T24
Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki ilişkilerin son yıllarda gerilemeye başladığı sır götürmeyen bir gerçek ancak Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Kati Piri’nin hazırladığı son taslak rapor, durumun ciddiyetini ortaya koydu.
Raporda, Türkiye’nin artık 'siyasi olarak AB’ye girişin en önemli noktası' sayılabilecek Kopenhag Kriterlerine uymadığı belirtildi. Bu kriterlere uymadığı yorumu yapılan bir ülkenin, üstü kapalı bir şekilde artık serbest bir demokrasi olmadığının söylendiği çıkarımında bulunmak mümkün.
Piri'nin Türkiye seyahatinin ardından yazacağı raporla ilgili, 19 Ekim'de İstanbul'da basın mensuplarına yaptığı açıklamalardan ağır bir rapor kaleme alacağı tahminini yapmak çok zor değildi. Ancak Piri sert eleştirilerde bulunmasının yanı sıra birçok kez 'Türkiye ile ilgili bir açmazda' olduklarını da belirtmişti. Piri, Şişli’de gerçekleştirdiği basın toplantısında, Türkiye'deki mevcut siyasi durumun düzelmemesi ve Venedik Komisyonu'nun negatif değerlendirmesine rağmen yeni anayasa paketinin uygulanması halinde müzakerelerin resmi olarak askıya alınmasını tavsiye edeceğini hatırlatmıştı.
AP’deki birçok parlamenterin Türkiye vatandaşlarıyla kurulan köprülerin açık kalmasını istediğini ama bir açmazda olduğunu belirten Piri, bunun sebebini de hukukun üstünlüğü ile ilgili durumu desteklemediklerini göstermek istemeleri ancak aynı zamanda Türkiye nüfusu ile bağlarını koparmak istememeleri olarak özetlemişti.
Piri aynı zamanda "AB, Türkiye’yi izole etmemeli" demişti ancak sunulan rapordaki ‘’İlişkiler askıya alınmalı’’ ifadesi şüphesiz ki Türk halkını dışlanmış hissettirecek. Öte yandan, ilişkilerin resmen askıya alınması ise pek mümkün görünmüyor. AB, içinde Türkiye’yle yakın siyasi ilişkileri olan ülkeler var. Geçtiğimiz yıllarda Romanya’nın AB içinde birçok kez 'Türkiye’nin avukatı' gibi davrandığı konuşulmuştu.
Piri'nin taslağını çarşamba günü duyurduğu rapor, AB üyesi devletlerin liderlerinden onay almasa bile, Türkiye hükümeti ile AB’nin arasının bu rapordan sonra iyice açılacağı tahmininde bulunmak gerçek dışı değildi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde AB’ye giriş süreci konusunda ciddi olduklarını söylese de, Piri'nin cevabu özetle “Laf değil, icraat görmek istiyoruz” şeklinde olmuştu. Bu gönderme, Piri'nin hem kaleme aldığı raporda hem de yaptığı basın açıklamasında açık bir şekilde görünüyor. Raporunda “Türk hükümetinin AB ve bazı üye ülkeler hakkındaki daha dostane beyanları bu gerçeklerin üstünü örtemez’’ ifadesini kullanan Piri, İstanbul'daki basın toplantısında da ‘’Avrupa Birliği görüşmelerinde ilerleme sağlamak için kelimeler yeterli değil’’ demiş ve Türkiye'den gelen açıklamaları ‘kozmetik' olarak nitelendirmişti.
Müzakerelerin askıya alınması, AB-Türkiye ilişkilerinin sonu mu olur?
Burada unutulmaması gereken bir şey var: Müzakerelerin askıya alınması, görüşmelerin sonsuza dek kapandığı anlamına gelmiyor. Çok düşük ihtimalle olsa da AB’den çıkacak bir 'görüşmeleri askıya alma kararı' durumunda Türkiye’nin AB üyeliği konusunda kat ettiği yol ve attığı adımlar boşa gitmeyecek. Sadece ikinci bir karara kadar Türkiye’nin üyelik görüşmeleri durdurulacak.
