Yaşam

'Biz takiye mi yapıyoruz?'

27 Aralık 2009 02:00

T24 - Takiyeci ve reformcu Müslümanların dine uygun olmayan davranışlarla ilgili tutumlarının açık olduğunu belirten Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman dini, gereklilikleri çerçevesinde ve gelenekçi bir anlayışla kabul edenler bu durumda iki şekilde davrandığını ifade ediyor.

Teokratik bir ülkede yaşayanlar bu durumun haram olduğunu bilir ve karşısındakini din dışı bu tavrı uygulaması halinde cezasına katlanacağını ifade ettiğini yazan Karaman "Böyle bir düzen içinde başka bir şey yapma imkanına sahip olmayan Müslümanlar, günah işleyen bir Müslümanı uyarırlar, ıslah etmeye çalışırlar, ama bundan öteye gidemezler" diyor.

Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Hayrettin Karaman'ın bir okurunun sorusu üzerine kaleme aldığı "Biz takiye mi yapıyoruz?" (27 Ararlık 2009) başlıklı yazısı şöyle:

Biz takiye mi yapıyoruz?

Bir okuyucum, “cevap vermezseniz anlayışla karşılarım” notunu da koyarak soruyor:

“…öncelikle ben inançlı bir insan olarak Kur'an ve sünnette belirtilen herşeye inanıyorum. Şu an bakıldığında İslami kesim diye tarif ettiğimiz gazete, dergi, televizyonlarda Ergenekonculara ve o zihniyeti savunanlara karşı din ve vicdan özgürlüğü bağlamında Batı normları düzeyinde demokrasi üzerinden savunma yapıyoruz. Şimdi biz, din ve vicdan özgürlüğünü Batı normlarında mı anlıyoruz, yani? 'Dinde zorlama yoktur' kuralını, kardeşim ben inanıyorum ama içkimi içerim (günah olduğunu bile bile) dese veya içmese bile bunu savunsa veya arkadaşım bir insan istediği dini veya dinsizliği seçme özgürlüğüne sahiptir dese ben ona “Kardeşim evet” diyemem, neden? Mürtedler hakkında fıkıh kitaplarında okuduğum cezalar var. Sorun şu: Biz gerçekten samimi miyiz yoksa takiye mi yapıyoruz?”

“Ben inanıyorum ama –günah olduğunu bile bile- içkimi içerim” dese “Kardeşim, evet diyemem” örneğinden soruya cevap verelim ve bu cevap diğer örnekler için de geçerli olsun.

Takiyeci Müslümanlar böyle olmadığını bildikleri halde -kendilerince öyle gerekli gördükleri için- inançlarını gizlerler ve “Evet, İslam'a göre de böyledir, içebilirsin” derler.

Reformcular, dinin değişmezlerini de -zamana uymak adına- değiştirmekte sakınca görmeyenler inanarak, İslam'ı böyle yorumlayarak “Evet, içebilirsin” derler.

Dini, muteber, geçerli, onanmış fıkıh usulüne göre yorumlayarak anlayan, iman eden ve uygulayan Müslümanlar böyle bir davranış ve ifade karşısında iki duruma göre cevap verir, tavır alırlar:

İslam'da hüküm nedir sorusuna cevap olarak “Sarhoş eden içki içmek haramdır, düzeni islâmî olan bir ülkede Müslümanlar, başkalarına göstererek (gizlemeden, açıkça) bu içkiyi içemezler, içerlerse uygun bir şekilde uyarılırlar, ıslah edilirler ve ceza çekerler” derler.

“İçinde yaşadığımız laik demokratik cumhuriyette Müslümanlar, açıkta içki içen ve 'kimse bana karışamaz' diyen Müslümana karşı nasıl davranırlar, ne derler?” sorusuna cevap olarak da:

“Böyle bir düzen içinde başka bir şey yapma imkanına sahip olmayan Müslümanlar, günah işleyen bir Müslümanı uyarırlar, ıslah etmeye çalışırlar, ama bundan öteye gidemezler, “mevcut düzende senin bu hakkın varsa benim de mesela kızımı, başını örterek okutma ve çalıştırma hakkım vardır, olmalıdır” derler.

Bu hal ve şart içinde Müslümanların, İslam'da hükmün ne olduğunu açıkça ifade ettikten sonra “Batı normları düzeyinde demokrasi üzerinden savunma” yapmaları, hak aramaları ne tavizdir, ne takiyedir ne de haramdır.

Diğer iki sorunun cevabı gelecek yazıda.