Politika

Baykal'dan Erdoğan'a: Sen padişah mısın?

CHP lideri Baykal, Erdoğan'ı eleştirdi, "Kimse beğenmediğine çek git deme hakkına sahip değil, sen padişah mısın?" dedi.

21 Aralık 2008 02:00

CHP 14. Olağünüstü Kurultayı'nı gerçekleştiriyor. Açış konuşmasını yapan CHP lideri Deniz Baykal Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştirdi, "Kimse beğenmediğine çek git deme hakkına sahip değil, sen padişah mısın?" dedi. 

Erdoğan'ın medyayı tekelleştirmeye çalıştığını söyleyen Baykal, "Başbakan mı gazeteleri kapatacak, kapatma kriteri koyacak?" diye sordu.


Baykal canlı yayında konuştu

CHP'nin olağan kurultayı başladı


Baykal, partisinin tüzük ve program değişikliği için Sheraton Oteli'nde toplanan 14. Olağanüstü Kurultayı'nın açılışında yaptığı konuşmaya, Kurultay Başkanlığına kadın siyasetçinin seçilmesinden duyduğu mutluluğu dile getirerek başladı.

Tarihi bir toplantı gerçekleştirdiklerini ifade eden Baykal, tüzük ve program değişikliğinin CHP'nin tarihi bakımından bir dönüm noktası olduğunu kaydetti. Baykal, program değişikliğinin CHP ve Türk siyaseti açısından yeni dönemi başlattığını, tüzük değişikliğinin ise partiye yeni bir yaklaşım getirdiğini vurguladı.

Kurultayın toplanma zamanının da tarihi bir dönüm noktasını işaret ettiğini belirten Baykal, gelinen noktada, dünyanın, ekonomik kriz döneminde ciddi bir durum değerlendirmesi yapma sorumluluğuyla karşı karşıya olduğunu savundu.

Ekonomik krizin ''sıradan ve olağan'' olarak değerlendirilemeyeceğini, hakim ekonomi politikalarının gözden geçirilmesini zorunlu olduğunu kaydeden Baykal, liberal ve neoliberal anlayışa dayanan ekonomi politikasının artık sürdürülemezliğinin ortaya çıktığını söyledi.

Sosyal demokrasinin temel değerlerinin daha da önem kazanacağının artık ortaya çıktığını belirten Baykal, ''Öyle bir noktaya gelmiştik ki piyasa artık sadece ekonomiye değil, hukuka da kültüre de egemen olmaya başlamıştı. Piyasa elbette önemli bir enstrümandır ama kısıtlarını da bilmek zorundadır. Artık piyasayı sosyal sorumluluk, kamusal sorumluluk duygusuyla yönlendirmenin bir ihtiyaç olduğu kabul edilmelidir. Yeniden kamusal sorumluluğun, sosyal bilincin, dayanışmanın, ortaklaşmanın önemi, değeri ortaya çıkmaya başlamıştır'' diye konuştu.

Hükümetin ekonomi politikalarını eleştiren Baykal, ''Türkiye'de bir süredir izlenmekte olan ekonomi politikasının çıkmaza girdiğine tanık olmaya başladık'' dedi.

Ekornomi politikası iflas etti

AKP hükümetinin 6 yıl tek başına iktidar olmasına karşın yanlış politikalarla Türkiye'yi ekonomik küçülme noktasına getirdiğini ileri süren Baykal, ''Zaten bu iflas, hükümetin IMF kapısına gitmesiyle de ortaya çıkmıştır. Bu iktidarın ekonomi politikası iflas etmiştir. Büyüme de iflas etmiştir, borçlanma da iflas etmiştir'' diye konuştu.

İşsizliğin arttığını, tarımın, sanayinin, KOBİ'lerin çöktüğünü, esnafın büyük sıkıntı içinde olduğunu anlatan Baykal, sektörlere yönelik sıkıntıları giderecek önlemlerin yaşama geçirilmediğini savundu. 

Erdoğan'ın dünyadaki ekonomik kriz ve Türkiye'nin sorunlarıyla ilgili ''çelişkili ifadeler içinde bocaladığını'' ileri süren Baykal, şöyle konuştu:

Önce tedaviyi uygula sonra moral ver

''Şimdi de olayın artık ciddiyetini artık inkar edemez bir noktaya geldi, konuşmalarında bunun yansımalarını görüyoruz. 'Yok bizi etkilemez, hallederiz' söyleminden sonra şimdi işin çok ciddi olduğunu anladı. Diyor ki 'hasta ağır, yatakta yatıyor. Ben de doktorum ona (sen ağırsın) demem, hastayı kaybederim, bu nedenle ona moral vermeye çalışıyorum. (iyisin, iyisin) diyorum. Benim (iyisin) dediğimi ciddiye almayın. Biliyorum hasta gidiyor ama giden hastaya (gidiyorsun) denmez ki. Ben ona moral vermeye çalışıyorum' diyor. En son geldiği nokta bu. Hastaya moral vermek iyi de sen önce gerekiyorsa hastanın ameliyatını bir yap, iğnesini bir yap, ilacını bir yaz, teşhisini bir yap, ne olduğunu bir anla, MR'ını bir çek. Ona yönelik bir tedavi programını uygula. Ondan sonra da 'merak etme' diye moral ver. Sen bunların hiçbirini yapma, hasta perişan (öldük, bittik)... Bursa'da, Kocaeli'nde otomotiv, tekstil perişan durumda. Herkes şikayetçi. Bu noktada 'iyisin, iyisin'... Önce bir kabul et, hakkını ver, teşhisini koy, gereğini yap, ondan sonra da moral ver. Başbakan yavaş yavaş hastanın ciddiyetini kabul etme noktasına geldi, öyle gözüküyor.''

