-Bir tane örnek göstersinler ANKARA (A.A) - 04.02.2012 - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, insanı eğitirken dinden yararlanmanın mümkün olduğunu, bunun dışarıda tutulamayacağını belirterek, ''Dini soyutlayarak, onun dışında tamamen din dışı bir eğitimle 'herkesi bu şekilde eğiteceğiz' demeyi ben şahsen çok yanlış buluyorum'' dedi. Arınç, CNN Türk televizyonunda yayınlanan ''Neler Oluyor?'' programına katılarak, soruları yanıtladı Dindar nesil tartışmasından hareketle toplumda ortak değerlerin nasıl oluşturulması gerektiğiyle ilgili soru üzerine Arınç, şöyle konuştu: ''İnsan gözüyle bakacağız, insanı yaşatırsan devlet yaşar. İnsanın eğitilmesi, istikamet kazanması, insanın doğruları yanlışları öğrenmesi, insanın iyiyi kötüyü öğrenmesi önemli olan. Eğer bunu ayırt edebilecek bir noktaya gelirse yanlış, kötü, suç olan işleri yapmaz, iyi, doğru, güzel olan işleri yapar. İnsanı eğitirken dinden istifade etmek elbette mümkündür, onu dışarı atamayız.'' Arınç, CHP Grup Başkanvekilinin dün Meclis kürsüsünde Maun Suresi'ni tefsir etmeye çalıştığını dile getirerek, şöyle devam etti: ''CHP'liler bize hep derlerdi ki 'dini karıştırmayın, Allah ile kul arasına kimse girmesin, Allah ile kul arasında ibadet de gizli, kabahat da gizli'. Ama dün grup başkanvekili çıktı kürsüden Maun Suresi'ni tefsir etmeye çalıştı. Bakınız grup başkanvekili bizi artık Maun Suresi ile terbiye etmeye çalışıyor. Nereden nereye gelmiş CHP. Demek din vazgeçilmez bir şey, insan için fıtri bir ihtiyaç. Dini ihtiyacımızın çok güçlü olması lazım, kaynağından en doğru şekilde, hiçbir şekilde istismara yol açmayacak biçimde olması lazım. Geçmişte bunlar maalesef istismar edildi, cahil insanların elinde kaldı, kaynaklarımızın ötesinde, kulaktan dolma şeylerle bugünlere kadar geldik. Ama dini duyguların güçlü olması önemlidir, bunun yanında kültürümüzün bütün unsurları...Biz çok şükür bin seneden beri iyi bir medeniyetin çocuklarıyız, bugün Balkanlar'a gittiğiniz zaman geçmişte bulunduğumuz her yerde, bilim, adalet irfan, paylaşmak, ayrımcılığı ortadan kaldırmak, insanlara hizmet etmek için kurulmuş vakıflar karşımıza çıkıyor. Yani dini soyutlayarak, onun dışında tamamen din dışı bir eğitimle 'herkesi bu şekilde eğiteceğiz' demeyi ben şahsen çok yanlış buluyorum.'' -''Hiç kimsenin endişesi olmasın''- Farklı yaşam biçimlerinin koruma altına alınmasıyla ilgili bir soruya karşılık da Arınç, ''Hiç kimsenin endişesi olmasın. 10 seneden beri Türkiye'de iktidardayız bugün düşmedik Mars gezegeninden Bursa'ya. 10 seneden beri, 3 dönemdir iktidardayız, kim neyinden dolayı şikayet etmiş, kimin özel hayatına müdahale etmişiz, kimi kıyafetinden dolayı aşağılamışız, kimin inancından dolayı 'sen şusun' demişiz. 10 senede bana bir tane örnek göstersinler ki yalan dolanın dışında, bizim bir ayrımcılık yapacağımıza karar versinler'' dedi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'yle ilgili sözleri üzerine CHP ve MHP'nin getirdiği eleştirilere ilişkin görüşünün sorulması üzerine, çok iddialı sözlerin dile getirildiğini belirterek, ''Bunlara cevap verecek durumda değilim, bunlar hezeyan'' dedi. Hüseyin Çelik'in sözlerine karşı görüşlerin dile getirilebileceğini belirten Arınç, şunları söyledi: ''Hüseyin Çelik Bey diyor ki Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi çok güzel sözleri, çok güzel doğruları içerisine alan bir şey. Ama 'unutmayın, bu bir ayet değil' diyor. Yani karşımızdaki CHP, 'hayır bunlar ayettir, kesinlikle değiştirilemez mi' demek istiyor, MHP 'kılına bile dokundurtmayız, bu olmazsa olmazımızdır, biz sabah akşam bunu tekrar ediyoruz, bundan vazgeçemeyiz mi' demek istiyor. Söylenen şey çok basit, mantık