2018'de asgari ücrete yapılan zammın yeterli olmadığını söyleyen ve "Elimize geçmeden eridi" diyen vatandaşlar hayat pahalılığından şikâyetçi. Ev temizliğine giden ve ismini paylaşmak istemeyen bir kadın, "Kırmızı eti unuttuk, bir tavuk alıyorum, parçalatıyorum, azar azar yemeklere katıyorum. Temizliğe evlerine gittiklerimin buzdolapları tıka basa dolu. Bizim buzdolabına fare girse açlıktan ölür" dedi.
Evrensel'in Ekmek ve Gül'ü kaynak gösterdiği haber aynen şöyle
Sincan’da market, çarşı-pazar dolaşıp, asgari ücret, emekli maaşı artışı ve hayat pahalılığıyla ilgili kadınlarla sohbet ettik. İster işçi, isterse ev kadını olsun mutfağı çekip çevirme ve çocukların ihtiyaçlarını giderme yükü kadınların sırtında. Ne, nerede daha ucuz, hangi markette indirim var, çocuk kıyafetleri hangi mağazalarda daha uygun fiyata... En iyi bilen onlar. Emeklisi, çalışanı, ev kadını hepsi şikayetçi ve tepkili.
İlk uğrak yerimiz Ertuğrul Gazi Mahallesi’ndeki bir market. Et reyonu önündeki kadınlarla sohbet ediyoruz. Evlere temizliğe giden genç bir kadın söyleniyor:
“Ocak ayı iğneden ipliğe zam ayı, adet olmuş. Asgari ücreti 200 lira artırdılar, şimdi şuradan iki üç parça et, tavuk alsam iki yüz lira harcanır. Kırmızı eti unuttuk, bir tavuk alıyorum, parçalatıyorum, azar azar yemeklere katıyorum. Temizliğe evlerine gittiklerimin buzdolapları tıka basa dolu. Bizim buzdolabına fare girse açlıktan ölür.”
"Zenginin bir çantası asgari ücretten fazla"
“Sucuk, pastırma…” demeye kalmadan orta yaşlı kadın sinirlenerek başlıyor konuşmaya: “Unuttuk onları. Tavuk eti diye satılan ucuz sucuklardan ayda bir kez alıp çocukları kandırıyorum. İki çocuğum var, üniversitede okuyorlar. Bir asgari ücretle nasıl geçinilir? Baştakilere verelim asgari ücreti geçinsinler. Zengin kadınların bir çanta parası, asgari ücretten daha pahalı. Bu böyle gider mi? Gitmez.”
Evler birleşiyor
Sebze meyve reyonundakilerde de durum farklı değil. Eşinden emekli maaşı aldığını, çocuklarına yakın oturduğunu söyleyen yaşlı bir teyze homurdanıyor: “Canımın istediğini değil, en ucuz olan sebze, meyveyi alıyorum. Elma, pırasa, ıspanak, yeşillik aldıklarım bunlar. Akşam işten çıkan bana geliyor, yemeklerini yiyip eve gidiyorlar. Mutfağı birleştirdik, ucuz olsun diye.” Emekli maaşı artışı konusu açılınca teyze gülerek, “Yirmi-otuz lira emekli zammı. Yirmi ekmek eder. İki günlük ekmek paramız. Her şeye iki misli zam geldi. Dilenciye verir gibi. Üst baş alamıyorum, gelinlerin eskilerini giyiyorum. Bin dört yüz lira maaş. Emekliyle alay ediyorlar. İki oğlum beş torunum var. Oğlanlar organizede işçi. Bu gidişle evleri de birleştirip birlikte oturacağız.”
Pazar boş, esnaf şikâyetçi, bakıp da alamayanlar tepkili
Akşam iş çıkış saatinde cuma pazarındayız. Pazar yeri oldukça tenha. Pazar esnafı ocak ayı nedeniyle sebzeye meyveye gelen zamlardan şikayetçi: “Her zaman bu saatlerde burada iğne atsan yere düşmezdi. Ücretlere zam verdiler diye her şeye zam geldi. 150 kuruşa aldığım maydanozu, dereotunu 50 kuruşa satıyorum, bitsin diye. Gel bak, faturasını göstereyim. Zararına satıyoruz, akşam oldu, tezgah hâlâ dolu bak...”
