Magazin

"Bir daha sevgilimle aynı dizide çalışmayı tercih etmem"

Büşra Develi: Aklımda hep tiyatro okumak vardı, ani bir kararla İstanbul’un yolunu tuttum

14 Ocak 2017 14:12

Oyuncu Büşra Develi,  rol aldıkları 'Tatlı Küçük Yalancılar' dizisinde tanışıp sevgili oldukları oyuncu Burak Deniz'le ilgili olarak, "Biz aslında Bahar Kerimoğlu’nun atölyesinde tanıştık. Metot oyunculuğu üzerine çalışıyorduk. Ve neredeyse her gün oradaki yoğun duygularla ağlıyorduk. Biz orada kızlarla kaynaştık, sonra erkekler geldi. Herkes birbirine âşık oldu! Enterasan bir gruptu. Yoksa dizi setleri, sürekli çalıştığın için o büyüyü bozan yerler. Bir daha sevgilimle aynı sette çalışmayı tercih etmem" dedi.

Yönetmen Ferzan Özpetek’in hazırladığı, kısa film tadındaki video klip ‘Aşktır’daki performansı ile dikkat çeken Develi, "Aklımda hep tiyatro okumak vardı. Orada çalışacağım bir hoca yoktu. Ani bir kararla İstanbul’un yolunu tuttum" diyerek, "Şanslıydım ki karşıma iyi insanlar çıktı. Cebimde param yoktu. Bir arkadaşımın yanında kalmaya başladım. Konservatuvar sınavlarına 1.5 ay kalmıştı. Beni arkadaşım çalıştırdı. Ve Mimar Sinan’ı kazandım" ifadesini kullandı.

Büşra Develi'nin Hürriyet'ten Hakan Gence verdiği söyleşi şöyle:

Sizi Fransızlara, özellikle de oyuncu Juliette Binoche’a benzetiyorlar... Genlerinizde var mı Fransızlık?

- Geçen günü biri “‘Bleu’daki (Binoche’un ünlü filmi) performansınız çok iyiydi” diye mesaj attı. Gülüyorum, hoşuma gidiyor. Ama sürekli bir Fransız gibi anılmak da istemiyorum. Sebebini biz de düşündük. Annemin tarafında Rumluk, Ermenilik olabilir ama onlar da kesinleşmiş şeyler değil. Ben İzmit’te doğdum, Antalya’da büyüdüm.

Nasıl bir aile?

- Babam ticaretle uğraşıyordu, annem çeşit çeşit işler yaptı. Dört kız kardeşiz... 

Erkek çocuk olana kadar denemişler mi?

- Evet, hikâye tam da bu.

Beş dişinin olduğu bir ev nasıldı?

- Kavganın, eğlencenin eksik olmadığı, kadın haklarının geçerli olduğu bir evdi. Kadının gücü hakkında hep bilinçliydim. Özgürdüm. İlkokul yıllarında gece 12’ye kadar sokakta saklambaç oynasam bile kızmazlardı. Hikâyemin ilerleyen zamanlarında -ben liseye giderken- anne ve babam ayrıldı.

Siz kiminle kaldınız?

- Babam İzmit’e yerleşti. Ben annemle kaldım ve babamla görüşemedim. Annem elinde mesleği olmayan bir kadındı ama bize bakmak için çeşitli işler yaptı. Babamla yıllar sonra tam iletişime geçmiştik ki şeker hastalığından hayatını kaybettik.

 

"Ani bir karar alıp İstanbul’un yolunu tuttum"

 

İstanbul’a ne zaman geldiniz?

- Aklımda hep tiyatro okumak vardı. Orada çalışacağım bir hoca yoktu. Ani bir kararla İstanbul’un yolunu tuttum.

Antalya’dan sonra burada ayakta kalmak zor muydu?

- Şanslıydım ki karşıma iyi insanlar çıktı. Cebimde param yoktu. Bir arkadaşımın yanında kalmaya başladım. Konservatuvar sınavlarına 1.5 ay kalmıştı. Beni arkadaşım çalıştırdı. Ve Mimar Sinan’ı kazandım.

Zorlukla kazandığınız okulu dondurmuşsunuz. Dizi oyunculuğuyla gelen şöhret ve para daha mı cazip geldi?

- Konservatuvar saygı duyduğum bir ortam ama özellikle Türkiye’de gerçek hayatla uyuşmadığı noktalar var. İnsan orada kalmak istiyor ama yeterli bursu alamayabiliyor. Çalışmak zorunda kalıyorsun ama reklamda ya da dizide oynaman yasak. Benim de hem paraya hem kendi düzenimi kurmaya ihtiyacım vardı. Üçüncü sınıfta dondurdum ve yönetmen Cem Karcı sayesinde ‘Tatlı Küçük Yalancılar’a başladım. Ardından 20 bölüm ‘Tatlı İntikam’da oynadım.

 

"İnşallah bu yıl benim yılım olacak"

 

Şimdi bir dizi ve ikisi kısa olmak üzere dört sinema projeniz var. 2017 sizin yılınız olacak gibi...

- Evet inşallah bu, benim yılım olacak! Dijital platformda bir diziye başlıyorum. Onun dışında Murathan Özbek’le, ‘Bitmiş Aşklar Müzesi’ diye 20 dakikalık bir kısa film çektik. Festivallere gidecek. Şimdi bir de ‘Kapı Meselesi’ isimli bir kara komedi çekeceğiz. Yetkin Dikinciler, Tuğrul Tülek ve Derya Alabora’yla... Yakında vizyona girecek olan ‘Ayla’ isminde bir filmim daha var. Bir de Ferzan Özpetek’le kısa film çektik. Adı; ‘Aşktır’ (È l’amore). Bu aslında yıllar sonra bir araya gelen Mina ve Adriano Celentano’nun düet albümünün de video klibi. YouTube üzerinden izlenebiliyor.