denen bir kural var; 'bu, bir ayet değildir' diyor, 'her şeyiyle güzel ama değiştirilmez, dokunulmaz, üzerinde söz sarfedilmez, layüsel değildir' demek istiyor. O daha güzel söylüyor tabii ben bu kadar söylüyorum. Bunun karşısında Atatürk'ü yok etmek, ne alaka.'' -19 Mayıs kutlamalarıyla ilgili tartışma- ''19 Mayıs kutlamalarıyla ilgili tartışmalar ile bu sözlerin de üstüne gelmesinin bazı çevrelerce Atatürk'ün değerlerinin yok edilmesine yönelik sistematik bir çalışma şeklinde değerlendirildiği'' belirtilerek, değerlendirmesinin sorulması üzerine Arınç, bir kaç örnekle görüşlerini aktardı. Arınç, 1999 depreminin ardından dönemin başbakanı Bülent Ecevit tarafından 30 Ağustos ve 29 Ekim'in kutlanmamasına karar verildiğini anımsatarak, Van depreminin ardından kendilerinin 29 Ekim'le ilgili benzer bir karar alması üzerine ise ''Cumhuriyet düşmanı'' olarak itham edildiklerini söyledi. Arınç, şöyle dedi: ''Şu çarpıklığı söylemek istiyorum, bunlarla hiç alakası olmayan şeyler. Bizim 19 Mayıs kutlamalarıyla ile ilgili aldığımız bir karar yok. 1983'te çıkan bir yönetmeliği Milli Eğitim Bakanlığı uygulamak istiyor. Milli Eğitim Bakanı şunu soruyor; 19 Mayıs kutlamaları sebebiyle 2,5 ay lise öğrencileri derslerinden uzak kalıyorlar. Her gün prova. Sayıları bunların 300-350 bin civarında. Bu şekilde devam mı edelim, yoksa Ankara'da bunu kutlayalım diğerlerini salona mı alalım. Şimdi bunların olabilirliği konusunda siz farklı söyleyebilirsiniz ben farklı söyleyebilirim. Ama Milli Eğitim Bakanı bir şey diyor, bu adamı da bir dinlemek gerekmiyor mu. Hakikaten öyle değil mi, ben de lise talebeliği yaptım, 23 Nisanları bilirim 19 Mayısları bilirim, çocuklarımdan bilirim. Yani günlerce provanın içinde son sınıfına gelmiş öğrencinin 2,5 ay okulundan, derslerinden uzak kalmasına bir çare bulmak zorunda değil miyiz? Kaldı ki bu öğrenciler zaten rapor almak suretiyle okullarından uzak kalıyorlar, başka sebeplerle... Bunu 'mantıklı, daha güzel, belki de daha günün anlam ve önemine yakışacak bir tarzda kutlamak istiyorum' diye düşünse, bunu hemen cumhuriyet, Atatürk düşmanlığıyla karşılamak mümkün değil.'' -''Her davanın kendi özel durumu var''- Bülent Arınç, ''Eleştiri yapan gençlere yönelik tutuklamaların arttığı yönündeki kaygılara'' ilişkin görüşünün sorulmasına karşılık, konuyla ilgili örneklerin farklılık oluşturduğunu belirterek, şunları kaydetti: ''(Hopa'daki olaylar, bir öğrencinin ekşi sözlüğe yazması, öbürü rektöre hakaret vesaire) dediniz. Bunların tutuklama sebeplerini en azından tutuklama müzakeresinden görebildik mi? Sanıyorum göremedik, hep gazetelerin yazdıklarıyla konuşuyoruz. 'Bir bildiri okuduğu için şu kadar yıla çarptırıldı' diye bir şeyler okuruz gazetede. O infiale sebebiyet verir, bir insan bildiri okudu diye diyelim ki 8 yıla mahkum edilir mi? Kesinlikle edilmemesi gerekir. Böyle bir ceza kanunu hiçbir ülkede olamaz, diktatörlüklerin haricinde. Ama mahkeme hükmünü okuduğunuz zaman bir terör örgütü üyesi olmaktan başlayarak, o örgüt adına propaganda yapmaya kadar bu cezayı ağırlaştıran bazı sebeplerin varlığını da dikkate alan bir karar görürsünüz. Böyle bir şey olabilir. Ama nötr, çıplak gözle söyleyeyim, bir öğrencinin böylesine basit bir olaydan dolayı disiplin cezası alması veya sadece bu sebeple, ekşi sözlük vesaire benzeri... Bu kadar gençliğinden, okulundan, üniversitesinden mahrum olacak noktaya gelmesi, cezayla karşılaşmış olması, muhatap olması elbette kabul edilemez... Her davanın kendi özel durumu vardır, her kişinin işlediği suçla ilgili olarak bir noktaya gelmemiz lazım. Varsa ki şu kanunun şu maddesi sonunda bu insanı böyle cezalandırıyor, biz onu hemen değiştiririz''.