Gündem
BBC Türkçe

Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye'nin Orta Doğu'daki en büyük rakibine mi dönüşüyor?

11 Haziran 2020 09:28

Mahmut Hamsici
BBC Türkçe, İstanbul

Körfez ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), son yıllarda Orta Doğu'da güçlü bir siyasi aktör olmak için attığı adımlarla dikkat çekiyor. Geçmişinden farklı olarak ülke, bölgedeki birçok siyasi krize etkili bir şekilde müdahil olmaya çalışıyor. BAE, bunu yaparken sık sık karşı Türkiye ile karşı karşıya geliyor.

Batı basınında BAE'nin Orta Doğu'nın yeni yükselen gücü olduğuna dair yorumlar çıkarken, Türk basınında ise BAE ile ilgili Türkiye karşıtı cephenin lideri olduğuna dair yorumlar yapılıyor.

Peki 1971 gibi yakın bir tarihte kurulan, on yıllar boyunca bölge siyasetinde çok fazla öne çıkmayan ülke neden son yıllarda kilit bir bölgesel oyuncu olmak için harekete geçti?

Neden 2000'lerin başında Türkiye ile yakın ilişkiler geliştiren ülke, son dönemde Ankara ile en ciddi gerilimi yaşayan merkezlerden biri konumuna geldi?

Kritik dönemeç: Arap Baharı

BAE, yedi ayrı emirlikten oluşuyor. Bunlardan günümüzde belirleyici olanı, Abu Dabi.

Petrol ve doğalgazın ekonomisinde önemli bir payı olduğu ülke, on yıllar boyunca Orta Doğu'daki krizlerin hatırı sayılır bir bölümüne müdahil olmadı.

Ancak ülkenin bu politik tutumu 2000'li yıllarla birlikte değişmeye başladı.

Birçok yorumcu, değişimin Arap Baharı'yla başladığı kanısında.

BBC Türkçe'ye konuşan, King's College London Üniversitesi'nden Dr. Andreas Krieg'e göre sivil topluma karşı çıkan, otoriter bir yönetim anlayışını savunan, ideolojik olarak da siyasal İslam'a karşı olan BAE, Arap Baharı karşısında büyük bir kaygıya kapıldı.

Krieg, o dönemden bu yana BAE'nin kendini Arap dünyasındaki iktidarları değiştirmeyi hedefleyen hareketlere karşı, karşı-devrimci olarak konumlandığını belirtiyor.

BAE, 2013'teki Mısır'da darbeyle iktidara gelen Abdülfettah El Sisi'yi (Solda) darbeden bu yana destekliyor.BAE, 2013'teki Mısır'da darbeyle iktidara gelen Abdülfettah El Sisi'yi (Solda) darbeden bu yana destekliyor

Mısır'dan Libya'ya birçok krize müdahil oldu

Arap Baharı'nı izleye süreçte BAE; Mısır'daki darbe, Yemen savaşı, Katar krizi, Libya'daki çatışmalar gibi birçok sürece müdahil oldu.

Dr. Andreas Krieg, BAE'nin gücünü 2013'te Mısır'da fark ettiği kanısında:

"BAE 2013'te, Mısır'da, ordunun Muhammed Mursi rejimini devirmesine yardım etti. İlk defa burada, para ve istihbaratı içeren yumuşak gücünün ne kadar etkili olduğunu fark etti."

Ülkenin devamında aldığı tavırları, "Küçük bir ülke olmasına rağmen hep kendine özel stratejik hedefleri bulunuyor" vurgusuyla yorumluyor Krieg:

"Hafter, 2014 yazında Libya'ya dönüp Haysiyet Operasyonu'nu başlattığında, onu Libya'da önemli bir oyuncu olmaya itebileceklerini düşündüler. Bu, son döneme kadar da devam etti.

"2015'te Yemen'deki operasyonlara dahil oldular. Suudilerle işbirliği yaptılar ancak onların önceliği, Suudiler gibi Husi isyancılarına karşı savaş değildi. Öncelikleri, güneyi kontrol etmekti ve bunun için ayrılıkçı Güney Ulusal Hareketi'ni desteklediler."

