Dünya
Deutsche Welle

Berlinale'de Altın Ayı Fuocoammare filmine verildi

Uluslararası Berlin Film Festivali Berlinale'de Altın Ayı Ödülü, İtalyan belgeselci Gianfranco Rosi'nin Lampedusa Adası'ndaki sığınmacı krizini anlattığı “Fuocoammare” adlı yapıma gitti.

21 Şubat 2016 12:42


Berlinale çağın siyasi nabzını en iyi tutan festival unvanını bir kez daha hak eden bir kararla sonuçlandı ve Altın Ayı Ödülü, yıllar boyu sığınmacı akınının sembolü olan Lampedusa Adası'nda çekilmiş “Fuocoammare” adlı İtalyan belgesele verildi. Çekimler için adada bir yıla yakın bir zaman geçiren yönetmen Gianfranco Rosi'nin filmi böylece festivalin en büyük ödülünü alan ilk belgesel oldu. Bu karar ile gayet açık bir siyasi sinyal de veren uluslararası jürinin başkanı Meryl Streep belgeseli ‚Berlinale'nin yüreği' olarak nitelendirdi. Bir yanda gündelik hayatını neredeyse hiç değiştirmeden devam ettiren ada sakinlerini, diğer yanda ise ada açıklarında hayatta kalma savaşı veren çoğunluğu Afrika kökenli sığınmacıları gösteren filmin yönetmeni Altın Ayı Ödülü'nü '20-30 yıldır adaya gelen herkese yüreğini açan' Lampedusa halkına ithaf etti ve “Trajedilerden kaçan insanların denizi aşarken ölmesi kabul edilemez” şeklinde konuştu.

Tanović yine Jüri Büyük Ödülü'nü kazandı

Yarışma bölümünün en iyi ikinci filmine verilen Jüri Büyük Ödülü ise Bosna-Hersek'e gitti. 2013 Berlin Film Festivali'nde de “Bir Hurdacının Hayatı” ile Jüri Büyük Ödülü'nü kazanan Bosna Hersekli yönetmen Danis Tanović bu sene de “Smrt u Sarajevu” ile aynı ödülü aldı. Tanović’in filmi, kıtanın göbeğindeki bir kriz bölgesine yöneltiyor dikkatleri ve geçmiş ile günümüzü harmanlıyor.

Alfred Bauer Ödülü sekiz saatlik filme gitti

Festivalin ilk 25 yılında direktörlüğünü yapan sinema tarihçisi Alfred Bauer'in adına konan ve sinema sanatına yeni perspektifler sunan bir yapıma verilen Gümüş Ayı Ödülü'nü, yarışma tarihinin en uzun filmi aldı. Lav Diaz imzalı 485 dakikalık “Hele Sa Hiwagang Hapis” 19. Yüzyılın sonunda Filipinler'deki İspanyol sömürgeciliğine karşı mücadele veren en ünlü isimlerden Andrés Bonifacio y de Castro efsanesini aydınlatmaya çalışıyor. Yönetmen ödülünü ‘sinemanın hâlâ dünyayı değiştirebileceğine inanan sinemacılara' ithaf etti.

En iyi yönetmen ödülü kadın sinemacıya

Bu sene Berlinale'nin resmi yarışma programına davet edilen 18 filmden sadece ikisi bir kadın yönetmenin imzasını taşıyordu. “24 Wochen” ile evsahibini yarışmada temsil eden tek filmin yönetmeni Anne Zohra Berrached festivalden eli boş dönerken, Fransız sinemacı Mia Hansen-Løve “L'avenir” filmi ile festivalde en iyi yönetmene verilen Gümüş Ayı Ödülü'nü almayı başardı. Film, Isabelle Huppert'in canlandırdığı bir felsefe hocasının hayatında yüzleşmek zorunda olduğu bir dönüşümün portresi.

Oyuncu ödülleri Danimarka ve Tunus'a gitti

Berlinale'de en iyi kadın oyuncuya verilen Gümüş Ayı ödülü Danimarka yapımı “Kollektivet” filminden Trine Dyrholm'un oldu. Kendilerine miras kalan bir evde kocası ve kızıyla bir komün oluşturan Anna'nın, kocasının burada bir üniversite öğrencisine aşık olmasıyla hayatının sarsılmasını konu ediyor film. Uluslararası Jüri Başkanı Meryl Streep, ödülü açıklarken “Bu sanki hiç oynanıyormuş hissi vermeyen, organik bir performans. Sanki aktris bu rolü çekim sırasında keşfetmiş” ifadesini kullandı. Teşekkür konuşmasına önce Meryl Streep'in ne kadar büyük bir hayranı olduğunu söyleyerek başlayan Dyrholm ise, ‘dünyanın en iyi festivali' olarak nitelendirdiği Berlinale'de böyle bir ödülü almanın kendisini çok gururlandığını ve mutlu ettiğini söyledi ve ‘jüri üyelerinin hepsini teker teker öpmek için sabırsızlandığını' kaydetti.