‘Aşktır’ videosu birbirinden uzaklaşmış bir çiftin hikâyesini konu alıyor...

- Evet. Büyükanne ve babalarının 50’nci evlilik yıldönümlerinde birbirlerinin kıymetini anlıyorlar. Yani uzaklık ve yakınlık...Bizler de teknolojiyle artık hem birbirimize uzak hem yakın mıyız? - Artık oturduğumuz yerden sosyalleşiyoruz. Bazı mekânlarda ‘Burada WiFi yok, sohbet edin’ diyor. Hak veriyorum...

Peki video’daki gibi ölümsüz aşklar eskilerde mi kaldı?

- Her şey o kadar hızlı akıyor ki bu ilişkilere de yansıyor. Her şey gibi ilişkiler de yozlaştı. İnsanlara iPhone muamelesi yapıyoruz, ‘Nasılsa daha iyisini, bir üst modelini bulabilirim’ diye düşünüyoruz. 

Ferzan Özpetek’le ilgili bize şaşırtıcı ne söylersiniz?

- Çok komik. Sohbet etmesi keyifli. Mütevazı ve egosuz. Oynarken hiç kasılmadım. Herkesin fikrini aldı ve bizi kendi halimize bıraktı.

 

"Çok takıntılıyım"

 

 

Sizi dizilerden tanıyoruz ama iç dünyanızı bilmiyoruz. Nelere takıntınız vardır? 

- Çok takıntılıyım. Özellikle sistemle ilgili şeyleri kafaya çok takıyorum. Potansiyelimizi tam kullanamadığımızı, her şeyin bunu engellediğini, neşemizi aldığını düşünüyorum. Bu global bir şey...

Niye böyle olduk?

- Bilgi kirliliği var. İnsanlar bir şekilde düşünme tembeli. Elektronik eşyalar yüzünden ‘an’dan koptuk. Bu da çok önemli çünkü her şey aslında ‘an’da yaşanıyor.

Çözüm önerisi?

- Vizyonumuzu genişletebiliriz. Herkese biraz daha fazla okumasını ve okuduklarını yaşamasını tavsiye ederim.

Sistem ve sanat ilişkisine dair dertleriniz var mı?

- Dışarıdan bir müdahale olursa sanat saflığını kaybeder. O saflığın dizilerde olması zaten mümkün değil. Ama tiyatroda bunu yapan şahane insanlar var. Onları izlediğinde bir şeyler haykırdıklarını görebiliyorsun. Söylemek istediğim başka şeyler de var aslında ama onları baş başayken konuşuruz!

 

"Bir daha sevgilimle aynı sette çalışmayı tercih etmem"

 

Erkek arkadaşınız Burak Deniz’le bir dizide tanıştınız. Nedir setin büyüsü? 

- Biz aslında Bahar Kerimoğlu’nun atölyesinde tanıştık. Metot oyunculuğu üzerine çalışıyorduk. Ve neredeyse her gün oradaki yoğun duygularla ağlıyorduk. Biz orada kızlarla kaynaştık, sonra erkekler geldi. Herkes birbirine âşık oldu! Enterasan bir gruptu. Yoksa dizi setleri, sürekli çalıştığın için o büyüyü bozan yerler. Bir daha sevgilimle aynı sette çalışmayı tercih etmem.

Peki aynı mesleği yapmak...

- Çok fikir alışverişimiz oluyor. Kendimi başka mesleği yapan biriyle düşünemiyorum. Bazen işten konuşmama kuralı koyuyoruz. Onun vakti olmadığı için ben ona kitap okuyorum, onun üzerine tartışıyoruz. Bazen birlikte heykel yapıyoruz.

Onun hangi özelliğine vuruldunuz?

- Seksi bir adam olması dışında belirsizliğine ve her şeye açık oluşuna. Çocuk gibi yerinde duramayan biri. Aynı zamanda da çok akıllı...

Rol arkadaşı Hande Erçel’le aralarında çıkan aşk dedikodularına bozuluyor musunuz?

- Yok canım, her akşam benimle zaten!

Öpüşme sahnesi sonrasında sevgilisinin dizi setini basan oyuncuların haberlerini okuyoruz. Sizde öyle uç duygular var mı?

- Öpüşme sahnesi çekimlerinde bir oyuncunun karşısındakine karşı özel bir şeyler hissetmesi bence mümkün değil. Burak benim âşık olduğum adam olmasına rağmen aynı dizide oynarken öpüşme sahnemizde romantizm hissetmemiştim. Eğer orada öyle bir şey hissedersen rolünü yapamıyorsun demektir zaten. Çünkü bunlar ayrı dinamikler.

 

"Nâzım Hikmet okuyup ağladığımı biliyorum"

 

** Genelde neşeliyim. İç enerjim yüksek ama benim de dramlarım oldu. Bir dönem çok ağlıyordum. Neredeyse her şeye... Bazı geceler Nâzım Hikmet okuyup ağladığımı biliyorum. Bu duygusal tarafım bana zarar veriyor.

** Kendimle vakit geçirmeyi, okumayı ve müzik dinlemeyi severim. Yeni insanlarla tanışmak, tanımadığım insanlarla uzun uzun sohbet etmek de hoşuma gider. Yürüyüş yapmayı ve fotoğraf çekmeyi de çok seviyorum.

**Burak benim âşık olduğum adam olmasına rağmen aynı dizide oynarken öpüşme sahnemizde romantizm hissetmemiştim. Eğer orada öyle bir şey hissedersen rolünü yapamıyorsun demektir zaten. Çünkü bunlar ayrı dinamikler.