T24 - 6 yıldır basına röportaj vermeyen Tarkan, bu sessizliğini Elle dergisinin aralık sayısı için bozdu. Elle de 11 yıllık yayın tarihinde ilk kez bir erkek yıldızı kapağına taşıma kararı aldı. Bu özel fotoğraf çekimini ünlü fotoğrafçı David Burton gerçekleştirdi. İşte Tarkan’ın İsveçli model Faye Vrethem’le gerçekleştirdiği özel çekimin perde arkası...
FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ
W İstanbul’un görkemli odasında heyecan her saniye biraz daha yükseliyor. Zirvede bir buluşma gerçekleşmek üzere. Kate Moss’dan Alessandra Ambrosio’ya, Sienna Miller’dan Sting’e pek çok yıldızı görüntüleyen ünlü İngiliz moda fotoğrafçısı David Burton, Elle’in kapak fotoğraflarını çekecek. Ve Elle Türkiye, 11 yıllık tarihinde bir ilki gerçekleştiriyor, bir erkeği kapağa taşıyor. Neden mi? Çünkü erkeğin adı Tarkan. Dergi ekibi hazır. Ve Tarkan geliyor. İnsan bir kargo pantolon, bağcıkları açık botlar ve önden fermuarlı, kapüşonlu bir sweatshirt’le nasıl bu kadar seksi görünebilir? Kapıdan adımını attığı anda ışığıyla bütün odayı aydınlatıyor.
Megastar’ın kendisi gibi hayranları da mega. Konser salonuna girebilmek için 300 metreyi aşan kuyruklar oluşturan 50 bin insanı bir arada hayal etmek bile ürpertmeye yetiyor insanı. Binlerce kişinin aynı anda adını haykırması nasıl bir duygudur acaba? “Mükemmel” diyor
Tarkan, “Kendimi en rahat hissettiğim yer sahne desem inanır mısınız?”
Sorun inanmakta değil, anlamakta. Nasıl bir şey yıldız olmak? Üstelik bir de Tarkan olmak? Yıldızların da kendi içlerinde bir hiyerarşisi var kuşkusuz. Gülüyor Tarkan.... “Bana göre şöhret bu hayattaki en zor sınav ve yolculuklardan biri... Yanız bir yolda, kalbinizde milyonların sevgisi ve onlara karşı duyduğunuz sorumluluk hissiyle yürümek hiç kolay şey değil” diyor.
Odada telaşlı ve neşeli bir koşuşturma var. David’in eli Tarkan’ın omuzunda, sohbet ediyorlar. Konu kadın modeller. Tarkan vahşi kadınlardan hoşlanıyor. Yüz hatları daha belirgin, çizgileri daha sert, daha güçlü...
'Yaramı kapatmayın'
Çekim günü. İsveçli model Faye Vrethem’le çekimler için buluşuluyor. Cannes International Boat&Yacht Show’da “en iyi iç tasarım ödülü” alan Peri 29 serisi yatların en yenisi ve en hızlısı Mitsi’de başlıyor çekimler. Ve yine bir ilk: Mitsi, ilk kez Elle tarafından ve Tarkan çekimleri için kullanılıyor.
Tarkan, alt güvertedeki VIP kabinde makyörü beklerken uzandığı yatağın çarşafına, elindeki fincandan birkaç damla kahve döküyor. Ufacık bir leke oluşuyor beyaz çarşafın üstünde. Müthiş tedirgin oluyor. Küçük aksilikler kolay mutsuz edebiliyor Tarkan’ı. Hele kendisinden kaynaklanıyorsa.... İflah olmaz bir mükemmeliyetçi.
Az sonra ünlülerin makyörü Hollanda asıllı New Yorklu makyör Jerry geliyor ve Tarkan’ın saçlarını elleriyle geriye çekerek dikkatle inceliyor yüzünü. “Yaramı kapatmayın” diyor Tarkan. Yüzündeki faça çocukluğundan kalma. Dört yaşından beri o yarayla geziyor. “Hiperaktif bir çocukmuşum” diyor, “düşüp sehpanın kenarına çarpmışım.” Jerry, “Tarkan’ın yüzüne fazla müdahale edilmemeli” diyor. “Zaten çok güzel, özellikle gözleri çok etkileyici.”