Düğününden bir hafta önce başka bir kadına aşık olan bir gencin gelenekler ile kişisel mutluluğu arasında kalışını anlatan ve Arap Baharı'ndan sonra ülkenin geçirdiği sancılı günlere bir ayna tutan "Inhebbek Hedi"nin başrolündeki Majd Mastour ise en iyi erkek oyuncu seçildi. Ödülünü ‘Tunus halkına, Yasemin Devrimi'nin şehitlerine' armağan eden oyuncu “Devrim sırasında dökülen tüm kanlar olmasaydı, ifade özgürlüğümüz olmazdı ve biz de burada olamazdık. Umarım, özgür olmaya, mutlu olmaya ve iyi sanat ürünleri vermeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu. “Inhebbek Hedi”, yönetmeni Muhammed Ben Attia'ya da 50 bin euroluk En İyi İlk Film Ödülü'nü kazandırdı.

Senaryo ve “olağanüstü sanatsal performans” ödülleri

Berlinale’de en iyi senaryo ödülü “Zjednoczone stany miłości” filmi ile yönetmen-senarist Tomasz Wasilewski'nin oldu. Polonya yapımı film Soğuk Savaş sonrası küçük bir şehirde hikayeleri kesişen dört kadın ekseninde dönüyor. Festivalde “olağanüstü sanatsal performans"a verilen Gümüş Ayı ise, Çinli yönetmen Yang Chao’nun çektiği “Chang Jiang Tu”nun görüntü yönetmeni Mark Lee Ping-Bing’e gitti.

Türk Sineması'nın yüz akı “Genç Pehlivanlar”

Türk Sineması'ndan bu yıl festivale davet edilen dört film vardı: Forum'daki Ahu Öztürk imzalı “Toz Bezi” ile gençlik ve çocuk filmlerinin yer aldığı Generation Kplus bölümüne çağrılan “Rauf” (Soner Caner ve Barış Kaya), “Mavi Bisiklet” (Ümit Köreken) ve "Genç Pehlivanlar" (Mete Gümürhan). Bu filmlerden sadece "Genç Pehlivanlar"in yüzü güldü ve yönetmen Gümürhan, gençlik ve çocuk filmleri bölümünün mansiyon ödülüne layık görüldü. Ayrıca 2000 yılından bu yana Berlin'de yaşayan İstanbul doğumlu yönetmen Aslı Özge'nin ilk Almanca yapımı “Auf Einmal” da festivalde Avrupa Sinemalar Birliği’nin „Label Europa Cinemas“ mansiyon ödülünü kazandı. Daha önce “Köprüdekiler” ve “Hayatboyu” ile sayısız ödül alan Özge'nin festivalin Panorama bölümünde gösterilen bu filmi Almanya'da geçiyor, yapımcıları ve oyuncuları Alman ve dili de Almanca.

Kısa ödülleri

Uluslararası kısa metraj jürisi ise, festivalin “Berlinale Shorts” adlı yarışmasında Altın Ayı Ödülü'nü Portekizli yönetmen Leonor Teles'in ülkesindeki Roman halkını konu ettiği “Balada de um Batráquio” adlı filmine verirken, Gümüş Ayı’ya da üç yıl Atina'da sokakta yaşadıktan sonra iltica başvurusu kabul edilmeyen 26 yaşındaki Reda'nın Lübnan'daki mülteci kampındaki hayatını anlatan Mahdi Fleifel imzalı “A Man Returned” adlı İngiltere-Danimarka-Hollanda ortak yapımı layık görüldü. Kendisi de dokuz yaşındayken Ortadoğu'dan Avrupa'ya sığınmacı olarak gelen Fleifel de yaptığı teşekkür konuşmasında “Bu hikayeleri anlatmaya devam edeceğim, zira bunun günümüzde dünyanın en önemli hikayesi olduğuna inanıyorum ve bu sadece onların değil, aynı zamanda bizim de hikayemiz” şeklinde konuştu.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle