Bugün Çağlayan adliyesinde görülmekte olan Hrant Dink davası ile ilgili olarak kendilerini Hrant’ın Arkadaşları olarak tanımlayan bir grup bugün Çağlayan adliyesinde duruşma öncesinde bir basın açıklaması yaptı.
Hrant’ın Arkadaşları adına tiyatro oyuncusu Sermiyan Midyat’ın okuduğu basın açıklamasında “Aradan geçen yaklaşık 7 yıl boyunca hiçbir devlet görevlisi ciddi biçimde, gerektiği biçimde, yargılanmaları gereken suçtan yargılanmadı. Yargılanmadıkları gibi, haklarında soruşturma talep edilen devlet görevlilerinin çoğu terfi etti. Aralarından devletin üst makamlarına terfi edenler bile oldu. Aralarından bazıları ‘Türk olsaydı suçlu bulunmazdı’ dediler. Devletin ırkçı bakış açısını ifşa ettiler” dendi.
Basın açıklamasına Sermiyan Midyat da kişisel bir ek yaptı. Midyat şöyle konuştu:
“Bu ırkçı bakışın insanları nasıl da cesaretlendirdiğini kendi hayatımdan da örneklemek isterim. Bir ırkı, bir rengi, bir dili, bir dini ya da bir mezhebi küfür zanneden kimi canlıları, benim adımın Sermiyan olması bile çoğu zaman rahatsız etmiştir. Adım Kürtçe kökenli bir isim olsa bile, adımda geçen ‘-yan’ tınısı dahi kimilerinin ırkçı damarlarını kabartmaya yetiyor. Ben Ermeni, Süryani olmasam da, sonuna kadar Hrant Dink’im. Ya da bu ırkçı zihniyete karşı şöyle söylemeliyim: Siz neyseniz, ben o değilim.”
Açıklamanın tam metni
Hrant’ın arkadaşlarının duruşma öncesinde yaptıkları basın açıklamasının tam metni şöyle:
“Bu duruşma için çağrı metnimizi hazırlarken iktidara seslenerek, ‘Her şeyi iyi bildiğiniz gibi, katilleri de zanlıları da iyi bilirsiniz’ dedik. ‘Çoğunu tanıyorsunuz, devleti birlikte yönetiyorsunuz” dedik. Neden böyle dedik? Çok açık. Hrant Dink’in ırkçı, planlı ve resmi görevlilerin de içinde olduğu bir cinayete kurban gitmesinden sonra gördüklerimiz, bu cinayetten devletin farklı kanatlarının bilgisi olduğunu, üst ya da alt düzey kimi devlet görevlilerinin katillleri yüreklendirdiğini ya da en hafif tabirlerle onlara yol verdiğini ortaya koyuyordu. Aradan geçen yaklaşık 7 yıl boyunca hiçbir devlet görevlisi ciddi biçimde, gerektiği biçimde, yargılanmaları gereken suçtan yargılanmadı. Yargılanmadıkları gibi, haklarında soruşturma talep edilen devlet görevlilerinin çoğu terfi etti. Aralarından devletin üst makamlarına terfi edenler bile oldu.
Hrant Dink’in o yazısında suç unsuru bulan hakimler de devlet içinde yükselmeye devam ettiler. Önemli makamlara geldiler. Hrant için o utanç verici oturumda ‘suçludur” diyen herkesin bir şekilde önemli bir makama geldiğini, yükseldiğini öğrendik. Aralarından bazıları ‘Türk olsaydı suçlu bulunmazdı” dediler. Devletin ırkçı bakış açısını ifşa ettiler.
Bunun için diyoruz ki, katilleri de, zanlıları da, iyi bilirsiniz. Çünkü devleti onlarla birlikte yönetiyorsunuz. Ve bu davada adalet talep edenler için de bir müsamere tertipliyorsunuz. İkinci kez başlayan şu dava sürecinde tetiği çeken ve onun yakın çevresi, belki yeni cezalar alacaktır. Ancak hepimiz biliyoruz ki biraz önce bahsettiğimiz, onları yüreklendirenler, onlara yol verenler, cinayet işleneceğini bildiği halde başını öte yana çevirenler yargılanmayacaktır.
