İstanbul’da 76 yaşında aramızdan ayrılan Orhan Duru, Basın Şeref Kartı sahibi bir gazeteci olmanın yanı sıra; Türk öykücülüğüne düşü, fanteziyi, bilimkurguyu kazandıran önemli bir edebiyatçıydı da.
Milliyet'inhaberne göre ; pek çok edebiyatçı gibi Orhan Duru da yazmaya lise yıllarında şiirle başlar. Sonra öyküler gelir. İlk öyküsü “Kadın ve İçki”, 1953’te Küçük Dergi’de yayımlanır. Hemen ardından Yeni Ufuklar dönemi başlar. Dergiyi çıkaran Vedat Günyol, Demir Özlü, Ferit Edgü gibi Orhan Duru’nun da önünde ‘yeni bir ufuk’ açar. Demir Özlü, Adnan Özyalçıner, Erdal Öz, Onat Kutlar ile birlikte 50 Kuşağı’nın en önemli temsilcileri arasında yer alır Duru.
1956’da üniversiteyi bitirip hemen askere gider, ardından da çiçeği burnunda bir veteriner olarak ilk görev yeri Urfa’ya... İlk kitabının yayımlanışı da tam bu zamana denk gelir: 18 öyküden oluşan 1958 tarihli “Bırakılmış Biri”, mizah dozu iyi ayarlanmış eleştirel bakışıyla edebiyat çevrelerinde geniş yankı uyandırır.
Urfa’da bir yıl kaldıktan sonra asistan olarak Ankara Üniversitesi’ne geri döner. Ne var ki, 27 Mayıs 1960’da 147’liler arasında görevinden uzaklaştırılır. Hayatının dönüm noktasıdır belki de bu; 1961’in ilk aylarında Ulus gazetesinde çalışmaya başlar.
Üniversiteden uzaklaştırıldı
Hayatının bu çalkantıları sırasında Mavi, Evrim, Yeni Ufuklar, Pazar Postası, Seçilmiş Hikayeler, Yelken, Dost, Soyut gibi dergilerde öykü ve yazılar yayımlamaya da devam eder.
İlk öyküleriyle Mavi hareketi içinde değerlendirilir Duru, daha sonraki öykülerinde ise İkinci Yeni’nin izleri vardır. 1960’lı yıllarda yeni arayışlara girmeye başlar. Gerçeküstü öğelerden yararlanır ilk kez ve kendisiyle özdeşleşen ironik üslubunu yerleştirir iyice.
Evliya Çelebi’yi inceledi
Yalnızca içerikte değil, dilde de yeninin arayışına girmiştir Orhan Duru. Farklı anlatım olanaklarını araştırdığı günlerde Evliya Çelebi ve Mercimek Ahmet’in çalışmalarını inceler. 14. ve 15. yüzyıllarda kullanılan Türkçenin, Osmanlı İmparatorluğu döneminde konuşulana oranla çok daha esnek ve rahat bir yapıya sahip olduğunu fark eder. Sözdiziminde ve sıradışı betimlemelerinde bu çalışmasının etkileri görülecektir.
Okuru şaşırtmak istedi
Tüm çabası okuru şaşırtmak içindir, bir söyleşisinde şöyle söyler: “Sade suya tirit öyküler yazmak istemiyorum. Okur ilgi duysun, şaşırsın istiyorum. Fanteziler, oyunlar, kara mizah, kelime oyunları yapıyorsam ve bunu yaparken keyif alıyorsam, bu keyfi okurla paylaşmak istiyorum.”
1970’lerde ise Orhan Duru’nun öykü terazisinde toplumsal sorunlar daha ağır basmaya başlar. “Ağır İşçiler” ve “Yoksullar Geliyor” adlı kitapları adlarından başlayarak yazarın öykülerindeki değişimi gösterir.
Sonraki yıllarda yine bir yenilik getirir edebiyatına Orhan Duru, ilk günden beri kullandığı fantastik öğeleri yapıtlarının bütününe yayar ve Türkiye’de bilimkurgu türünün hem öncüsü hem de isim babası olur.
Bilimkurguya ilgisi çocukluktan
Henüz Türk edebiyatına girmemiş olan bu türün bir adı da yoktur doğal olarak. 1973 yılında Türk Dili dergisi kendisinden bu konuda özel bir sayı istediğinde ‘science-fiction’ı ‘bilimkurgu’ olarak çevirir ve bu terim hemen kabul edilir.
Düş, fantezi ve son olarak da bilimkurguyla kurduğu ilişki, çocukluğuna dayanır aslında. Çok küçük yaşlarda Alkazar Sineması’nda seyrettiği, Türkçeye Baytekin olarak devşirilen Flash Gordon’un çizgileridir onu bilimkurgunun büyülü dünyasına sokan. Sonra da Jules Verne...
