Medya

"Bir belediye başkanı, seçildikten sonra 2 binden fazla tapuya sahip oldu!"

"Erdoğan cezasını kendi kesmiş, adalete ne gerek var ki"

27 Mart 2018 13:19

Sözcü yazarı Can Ataklı, bir kaynağının kendisini arayarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanlığı sürecinde 2 binden fazla tapuya sahip olan ve ismini açıklamadığı bir belediye başkanını görevden aldığını anlattığını söyledi. "Duruma bakar mısınız, bir belediye başkanı ve yakınları 2 binin üzerinde tapuya sahip oluyor. Ülkenin bir numaralı yöneticisi bunda bir gariplik seziyor ve belediye başkanını görevden alıyor" diyen Ataklı, "Peki bunlar hakkıyla mı alınmış, usulsüzlük mü yapılmış, yolsuzluk mu olmuş. Bunların hiçbirin anlamı yok demek ki Erdoğan için. O cezasını kendi kesmiş. Adalete ne gerek var ki. Parti başkanının adaletinden daha önemli ne olabilir, öyle değil mi?"  ifadesini kullandı.

Can Ataklı'nın, "2000 tapusu olan belediye başkanı" başlığıyla (27 Mart 2018) yayımlanan yazısı şöyle:

Yeni öğrendim

2000 tapusu olan belediye başkanı

Geçenlerde Ankara'daki haber kaynaklarımdan biri aradı. “Sana ilginç bir şey anlatacağım” dedi. Sonra hemen ekledi; “Erdoğan'ın partisindeki usulsüzlüklere ses çıkarmadığını söylüyorsunuz ya, işte bunu böyle olmadığını anlatacağım.” Güzel tabii. Madem Erdoğan usulsüzlüklere göz yummuyormuş, dinleyelim o zaman.

Haber kaynağım anlatmaya başladı; “Bir belediye başkanı hakkında parasal ilişkilere girdiği konusunda dedikodular gelmiş kulağına Erdoğan'ın. İsim büyük, yıllardır belediye başkanı, herkes tanıyor. Öyle her dedikoduya kulak asılır mı?” Ankaralı saraya yakın tanıdığım “Erdoğan partili olmayan yakınlarından birine bu belediye başkanı hakkında sağlıklı bilgi getirmesini istemiş” diye devam etti. Bu kişi kendi kaynaklarını kullanarak araştırmaya girmiş.

Kendi kendine demiş ki “çok akçalı işlere adının karıştığı söyleniyorsa parası ya bankadadır ya da gayrimenkul almıştır.” O belediye başkanının görev yaptığı ildeki Tapu Kadastro Müdürü arkadaşıymış. Aramış ve şöyle demiş; “……'nin belediye başkanı olmadan önce kendisine, eş ve çocuklarına, anne babası ve kardeşlerine ve eşinin anne baba ve kardeşlerine ait kaç tapusu vardı, şimdi kaç tane var, bana verebilir misin?”

Tapu müdürü zaten arkadaş, ayrıca bunu isteyenin Erdoğan'a çok yakın olduğunu da biliyor. “Bir bakayım” demiş. Bir süre sonra da önüne bir dosya koymuş. Bunu bana aktaran Ankaralı haber kaynağım “Bu dosyaya göre bu kişinin belediye başkanı olmadan önce üzerine kayıtlı tek tapusu bile yok. Aile fertlerine ait birkaç tane var ama şu eskiden bildiğimiz kooperatf daireleri bunlar” dedikten sonra asıl soruyu patlattı; “Tahmin et belediye başkanlığı süresince sahip olduğu tapuların sayısı kaç?"

Tabii soruş biçiminden tapuların 3-5 ya da 10-15 olmadığını anladım. Yine de tedbiri elden bırakmayarak “100 mü?” diye sordum. “Çık” dedi. “250” dedim. Olmadı. “500” dedim yine olmadı. Bu kez “Bin olacak hali yok ya” diye biraz da sinirlendim. “Daha da çık” deyince dayanamadım “5 bin de bari” dedim. Haber kaynağım “Yok, o kadar değil” dedi ve “2000'i biraz geçen sayıda tapu kaydı olduğu ortaya çıkmış” diye devam etti.