AB ve Türkiye ticaret açısından da birbirine oldukça bağlı. AP’den çıkacak olumsuz bir karar, AB’nin ambargo uygulaması anlamına da gelmiyor. Türkiye ve AB arasındaki Gümrük Birliği anlaşması diplomasi ve ekonomik ilişkiler açısından çok önemli.
"Önemli olan Türkiye ve AB’nin ortak sorunlar konusunda iş birliği yapması"
T24 geçtiğimiz günlerde Ankara-Avrupa Birliği ilişkilerine oldukça hakim bir akademisyen olan Dr. İannis Carras’la görüşmüştü. Carras, Gümrük Birliğinin önemini şöyle açıklamıştı: "Gümrük Birliği Türkiye-AB ilişkileri konusunda ekonomik olarak çok önemli. İki tarafı resmi olarak birbirine bağlıyor. Türkiye’nin adım adım farklı dallarda uyum sağlaması AB’ye giden bir yol olarak görülebilir."
Dr. Carras Brüksel ve Ankara arasında sığınmacı krizi başlığında gerçekleştirilen iş birliğini de 'doğru yolda atılan bir adım' olarak nitelendirmiş ve "Bence zekice olan Türkiye’nin AB’ye içeride miyiz, dışarıda mıyız sorusu daha az önemli olana kadar yaklaşmasıdır. Sonunda Türkiye’nin katılımı doğal bir süreç gibi hissedilecektir. Önemli olan Türkiye AB’ye yarın üye olacak mı değil, çünkü olmayacak. Önemli olan Türkiye ve AB’nin ortak sorunları konusunda iş birliği yapmasıdır. Göçmen krizi buna bir örnek olabilir” yorumunda bulunmuştu.
Avrupa Birliği açık bir dille Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesine karşı çıkmıştı. Raporun bu kadar sert bir dille yazılmasının ana sebeplerinden biri de yeni sistem olarak görülebilir. Piri hazırladığı taslak raporda yeni başkanlık sistemini ‘açıkça otokratik’ olarak nitelendirdi. Raporun bu bölümüne hükümet kanadından ciddi bir tepki gelebilir.
Türkiye’nin jeopolitik konumu da AB için önemli bir rol oynuyor. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin yok olması ve sonuç olarak Türkiye’nin doğudaki güçlere yaklaşması AB’nin hem ekonomik, hem de politik olarak işine gelmeyecektir. Son zamanlar Türkiye birçok AB ülkesiyle diplomatik sorunlar yaşamış olsa da, Türkiye’nin NATO üyesi olması ve kağıt üzerinde bu ülkelerle aynı tarafta bulunması ayrı bir gerçek. Türkiye tarihi boyunca birçok uzman batının Türkiye’yi ‘’dünyanın doğu karakolu’’ gördüğünü yazdığını da unutmamak gerek. Mülteci krizinde bunu bir kez daha görmüş olduk.
Kopenhag Kriterleri nedir?
AP Türkiye raportörü Kati Piri, hazırladığı taslak raporda Türkiye rejimini artık Kopenghag Kriterlerinde uymadığını ve özellikle hukukun üstünlüğü konusunda ciddi endişeleri olduğunu belirrti.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin çevirisine göre, AB’nin belirlediği Kopenhag Kriterler şöyle:
22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi'nde, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği'nin genişlemesinin Merkezi Doğu Avrupa Ülkelerini kapsayacağını kabul etmiş ve aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaması gereken kriterleri de belirtmiştir. Bu kriterler siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi olmak üzere üç grupta toplanmıştır.
SİYASİ KRİTER: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı,
EKONOMİK KRİTER: İşleyen bir pazar ekonomisinin varlığının yanı sıra Birlik içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısına karşı koyma kapasitesine sahip olunması
TOPLULUK MEVZUATININ BENİMSENMESİ: Siyasi, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarına uyma dahil olmak üzere üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyetine sahip olunması.
