Dünya
Deutsche Welle

Bir bardak suda fırtına

Alman özel sektörü kalitenin sembolü sayılan "Made in Germany" ibaresinin tehlikeye girmesine timsah gözyaşlarıyla ağlıyor. Rolf Wenkel ise, markayı kaliteyle bütünleştirmenin daha önemli olduğu görüşünde.

16 Nisan 2014 19:27


1887 yılında Büyük Britanya Krallığı'nın çıkardığı ticari markalar kanunu, bu ülkeye ithal edilen bütün ürünlerin menşeinin açıkça belirtilmesini şart kılmaktaydı. Alman mallarına da "Made in Germany" ibaresi eklenmiş, böylece kalitesiz ürünlerin nereden geldiği belli olmuştu. Ancak İngiliz sanayini himaye amacıyla başlatılan bu uygulama zamanla bumerang etkisi gösterdi ve "Made in Germany", kalite ve güvenirliğin simgesi haline geldi.

Alman özel sektörü hâlâ dünyaya yayılan ününden yararlanıyor. Almanların yüzde 70'i Alman mallarını tercih ediyor, yüzde ellisi de, "biraz daha pahalı olsun ama Alman malı olsun" diyor. Dünyanın diğer bölgelerinde de Alman mallarının özel bir yeri var. Alman Ticaret ve Yatırım Kuruluşu'nun (GTAI) anketi, Rusya, Doğu Asya ve Latin Amerika'da da Alman mallarının kalite itibarını koruduğunu gösteriyor.

Alman Kalite Kontrol Kurumu'nun tahminlerine göre, Alman şirketleri ‘Made in Germany' ibaresi sayesinde her yıl fazladan 100 milyar Euro gelir elde ediyor. Ancak bu ekstra kazançtan sadece yaratıcı ve kalite bilinci yüksek şirketler değil ama onların peşine takılıp vaat ettiği kaliteyi sunmayanlar da kâr ediyor.

Avrupa Birliği Komisyonu bu nedenle uzun süredir ürün güvenliği için tüketim mallarının menşeinin belirtilmesini zorunlu kılmaya çalışıyor. Avrupa Parlamentosu da ‘Made in….' ibaresinin gümrük mevzuatıyla uyumlaştırılmasını öngören tasarıyı onayladı. Buna göre ürünün en son işlendiği yerin belirtilmesi zorunlu kılınacak.

Akla yatkın ve Alman şirketlerinin de çıkarlarına uygun göründüğü halde Alman Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği, Alman Makine ve Tesis İmalatçıları ve Alman Sanayiciler Birliği yeni markalandırma yasasına şiddetle karşı çıkıyor. Özel sektör kırtasiyecilikle maliyetlerin artmasından ve öncelikle de ‘Made in Germany'nin AB ürün güvenliği yönetmeliğiyle ‘tedavülden kaldırılmasından' endişe ediyor.

Özel sektör AB Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu'na karşı kampanya başlattı. Tasarının onaylanması aslında son sözün söylendiği anlamına gelmiyor. Tasarının bakanlar konseyinde de onaylanması gerektiğinden, Alman şirketlerinin başlattığı kampanya bir bardak suda fırtına kopartmaya benzeyebilir. Bakanlar konseyinde de tasarıya yoğun direniş gösteriliyor. Direnenlerin başını da tabii Berlin çekiyor.

Ama şunu da sormak gerekir: Alman şirketleri bazı malları ‘Made in Germany' olmaktan çıkarmakla acaba ne kaybeder? Örneğin Volkswagen'in Polo modeli ‘Made in Germany' yerine ‘Made in Spain' damgasını taşısa daha az mı alıcı bulur? Çünkü çoğu zaman ürünün menşei değil müşteriye, tanınan ve güvenilir bir mal alma duygusu kazandıran markasıdır, önemli olan. Volkswagen, BMW ya da Mercedes… Hepsi satış rekorları kırmasını ‘Made in Germany' olmasına değil, marka olarak yaptığı üne borçlu.

Neresi değil, markası

Bu teşhis sadece otomotivcilik için geçerli değil. Küreselleşmiş dünyamızda Alman mühendislerinin tasarladıkları ürün, parçaları Asya'da yaptırılıp, Doğu Avrupa ya da ABD'de monte ettirildiği için zaten yüzde yüz ‘Made in Germany' olmayı hak etmiyor. Hem buna lüzum da yok. Kaliteli Alman işçiliğinin garantisi olarak marka müşteri açısından, ürünün imal edildiği yerin adından çok daha belirleyici oluyor.

Özet olarak, Alman özel sektör lobicilerinin enerjilerini Berlin ve Brüksel üzerinde yoğunlaştırıp modası geçmiş tartışmalar başlatmak yerine dikkatlerini temsil ettikleri şirketlere yöneltmeleri daha doğru olur. Verebilecekleri mesaj da şu olabilir: “Kaliteye önem verip markanıza itibar kazandırın. O zaman ‘Made in Germany'ye de ihtiyacınız kalmaz.”

Deutsche Welle Türkçe

Rolf Wenkel / Ahmet Günaltay

Editör: Hülya Topçu

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle