Politika

Bir Ergenekon sanığının Silivri günlüğü

Ergenekon davası sanıklarından eski Esenyurt Belediye Başkanı Gürpüz Çapan, Silivri Cezaevi'ndeki tutukluluk günlerini ve dava hakkındaki görülerini anlattı.

24 Ekim 2008 03:00

Ergenekon Davası sanıklarından Esenyurt eski Belediye Başkanı Gürpüz Çapan, Avrupa'nın en büyük cezaevi Silivri Cezaevi'ndeki tutukluluk  günlerini ve dava hakkındaki görüşlerini anlattı.

Çapan'ın Cumhuriyet Gazetesi'ndeki 'Merhaba Cümleten...' adlı yazısı:

Ekim 21. Hücreme güneş vuruyor. Saat 15.00. Buraları planlayanlar güzel planlamış! Güneşe de hasret hücreler…

Bir bir geliyor dostlar, mektuplarla, kitaplarla… Görüşmek yasak, ağır terör suçlusuyuz ne de olsa. Ama istenince ulaşmanın binbir yolu varmış… Derlerdi, inanmazdım.

Kelebek gibi avuçlarıma geliyor sevdiklerim. Dokunamıyorum, yanağım yanaklarına dokunamıyor, sesimi seslerime katamıyorum.

Ama onlar geliyorlar hücreme, kimisi anam gibi, battaniyemi üstüme örtüyorlar: ‘Aman üşüme ha!’ ‘Aç mısın?’ gözleri buğulu anam gibi bakıyorlar. O sisten dumandan nasıl gözüküyorum bilemem, ama kuşkuyla endişeyle baktıklarını görüyorum.

Tutukluyuz, biraz esir, daha çok eksikli… Yemek içmek gırla, patatesin bin bir halini tanıdık bir ayda… Bu patates ne mahir bir şeymiş a canım ne katsan yemek oluyor.
Hatta doğranma şekli bile farklı isimle süslüyor soframızı. Hele bir de pilav takıntıları var, bulgur akraba gibi, haftada iki sefer yerini pirince bırakıyor, ama en sadık dostumuz bulgur ve patates!

Kahvaltı için verilenler, her gün esir düştüğümüzün ifşası gibi. Birer adet sallama çay, adam başı üçte ikisi çekirdek olan 15 adet zeytin (çocukken elime geçseydi, mahallede
cam koymazdım, iyi sapan mermisi olurlardı…)

Kantinde de aynısını bulmuşlar onu satıveriyorlar. Zeytin ülkesi yurdumda zeytine hasretiz anlayacağınız… Yumurta yasak buralarda, bari kantinde satın, o da yok..

Avrupa’da her ülkenin sevindirik olduğu bir fabrika, sanat, kültür var. Bizim böbürlendiğimiz, Avrupa’nın en büyük hapishanesini Silivri’ye yapmış olmamız. Çünkü böyle kalkınıyor bizde ufak kasabalar.

Ya askeri birlik gönderiyoruz. Ya yatılı mektep, şimdilerde üniversite açmak moda oldu. Bakkal, berber, fırıncı böyle kalkınıyor. Bakın dün gazeteler yazmış Ergekon bereketi; ‘Bir köfteci tam 700 porsiyon köfte satmış!’ Çaktık işte, kalkınma dediğin böyle olur!

Laf Ergenekon’dan açılmışken size bir kıra anlatayım gülüverin.

Bundan 30 yıl önce, açık hava sinemaları olurdu Anadolu illerinde.

Bir gün Antep’te benim gibi yaşını almış biri de sinemaya gider. Sinemada heyecanlı bir kovboy filmi oynamakta.

Malum açık hava sinemalarında tahta sandalyeler olurdu. Oturuyor amcam sırasına (sandalyesine), arkadan 4-5 yeni yetme… Film heyecanlandıkça, gencin tek ayağını amcamın sandalyesinde oynatmaya, kanırtmaya başlıyor. Yaşlı amca kendini kurtarmıyor bir türlü. Neyse ara olunca dönüyor azgın gençlere: ‘Yorum senin ayak kaç numara’?

- Niye sordun amca, 42 numara!

-Zorlamayorum, benim gö(z) 40 numara girmez, girdiremezsin! Diye tatlı dert uyarıda bulunuyor.

-Şimdi beni de Ergenekon’a sokmaya çalışıyorlar, vallahi şaşkınım, ne diyeceğimi de bilmiyorum.

Neyse geç bunları, dönüyorum hücreme, eskiden mapushanede çeşme olurdu, şimdi ne gezer. Şimdi mapushaneye yerleşke diyorlar, zira 1000 dönüm alanda lojman bile var.
Mahkemesi eksikti, onu da çakıverdiler, gerçi içi ‘asrın davasına’ uygun değil, ama olsun biz idare etmesini biliriz.

Biz kannatkar insanlarız; baksana derin devletimizin düzeysiz belgeleri ne menem bir şey olduğu bilinmeyen birinden çıktı. Heyhaaat!... Devlete bak, derinliğine bak! İslamcı geçinen basın gurubuna bak! Ne yaman düşmanlarmışlar. Meğer hepsinin derin duygularında savcılık varmış! Apo için çıkarılan ‘hır’ı’ bile Ergenekon’a yazdılar.
Bu kadar zekiydiniz de şimdiye kadar nerdeydiniz birader?

Yoğurttan cacık yapma sizin marifetinizdir, kontrayı da aklamak için elinizdeki meyveyi, sütü üzerine boca edin ki temizleyesiniz. Siz ‘asrın çamaşırcısı’ olacaksınız…
Hayde az kaldı, bravo!

Gelin sevdiklerim, fısır fısır konuşalım, mektuplar, şiirler, kitaplarla gelin…

Dokun bana, kendimi yalnız hissediyorum…Kimsen olun…

Bir harf, bir hece, bir tümceyle alın beni alın bu kör hücreden, aranıza katılmak istiyorum.

Merhaba dostlar, merhaba çocuklar demek, dokunmak, sevmek, sevilmek için merhaba cümleten…

Gözlerinize taht kurmuş gibi oturup, bağıraraktan; cümleten merhabalar.

(24.10.2008)


Satır satır Ergenekon tutanakları