Kültür-Sanat

Bir tarih yazdıran 15'lilerin ağıtı 'oyun havası' yapıldı

Çanakkale ve Birinci Dünya Savaşına katılan 15 yaşındaki gençler ile Hüseyin ve Hediye'nin hüzünlü biten aşklarını anlatan "Hey Onbeşli Onbeşli" ağ&#

26 Mart 2011 02:00

 






Hülya Karabağlı

T24/ ANKARA



Çanakkale ve Birinci Dünya Savaşına katılan 15 yaşındaki gençler ile Hüseyin ve Hediye'nin hüzünlü biten aşklarını anlatan "Hey Onbeşli Onbeşli" ağıtı oyun havası oldu. Ağıt, düğün ve nişan gibi törenlerde çalınmakla kalmıyor. Sahneye fırlayan davetliler göbek atıyor.


Ünlü cerrahı isyan ettirdi

Türkiye'nin kalp ve damar cerrahisinin bir numaralı isimlerinden, Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, "Hey Onbeşli Onbeşli" bir ağıttır. Oyun havası değildir" dedi. Ağıtın, köçekçe gibi algılanmasına isyan ettiğini anlatan ünlü hoca," Göbek atılması irite ediyor insanı.  Deliler gibi göbek atılıyor. Bir tarih yazdıran 15 yaşındaki çocuklar için bugün gelinen noktaya inanamıyorum".



KAMPANYA BAŞLATILIYOR

Ağıtın, oyun havası olmadığı konusunda önümüzdeki günlerde kamuoyunu bilinçlendiren bir kampanya başlatılacak. Kampanya ile ağıtın düğün salonlarında ya da eğlence merkezlerinde  'oyun havası' diye çalınmasını önlemeyi amaçlıyor. 



BİR NESLİN AĞITI

Prof. Sönmez, "Bir neslin ağıtı"  diye tanımladığı ağıtın Çanakkale Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı’na katılan 1315 doğumlu çocuklar ile Tokat’ta Hediye ile Hüseyin’in insanı delip geçen aşk öyküsünü anlattığına dikkat çekti. Sönmez'in, Hulusi Üstün'ün kaleminden aktardığı Hediye ile Hüseyin'in öyküsü şöyle:


ÜÇ ETEĞİ SIRMALI: Taş döşeli yollardan şakırtılı at arabalarının gelip geçtiği demlerde Tokat bir dağ içindeyken, gülü bardağı içindeyken, yüzü kaleye bakan ahşap evlerden birinin şenliğiydi Hediye, üç eteği sırma işleme, başı Tokat işi yazmalı, yazmasının ucu pembe oyalı. Kınalı Kazova üzümlerinin toplanıp pekmez yapıldığı aylarda Tahtaoba Köyü'nün saygın ailelerinden birinin oğlu Hüseyin görüverdi onu. Tenhada buluştular, iki gencin yüreği birbirine ısındı.


HÜSEYİN'E İSTEDİLER:
Tahtaoba'dan dünürcüler geldi Hediye kızın evine. Köy ağası babanın biricik oğlu Hüseyin'e istediler onu. ''Yaşı küçücük''dedi anası ''Baba ekmeği yemedi doyuncaya dek''.  ''Bizim oğlumuzda yeni yetme... Söz edelim, ahtverelim, bekleyelim. Verdiler Hediye'yi bıyıkları yeni terlemiş Hüseyin'e.


ATEŞ DÜŞMEDİK OCAK KALMADI: Ateş düşmedik ocak bırakmayan seferberlik memleketin her köşesinden yine delikanlıları istiyordu. Bu kez yaşı on sekize değmiş delikanlılarda. Şehirden şehre, köyden köye haber uçuruldu. Tokat’ta titredi bu havadisle. Bin üç yüz on beş doğumlular kışlada toplanacaklar.



KİMİ ÇANAKKALE’YE KİMİ YEMEN'E: Kimini Çanakkale'ye yazdılar, kimini Filistin'e, kimini Yemen'e. Gözü yaşlı duacı analarla sabırlı yavuklular kaldı geride. Ardından bir maşrapa şu döktükleri delikanlıları için yanaklarından süzülen yaşlarını yazmalarının ucundaki gül oyalarına sildiler. Geride kalan kalbi kırık yavuklular içlerindeki yangını türkü yaptı. On sekizlik yiğitlerin ardından ağlayarak söylediler.



HEY ONBEŞLİ ONBEŞLİ: Tahtaoba Köyü'nden bölüğe çağırılan gençlerin arasında Bey Hüseyin'de vardı. Sözlüsünün ana babasının elini öptü. Göz ucuyla baktı utançtan yüzü kızaran Hediye'ye. ''Vatan borcu ödeme zamanı, sağlıcakla kalın. Dua edin çocuklarınız için. Döner gelirsem ahtımdayım. Çift davullar çaldırıp toy yaparım.'' dedi onlara. Sonra helallik dileyip ayrıldı Hediye'nin evinden. Başını çevirip tekrar tekrar ardına bakarak sürdü atını.


SENELER GEÇTİ: Seneler geçiverdi yüzlerde çizgi bırakarak. Dağlarda eşkıyalar peydahlandı. Asker kaçakları, arsızlar, hırsızlar kol gezmeye başladı ortalıkta. Hediye’yi, sessiz bir törenle Dimorta Hanı'nda yazmacılık yapan altmışına gelmiş Emin Efendi'ye nikâhladılar onu.

DAĞA KALDIRDILAR: Evleneli bir yıl olmadan dul kaldı Hediyecik. Eşkıya, sırtladı Hediye’yi. Hediye'nin adı kötü kadına çıktı. Hüseyin bir gün geri döndü memleketine. 20 kişiden sağ kalanlar arasında.



Hediye'yi sordu. "Kötü yola düştüydü yosma" dediler. Hediye'de alıp başını gitti. Dedikoduya dayanamadı dediler. Yedi düvel düşmanın yıkamadığı yiğit, omuzları düşmüş bir şekilde döndü köyüne. Aldı başını gitti Hüseyin. Hediye gibi onun nereye
gittiğini bilen çıkmadı.