Büyürken sık sık leylek masalı ile karşılaştım. Disney filmleri, çizgi filmler ve resimli kitapların hepsi bana yeni doğan bebeklerin bu zarif, uzun bacaklı kuşlar tarafından bulunup ailelerine teslim edildiğini anlatıyordu.
Yunan mitolojisinde, doğum tanrıçası Hera, rakibi Gerana'yı kocası Zeus'la ilişkisi olduğu için uzun boyunlu bir turnaya dönüştürür.
Warner, “Leylek masallarda da bebeklerin imdadına yetişir; kuyularda, göletlerde veya bataklıklarda bebekleri bulur ve gagasıyla onları kurtarır” diye anlatıyor.
Hans Christian Andersen'in 19. Yüzyılın başlarında ilk kez yayınlanan “Leylekler” isimli masalı da bu hikayeyi popüler hale getirdi.
Andersen'in hikayesinde beyaz kuşlar, "tüm yeni doğanların yattığı, leyleklerin onları ebeveynlerine götürmesini bekledikleri göleti" ararlar.
Andersen’in kitabında, “Çok güzel minik bebekler, orada ailelerine götürülmeyi beklerken, gelecekte hayal bile edemeyecekleri kadar tatlı rüyalar görürler. Anne ve babalar küçük bir çocukları olduğu için mutludur. Çocuklar da küçük bir erkek veya kız kardeş sahibi olacakları için çok heyecanlıdır” yazıyor.
Andersen'in bu hikayesinin İngilizce konuşulan dünyayı kasıp kavurması çok hızlı oldu.
Warner, Viktorya dönemi İngiltere’sinde leyleğin, utangaç ebeveynlerin, seks ve doğumla ilgili sorulardan kaçınması için kullanışlı bir senaryo haline geldiğini anlatıyor.
Leylek efsanesi popüler kültürde halen varlığını da sürdürüyor.
Yeni doğmuş bir bebeğin cildinde yer alan ve ince kan damarlarının genişlemesi ile oluşan doğum lekesi, masalın etkisi ile halen halk arasında "leylek ısırığı" olarak adlandırılabiliyor.
Batı toplumlarında bebeklerle ilgili anlatılan bir başka hikaye de onların, kabak tarlalarında yetiştiğine yönelik.
Bu efsane muhtemelen ekinlerle doğurganlık arasında kurulan bağlantıya dayanıyor.
Bebekleri leyleklerin getirdiğine dair anlatımlar örneğin kutlama kartlarında halen yer alabiliyor. 21. yüzyılda ise bir ailenin çocuğunu bu şekilde ikna etmeye çalışması akla yatkın gelmiyor.
Ancak New York Şehir Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu'nda cinsel sağlık alanında doçent olan Spring Chenoa Cooper, üstü kapalı anlatımların halen şaşırtıcı şekilde yaygın olduğunu söylüyor.
Cooper, “Bunun bir nedeni, birçok ebeveynin bilimsel olanı, ne zaman ve nasıl konuşacağından hâlâ emin olmaması. Pek çok kişi çocuklarına seksi nasıl açıklayacaklarını bilmiyorlar" diyor.
Cinsel Eğitim Forumu’ndan Emmerson, bu tür üstü örtme çabalarının ise çocuklar için kafa karıştırıcı sonuçlar doğurabileceği uyarısını yapıyor ve örnek olarak, 18 yaşındaki bir kızın cinsel sağlık kliniğine giderek, göbek deliğine meni değmesi nedeniyle hamile kalıp kalmadığını sormasını veriyor.
Emmerson, “Cinsel ilişki kurmuştu ama daha kendi anatomisini bilmiyordu” diyor.
Cooper, “İnsanlar mitlere ve yanlış bilgilere dayalı varsayımlarda bulunduğunda bunun zararlı sonuçlara yol açabileceği” uyarısını yapıyor ve Avustralya’da rahim ağzı kanserinden korunmak için yapılan HPV aşısının yaygın olarak "seks aşısı" olarak anılması örneğini veriyor.
Cooper, bu isim nedeniyle bazı kızların hatalı şekilde aşının kendilerini cinsel yolla bulaşan hastalıklardan koruduğuna ve partnerlerinin prezervatif kullanmaları gerekmediğine inanmalarına yol açtığını anlatıyor.
Spring Chenoa Cooper, üzeri örtülü anlatımların ve tanımların, cinselliği konuşma ve anlatma sorununa yol açabileceği bunun da örneğin “cinssel saldırı” gibi bir suçun ortaya çıkmamasına yol açabileceği kaydediliyor.