İktidar çevreleri eleştiriler karşısında her seferinde ‘Biz yargıya karışamayız” diyor. Oysa hepimiz iyi biliyoruz ki, iktidar eğer isterse yargının elini de rahatlatıyor, önünü de açıyor. Ancak bir ‘milli mutabakat cinayeti” olarak adlandırdığımız bu vakada devletin tüm kanatları sus pus olmuşlar, perde gerisine çekilmişlerdir.
Geçtiğimiz günlerde Hrant Dink’in avukatlarından Fethiye Çetin’in ‘Utanç Duyuyorum” isimli bir kitabı yayımlandı. Fethiye Çetin, hem cinayet öncesi hem cinayet sonrası yaşadıkları, gördükleri için bu ismi uygun görmüştü. Haklıdır. Biz de utanç duyuyoruz. Hrant ölmeden önce ve öldürüldükten sonra bilhassa bu mahkeme salonlarında, adliye koridorlarında yaşananlardan utanç duyuyoruz.
Yine de bekledik ki cinayete ilişkin çok sayıda yeni ipucu içeren bu kitap sonrasında yargı çevreleri harekete geçsin. Çünkü kitabı okuyan herkes şu ana kadar bildiklerimizin ötesinde yeni ipuçları ile karşı karşıya kalıyordu. Ergenekon davası biraz daha ciddiyetle ele alınsa, bu cinayete ilişkin yeni bulgulara erişilebileceğini bu kitapla birlikte bir kez daha gördük. Dink cinayetinin devletle ilişki içinde çeteler arasında nasıl da, deyim yerindeyse, ihaleye çıkarıldığını bir kez daha gördük, yeni ipuçları ile karşılaştık.
Ama hayır. Yaprak kıpırdamadı. Yeri geldiğinde belgelerin havada uçuştuğunu gördük, görüyoruz. Ama bu davada herkes sus pus. Dolayısıyla bu cinayetin bir milli mutabakat cinayeti olduğu konusundaki yargımız maalesef pekişmiştir.
O yüzden diyoruz ki, evet, katilleri de, zanlılar da iyi bilirsiniz. Ama biz de, yani sadece Hrant davasında değil, devletin üzerini örttüğü, katilleri, suçluları koruduğu tüm davalarda adaleti arayanlar, diyoruz ki, biz de adaletin peşini bırakmamayı iyi biliriz. Biz de adalet talebinde inat etmeyi iyi biliriz.
Biz bitti demeden bu dava bitmez!”ma öncesinde bir basın açıklaması yaptı. Hrant’ın Arkadaşları adına tiyatro oyuncusu Sermiyan Midyat’ın okuduğu basın açıklamasında “Aradan geçen yaklaşık 7 yıl boyunca hiçbir devlet görevlisi ciddi biçimde, gerektiği biçimde, yargılanmaları gereken suçtan yargılanmadı. Yargılanmadıkları gibi, haklarında soruşturma talep edilen devlet görevlilerinin çoğu terfi etti. Aralarından devletin üst makamlarına terfi edenler bile oldu. Aralarından bazıları ‘Türk olsaydı suçlu bulunmazdı’ dediler. Devletin ırkçı bakış açısını ifşa ettiler” dendi.
Basın açıklamasına Sermiyan Midyat da kişisel bir ek yaptı. Midyat şöyle konuştu:
“Bu ırkçı bakışın insanları nasıl da cesaretlendirdiğini kendi hayatımdan da örneklemek isterim. Bir ırkı, bir rengi, bir dili, bir dini ya da bir mezhebi küfür zanneden kimi canlıları, benim adımın Sermiyan olması bile çoğu zaman rahatsız etmiştir. Adım Kürtçe kökenli bir isim olsa bile, adımda geçen ‘-yan’ tınısı dahi kimilerinin ırkçı damarlarını kabartmaya yetiyor. Ben Ermeni, Süryani olmasam da, sonuna kadar Hrant Dink’im. Ya da bu ırkçı zihniyete karşı şöyle söylemeliyim: Siz neyseniz, ben o değilim.”,
Hrant’ın arkadaşlarının duruşma öncesinde yaptıkları basın açıklamasının tam metni şöyle:
“Bu duruşma için çağrı metnimizi hazırlarken iktidara seslenerek, ‘Her şeyi iyi bildiğiniz gibi, katilleri de zanlıları da iyi bilirsiniz’ dedik. ‘Çoğunu tanıyorsunuz, devleti birlikte yönetiyorsunuz” dedik. Neden böyle dedik? Çok açık. Hrant Dink’in ırkçı, planlı ve resmi görevlilerin de içinde olduğu bir cinayete kurban gitmesinden sonra gördüklerimiz, bu cinayetten devletin farklı kanatlarının bilgisi olduğunu, üst ya da alt düzey kimi devlet görevlilerinin katillleri yüreklendirdiğini ya da en hafif tabirlerle onlara yol verdiğini ortaya koyuyordu. Aradan geçen yaklaşık 7 yıl boyunca hiçbir devlet görevlisi ciddi biçimde, gerektiği biçimde, yargılanmaları gereken suçtan yargılanmadı. Yargılanmadıkları gibi, haklarında soruşturma talep edilen devlet görevlilerinin çoğu terfi etti. Aralarından devletin üst makamlarına terfi edenler bile oldu.