“Tamam da” dedim “Bu bilgiyi Erdoğan'a aktarmış mı?” Elbette aktarmış, ki zaten haber kaynağım olayı bana bunun için anlatıyor. “Tayyip Bey ne yapmış?” Kaynağım cevapladı; “Ne yapacak, anında görevden aldı.” Dedim ki “Bunu bana Tayyip Bey usulsüzlük yapanın gözünün yaşına bakmıyor demek için anlattın değil mi?” Kaynağım “Evet” dedi “Biraz da iyi şey yazasın istedim AKP hakkında.” Ne diyeyim. Elbette iyi şey yazmak isterim ama.

Duruma bakar mısınız, bir belediye başkanı ve yakınları 2 binin üzerinde tapuya sahip oluyor. Ülkenin bir numaralı yöneticisi bunda bir gariplik seziyor ve belediye başkanını görevden alıyor. Peki bunlar hakkıyla mı alınmış, usulsüzlük mü yapılmış, yolsuzluk mu olmuş. Bunların hiçbirin anlamı yok demek ki Erdoğan için. O cezasını kendi kesmiş. Adalete ne gerek var ki. Parti başkanının adaletinden daha önemli ne olabilir, öyle değil mi? 

Merak ettiğim şeyler

Ensar, milli manevi değerlere sahip nesil yetiştiriyormuş

Kamuoyu “Ensar” adını duyunca önce çocuklara yönelik cinsel istismar ve tecavüzü hatırlıyor. Aynı şekilde dini içerikli vakıf ve derneklerle ilgili kanaat da bu yönde. Ancak iktidar başta Ensar olmak üzere bu tür vakıfları “kindar-dindar” neslin yetiştirilmesinde çok önemli birer etken olarak gördüğü için herhalde “ne olursa olsun” bunlara mutlaka sahip çıkıyor. Eğitim konusunu da bu vakıflara devretmekten çekinmiyorlar.

Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı başta Ensar Vakfı olmak üzere bazı dinci vakıflarla “eğitim işbirliği anlaşmaları” imzaladı. Kamuoyundaki tepkilere rağmen bu işbirliği devam ediyor. CHP Milli Eğitim Komisyonu Üyesi ve Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil Ensar Vakfı ve benzerlerinin bakanlıkla bu kadar içli dışlı olmasının nedenlerini öğrenmek üzere bakana bir dizi soru sormuş. Bakanlık bunların sadece birine cevap vererek bu vakıfların milli, manevi ve insani değerlere sahip bireyler yetiştirmek, orman ve ağaç sevgisi konusunda bilinçlendirmek konusunda uzman olduğunu ve öğrencilerin bu tür işbirliğinden fevkalade yararlandığını söylemiş. Ancak bakan nedense şu sorulara hiç cevap bile verememiş; Söz konusu vakıf ile Milli Eğitim Bakanlığı bugüne dek hangi ortak çalışmaları yürütmüştür?

Tüm Türkiye'nin Karaman'daki erkek yurdunda yaşanan cinsel istismar olayıyla adını duyduğu Ensar Vakfı'nın bugüne dek sürdürdüğü eğitim faaliyetleri nelerdir? Bu vakfın Milli Eğitim Bakanlığı'nın eğitim alanındaki hangi hedefine ulaşmasında yararı olacaktır?

Milli Eğitim Bakanlığı ülkede bir yıkıma neden olan cemaatten sonra benzer bir anlayıştaki Ensar Vakfı'nı kendisine yeni yoldaş mı seçmiştir?

İmzalanan protokolde ortaöğretim öğrencilerine de yönelik olacağı belirtilen sosyal, sanatsal, kültürel, sportif, bilimsel, teknolojik etkinliklerin çerçevesi ve içeriği ne olacaktır?

Pedagojiye uygunluğunu kim belirleyecektir?

Milli Eğitim Bakanlığı'nın bugüne dek işbirliği yaptığı vakıflar ve yapılan işbirliklerinin içerikleri nelerdir?

Milli Eğitim Bakanlığı dini değerleri içeren bir anlayışı önceleyen vakıflar olmaksızın, eğitim faaliyetlerini yürütemez halde midir?