Ve güvertede çekimler başlıyor. Yaşanan sadece bir dergi çekimi değil, baştan sona bir aşk hikayesi. Faye, Tarkan’ın güçlü kollarına uysal bir kedi gibi bırakıyor kendini, ona sokuluyor, gülümsüyor. Tarkan’ın kızın gözlerine bakışı buzu bile eritecek kadar yakıcı. Hele Faye kucağına yattığı zaman onun üzerine eğilişi ve sol elinin baş parmağıyla rüzgarın dağıttığı saçları kızın alnından çekişi...
Güvertede Tarkan ve Faye birlikte, kollarıyla bir direğe asılmış David Burton’ın objektifine gülümserken, birden kızın eli kurtuluyor, dengesini kaybediyor; Tarkan tutmak için kıza sarılıyor ve birlikte ağır ağır yerdeki minderin üzerine yuvarlanıyorlar. David “gorgeous” diye çığlık atıyor. Muhteşem! Kız ayağa kalkıyor, Tarkan’a doğru bir iki adım atıyor, duruyor ve dans eder gibi iki yana sallanmaya başlıyor. Gibisi fazla, resmen dans ediyor. Oysa müzik yok. “İçimden gelen müziği dindirmem lazım, biliyorum” diyor Tarkan.
Çekim sürüyor, 29 metrelik ultra lüks yat Mitsi, Dolmabahçe Koyu’nda. Koy ve saray, Tarkan’ın İstanbul imgesine çok yakın. İstanbul’un rengi mavi, Tarkan’a göre: “Benim için Boğaz ve Boğaz’ın maviliğinin yeri ayrı... Asya ve Avrupa’nın ortası Boğaz. Kültürlerin çeşitliliği, mimarinin, yemeklerin, insanların, dinlerin çeşitliliği; yalılar, yüzlerce yıllık evler... Bütün bunlara hoyratça yaklaşılması çok üzüyor beni.”
'En yaralayıvı acı ayrılık'
İstanbul, anılarına ve kaçınılmaz olarak acılarına eşlik ediyor Tarkan’ın. “İstanbul Ağlıyor” şarkısında tam da böyle bir acısına ortak oluyor İstanbul, megastarın: Sen gideli buralardan / Yolunu gözlemekteyim / İstanbul ağlıyor / Yastayım sevgilim. Bir yıldızın ayrılık acısı çekmesi tuhaf geliyor insana. “Olur mu hiç,” diyor Tarkan “İnsanlar biz şöhretlilerin de onlardan biri olduğumuzu unutuyor. Ben özünde dün neysem, bugün de aynı kişiyim. Şöhret insanın yaşamını bir yere kadar değiştiriyor ama duygular aynı kalıyor. Duygular insanları eşitler: Herkes ağlar, acı çeker, güler, sevinir, hasret çeker...”
Bu şarkıdaki İstanbul Tarkan için mi ağlıyor sahiden? “Biten bir ilişki için desek daha iyi olur sanki... Evet, özel ilişkimde yaşadığım bir ayrılık... Hepimiz yaşıyoruz ayrılıkları ve ayrılık bence tüm acılar içinde en yaralayıcısı” diyor. Bir süre sessizce denizi seyrediyor. Sonra, “Sorsan bana, ünlü olmanın sıkıntısı nedir?’ diye, ‘İstanbul’un sokaklarını özlemek’ derdim. Herkes gibi ellerimi kollarımı sallayarak İstanbul’un sokaklarında dolaşmayı öyle özledim ki...” diyor.
Bu şöhret klasiği, az sonra Ortaköy çekimlerinde ete-kemiğe bürünüyor. Tarkan’ın meydana girmesiyle ortalık bir anda karışıyor. Cep telefonlarıyla fotoğraf çekenler, çektirenler, imza isteyenler, ona bir adım daha yaklaşabilmek için birbirlerini itenler... Tarkan kendisine yaklaşan hiç kimseyi kırmıyor, onlara sarılıyor, öpmelerine izin veriyor. “Ben kendimi kimseden ne üstün, ne de ayrıcalıklı hissettim bugüne kadar” diyor; “Hatta kimi zaman, özellikle yurtdışında şöhret olduğumu bile unutuyorum.”
Güneş kentin üzerinden yavaş yavaş çekilirken çekimlerin erotizm dozu da artıyor. Otomobilin arka koltuğunda yapılan çekimlerde İsveçli model Faye, Tarkan’a iyice sokulup, ellerini gömleğinin düğmeleri arasından içeri sokuyor. Faye, Tarkan’dan çok etkilendiğini söylüyor: “Bu kadar ünlü bir insanın böylesi alçakgönüllü oluşuna ilk kez rastlıyorum. Bana müthiş yardımcı oldu, rahatlattı. Ayrıca çok yakışıklı, çok karizmatik ve mükemmel fotoğraf veriyor.”
