Gündem

Bora Abdo taciz iddasını reddetti: Harf harf kurduğum edebi dünyamı, sebebini anlayamadığım bu linç coşkusuna diz çöktürmeyeceğim

"2014 yılında sadece taksi parasını ödediği için yük olduğumu sandığım ve bu yüzden dilediğim bir özrü, sanki yeniymiş gibi ve şimdi yazmışım gibi paylaşmak ne kadar da ahlaki ve onurlu bir davranıştır?"

10 Aralık 2020 21:37

Taciz suçlaması yöneltilen yazar Bora Abdo açıklama yapmak için açtığını belirttiği Twitter hesabından yaptığı paylaşımda "Sosyal medyada adımı yerli yersiz, sadece itham ederek karalamaya çalışan bu tavrı ve aslı astarı olmayan suçlamaları REDDETTİĞİMİ, kabul etmediğimi belirtmek isterim. O kadar üzgünüm ki bu inanın anlatılır gibi değil, kimsenin onurunu karalamadan ama samimiyet ve hakkaniyetle de kendimi savunmak derdindeyim. Sözcük sözcük, harf harf kurduğum edebi dünyamı sebebini asla anlayamadığım bu kine ve linç coşkusuna diz çöktürmeyeceğim" dedi.

Sosyal medyada yazar Hasan Ali Toptaş tarafından taciz edildiklerini açıklayan kadınlarla dayanışan yazar Aslı Tohumcu, "Hasan Ali Toptaş da yalnız değil tabii. Bora Abdo var. Beni arkadaşımdan ayırıp taksime atlamasıyla gelişen bir olay. Ben de büyüdüm, kadınlarla sarmalandım iyice. Konuşabiliyorum. Herkes konuşsun. Bizim korkacak bir şeyimiz yok!" sözleriyle kendisinin de yazar Bora Abdo tarafından taciz edildiğini söyledi. Bunun üzerine İletişim Yayınları, taciz suçlaması yöneltilen yazar Bora Abdo'yla artık çalışmayacaklarını duyurdu.

Bu yaşananların ardından yazar Bora Abdo bugün konu hakkında açıklama yapmak için bir Twitter hesabı açtı. Abdo açıklamasında suçlamaları reddetttiğini belirterek 2014 yılındaki söz konusu gece bir etkinlik çıkışı yakın semtlerde oturdukları için aynı yöne giden bir taksiye bindiklerini, taksi parasını Tohumcu'nun ödediğini, tüm bunlardan dolayı da kendisinden özür dilediğini söyledi:

"Sosyal medyada dolaşan özür e-postası 2014 yılına ait. Yani sayın Aslı Tohumcu'nun beni ve adımı karaladığını iddia ettiği tarih. Özür diledim ve kabalık ettiğimi düşündüm, çünkü yakın semtlerde oturduğumuz için aynı yöne giden bir taksiye bindik. Kendimi vicdanen rahatsız hissettiğim kısım bu, taksi parasını kendisinin ödediğini hatırladığım ve yük olduğum için en çok özür diledim. Sonrasında kendisiyle Necmiye Alpay ve Aslı Erdoğan için düzenlenen imza gününde de karşılaştık."

Bora Abdo'nun iddialarını içeren açıklamasının tamamı şöyle:

"Her şeyden önce sosyal medyada adımı yerli yersiz, sadece itham ederek karalamaya çalışan bu tavrı ve aslı astarı olmayan suçlamaları REDDETTİĞİMİ, kabul etmediğimi belirtmek isterim. O kadar üzgünüm ki bu inanın anlatılır gibi değil, kimsenin onurunu karalamadan ama samimiyet ve hakkaniyetle de kendimi savunmak derdindeyim. Hepsi bu. Ne yazarsam yazayım, hangi dili kullanırsam kullanayım bunun eksik, kusurlu ve yine de sağından solundan tutulup yerlere vurulacağını da biliyorum. Yine de deneyeceğim.