Dikkatimi çeken şeyler

Memurlara akrşı bir "Cadı avı" başlayabilir

AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın bir ilçe kongresinde söylediği sözler çok ilgimi çekti. Çünkü Erdoğan devlet memurlarına “hadlerini bildirdi” bu kez. “Son zamanlarda bürokrasinin ağır işlediğine dair şikayetler gelmeye başladı” dedi Erdoğan. Ancak daha sonra söyledikleri çok sert.

Dedi ki; “Buradan açıkça söylüyorum; sorumluluk almaktan çekinen, imza atmaktan imtina eden, mevcut projeleri süratle yürütmekte, yeni projeler üretmekte yetersiz kalan hiçbir bürokrat, bulunduğu makamı fuzuli yere işgal etmesin. Bunun affı yok, versin istifasını çeksin gitsin. Kimsenin yokluğu herhangi bir boşluğu ortaya çıkarmaz. Bu ülkeye hizmet edecek çok yetişmiş insanımız var.”

Bu devlet memurlarına karşı çok ciddi bir tehdittir, gözdağıdır. Cümle belki “işini ağır yapıyor” şeklindedir ama aklı başında herkes bunun “Bize yakın olmayan, bizden olmayan memur” anlamına geldiği biliyordur. Memurlara yönelik bu ağır sözler AKP teşkilatına da “Bizden olmayan, bize engel çıkarmaya yeltenen memurları saptayıp bize bildirin kulağından tuttuğumuz gibi atalım” mesajıdır. Devlet yönetimi iyiden iyiye kabile yönetimine benzemeye başladı. 

Fıkra gibi Erdoğan'ın tuhaf  benzetmesi müthiş alkış aldı

Neredeyse AKP'nin bütün ilçe kongrelerine giden Erdoğan karşısında “ne söylense alkışlayan” bir kalabalık buldukça coşuyor da coşuyor. Önceki gün yine bir kongrede kalabalığa döndü Erdoğan ve “Hatırlayın paramızda sıfırlar vardı değil mi?” diye sordu. Sonra bir soru daha sordu; “Tuvalete gittiğimiz zaman kaça gidiyorduk? 1 milyon lira.” Kalabalık zaten her cümleden sonra alkışlıyor. Erdoğan devam etti; “Hatırlayın, ne günlerdi o günler ya. N'oldu biz geldik dedik bu altı sıfırı bir atın bakalım. Altı tane sıfırı attık, 1 milyonluk tuvalet 1 liraya düştü. Bugünleri gördük mü. Mesele bu, iş bilenin kılıç kuşananındır.” Alkış kıyamet. Tuvalete gitme parasının bir milyon liradan bir liraya düşürülmüş olması çılgınca kutlandı. Başka bir ülkede bunu anlatsanız “Başkanınız her halde fıkra anlatmıştır” derler. Ama bizde ciddiye alınıyor, tuvalet parasının bir milyondan bir liraya indirildiğine inananlar başkanlarını bağırlarına basıyorlar, ona karşı çıkan herkesi de terörist, hain, darbeci ve FETÖ'cü ilan ediyorlar. “Fıkra gibi” ülke olduk sanki. 

Çok güldüm başkan yoksa kalabalık da yok

Başbakan Binali Yıldırım'ın Gaziantep AKP İl kongresindeki halini izlediniz mi? Görüntü üzücüydü. Sanıyorum Yıldırım'ın da canı çok sıkılmıştır. Nasıl sıkılmasın ki kongre yapılacak diye koca spor salonu tutulmuş ama içeride yüz yüzeli kişi ya var ya yok. Oysa aynı salona Erdoğan gelmiş olsa içerisi hınca hınç dolardı. Tabii bunun iki nedeni var.Birincisi; millet artık biliyorki sadece Erdoğan var, gerisi hikâyedir. İkincisi; Erdoğan geleceği zaman devletin tüm çarkları harekete geçiyor. Memurlara, belediye çalışanlarına; öğrencilere gitme mecburiyeti konuyor. O zaman Erdoğan'ın kalabalığı çok fazla oluyor. Bunun etkisini seçimde göreceğiz. Erdoğan'ın amacı partisinden çok fazla oy alarak saraya oturmak. Böylelikle kendisini AKP'ye de bağımlı ve borçlu hissetmeyecektir.