Gündem

'Bizim geri vitesimiz yok, hızlıca sönen siyasî hareketlere takılıp kalmayız'

Zaman yazarı Abdullah Aymaz, şimdiki iktidarın 'Turgut Özal'dan kalma bir altyapının üzerine geldiklerini' ancak 'şımarıp, geçmişi ve vefayı unuttuklarını' öne sürdü

07 Nisan 2014 15:09

Gülen cemaatinin kurumsal yüzü olarak bilinen Gazeteci ve Yazarlar Vakfı Mütevelli Heyeti üyesi, Zaman gazetesi yazarı Abdullah Aymaz, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın  Fethullah Gülen cemaatine operasyon kapsamında yurtdışındaki Türk okullarının kapatılması girişimlerine ilişkin, "Biz geri vitesi olmayan ve programını âhirete göre yapan, kıyamete kadar hizmet etmeye söz vermiş ve tabir câiz ise kıyamete ayarlı bir iman ve Kur’an hizmeti hizmetkârlarıyız. Maytap gibi parlakça yanıp ve hızlıca sönen siyasî hareketlere takılıp kalmayız" dedi. İktidarın "Özal'dan kalma bir altyapının üzerine geldiğini" belirten Aymaz, "Fakat bunlar her şeyi kendilerinden bilip şımarmaya başladılar… Geçmişi ve vefayı unuttular. Üstelik can düşmanları ile kanka olmaya kalkıştılar. Kendilerinden bir şey beklemeyen dostlarını da en kötü, en zararlı düşman ve hain ilan ettiler" yorumunda bulundu. 

"Şimdi bize düşen de uçakların pilotlarının hava boşluklarından ve sıkıntılı hava şartlarından bir an önce kurtulmak için hızlarını artırdıkları gibi, çok hızlı hareket etmektir" diyen Aymaz, "Bize düşmanlık besleyenler kendilerinden önce kendilerini yiyip bitirmiş iki partinin yok olup bıraktıkları bir boşlukta doğmuş 'boşluğun çocukları' idi… Şimdi hizmetlere engel çıkaran bunlar" ifadesini kullandı.

Abdullah Aymaz'ın Zaman gazetesinde "Bizim geri vitesimiz yok" başlığıyla yayımlanan (7 Nisan 2014) yazısı şöyle:

“Lâ tezâlü tâifetün min ümmetî” hadis-i şerifinin sırrıyla biz geri vitesi olmayan ve programını âhirete göre yapan, kıyamete kadar hizmet etmeye söz vermiş ve tabir câiz ise kıyamete ayarlı bir iman ve Kur’an hizmeti hizmetkârlarıyız. Maytap gibi parlakça yanıp ve hızlıca sönen siyasî hareketlere takılıp kalmayız.Merhum Mustafa Birlik Ağabey anlatmıştı:

“1960’ta 27 Mayıs İhtilali olunca beni emniyete götürdüler. Bir baktım, İzmir civarının tanınmış bütün Demokrat Partilileri orada…. Ama hepsi de Menderes’e küfrediyor. İfade verirken aleyhte konuşmayan yok. Bir müdafaa eden ben varım. Halbuki bir hafta önce alkışlıyorlardı… Askerî cemseler geldi. Subay, elindeki listeyi okumaya başladı. Hepsini arabalara bindirdiler. Bir benim ismim yoktu. ‘Bir yanlışlık olmasın’ dedim. ‘Biz siyasîleri alıp götüreceğiz’ dediler. Eve geldim ve çocuklarıma ‘Asla siyasete girmeyeceksiniz’ diye vasiyet ettim. Onların hallerinden gerçeği daha iyi öğrenmiştim.”

Şimdi bize düşen de uçakların pilotlarının hava boşluklarından ve sıkıntılı hava şartlarından bir an önce kurtulmak için hızlarını artırdıkları gibi, çok hızlı hareket etmektir. Evet şimdi biz böyle bir durumdayız. Onun için himmet ve gayretimizi sadece ikiye-üçe değil ona katlamak zorundayız. Tâ ki, bu boşluğu geçelim, sıkıntıyı atlatalım. Çünkü karşımızda bize engel çıkaran boşluğun çocukları var. Unutmayalım Turgut Özal merhum, Devlet Planlama’dan gelmişti. Tecrübeliydi. Hem devlet hem dünya tecrübeleri görmüş ve yaşamıştı. Kadrosu da liderleri gibi tecrübeli insanlardı. Altyapı desteği eksikti. Üstten de ihtilal yapmış askerlerin baskısı hiç eksik olmuyordu.

Şimdikiler, kendilerinden önce kendilerini yiyip bitirmiş iki partinin yok olup bıraktıkları bir boşlukta doğmuş “boşluğun çocukları” idi… Şimdi hizmetlere engel çıkaran bunlar, Özal özelliğinde olmamakla beraber hazırlıksız olarak ansızın bu boşluğun içinde buldular kendilerini… Ama Özal’dan kalma bir altyapı vardı. Hizmetin himmetiyle yetişenlerin de hiç unutmayacak bir payları mevcuttu… İşte bunların üzerine bazı güzellikler zuhur etti. Fakat bunlar her şeyi kendilerinden bilip şımarmaya başladılar… Geçmişi ve vefayı unuttular. Üstelik can düşmanları ile kanka olmaya kalkıştılar. Kendilerinden bir şey beklemeyen dostlarını da en kötü, en zararlı düşman ve hain ilan ettiler. Halbuki o gerçek dost olmaya lâyık adanmış ruhlar, kendilerine siyasî bir bağ ile değil; sadece ülkenin faydasına hayırlara vesile olmak için kendileriyle alâka kuruyorlardı… Akıl ve mantığa sığmaz şekilde, siyasî rakiplerine bile söylemedikleri sözler ve iftiralarla saldırdıkları için, buz dağına toslayan Titanik misali bir hâlle karşılaştılar. Sanki bir buz parçası olan enaniyetleri büyümüş, bir buz dağı olmuştu. Veya iç dünyalarındaki fitne ateşleri onlar için bir girdap oluşturmuştu. Halbuki yanı başlarında Nur vardı. Ona sırtlarını dönmüşlerdi. Böylece etraflarını Nur yerine nar kuşattı. Hiçbir şey söylemeye hakları yok. Ama henüz kıyamet kopmadığına göre, tövbe kapısı açıktır. Âhirette büyük müşküllerle karşılaşmamak için özür dileme ve helalleşme hakları var. Evet teker teker yurtiçindeki ve yurtdışındaki hizmet erlerinden, adanmış ruhlar olan câmia mensuplarından helallik dilemeleri lâzım. Bilhassa Büyük Mağdur, Büyük Mazlum, Büyük Muzdarip’ten…