Hayatım boyunca söyleşilere bile katılmaktan çekinen, sosyal çevre ve kulislerden nemalan biri olmaktan utanç duyduğumu ve hiçbir kümenin elemanı olmadığımı söylemeliyim. Belli aralıklarla sosyal medya da kullandım, Twitter ve Instagram hesaplarım oldu ama kimselere en ufak bir, saygısızlıkta bulunmadım, çünkü öyle kibirli ya da bir şekilde karşısındaki kişide bir iktidar kurmaya çabalayan biri değilim. Bununla ilgili bir delil, bir ispat yoktur, olamaz. Aslına bakarsanız her iki sosyal medya hesaplarımdan beni gecenin üçünde mesaj atarak çeşitli tekliflerde bulunan okurlarım da oldu. Ertesi gün, "affedersiniz Bora Bey, içkiyi biraz fazla kaçırmışız gibi" açıklamalarda bulundular, elbette hepsini de hoşgörüyle karşıladım ve "sorun değil, anlıyorum" dedim, bunlar insani ilişkilerdir.

Uzatmadan şunu belirtmeliyim ki sözcük sözcük, harf harf kurduğum edebi dünyamı sebebini asla anlayamadığım bu kine ve linç coşkusuna diz çöktürmeyeceğim.

Sosyal medyada 2014 yılında gönderdiğim bir e-posta dolaşmakta ve sayın Aslı Tohumcu'nun bir çift sözü var: "Beni arkadaşımdan ayırıp taksime atlamasıyla gelişen bir olay..." Sırf bu yüzden, tek bir cümle ve özrümün sebebini de kimselerin bilmediği bir e-posta beni karalamaya yetti.

Bunu reddediyorum.

Bu meselenin detaylarını fazlasıyla açıklayacağım. Öncesinde şunu söylemeden edemeyeceğim. Bu mecraları sevmiyor ve fazla kullanmıyorum. Bu mecradan ya da başka bir kanaldan hakkımda iddia edilen ikinci bir olay bile yokken ne çabuk yargısız infaz da bulunabildiniz.

Asıl büyük bir zorbalığa uğrayan benim, bu kadar geç yanıt vermemin sebebi şu: Dün Gazete Duvar'dan aradılar ve hakkınızda böyle bir iddia var dediler, cevap verme hakkınız var, yine Hürriyet Gazetesi'nden de "Bir diyeceğiniz var mı?" dediler, her ikisine de açıklama metnimi gönderdim, fakat bunu yayımlamadılar. Hürriyet'in gerekçesini bilmiyorum ama Gazete Duvar'dan Anıl Mert Özsoy açıklamamın ve bu karalamayı gerekçeleriyle reddedişimin, yani kendimi savunmamın "yayın ilkeleri" gereği yayınlamayacaklarını bildirdi.

Şimdi burada, bu yayın ilkelerini tartışmak istemiyorum bu yüzden bu hesabı açıp her türlü soruya cevap verip, her türlü haksızlığa karşı boyun eğmeyeceğimi belirteceğim.

Doğan Kitap'ın bir kutlama yemeğine davetliydim. Ve çoğu kez davet edildiğim bu tür gecelere de hiç gitmemiş ve bunu tercih etmemiştim. O gün gittiğimde de bir masada milletvekili ve belediye başkanı yazarlar diğer masalarda ise hiç tanımadığım yazarların ortasında yabancılık duygusuyla bir kenarda yemek saatini bekledim. Sonrasında da hiç tanımadığım ve inanın şimdi hiç hatırlamadığım birkaç yazarla oturup yemek yedik, Aslı Tohumcu da vardı, kimseye en ufak bir saygısızlığım olmadı.

"Beni arkadaşımdan ayırıp," dediği kısım nedir anlayamadım, kim kimi arkadaşından ayırıp taksisine zorla binebilir, hangi arkadaş buna müsaade eder? Bu tamamen yalan. "İsterseniz birlikte gidelim," deyip kendisinin davet ettiği bir takside aradan 6 yıl geçtikten sonra ne oldu da bunu şimdi açıklama isteği hissetti birden bire. Açıklama metnimi buradan da yayımlamaya devam edeceğim.

Sosyal medyada dolaşan özür e-postası 2014 yılına ait. Yani sayın Aslı Tohumcu'nun beni ve adımı karaladığını iddia ettiği tarih. Özür diledim ve kabalık ettiğimi düşündüm, çünkü yakın semtlerde oturduğumuz için aynı yöne giden bir taksiye bindik. Kendimi vicdanen rahatsız  hissettiğim kısım bu, taksi parasını kendisinin ödediğini hatırladığım ve yük olduğum için en çok özür diledim. Sonrasında kendisiyle Necmiye Alpay ve Aslı Erdoğan için düzenlenen imza gününde de karşılaştık.

