını söyleyen aile, Avcılar Belediye Başkanı Handan Toprak Benli’ye, "Bu kadar insanın da günahını vebalini alma. İnsanca yaşamak istiyoruz biz, derdimiz o" diyerek seslendi.

Evrensel'den Gizem Örnek ve Vedat Yalvaç'ın haberi şöyle:

Fatma Polat ile görüşmek için önce eşiyle buluşuyoruz Esenyurt’ta. Bizi dolmuştan indiğimiz yerde bekliyor. Yanında da bir arkadaşı var, biz indikten bir süre sonra ayrılıyorlar. Birazdan anlıyoruz biz de; Ali Polat, yarın çocuklarına harçlık verebilmek için arkadaşından borç almış o sırada. Polat, Avcılar Belediyesi Fen İşleri Bölümünde taşeron işçi. Asgari ücrete yol ve yemek parası eklenince aylık gerliri yaklaşık 2 bin 200 lirayı buluyor. Ancak 3 aylık ücretleri ödenmediği için zaten zor dönen ev ekonomisi iyice çökmüş. Ali Polat’la daha önce görüştüğümüzde yaşadığı ekonomik sıkıntıları anlatırken, “Asıl eşime sorun evin geçimini. Kadınlar daha çok zorluk yaşıyor. Biz evden çıkınca sıkıntıdan biraz kurtulabiliyoruz ama onlar hep bununla baş başa” demişti. Şimdi biz de Fatma Polat’la görüşmeye gidiyoruz. Saat akşamın 8’i, karanlık ve asfaltsız bir yoldan gidiyoruz. Yolda karşılaştığımız Fatma Polat okula gidiyor, çocuğunu almaya. Hayli uzak olan okuldan çocuğunu alan Fatma Polat nihayet eve geliyor.

Tek koltuklu odada 9 kişi oturuyor

Evleri Esenyurt’un epey uzak bir mahallesinde bulunan bir gecekondu. 9 kişi yaşıyorlar. Fatma ve Ali’nin 4 çocuğu var, en küçüğü 2 yaşında, en büyüğü 16. 3 oda, 1 salon ve ufak bir mutfaktan oluşan sobalı evde 4 çocuk, anne baba, Ali’nin hasta annesi, erkek kardeşi ve engelli kız kardeşi birlikte yaşıyorlar. Kış olduğu için Fatma çocuklarla birlikte salonda yatıyor, Ali’nin annesi ve kardeşleri birlikte bir odada, Ali de diğer odada. Soba sadece salonda yanıyor. Diğer odalarda zaman zaman yakılan elektrikli ısıtıcı var ama çocukların ısınmasına yetmiyor. Yemek de salonda yeniyor, televizyon da orada izleniyor, sohbet de orada yapılıyor, çocuklar derslerine de salonda çalışıyor. Salonda sadece 1 kanepe var, 1 tane de tekli koltuk. Herkesin aynı anda oturma şansı yok yani. Çocuklar minderlerde ya da taburede idare ediyor.

36 yaşındaki Fatma, 17 yıldır evli. Çok hareketli bir kadın, içeri girmesiyle evin havası tamamen değişiyor birden. Kendisi evde değilken işlerin yolunda gidip gitmediğini anlamaya çalışıyor, çocuklar derslerini yapmış mı, bize çay veren olmuş mu, ufaklık ne zaman uyanmış...

Her şeyin yolunda olduğu anlaşılınca başlıyoruz sohbete: “Eşim maaş alamayınca evde ne varsa onu yapmak zorundayım. Sonuçta 4 çocuk var. Çok sıkıntı yaşıyoruz. O sıkıntılar asıl bana yansıyor. Bazen eşimle tartıştığımız zamanlar da oluyor. Erkek bir şekilde arkadaşlarının yanına gidiyor, kafasını dinliyor ama hep evin içinde olan benim, sıkıntıyı da ben yaşıyorum. Çocuklara ne yapacağım akşam, okul için sabah ne koyacağım çantalarına... Bunları düşünen benim.”

"Evdeki mesai bitmek bilmiyor"

“Ev hanımıyım ama asıl mesaiyi ben yapıyorum” diye anlatıyor evdeki yaşamını. Sabah 06.00’da kalkıyor. Eşi ve kaynı için kahvaltı hazırlıyor, daha sonra da 07.00’de küçük kızını okula bırakıyor. Eve dönmesi 08.00’i buluyor. Oğlanın kahvaltısıdır, ev işleri, temizlik, yemek derken öğlen oluyor. Gidip bu sefer de kızı okuldan alıyor. Fatma pek çok sıkıntıyla boğuşurken, eşinin ücret alamaması bu sıkıntıları iki katına çıkarıyor: “9 kişi 3 artı bir evde kalıyoruz. Zor olmaz mı? Çocuklar bir taraftan büyükler bir taraftan zor tabii” diyor. Küçük çocuk yokken çalışıyormuş Fatma, yine işe girmeyi düşünmüş ama çocuklara kim bakacak? Kayınvalidesi 72 yaşında, eltisi yüzde 73 oranında zihinsel engelli. İkisi de çocuklara bakamıyor, onların da bakıma ihtiyacı var.