'Karnıyarık ve pilavımı çok beğenirler'
Tarkan, Çırağan Kempinski’nin saraylar bölümünde, Sultan Süit’te dev pencereden boğazı seyrederek kahvaltı ediyor. Burası sarayın en ihtişamlı yaşam alanı. Sultanların aile yaşantılarını geçirdiği, onların özel anlarına tanıklık eden bölüm. “Söylemiş miydim, yemek yapmayı çok severim” diyor Tarkan birden. En çok İtalyan mutfağında başarılıymış. Özellikle çok farklı, çok özel soslar denediği makarnalarda. “Karnıyarıkla pilavımı da çok beğenirler ama...” Araştırmalar ve tecrübeler “mutfakta iyi olan erkeğin yatakta da iyi olduğunu” söylüyormuş. Bu konuda ne düşünüyor acaba? “Aaa, sahiden öyle miymiş?” diyor o kışkırtıcı, portatif gülüşüyle.
“Seni ne ele geçirir? Neye teslim olursun?”
“Yüreği sevgiyle çarpan insanlar ele geçirir. Zeka ele geçirir. Doğa ele geçirir. Orijinal, sıra dışı şeyler ele geçirir. Güzel bir melodi, bir şarkı ele geçirir. Ve tabii aşk ele geçirir.”
“Ah, aşk! Burada duralım. Aşık olmaktan korkar mısın, yoksa balıklama dalar mısın?”
“Aşk olunca bende akan sular durur. Aşkın gözü kördür sözü bana çok uyar kimi zaman... Aşık olmaktan korkmam. Tam tersine. Ben bir aşk adamıyım.”
“Aşk için komik şeyler yaptığın olur mu?”
“Olur. Aşk için her şeyi göze alırım gerekirse... Dedim ya, ben bir aşk adamıyım. Eğer insanlar aşkla yaşasa, daha fazla aşık olabilse, bu dünya daha yaşanır bir yer olurdu. Dünyayı kurtaracak olan aşktır bence.”
“Nasıl bir aşk istersin?”
“Saf, hesapsız, kitapsız bir aşk isterim. Şeffaf, samimi bir aşk. Günümüzde aşk için oynanan oyunların adına da aşk deniyor, onlar da aşktan sayılıyor ama değiller. Bence aşk çok temiz, çok hesapsız-kitapsız bir şey...”
Müthiş final yaklaşıyor. Tarkan ve Faye, Çırağan Sarayı’nda, altın kapamalı antika musluğu ve özel mermeriyle sultanlara layık banyonun ılık suyuna girmek için soyunuyorlar. Onları yalnız bırakıyoruz...
'Sevgi safıyım'
Beğenmediğin özelliğin?
“Sevgi safıyım. Herkese inanıp, güvenip öyle yaşamayı seçiyorum ama bazen hayal kırıklığına uğruyorum”.
Kamera karşısında çok rahat görünüyorsun. İçin de, dışardan görüldüğü kadar rahat mı?
“Hem de çok. İçimde de, dışımda da rahatım. Kamera ve objektiflerle severiz birbirimizi...”
Kendi şarkılarını mırıldandığın olur mu?
“Daha çok henüz gün ışığına çıkmamış şarkılarımın melodilerini mırıldanırım. Ama albümlerimin yeni çıktığı dönemlerde, o ilk heyecanla kendi şarkılarımı mırıldandığım da olur...
Tenine sıcak bir şey mi değsin yoksa soğuk mu?
“Durumuna ve yerine göre, bazen sıcak, bazen soğuk”,
Yalnız yapmaktan hoşlanmadığın şeyler?
“Hah ha, geçelim...”
Gelecekte müzik dışında planlar, projeler? Yeni Hasankeyf’lerde, Allonoi’larda aktif olarak yer almayı sürdürecek misin?
“Kesinlikle. Bu ülkenin evladı olarak, ‘çevre ve doğa aktivisti’ kimliğimi, sanatçı kimliğim kadar çok önemsiyorum. Kız çocukların eğitimi konusunda çalışmalarım sürecek. Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı’yla bazı projelerde yer almayı düşünüyorum. Yetiştirme yurtlarında yaşayan çocuklarımızın yaşam koşullarını iyileştirmeye çalışan MİKADER Minik Kalplerle Elele Derneği’nin çalışmalarını önemsiyor ve destekliyorum”,
(Röportaj: Güldal Kızıldemir Fotoğraflar: David Burton)