Yıllar içinde çeviriler, gezi yazıları, denemeler de yayımlar Orhan Duru; tiyatro uyarlamaları yapar. 1993’te Star TV’nin haber müdürlüğünden emekliye ayrılan yazar, eşi Sezer Duru ile birlikte oturdukları Cihangir’deki evlerinde tüm vaktini ve emeğini yazıya akıtır.
Ve 25 Ocak 2009’da ardında onlarca yapıt bırakarak yaşam parantezini kapatır. Duru’yu 1999 tarihli “Tango Geceleri” kitabından bir alıntıyla uğurlayalım:
“Adım adım gelen ölüm çekiyor insanı, yaşam kadar. İşte sanıyorum bu nedenle gelip yeniden televizyonun başına oturmuş olmalıyım. Kendimden utanıyorum ama bunu belli etmemeye çalışıyorum. Öğüt ve komut istemiyorum artık. Öğütlere kendi musluklarımı kapatıyorum. Sular da kesik. Öğütleri herkes kendine saklasın.”
‘Değişik bir kanalı temsil ediyor’
FÜSUN AKATLI: Orhan Duru’nun Türk edebiyatında çok önemli bir yeri vardır: Kendine özgü mizahı ve dünya görüşüyle, ilk eserlerinden bu yana çok ilginç bir çizgi izlemiştir: “Bırakılmış Biri” adlı kitabından son çalışmalarına kadar, daima bir sürrealist, fantastik, ironik yanla beslenen hikayeler yazdı. Zaman zaman bilim kurguya yöneldi; çok değişik bir kanalı temsil etmektedir Türk edebiyatında. Gerçekten Türk edebiyatı için büyük kayıp.
Şaşırtıcı bir öykü dünyası yarattı’
SEMİH GÜMÜŞ: Orhan Duru, değeri hâlâ tam olarak anlaşılmamış 1950 Kuşağı yazarlarının sıradışı öykücülerindendi. O zamanlardaki, toplumsal işlevi önde tutan edebiyat anlayışından yıllar sonra yepyeni bir dünya kurdu kendine. Kara mizahtan gerçeküstüne, neden sonra bilimkurguya yönelen, bizim edebiyatımızda alışılmamış öyküleriyle, şaşırtıcı ve önemli bir öykü dünyası yarattı. Olağandışını yazınsallaştırdı. Alışılmış olanı kırmakta güçlük çeken edebiyatımız ve genç kuşaklar önünde, gözden hiç uzak tutulmaması gereken yazarlardandır Orhan Duru.
‘Konuları özgün bir üslupla işledi’
PROF. TAHSİN YÜCEL: Orhan Duru gerçekten 1950 sonrası edebiyatımızın, yani bizim kuşağın en iyi öykücülerinden biriydi. Çok özgün konuları, özgün bir üslupta işleyen, öte yandan kendisini fazla öne çıkarmayan değerli bir yazarımızdı. Denemelerinde de aynı niteliği, titizliği gösteriyordu: Dönemini iyi bilen, yeni akımları iyi izleyen bir yazarın denemeleriydi bunlar. Bizim ülkemiz, yazınımız için çok önemli bir kayıp.
‘Kendine has bir kulvar açtı’
ÖMER TÜRKEŞ: Hikâye-ciliği ile çok sevdiğim, farklı türlere olan ilgisini paylaştığım; hem iyi hem toplumsal sorunlara duyarlı bir yazardı. Edebiyatın gerçeklerinin güncel gerçekten, toplumsal ve bireysel gerçeklerden farklılığını biliyordu. Fanteziler, oyunlar, kara mizah, kelime oyunları katarak kaleme aldığı hikayelerde dış gerçekliği çağrışımlarla ortaya koyarken dili, kurgusu ve konularıyla kendine has bir kulvar açmıştı.
Orhan Duru’nun hikâyeci yönünü uzun yıllar konuşacağız. Benim çok önemsediğim bir başka yönü daha vardı Duru’nun: Türkçede, isim babalığını yaptığı bilimkurgu edebiyatla ilgili Türk Dili dergisinin 1973 yılındaki özel sayısı, sanıyorum bu edebiyatı genç kuşaklara tanıtan ilk ciddi çalışmadır.
‘Devrik cümlenin imparatoru’
SELİM İLERİ: Çağdaş edebiyatımızda devrik cümlenin imparatoruydu benim için. Fantezi ve ironi unsurlarını büyük bir başarıyla kullandığı uzun cümleli öykülerini severek okumuştum. Çok sevdiğim bir hikayeciydi; eseri bizimle birlikte yaşayacak.