"Eşimin düzenli para aldığını görmedik ki"

Çarşıya pazara gidemiyor Fatma. “Para olmayınca nasıl gideceksin” diyor ve ekliyor: “Çocuklara bot dahi alamadık. Bu çocuk spor ayakkabıyla okula gidiyor (Yasemin’i gösteriyor). Neden? Para yok. Bak kış geldi, karı var bunun. Bakalım, ne yapacağız!”

Çocuklara harçlık vermek de her gün evde gündem oluyor: “Büyük kızım tam gün okulda olduğu için günlük 10 lira ona veriyoruz, 5 lira da küçük kızıma. Bazen amcası arkadaşlarından para buluyor, bazen eşim borç alıyor. Hiç harçlık veremediğimiz de oluyor. Büyük kızımın harçlığı olmadığı için okula dahi gidemediği oluyor. Denkleştirmeye çalışıyoruz işte, böyle geçiniyoruz. Biz zaten eşimin düzenli para aldığını görmedik ki. Bir tek kaynım alıyor, o da asgari ücretle geçinen bir insan.”

"Botum yok, çok üşüyorum"

Yeşim’le Yasemin de katılıyor sohbete. Yeşim geçim sıkıntısının kendisine yansıyan kısmını anlatıyor: “Okulum uzakta, 3 kilometre yol var. Oraya her gün yürüyerek gidip geliyorum kışın da dahil. Çünkü minibüse binmek için de yarım saat yol yürümem gerekiyor. Okulda ihtiyaçlar oluyor. Ben kitap okumayı seviyorum ama babamın tanıdıkları olmasa test kitapları bile alamayacaktım. Şu an maaşlarını düzenli vermiyorlar, bu yüzden harçlıklarımız da düzenli olmuyor. Harçlık olmadığı için okula gidemediğim zamanlar oluyor. Biz de etkileniyoruz babamın maaş alamamasından tabii. Aile içinde tartışma oluyor, kıyafet alamıyoruz, soğukta gidip geliyoruz, hasta oluyoruz. Hastaneye gitmek için de para gerekiyor...”

Yasemin da katılıyor ablasının anlattıklarına, “Aynı sebepten botum yok benim de. Hastalanıyoruz. Çok üşüyorum ben. Ama en önemlisi bence eğitim bizim için. Çünkü eğitim olmazsa işte böyle durumlara düşülüyor.”

"Belediye başkanına sesleniyorum: Sen de bir kadınsın"

Fatma, Avcılar Belediye Başkanı Handan Toprak Benli’ye de şöyle sesleniyor: “Belediye Başkanından tek bir isteğimiz var; maaşları düzenli yatırsınlar, kimse bu kadar sıkıntı çekmesin, çocuklarımızın harçlığı olsun. Biz bir şekilde idare edebiliyoruz ama çocuklar edemiyor. Sen bir belediye başkanısın, bir kadınsın, elini vicdanına koy, bir düşün. Bu kadar insanın da günahını vebalini alma. İnsanca yaşamak istiyoruz biz, derdimiz o.”

"Kadro istiyoruz ama böyle değil"

Ali taşeron işçi, dolayısıyla taşerona kadro yasasına da geliyor sohbet. Fatma yasadan hiç memnun değil: “Taşeronu kadroya alıyorlar ama tüm haklarından feragat etmelerini istiyorlar. Bu doğru değil. Bugüne kadar verilen emeğe konmak istiyorlar. Bir de sınav var, diyelim sınavı geçmedi. O zaman ne olacak, bütün emekler gidecek. Ben hiç memnun kalmadım açıkçası. Eşimin kadrolu olmasını istiyorum ama onca emeğinin, haklarının gitmesini de istemiyorum.” Fatma’ya nasıl bir yasa istediğini soruyoruz. “Bütün taşeron işçilerin tüm haklarının verilmesini isterdim. KHK değil de normal bir yasa isterdim. Biz bunu bekliyorduk açıkçası” oluyor yanıtı. Sendikalara da, diğer işçilere de söyleyecekleri var Fatma’nın: “Kızıyorum bazen; neden işçiler çıkmıyor dışarı, niye haklarını aramıyorlar! Haklarınızı aramazsanız orada ezilen hep siz olursunuz. Patronlar, hükümet kazanır hep.”

Yasanın sendikacılarla konuşulup çıkarılmaması nedeniyle taşeron kadro yasasından memnun olmadığını söyleyen Ali Polat da “Bakan ‘taşeron işçi artık kadrolu oluyor’ dedi ama bu yanıltma. Bakan ‘450 bin işçi tam kadroya geçecek’ dedi ama 1 milyonu aşkın taşeron işçi var. Öte yandan işten atıldıktan sonra açtığımız işe iade davalarını bir bir kazanmaya başladık. Ancak şimdi imzaladığımız feragatnamelerle bu haklarımızdan vazgeçmek zorunda kalıyoruz.  Sadece Avcılar Belediyesinin işçilere ödemesi gereken 15-20 milyon lira tazminat var. Diğer belediyelerde de durum aynı. Hükümet de bunu biliyor, bence bu paraları ödememek için bu yasayı kullanıyor” diye değerlendiriyor yasayı.