Kayınpeder misin? 

Son dönemdeki yolsuzluk iddialarına da değinen Baykal, Başbakan Erdoğan'ın yolsuzlukların üzerine gitmediğini ve sorulara yanıt vermekten kaçtığını öne sürdü. Sabah ATV'nin Erdoğan'ın damadına göz göre göre satıldığını söyleyen Baykal Erdoğan'a "Sen Başbakan mısın, yoksa kayınpeder misin" diye sordu.

Baykal şunları kaydetti:
"'Siyasetten dolayı olan yolsuzluktan dolayı kim hesap soracak? Siyaset, hesap sormanın yolu iken Türkiye'de yolsuzluk yapmanın yolu haline gelmiştir. Son bütçe konuşmalarımda 4 somut soru sordum Başbakan'a. Ben ana oy vermiş 7,5 milyon seçmenin sözcüsüyüm. Başbakan ağzını bile açmadı. 30 yıl önce Eminönü Belediyesinin çöpleri kaldırmadığını günlerce beklediğini, sendikal bir sorun yaşandığını falan anlattı. Şimdi, Başbakanlığa kadar uzanmış olan pisliği, çöpleri mazur göstermek için böyle cevap veriyor. 30 yıl önceki çöpler sendikayla anlaşma yapıldı ve kaldırıldı. Biz o çöpleri kısa bir süre içinde kaldırdık. Ya senin önündeki çöpler ne zaman kalkacak?

Biz somut gündeme ilişkin sorular sorduk. 'Gel televizyonda konuşalım' diyoruz gelmiyor. 'Basın toplantısı yap, gazeteciler sana özgürce soru sorsun' diyoruz kabul etmiyor. Kimlerle konuşacağını, uçağına kimleri alacağına kendisi karar veriyor. Objektif bir iletişim kurduğuna tanık olmadık. Dün bir gazetede manşet vardı. 'Doğalgaz alamayan halk kömür yakıyor, bu da milleti zehirliyor' diye... Bu yalan mı? Büyük kentlerde yaşayanlar bu gerçeği her an görüyorlar. Normal şartlarda satılmasına izin verilmeyecek nitelikteki kömürler, sülfür oranı dolayısıyla satışına izin verilmeyecek kömürler devlet eliyle yaktırılıyor. O uygulamanın sonucunda da resmi ölçümlerle çok ciddi hayati tehlike oluşacak düzeyde bir hava kirliliği ortaya çıkıyor. Bu da haber olunca başbakan fevri bir şekilde 'O gazeteyi kapatırsın ya da yalan yazamazsın' diyor. Yazılan yalan mı, değil mi önemli olan bu. Bu Başbakan'ın anlayışına göre bir an için yalan yazmış olsa dahi yalan yazmanın bir gazete için kapatılma gerekçesi olacağını söylemek Başbakan'ın hakkı mı? Başbakan mı gazete kapatacak? İşine gelmeyen haber çıktı diye 'kapat' diyor.

Ortada zaten Başbakan'ın denetimde bir medya var. Onun dışında 2 grup var. Bu iki gruptan birisinin tirajının etkilenmesine yönelik 'almayın' çağrısını Başbakan kendisi yaptı. Şimdi diğer grubu da 'kapatın' diyor. Başbakan'ın sorunu, sıkıntısı gazete kapatmakla falan geçmez. Gerçekler ortada, bunlarla yüzleşmek zorundadır. Bu gerçekler Başbakan'ı bundan sonra da sıkıntıya sokacaktır.''


Sabah-ATV satışı kanayan bir yaradır. Gerçekleşme süreci içinde tartışmalara neden olmuştur. Kimse alamaz hale gelmiştir. Tek bir talibi kalmıştır, o almıştır. Satış bedelinin önemli bir kısmı da 750 milyon dolar, iki kamu bankasından alınmıştır. Bu bankalar, bu krediye verecek noktada mı bu ortamda. Kime? Başbakan'ın damadının başında bulunduğu şirkete verildi bu kredi. Herhangi bir batı ülkesinde başbakanın damadına böyle bir kredi verilebilir mi? Tek örneği yok. Kredi verildi, kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Bu demokrasi mi, siyaset mi, hukuk mu? Bu sorular cevabını bekliyor. Sen Başbakan mısın, kayınpeder misin? Bunlar acı tablolar.

Deniz Feneri... Bu dernek olayı dönüm noktasıdır. Türkiye'de pilot örnektir. Bu iktidarın röntgenini sergilemiştir. Almanya da, 'din, iman' diyerek para toplamışlar. O parayla televizyon kanalı kurmuşlar AKP iktidarına destek sunmuşlardır. Başbakan'ın tanıdığı, bildiği, içli dışlı olduğu insanlar. Başbakan, Bakanlar Kurulu kararı almış bunları kamuya faydalı dernek yapmış, vergi kolaylıkları sağlanmıştır. Kuryesi ise en saygıdeğer olması gereken medya kuruşulunun, RTÜK'ün başına getirilmiştir. Almanya mahkum etmiş, olayın failleri Türk, para Türkiye'ye getiriliyor, hesabı Almanya hukuku soruyor. Bunun kabul edilmesi mümkün değildir. Bu, Türkiye'de çok ciddi bir kırılma yaratmıştır. İnsanlar, ''Bunların iç yüzü ortaya çıktı, bunların vebalini taşımayız' demeye başlamıştır. Bu önemli bir şeydir.''