ABD Başkanı Donald Trump, 28 Ocak 2020 günü Filistin halkına ve haklarına yönelik saldırılar dizisine yeni bir halka ekleyerek, bir yıldan uzun zamandır açıklanması beklenen “Yüzyılın Anlaşması” planını kamuoyuna deklare etti. Plan, Batı Şeria’da uluslararası hukuka aykırı şekilde inşa edilmiş İsrail yerleşim birimlerinin kalıcı hale gelmesini ve İsrail tarafından ilhak edilmesini, Kudüs’ün “İsrail’in bölünmez başkenti” haline getirilmesini, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının tümüyle rafa kaldırılmasını ve karşılığında Filistinlilere bir miktar paranın ve dağınık toprak parçaları üzerinde ordusuz ve egemenlik haklarından yoksun bir devletçiğin “bahşedilmesini” öngörüyor.
2 Kasım 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu’yla başlayan, tek taraflı emperyalist hamlelerle Siyonizm’in amaçlarına hizmet etme geleneğinin devamı olan sözde “Yüzyılın Anlaşması”, aynı zamanda Trump yönetiminin İsrail’e verdiği büyük hediyelerin bir yenisi -ve en büyüğü- olmuştur. Plan, ABD büyükelçiliğinin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) yardımlarının kesilmesi ve Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğinin tanınması gibi adımları izlemiştir.
Başta Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere, Körfez bölgelerindeki bazı Arap monarşilerinin 2019 yılındaki Manama Çalıştayı’nın organizasyonundan Trump’ın basın açıklamasına büyükelçilik düzeyinde iştirak etmeye kadar çok çeşitli biçimlerde bu sürece verdikleri destek, bu rejimlerin hem ABD hem de İsrail’le yaptıkları yüz kızartıcı işbirlikleri silsilesine eklenmiştir.
Filistin toplumunun, siyasetinin ve direnişinin tüm kesimleri tarafından kesin olarak reddedilen “Yüzyılın Anlaşması”, uluslararası toplumun da farklı bileşenleri tarafından reddedilecektir. Türkiye hükümeti de ilk açıklamalarında “Filistin’in kabul etmediği hiçbir plana onay verilmeyeceğini” açıklamıştır. Ne var ki bu kadar büyük çaplı bir saldırıya karşı çok daha güçlü cevaplar üretilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda Türkiye’nin yapması gereken şey, başta haziran ayında Tel Aviv’de düzenlenecek ve Ticaret Bakanlığı’nın da desteklemesi öngörülen “Türk Ürünleri Fuarı” olmak üzere, mevcut ve planlanan her türlü ikili ve çoklu işbirliğinin sonlandırılmasıdır.
BDS hareketinin temel hedefleri olan İsrail’in boykot edilmesi, işgalle işbirliği niteliğindeki yatırımların geri çekilmesi ve uluslararası düzeyde İsrail’e yaptırım uygulanması, sözde “Yüzyılın Anlaşması”yla birlikte daha da önemli hale gelmiştir. Ayrıca uluslararası toplum ve adalet yanlısı tüm insanlar, İsrail’in işlediği tüm savaş suçları nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması için tüm imkânları kullanmalıdır.
|