"Çocuklarımızla biz de direniş çadırındaydık"

Ali Polat, 2 yıl önce Belediye-İş Sendikasına üye olduğu için 250 civarı işçi ile birlikte işten atılmış ve 6-7 ay süren direniş sonrası işe geri dönmüştü. Tüm ailenin yaşamını bir şekilde etkileyen o günleri Fatma şöyle anlatıyor: “Eşim işten çıkarıldığında biz hep destek olduk. Eşim ‘Beni işten çıkartılar, biz çadır kuracağız’ dediğinde ‘Tamam siz gidin biz de geliyoruz’ dedik. 6 ay boyunca biz de oradaydık. Çocuklarımla beraber yürüyüş yaptık, belediyenin önüne gittik.” O zamana kadar 1 Mayıs’ları televizyondan gördüğünü söyleyen Fatma, artık çocuklarını da alıp eşiyle birlikte 1 Mayıs’a gidiyor. “Herkes hakkını arasın” diyen Fatma şöyle devam ediyor: “1 milyon işçi mi var, çıksın herkes sokağa. Ben neden çocuklarımın emeğini yedireyim.”

Yeşim “Babamın işten atılmasının bizim için iyi bir yönü de oldu aslında” diyerek başlıyor söze: “1 Mayıs’ı sadece televizyonlardan görüyordum, insanların dayanışma içinde olması fikriyle ilgili hiç bilgim yoktu. Ne olduğunu gidince anladım. Şimdi hukuk okumak istiyorum, sonra da işçi avukatı olmayı düşünüyorum. Hedef belirlememe yardımcı oldu.” Yasemin de babası işten atıldığında neler hissettiğini anlatıyor: “Eve gelince baktım babam üzgün, ‘Kızım beni işten çıkardılar’ dedi. Ben de okula gidince babamı anlattım. Sonra da direnişe gittik, ablamın dediği gibi.” En büyük destekçisinin eşi olduğunu söyleyen Ali Polat da “Bu konuda pek çok arkadaşım sıkıntı yaşıyor. Eşi ‘Ne işin var çadırda, git başka bir iş yap’ diyen çok arkadaşımız oldu. Ama ben o konuda şanslıyım. Belki de hayatta en şanslı olduğum şey evliliğim.”

"Sendikalaştığımız için bizi cezalandırıyorlar"

Ali Polat Belediyede işe başladığı günden beri sıkıntılarının sürdüğünü anlatıyor: “2 yıldır belediyede taşeron olarak çalışıyorum. Direnişe başladıktan sonra hayatın her anında direnişte olduğumuzu fark ettim. Sendikalaştığımız için işten atıldık, 7 ay çadırda kaldık. O zamandan beri bu eziyeti yaşıyoruz. Direniş sonucu fen işlerine almak zorunda kaldı belediye bizi. Ama burada da bir yıldır maaşlar düzensiz, 2-3 ayda bir maaş ödeniyor. Şu an 3 aydır maaş alamıyoruz. Bizi bir nevi cezalandırdıklarını düşünüyorum. Dilenci gibi 2-3 günde bir eşten dosttan para istemek zorunda kalıyoruz. Kira bekliyor, bakkala borç var. Borçların birazını ödüyorum gerisi yine kalıyor, hayatımızı böyle idame ettirmeye çalışıyoruz.”

"Belki o zaman hatırlarız insan olduğumuzu"

İşçi arkadaşlarına da sesleniyor Ali: “Alevi, Sünni, Kürt, Türk ayrımı yapmayalım. Yıllardır A partisi, B partisi derken siyasiler sürekli bizi ayrıştırıyor. Biz sadece emekte, alın terinde birleştiğimizde sonuç alabiliriz, insanca yaşama standardını yakalayabiliriz. Bize öyle bir hayat layık görmüşler ki, ister istemez hep sermayeye sitem ediyorum. Hayatımıza baktığımda bize bir çerçeve çizilmiş, sadece mecburi ihtiyaçlarını karşılayıp yaşayıp gideceksin. Sosyal yaşam yok, etkinlik yok, şunu da yapayım diyebileceğin bir imkan yok. Öyle bir kısıtlamışlar ki o çerçeveden çıkamıyorsun. Birleşmediğimiz sürece kısıtlı imkanlarla hayatlarımızı idame ettirmek zorunda kalıyoruz. Belki uzak ama umarım birleşiriz. Tek yumruk olursak o zaman insan olduğumuzu hatırlarız. Dünyanın en değerli varlığı insan, ama bize o insani yaşam sunulmuyor.”