Kieg'e göre BAE, 2017'deki Katar krizinde ise "zamanlamayı" hesaba kattı:

"O dönemlerde ABD Başkanı Donald Trump olmuştu. Suudi Arabistan'da da Muhammed Bin Selman gelmişti. BAE'nin gözünde Katar, bölgedeki muhalif güçleri, İslamcı hareketleri ve sivil toplumu destekliyordu. Doha'daki rejimi devirmek için doğru zamanın geldiğini düşündüler ve harekete geçtiler."

Suriye krizinin ilk döneminde Beşar Esad yönetiminin karşısında bir görüntü sergileyen ancak bazı bölge ülkeleri kadar iç savaşa dahil olmayan BAE, zamanla Suriye'deki pozisyonunu yeniledi.

Dr. Krieg bunda, "BAE'nin Suriye'deki muhalif hareketlerin İslamcı grupların denetimine geçmesini görmesini ve iyi ilişkiler geliştirmek istediği Rusya'nın 2015'te iç savaşa müdahalesinin etkili olduğu" kanısında.

2011 yılında Şam Büyükelçiliği'ni kapatan, 2012'de de Suriye ile diplomatik ilişkilerini kesen BAE, 2018'de Şam Büyükelçiliği'ni yeniden açtı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Solda) ve BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Al Nahyan (Sağda).
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Solda) ve BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Al Nahyan (Sağda)

BAE neyi hedefliyor?

Son yıllarda Batı basınında, Birleşik Arap Emirlikleri'nin "ihtiraslarına" dair analizler kaleme alınıyor.

BAE'nin bir yandan bölgedeki siyasi krizlere müdahalesi diğer yandan Mars gezegenine uydu göndermekten Covid-19 salgını sırasında aralarında Küba'nın da bulunduğu ülkelere tıbbi yardım yollamaya kadar attığı bazı adımlar, uluslararası kamuoyunda bu ülkeye dair ilgiyi artırıyor.

Peki BAE'nin siyasal olarak nihai amacı ne?

King's College London Üniversitesi'nden Dr. Andreas Krieg, BAE'nin temelde Orta Doğu'da Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelerle rekabet edebilecek bir orta ölçekli güç olmayı amaçladığı kanısında.

Krieg'e göre ülke, bu bağlamda hem yumuşak güce hem de sert güce başvurmak istiyor. Krieg önce yumuşak gücü anlatıyor:

"BAE geçmişte ya ABD gibi büyük devletlerin yanına yamacında tutum belirliyor ya da kendini sınırlayıp izole ediyordu. Artık ikisini de yapmıyor. Kendi kendine bir güç haline gelmiş durumda.

"Abu Dabi merkantalist bir imparatorluk kurmaya çalışıyor. Umman Denizi, Basra Körfezi ve Hint Okyanusu ile bağlantılılar. Çevredeki bu su yollarında hakim olmak istiyorlar. Çin'in Kuşak Yol projesinde Çin ile Batı arasındaki en önemli güç haline gelmek de istiyorlar. Bu açıdan da Cebel Ali Limanı ve BAE'nin Yemen'e müdahalesi sonrası kontrol altına aldıkları Aden Limanı çok önemli."

Dr. Krieg'in sert güce dair yorumu ise şöyle:

"Arap Baharı'ndan sonra bir sert güç de inşa ediyorlar. Suriye, Libya ve Mısır'daki protestocuların tüm elde ettiklerini ortadan kaldırmak istiyorlar. Siyasal İslam'ın tüm şekillerine karşı ve sivil topluma karşı mücadele etmek istiyorlar."

BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Al Nahyan ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 2012'de Ankara'da.
BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Al Nahyan ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 2012'de Ankara'da

Türkiye ile BAE arasındaki gerilimin nedeni ne?

Türkiye ile BAE arasındaki ilişkilerin Arap Baharı'nın ardından kötüleştiği görülüyor.

İlerleyen yıllarda da Mısır darbesinden Yemen savaşına, Suriye iç savaşından Libya'daki çatışmalara kadar birçok alanda iki ülkenin karşı karşıya geldiği gözlemleniyor.

Bütün bunların dışında son dönemde Türk medyasında, Birleşik Arap Emirlikleri'nin 15 Temmuz 2016'da darbe girişiminde bulunanlara mali destek sunduğu ve Fethullah Gülen Hareketi'yle yakın ilişki geliştirdiği iddiaları da gündeme gelmiş durumda.