Evet ve daha pek çok yerde, "bugün pek kalabalık değil," gibi havadan sudan sohbet ettik. Hiç de iddia ettiği gibi böyle bir çirkinlikten bahsetmedi. Bunu benim yüzüme vurmadı. Şişli'de Karakarga Dergisi'nin imza gününde de oturup kahve içtik, selamlaşıp, konuştuk.

Dergi ekibi olarak aynı masalarda imza verdik, havadan sudan konuştuk ve bu konuyla ilgili tek bir kelime etmedi ve tek bir tavır almadı imza günüyle ilgili, misal "Murat Menteş resmen kendine bir kuyruk -okur- oluşturdu," dedi, Okurlarının hepsi de türbanlı kızlar.

"Okur okurdur," dedim. Şu an o kadar şaşkınım ki o iddia ettiği günden sonra defalarca karşılaşmamıza rağmen neden bunu benim yüzüme karşı söylemedi? Altı yıl sonra benim adımı bu karalama lincine neden maruz bıraktı? Bunu anlamakta güçlük çekiyorum.

Bir insanı karalamak ve zar zor kurduğu bir dünyayı kanıtsız ve sadece itham ederek yok etmek bu denli kolay olmamalı. Yine de başta bir avuç sadık okurumdan, hakkımda çıkan bu tür çirkin haberlere maruz bırakıldıkları için özür dilerim.

Epey bir süre sosyal medya kullandım ve çeşitli söyleşilere gittim, çeşitli yazarlarla bir araya geldim ve asla hakkımda ikinci bir suçlama bulamazsınız. Çünkü ben kolayca yaftaladığınız gibi biri değilim. Bunu hep reddettim. Hep REDDEDECEĞİM.

Sanıldığı gibi birileri tarafından korunuyor ya da kollanıyor değilim, bana layık görülen ödülleri bileğimin, kalemimim hakkıyla aldım, jurileri yemeğe çıkaran başka kadın yazarlar gibi değil.

İddia edilen bu olaydan 6 ay sonra Sait Faik Hikaye Armağanı'na layık görüldüm ve sonrasında ortak bir tanıdık "Cihangir'de bir kafede senin dedikodunu yapıyorlar," dediğinde önemsemedim. "Bu üçlü dedikoducu çeteye dikkat et," diye de uyardı. 6 yıl sonra bu itibar suikastını gerçekleştireceklerini bilmiyordum. Evet, ilk öykü yazmaya başladığım günlerde kitabımın İletişim'den çıkmasını çok hayal ediyordum. Bir hayaldi sadece. Sonunda oldu ama Yayınevi, Bora Bey bu durumun aslı astarı nedir, diye sorma nezaketini bile göstermeden sözleşmemi feshetti.

Üstelik zorbalık yaptığımı iddia ederek. Zorbalık arıyorlarsa aynı üç kişiyi alkollü araba kullanarak katleden bir yazarın eserlerini yayımladıkları kitap kapaklarına ve logolarına da bakabilirler. Eğer satış rakamlarından gözlerini alabilirlerse.

Bu açıklamalarım biraz da edebiyat alemindeki dostum ve okurum sandığım dostlarımın sessizliğine ve yargılamadan infaz edip düşmanca olan tavırlarına çok hazin bir şikayetimdir de.

2014 yılında sadece taksi parasını ödediği için yük olduğumu sandığım ve bu yüzden dilediğim bir özrü, sanki yeniymiş gibi ve şimdi yazmışım gibi paylaşmak ne kadar da ahlaki ve onurlu bir davranıştır? Bunu da düşünmenizi isterim.

Gerçekten son yazdığım tweete mi takıldınız, yazdığım onca şey arasında, ne kadar da zor bir insanın kendini savunması bu ülkede. Karalamak, linç etmek ne kadar da kolay. kendinizi her ne sebeple olursa olsun biraz mahcup hissettiğinizde özür dilersiniz, üç kez de olur bu beş kez de.

Gerçekten burası ve bu insanlar çok yorucu, bu konuda söyleyeceklerim bu kadar. Çalışma masama oturup yine yazılarımı yazacak, kitaplarımı okuyacağım. Onurla, başımı eğmeden. Sağlıcakla kalın.