POLİTİK KRİTERLER
AB’ye girmeye aday ülkeler;
- istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması,
- hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü,
- insan haklarına saygı,
- azınlıkların korunması
gibi dört ana kriter açısından değerlendirmeye alınacaktır. Genel olarak; ülkenin çok partili bir demokratik sistemle yönetiliyor olması, hukukun üstünlüğüne saygı, idam cezasının olmaması, azınlıklara ilişkin herhangi bir ayrımcılığın bulunmaması, ırk ayrımcılığının olmaması, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın yasaklanmış olması, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesinin tüm maddeleri ile çekincesiz kabul edilmiş olması, Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Sözleşmesinin kabul edilmiş olması gibi özellikler dikkate alınmaktadır. Ancak, bu ilkelerin varlığı tek başına yeterli olmamakta, aynı zamanda kesintisiz uygulanıyor olması gerekmektedir.
EKONOMİK KRİTERLER
Kopenhag Zirve sonuçlarına göre, ekonomi alanında işlevsel bir piyasa ekonomisinin varlığı kadar, AB içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısı ile baş edebilme kapasitesi de aranmaktadır.
a. Etkin bir piyasa ekonomisi için;
- arz-talep dengesinin piyasa güçlerinin bağımsız bir şekilde karşılıklı etkileşimi ile kurulmuş olması,
- ticaret kadar fiyatların da liberal olması, piyasaya giriş (yeni firma açılması) ve çıkış (iflaslar) için engellerin bulunmaması,
- mülkiyet haklarını (fikri ve sınai mülkiyet) içeren düzenlemeleri kapsayan yasal bir sistemin olması ve bu yasalar ile düzenlemelerin icra edilebilmesi,
- fiyat istikrarını içeren bir ekonomik istikrara ulaşılmış olması ve sürdürülebilir dış dengenin varlığı,
- ekonomik politikaların gerekleri hakkında geniş bir fikir birliğinin olması,
- mali sektörün, tasarrufları üretim yatırımlarına yönlendirebilecek kadar iyi gelişmiş olması gerekmektedir.
b. AB içinde rekabet edebilme kapasitesinin sağlanması için;
- öngörülebilir ve istikrarlı bir ortamda karar alabilen ekonomik kurumların makro ekonomik istikrarının olması ve bununla beraber işlevsel bir piyasa ekonomisinin varlığı,
- alt yapı, eğitim ve araştırmayı içeren yeterli miktarda fiziki ve beşeri sermayenin olması,
- firmaların teknolojiye uyum sağlama kapasitesinin bulunması gerekmektedir.
Bu çerçevede rekabet edebilme derecesinin göstergeleri olarak, birliğe girişten önce birlik ile o ülke arasında belirli bir ticaret ortaklığının olması ve ülke ekonomisinde küçük firmaların oranı sayılmaktadır.
TOPLULUK MÜKTESEBATINA UYUM KRİTERİ
a. AB’nin siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik hedeflerini kabul etmek:
Birliğin “ortak dış politika ve güvenlik” politikasına etkin bir katılım için aday ülkelerin buna hazır olması gerekmektedir. Ekonomik ve Parasal Birlik konusunda ise, merkez bankasının bağımsızlığı, ekonomik politikaların koordinasyonu, İstikrar ve Büyüme Paktına katılım, merkez bankasının kamu sektörü açıklarını finanse etmesinin yasaklanması gibi konularda üye ülkelerin aldıkları kararlara katılmak gerekmektedir.
b. AB’nin aldığı kararlara ve uyguladığı yasalara uyum sağlamak:
- Gümrük Birliği, malların serbest dolaşımı, sermayenin serbest dolaşımı gibi ortaklık anlaşmalarında belirtilen şartlara uyum sağlaması,
- Tek pazara geçişi gerektiren Topluluk müktesebatına uyum sağlanması,
- Topluluğun tarım, iletişim ve bilgi teknolojileri, çevre, ulaşım, enerji, taşımacılık, tüketici hakları, adalet ve içişleri, işgücü ve sosyal haklar, eğitim ve gençlik, vergilendirme, istatistik, bölgesel politikalar, genel dış ve güvenlik politikası gibi alanlardaki her türlü düzenlemesine uyum sağlanması.