BBC Türkçe'ye konuşan, düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü'nden araştırmacı Galip Dalay, gerilimin hem ideolojik hem de jeo-politik ayakları olduğunu savunuyor:

"BAE, Orta Doğu'da Arap Baharı dalgasından en fazla ürken ülkeydi. Müslüman Kardeşler ve genel olarak siyasal İslam konusunda en katı tutumu takındı. Türkiye ise Arap Baharı'nın şampiyonluğunu yapan ülke konumundaydı. Dolayısıyla gerilimin hem ideolojik hem de jeo-politik başlıkları oluşmaya başladı."

Dr. Krieg de benzer bir yorum yapıyor ve iki ülke arasında aynı alanlara yöneldikleri için bir çıkar çatışması olmakla birlikte önemli bir ideolojik çatışma da yaşandığını savunuyor:

"BAE, AKP'yi Müslüman Kardeşler olarak görüyor. BAE'nin gözünde Müslüman Kardeşler ise bir terör örgütü. Türkiye'ye bakıyorlar ve terörizmi fonlayan bir rejim görüyorlar ve onlara göre bu, dünyanın bu bölümündeki statükoya karşı önemli bir tehdit içeriyor."

Türkiye ve BAE, birbirleri için 'en tehlikeli' ülkeler mi?

Peki, bu iki ülkenin bölgede birbirleri açısından en önemli tehdit haline geldikleri söylenebilir mi?

Türkiye Dışişleri Bakanlığı'ndan, BAE'nin Libya konusundaki eleştirilerine cevaben Nisan ayında yapılan açıklamadaki ifadeler Ankara'nın BAE'ye bakışına dair önemli fikir veriyor.

Bu açıklamada Libya suçlanırken, "iki yüzlü siyaset", "bu ülkenin yıkıcı faaliyetleri", "ülkemize karşı düşmanca tavır", "haddini bilmeye davet" gibi kavramlar kullanıldı.

Türkiye ve BAE, Libya'da iki ayrı kampı destekliyor.
Türkiye ve BAE, Libya'da iki ayrı kampı destekliyor

Galip Dalay'a göre Ankara, BAE'yi, bölgedeki en sorunlu ülke olarak görüyor:

"Türkiye, BAE'yi, Orta Doğu'da izlediği politikalara karşı en hasmane tavır takınan ülke olarak, tabiri caizse bölgedeki Türkiye karşıtı kampın en sıkıntılı unsuru olarak görüyor."

Dr. Krieg, BAE açısından da Türkiye'nin, siyasal İslam çizgisinde görülmesi nedeniyle büyük bir tehdit olarak algılandığını savunuyor:

"Birçok bakımdan Türkiye, BAE tarafından bölgedeki en büyük tehdit, en büyük hasım olarak görülüyor. BAE şu anda nereye baksa orada Türkiye'yi görüyor. Bugün Türkiye, BAE'nin en büyük rakibi.

"BAE'nin şu anda Suriye'de büyükelçiliğini açarak ve rejimle yüksek bütçeli yeniden inşa anlaşması imzalamaktaki amacı da Türklerin Suriye'nin kuzeyindeki amaçlarına karşı çıkmakla ilgili."

Yeni bir gerilim ekseni mi kuruluyor?

İki ülke arasındaki krizin önümüzdeki dönem de devam etmesi büyük bir olasılık dahilinde görülüyor.

Galip Dalay'a göre iki ülkenin farklı vizyonlarının karşı karşıya gelmesi nedeniyle, gerilim daha da derinleşerek sürecek.

Hatta Dalay, "Bu kriz gittikçe Orta Doğu'nun sabit fay hatlarından birine dönüşmek üzere" yorumunu yapıyor.

Olası yeni gerilimlerin hangi alanlarda yaşanacağı ise belirsiz.

Bununla birlikte Ankara ve Abu Dabi arasında, iki ülkenin de etkin olmaya çalıştığı Somali'den, ABD'deki lobi faaliyetlerine yeni gerilim başlıklarının açılması durumunda bu, sürpriz olmayacak gibi görünüyor.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir