Kültür-Sanat

Behzat Ç. Ömrünü tamamladı

Taraf gazetesinin Telesiyej köşesinde yayımlanan yazıda, Behzat Ç.'nin istenilen başarıyı yakalamamasını değerlendirdi.

17 Kasım 2011 02:00


T24 -
Taraf gazetesinin Telesiyej köşesinde yayımlanan yazıda, Behzat Ç.'nin istenilen başarıyı yakalamamasını değerlendirdi. "Filmin konusuyla, mekânıyla, başkarakterin oyun tarzıyla, özellikle de senaryonun bu aykırı polis karakterine mal bulmuş mağribi gibi sarılmasıyla ömrünü tamamlamladığına" yer verdi.


Telesiyej köşesindeki "Mal bulmuş mağribi sendromlu dizilerin kaderi değişmiyor!" başlıklı bugünkü (17 Kasım 2011) yazı şöyle:


Behzat Ç, yeni sezonun ilk bölümünde sıkıcıydı.

O kadar sıkıcıydı ki, o kadar olsun!


Bir bölümde depresyona girip, ağzını bıçak açmayan bir roman kahramanına katlanılabilir belki, ama bir romanın sayfaları arasında olursa.. yazıda, sessiz kahramanların iç dünyalarına kolayca sızılabilir çünkü; onların gelgitleri, iç zenginlikleri izlenebilir.


Sanatta konuşmayan bir karakterin (bir kahramanın) bilgeliğine yer verilebilir; romanda, filmde böyle bir karakterin konuşmamasının (konuşmamasını gerektiren durumun) alt okumaları, görüntüde altı çizilen ikinci manaları, dil olarak anlatılmaya müsaittir zira.


Böyle bir durum, sanatın hayatı kavramada ve sunmada itibar ettiği unsurlardan biridir hatta.


Ancak sanat değil de, bir zanaat arz eden televizyon dizisinde böyle bir durumu destekleyecek payandalar yoktur.


Durum birebirdir daha çok.


Alt, üst ve yan manalar aramaya gerek yoktur.


Bunları gerektirecek bir şey yoktur çünkü.


Bu durumun temel nedeni ise; televizyonun kitleyle bir midyum olarak daha çok mediokrite üzerinden ilişki kurmasıdır. Yani sanatla değil, harcıâlem bir zanaatla ilişki içinde olmasıdır –tabii bu zanaatında da kaliteli davranması şartıyla–.


Bu yüzden de Behzat Ç’nin (hangi akla hizmetle yapıldıysa) bir bölümde baştan sona ağzını bıçak açmamasının, sesini bir nebze de olsa seyirciye duyurmamasının hiçbir yaratıcı –ya da yaratıcı olmayan– mantığı yoktur bence.


Bir orijinalliği de yoktur ayrıca.


Hatta fevkalade yapay kaldığını da söyleyebilirim!


Bir de şu var.. Behzat Ç. dizisi bence sinema filmiyle ömrünü tamamlamıştır. Diziyi uzatma arzusundalar madem, sinema filmi –ki, sinema filmi bir hayalkırıklığı oldu– yapılmayacaktı. Çünkü bir dizinin sinema filmi yapıldığı zaman, seyircide o dizinin bittiği, böylece nokta konulduğu duygusu uyanır.


Nitekim Behzat Ç’nin yeni sezondaki ilk bölümünün reytingleri hayli düşük çıktı; TÜM’de 3.4, AB’de 4.8 izlenme sonuçları, beklenenin çok altında.


Bütün bunların dışında, Behzat Ç. dizisi Ankara’da doğdu ama Ankara’ya boğuldu bence.


Ne zaman ki bir dizi bir mekâna yaslanır –“Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi”ndeki gibi–, o mekânın vaadi içinde tarihî bir derinlik, görsel olarak kadim ya da geleneksel mimari, yerel kültürel davranış modelleri yoksa şayet, o dizi uzun soluklu olmaz pek; uzatılmaya kalkışılırsa da, seçtiği ve yaslandığı mekânın içinde eriyip gider.


Mekâna dayandırılan, adını bile hikâyenin geçtiği şehirden alan diziler, İstanbul ve Güneydoğu şehirleri dışında (bu şehirler, dizilere sonsuz bir enerji, duygu ve kültür sunuyor zira) çekiliyorsa, bana göre en fazla 13 bölümlük ömürleri vardır, o da iyi ve kaliteli olmak şartıyla.


Ankara’nın yeknesak görüntüleri, mahalle hayatının ve sokak hayatının olmayışı (mimaride yeknesaklık, şehir görüntüsünde yeknesaklık, insan ilişkisindeki yeknesaklık, hatta caddelerin ışıklandırılmalarındaki yeknesaklık), Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi dizisini tüketmeye başladı, Behzat Ç. dizisi de Ankara’yı tabii.


Dizi, Ankara’da olanları da kullanamadı ya, o da ayrı.. mesela dünyanın en muhteşem müzelerinden biri olan Anadolu Medeniyetleri Müzesi, bir bölümün ana mekânı olabilirdi pekâlâ; bir hikâye müzede geçebilirdi.


Bir de Behzat Ç. gereğinden fazla medyatikleştirildi nedense. Hem karakter olarak çok öne çıktı, hem de bu karakteri canlandıran Erdal Beşikçioğlu, beyanatlarıyla, davranışlarıyla, sağda solda boy göstermesiyle dizinin önüne geçti, seyirciyi dizinin bütünlüğünden koparttı.


Velhasıl, Behzat Ç. konusuyla, mekânıyla, başkarakterin oyun tarzıyla, özellikle de senaryonun bu aykırı polis karakterine mal bulmuş mağribi gibi sarılmasıyla ömrünü tamamlamıştır bana göre.


Bundan sonrası suni teneffüs olur...


Mal bulmuş mağribi sendromlu dizilerin kaderi değişmiyor hiç. Bir zamanlar çok sevilip, ilgi görseler de. (Ki, Telesiyej de geçen sezon çok severdi bu diziyi.)


Behzat Ç. şu anda, mesnetsiz aykırı olmaya çalışan bir taşra dizisi konumunda ne yazık ki.