Yaşam

Biz de onları öldürelim Turhan Bey

Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan bugünkü köşesinde Turhan Selçuk'la olan ilişkisini kaleme aldı.

12 Mart 2010 02:00

T24 - Cumhuriyet gazetesinin usta karikatüristi Turhan Selçuk önceki gün yaşamını yitirdi. Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan bugünkü köşesinde Turhan Selçuk'la olan ilişkisini kaleme aldı. Altan, "Tanrı, en yetenekli çocuklarından birini geri aldı. Ama ona benzer birini bir daha yapmasının çok zor olduğunu herhalde O da biliyor" dedi.


Ahmet Altan'ın Taraf gazetesinde yayımlanan "Biz de onları öldürelim Turhan Bey" başlığıyla (12 Mart 2010) yayımlanan yazısı şöyle:





O yıl bahar erken gelmişti diye hatırlıyorum. İlhan Selçuk’un eşi Handan Hanım sabah altı buçuk gibi arayıp “İlhan’ı aldılar” dediğinde pencereden dışarı bakmıştım.

Hava, parlak bir sabahı haber vererek aydınlanıyordu.

Şehirden epey uzaktaki bir gazeteci sitesinde oturmamıza rağmen evin etrafında o saatte bir ayakkabı boyacısı görülüyordu.

Babamı da almaya geleceklerini tahmin etmiştik, zaten Handan Hanım “Çetin’i de alacaklar” demişti.

Biraz sonra büyük siyah bir araba durmuştu binanın önünde.

Sakalları uzamış iki kişi kapıyı çalmışlardı.

“Ben hazırlanırken siz bir kahve için” demişti babam polislere.

Tıraş olmuş, giyinmiş ve biz endişeli bir şekilde ona bakarken bizi yatıştırmaya çalışarak gülümsemişti.

Arabanın arkasına, iki polisin arasına oturtmuşlardı onu.

Sonra babamla İlhan Bey kaybolmuşlardı.

Nereye götürüldüklerini, başlarına ne geldiğini bilmiyorduk.

12 Mart’ın dağdağalı günleriydi.

Mehmet’le birlikte babamı aramaya başlamıştık.

Selimiye Kışlası’nda oldukları söyleniyordu.

Gazeteciler Cemiyeti’ne gidiyorduk her gün, onlar da babamla İlhan Bey’i arıyorlardı.

Turhan Selçuk da kardeşini, İlhan Selçuk’u arıyordu.

Her sabah üçümüz buluşup, Turhan Bey’in küçük arabasıyla Selimiye Kışlası’nın önüne gidiyorduk, bir iz bulmaya çalışıyorduk.

Bir sabah ben kışlanın içine girmiştim, liseden askerlik hocam olan bir albaya rastlamıştım, çevresinde kalabalık bir subay grubuyla yürüyordu, bana şöyle bir bakıp geçmişti yanımdan, biraz geride kalan genç bir teğmen yanımdan geçerken “burada” diye fısıldamıştı.

O günlerde Birinci Ordu Komutanı olan ve daha sonradan da bir “cuntanın önemli adamı” olduğunu öğrendiğimiz Orgeneral Faik Türün gazetecilerle bir toplantı yapmış ve babamla İlhan Bey için, “benim ordumu mahvettiler, bunun hesabını verecekler” demişti.

Babamla İlhan Bey’i asacakları söylentisi dolaşıyordu ortada.

Biz üçümüz, Turhan Bey’in kışlanın önüne çektiği küçük arabasının içinde oturup bekliyorduk.

Çok endişeliydik.

Dünyanın en büyük karikatüristlerinden biri olan Turhan Bey az konuşurdu ama bıçkın bir yanı olduğunu biliyorduk.

O sakin ve sessiz duruşunun altında öfkeli bir adam gizliydi.

Biz, ona, çizgilerine, karikatürlerine, gelmiş geçmiş en muhteşem çizgi roman kahramanlarından olan Abdülcanbaz’a hayrandık, herkes gibi biz de Abdülcanbaz Bey’in Turhan Bey’e çok benzediğini konuşurduk aramızda.

Babamların yargılanıp asılacağına olan inanç kuvvetleniyordu, biz de inanmaya başlamıştık.

Bir sabah arabanın içinde üçümüz oturup konuşurken, “idamdan, ölümden” hiç söz etmeden “kötü bir şey olduğunda” ne yapacağımızı tartışmaya başladık.

Ben yirmi bir yaşındaydım, Mehmet on sekiz, Turhan Bey ellisine yakın olmalıydı.

“Kötü bir şey olursa” intikam almaya karar verdik, babamla İlhan Bey öldürülürse, biz de onları öldürenleri öldürecektik.

Nasıl yapacağımızı bilmiyorduk ama yapacaktık.

Bunu nasıl bir acıyla ve nasıl bir sükûnetle konuştuğumuzu tahmin edemezsiniz.

Biz o sabah o arabada üç kardeş, üç yoldaş gibiydik, en azından ben öyle hissetmiştim.

Turhan Bey’e duyduğumuz hayranlığa büyük bir sevgi de eklenmişti.

Faik Türün istediğini yapamadı, istediği kadar çok adam öldüremedi, İlhan Bey’i ağır işkencelerden geçirdiler, sonra hepsini Maltepe’deki Zırhlı Tugay’da bulunan askerî hapishaneye götürdüler.

Aradan yıllar geçti, Turhan Bey’le fikirlerimiz farklılaştı, yolumuz ayrıldı.

Ne sevgim ne hayranlığım azaldı.

Dünyanın en büyük sanatçılarından biriydi, dürüsttü, bıçkındı.

Bu sabah öldüğünü öğrendim.

İçim kanadı.

Onunla o sabah o arabanın içinde yaşadıklarımız, o bilmese de, hatta belki istemese de onu benim ağabeyim yapmıştı ve hep öyle kaldı.

Hayatın o çok keskin anlarında yaşanılan yoldaşlıkların, dostlukların bıraktığı izler hep dokunulmamış olarak kalıyor.

Turhan Bey’e o meçhul diyarda huzurlu bir yolculuk, İlhan Bey’e uzun bir ömür ve başsağlığı diliyorum.

Tanrı, en yetenekli çocuklarından birini geri aldı.

Ama ona benzer birini bir daha yapmasının çok zor olduğunu herhalde O da biliyor.