Hrant Dink’in o yazısında suç unsuru bulan hakimler de devlet içinde yükselmeye devam ettiler. Önemli makamlara geldiler. Hrant için o utanç verici oturumda ‘suçludur” diyen herkesin bir şekilde önemli bir makama geldiğini, yükseldiğini öğrendik. Aralarından bazıları ‘Türk olsaydı suçlu bulunmazdı” dediler. Devletin ırkçı bakış açısını ifşa ettiler.
Bunun için diyoruz ki, katilleri de, zanlıları da, iyi bilirsiniz. Çünkü devleti onlarla birlikte yönetiyorsunuz. Ve bu davada adalet talep edenler için de bir müsamere tertipliyorsunuz. İkinci kez başlayan şu dava sürecinde tetiği çeken ve onun yakın çevresi, belki yeni cezalar alacaktır. Ancak hepimiz biliyoruz ki biraz önce bahsettiğimiz, onları yüreklendirenler, onlara yol verenler, cinayet işleneceğini bildiği halde başını öte yana çevirenler yargılanmayacaktır.
İktidar çevreleri eleştiriler karşısında her seferinde ‘Biz yargıya karışamayız” diyor. Oysa hepimiz iyi biliyoruz ki, iktidar eğer isterse yargının elini de rahatlatıyor, önünü de açıyor. Ancak bir ‘milli mutabakat cinayeti” olarak adlandırdığımız bu vakada devletin tüm kanatları sus pus olmuşlar, perde gerisine çekilmişlerdir.
Geçtiğimiz günlerde Hrant Dink’in avukatlarından Fethiye Çetin’in ‘Utanç Duyuyorum” isimli bir kitabı yayımlandı. Fethiye Çetin, hem cinayet öncesi hem cinayet sonrası yaşadıkları, gördükleri için bu ismi uygun görmüştü. Haklıdır. Biz de utanç duyuyoruz. Hrant ölmeden önce ve öldürüldükten sonra bilhassa bu mahkeme salonlarında, adliye koridorlarında yaşananlardan utanç duyuyoruz.
Yine de bekledik ki cinayete ilişkin çok sayıda yeni ipucu içeren bu kitap sonrasında yargı çevreleri harekete geçsin. Çünkü kitabı okuyan herkes şu ana kadar bildiklerimizin ötesinde yeni ipuçları ile karşı karşıya kalıyordu. Ergenekon davası biraz daha ciddiyetle ele alınsa, bu cinayete ilişkin yeni bulgulara erişilebileceğini bu kitapla birlikte bir kez daha gördük. Dink cinayetinin devletle ilişki içinde çeteler arasında nasıl da, deyim yerindeyse, ihaleye çıkarıldığını bir kez daha gördük, yeni ipuçları ile karşılaştık.
Ama hayır. Yaprak kıpırdamadı. Yeri geldiğinde belgelerin havada uçuştuğunu gördük, görüyoruz. Ama bu davada herkes sus pus. Dolayısıyla bu cinayetin bir milli mutabakat cinayeti olduğu konusundaki yargımız maalesef pekişmiştir.
O yüzden diyoruz ki, evet, katilleri de, zanlılar da iyi bilirsiniz. Ama biz de, yani sadece Hrant davasında değil, devletin üzerini örttüğü, katilleri, suçluları koruduğu tüm davalarda adaleti arayanlar, diyoruz ki, biz de adaletin peşini bırakmamayı iyi biliriz. Biz de adalet talebinde inat etmeyi iyi biliriz.
Biz bitti demeden bu dava bitmez!”