Birleşmiş Milletler (BM) Genel Merkezi’nin New York'taki havalandırmalı ofislerinin kriz ve savaş bölgelerinden hayli uzak olduğu sık sık söylenir. Özellikle de Suriye krizinde BM’ye ağır eleştiriler geliyor. Bu yılın mart ayında toplam 21 yardım örgütü BM’yi tamamen başarısız olmakla suçladı.
Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Salil Shetty de 21. yüzyılın en büyük sınavlarından biri olarak tanımladığı sığınmacı krizinde organizasyonun ‘utanç verici bir şekilde başarısız’ olduğunu söyledi. 2001-2002 yıllarında Almanya'nın BM nezdindeki Büyükelçisi olan Hanns Heinrich Schumacher, bu tablodan özellikle üye ülkeleri sorumlu tutuyor ve “Sorun çıkaran aslında BM değil. Sorun bir krizde işbirliği yapmayı reddeden, çözümleri bloke eden üye ülkeler. Bunun en güncel örneği ise Suriye” diyor.
Beş daimi üyenin veto engeli
Schumacher, uluslararası güvenlik alanında karşılaşılan tüm sorunların aşılmasında Güvenlik Konseyi’ndeki veto politikalarının sorun oluşturduğunu vurguluyor. Suriye’deki durumun bunu gayet açık şekilde gözler önüne serdiğini belirten eski diplomat, “BM İnsan Hakları Konseyi ve Güvenlik Konseyi, bundan beş yıl önce 5 bin kişinin ölümünü kınayan kararlar aldı. Bugün ölü sayısı 250 bin, hatta belki daha da yüksek. Ve Suriye tamamen parçalanıyor” şeklinde konuşuyor.
Almanya'nın BM nezdindeki eski Büyükelçisi özellikle Güvenlik Konseyi’nin yapısını eleştiriyor. Konseyin beş daimi üyesi ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’nin beğenmedikleri bir karar tasarısını veto edebildiklerini hatırlatan Schumacher, gerekli kararların ulusal bencillikler yüzünden alınamadığını belirtiyor.
Daimi üyeler ayrıca ellerindeki gücü sınırlayabilecek her türlü reformu engelliyor. Bu yüzden BM’de yapılması istenen reformlar hakkında 1990 yılından bu yana tartışmalar sonuçsuzca uzayıp gidiyor.
İmaj zedelendi
Reformlar konusunda tıkanıklığın hakim olduğu Birleşmiş Milletler, ayrıca BM çalışanları ve Mavi Berelilere yönelik cinsel taciz suçlamaları ile de manşetlere olumsuz bir şekilde yansıyor. Özellikle Haiti, Kongo, Liberya ve Güney Sudan’daki BM misyonları hakkında bu yüzden açılan soruşturmalar hâlâ sürüyor.
BM'nin imajı önceki misyonlarda yaşanan başarısızlıkları nedeniyle de zarar görmüş durumda. 1994’te Ruanda’daki Mavi Berelilerin Tutsilere yönelik soykırımı engellemek yerine ülkeyi terk etmesi ve 1995’te BM askerlerinin Saraybosna’da sivillere yönelik katliama göz yummasından bu yana uluslararası kamuoyu BM misyonlarına çok daha eleştirel bir gözle bakıyor.
“Elimizdeki tek küresel kurum BM”
2002 ila 2006 yıllarında Almanya'nın BM nezdindeki büyükelçisi olan Gunter Pleuger, organizasyonun tarihinde birçok başarının da olduğunu vurguluyor. Deutsche Welle’ye konuşan Pleuger, insan haklarının güçlendirilmesi ve sömürgeciliğin sona erdirilmesinin en önemli başarılar olduğunu söylüyor ve BM’nin 1940’lardan 2002’ye kadar 120 sömürgenin bağımsızlığına kavuşmasına destek olduğunu hatırlatıyor.
“Bu süreç genel olarak da siyaseti etkiledi. Zira sömürgelerin tarihe karışmasına uzanan yoldaki tartışmalar, demokratik olmayan rejimlerin şiddet ile ayakta tutulmasını da giderek gayrimeşru kıldı. Şiddetin bu şekilde gayrimeşru konuma getirilmesinin, Doğu Avrupa'daki demokratikleşme hareketleri üzerinde ve Almanya'nın kansız bir şekilde birleşmesinde önemli rol oynadığına inanıyorum” diyen eski diplomat tüm eleştirilere rağmen BM'nin önemli rol oynamaya devam edeceği kanısında:
“Özellikle küreselleşen bir dünyada BM önemli bir konumda olacak. Bu hata yapmayacağı anlamına gelmiyor. Ama çok sayıdaki bölgesel krizden çevre korumaya ve bulaşıcı hastalıklara kadar, küresel boyutlara ulaşabilecek sorunlara küresel çözümler bulmak zorundayız. Tek başına hiçbir devlet bunu başaramaz. Küresel çözümler için ise küresel kurumlar lazım. Elimizdeki tek küresel kurum ise BM.”