Sağlık

Belden kilo almak felç riskini artırıyor

Erkeklerde artan bel kalınlığı, birçok sağlık sorununu da beraberinde getiriyor.

19 Şubat 2009 02:00

Erkeklerde bel kalınlığı birçok hastalığı da beraberinde getiriyor. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, Hürriyet gazetesinde yayımlanan yazısında (19.02.09), erkeklerde bel kalınlığının yarattığı sağlık sorunlarını anlatıyor. Müftüoğlu’nun yazısı şöyle:

“Erkeklerde bel kalınlığının çok ciddi sağlık tehditleri yarattığını düşünenlerden biri de Amerika’daki ünlü Mayo Klinik Endokrinoloji uzmanlarından Dr. Michael Jensen. Dr. Jensen bel kalınlığı artan erkeklerde, yağların aşağıdaki sağlık risklerini beraberinde getirdiğini belirtiyor.

- Koroner kalp hastalığına yakalanma ihtimalinin yükselmesi

- Felç-inme olasılığının artması

- Bazı kanser türlerinin sıklaşması

- Erişkin tipi şeker hastalığına yakalanma ihtimalinin çoğalması

- İnsülin direncinin ortaya çıkması

- Trigliserid seviyesinin fazlalaşması

- İyi kolesterol HDL’nin azalması

- Metabolik sendrom probleminin başlaması

- Uykuda solunum durmalarının görülmesi

Ne yapmalı?

Bu risk özelikle bel çevresi 102 cm’yi geçtiği zaman daha tehlikeli oluyor. Bel kalınlığıyla ortaya çıkan kilo artışlarında genetik faktörlerin de etkisi var. Örneğin aile mirasında şeker hastalığı, gut, hipertansiyon gibi sorunları olanlarda bu tip yağlanmaya daha sık rastlanıyor. Ayrıca fazla miktarda alkol almak da sorunu tetikliyor. Bilhassa akşam saatlerinde alınan alkol göbek bağlamayı kolaylaştırıyor.

Böyle bir durumda alınması gereken ilk tedbir toplam kalori kazanımını kısıtlamak olmalı. Ayrıca fiziksel aktivitenin de artırılması gerekiyor. Tavsiye edilen günde en az 30 dakika yürüyüş yapmak ve haftada 2–3 gün direnç egzersizlerini de bu aktivitelere eklemek.
Bel kalınlığı artışının aynı zamanda cinsel gücü azalttığını ve unutkanlık, bellek güçsüzlüğü gibi sorunları sıklaştırdığını da belirtelim. Bir başka önemli nokta da erkeklerde –ve bazı kadınlarda- ortaya çıkan bu özel tip kilo alma durumuna çoğu zaman boyun-gıdık bölgesinde yağlanmanın da eşlik etmesidir. Hatta bu noktadan hareketle yalnız bel çevresinin değil, boyun çevresinin de risk takibinde bir kriter olarak kullanılabileceğini düşünenler bile var.

Gençler ve çocuklar yeteri kadar protein almıyor

Çocuk ve gençlerin yeteri kadar protein kazanmaları sağlıklı büyüme ve gelişmelerinin temel şartlarındandır. Proteinin eksik olduğu durumlarda büyüme geriliği, boy kısalığı, hormonal problemler ortaya çıkıyor. Proteinlerin en önemli kaynakları hayvansal besinler. Özellikle vücudumuzun asla üretemediği 9 temel aminoasit var ki bunlar yalnızca hayvansal kaynaklı proteinlerle yani kırmızı et, tavuk, balık, hindi eti, yumurta ve süt ürünleri ile kazanılabiliyor. Yumurta proteini mükemmel bir besin olarak kabul ediliyor ve bazı özel durumlar dışında her çocuğa mutlaka öneriliyor.

Hayvansal proteinler dışında tahıllar ve nişasta, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ile yağlı tohumlarda da (ceviz, fındık, badem, fıstık) protein bulunuyor. Bu proteinlerden de faydalanmak gerekiyor. Beslenme uzmanları özellikle gelişme çağındaki çocuklar ve yaşlılar için hayvansal ve bitkisel proteinlerin bir arada yenmesini tavsiye ediyor. Örneğin etli kuru fasulye, mercimekli bulgur pilavı, aşure, ıspanaklı kıymalı makarna iyi ve mükemmel seçimler olabiliyor. Bizim önerimiz özellikle gençlerin haftada en az 3–4 kez kırmızı et yemeleri, haftada en az iki kere kuru baklagil içeren yiyeceklerden faydalanmalarıdır.

Kolesterolün çok düşük olması da iyi değil

Kolesterol yaşamsal bir madde. Birçok hormonun üretimi, hücre bütünlüğünün korunması için bu maddeye ihtiyacımız var. O kadar önemli ki bu maddenin teminini doğa yasaları yalnızca yiyeceklere bırakmamış, vücudun neredeyse her hücresine gereğinde kolesterol üretme yetkisi tanımıştır. Araştırmalar kolesterol yüksekliğinin özellikle damar sertliği açısından riskli olabileceğini gösteren verilerle dolu. Durum tersi için de söz konusu gibi görünüyor. Yani kolesterolün azlığı da bazı sorunlara yol açıyor.

Birkaç araştırmada toplam kolesterolü düşük olanlarda kansere yakalanma ihtimalinin arttığı belirlenmiştir. Aynı şekilde düşük kolesterollü kişilerde nörolojik hastalıklara ve intiharlara eğilimin arttığı da tespit edilmiştir. En azından bu ön araştırma sonuçları yeni araştırmalarla onaylanana kadar kolesterol seviyelerini aşırı düşürmemekte fayda olabilir. Bilim insanlarının genel kanaati iyi kolesterol HDL’nin çok özel durumlarda bile 70-80’ler civarında tutulmasının yeterli olacağı yönündedir. Bizim kanaatimiz de bu yöndedir. Biz de hücreleri, sinir kılıflarını koruyan, D vitamininden, testesterona kadar birçok vitamin ve hormonun üretiminde görev alan beyin hücrelerinin ve sinir sisteminin fonksiyonlarını doğrudan etkileyen bu önemli maddeyi gereğinden fazla düşürmenin doğru olmadığı kanaatindeyiz.”