"Ücret artışını almadan her şeye zam yaptılar"
Orta yaşlı bir kadına sorularımızı yöneltiyoruz. Başlıyor şikayet etmeye, “Su parası bu ay 65 lira geldi. Her zaman 40 lira gelirdi. Asgari ücreti 200 lira artırdılar. Eşim daha ücretini alamadan her şeye zam gelmiş. Pazar pahalı, hiç ucuzlamıyor, hep artıyor. Geçen sene ile bu sene arasında iki kat fiyat farkı var. 200 lira ne ki? Evin ihtiyacını alsam 200 lira bir pazar parası bile değil, bakıyoruz alamıyoruz. Gidişat iyi değil.”
"Kaşıkla verip, kepçeyle alıyorlar"
Pazara birlikte çıkan iki genç kadınla sohbete başlıyoruz. Kadınlar çok tepkili. Eşinin memur olduğunu söyleyen kadın, elindeki üç poşeti havaya kaldırarak, konuşuyor:
“Bak poşetlere işte bu kadar alabildik. Birkaç kilo meyve aldım. İşçi maaşları da memur maaşları da yeterli değil. İşçiye iki yüz lira artış yaptılar, bu artışı yapanlar hiç pazara çıkmıyor galiba. Eşim memur, biz geçinemiyoruz. Geçinmek için en az 4-5 bin lira gelir olmalı.”
Komşu kadınlardan hamile olanı sessizce bizi dinliyor. Sohbete onu da katmak için laf atıyoruz; sıkılarak konuşuyor: “Aldığımız maaş kredi kartının taksitlerine gidiyor. Pazarı arkadaşımla dolaştım, bir şey almadım, alamıyorum, elimize para kalmıyor. Her şey pahalı.” Genç ve hamile kadının sessizliğinin nedenini anlayınca, hüzün ve isyan çöküyor…
"Bizimle alay ediyorlar"
Emekli teyzeyle ayak üstü konuşuyoruz: “Emekliye 20 lira verdiler. Bak pazara her şey pahalı gibi geliyor bize. Aslında fiyatlar normal, bizim maaşlar düşük. Bizimle alay ediyorlar. 20 lira bir kilo, bir paket çay bile etmiyor.” Teyze elini havada sallayarak pazarı dolaşmaya devam ediyor.
Bir başka kadın da kısaca yanıtlıyor sorularımızı: “Oğlum atama bekliyor evde. Tek maaşla geçiniyoruz. Bak bir tek pırasa aldım. Hiç sorma, hiç sorma.”
Sormamak olur mu... Soracağız elbet. Lakin şikayetlenmeyle, yetinmeyeni yetiştirme çabasıyla daha ne kadar sürecek böyle? Hadi, onu da birlikte yanıtlayıverelim sevgili okur. Sen söyle; eksile eksile nereye kadar?
"İşçi ailesiysen bir geleceğin yok"
Sincan'ın işlek caddelerinden birindeyiz. Elinde poşetle, küçük kızıyla çocuk mağazasından çıkan Emine’yle başlıyoruz sohbete. Bir söyle bin ah işit misali başlıyor anlatmaya: “Eşim işçi, mesaiyle 2 bin lira civarında ücret alıyor. Üç çocuk var, üçü de okuyor. Ev kendimizin. Yetmiyor. Çocukların okul harçlığı, ayda 300 lira. Asgari ücrete 200 lira zam verdiler. Okul harçlığını bile karşılamıyor. Oğlanlara eşofman aldım, üç saattir geziyorum, hem ucuz hem iyisini bulmak için. Bu ülkede işçi ailesiysen bir geleceğin yok. Çocuklar okusun hayatını kurtarsın diye yememizden, giymemizden tasarruf yapalım da nereye kadar? Evde el işi yapıp satıyorum. Bir ailenin geçinmesi için en az beş bin lira gelir olmalı.”