23 Haziran 2014 14:06
Türkiye, Cumhurbaşkanlığı için CHP ve MHP’nin çatı adayı Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığını tartışırken, CHP’de Deniz Baykal’ın tepkisi merak ediliyor. CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal kendisine adaylık konusunda teklif gelmediğini, gelseydi sorumluluğu üstleneceğini ifade etti.
Baykal, “Bu çok önemli bir konu, insanların kendi hevesleri doğrultusunda çaba göstererek elde edebilecekleri bir şey değil. Ortada yaşanmış bir hayat, bir kimlik vardır. Eğer bu konuda karar alacak olanlar bir tercih ifade ederlerse o zaman devreye girersiniz. Benim için o aşamaya gelinmedi. Hangi şartlar hakkında kabul etmeyeceğimi ifade ettim. Bu mücadeleden vazgeçilmedi, yola devam, ‘Bundan sonra sen götüreceksin’ diyerek mutabakatla bir görevlendirme yapılsaydı bunun sorumluluğu üstlenirdim” dedi.
Baykal, Cumhurbaşkanı adaylığı için mevcut Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e benzeyen birinin çözüm olamayacağını belirterek, “‘Pasif olsun, karışmasın, kavga etmesin, uslu uslu dursun’ diyenlerin haklı olduğunu düşünmüyorum. Öyle bir Cumhurbaşkanımız var zaten. Ona benzeyen birini çözüm olarak kabul etmek mümkün değil” ifadesini kullandı
Deniz Baykal’ın HaberTürk gazetesinden Kübra Par’ın sorularını yanıtladığı söyleşi şöyle:
Muhalefet çatı adayı nihayet açıkladı. Memnun musunuz?
Meseleye geniş bir perspektiften bakmak gerekiyor. 12 yıldır AKP iktidarda ve Türkiye bir krizler yumağıyla boğuşuyor. Böyle bir ortamda muhalefet öncelikle bu tablonun siyaseten tartışmasını yapmalı, ülkeyi bu yanlışlardan alıkoyacak, umut veren, siyasi vizyona sahip bir aday göstermeliydi.
Krizler yumağından kastınız nedir?
Öncelikle Güneydoğu Anadolu'daki tablo... Çeşitli açılımlar denendi ama geldiğimiz noktada karayolları onların denetiminde, bayraklar indiriliyor, anneler çocuklarının dağa kaçırılmasından şikâyet ediyor. Umutsuzluk karamsarlık, tepki ve şiddet bölgeye egemen olmaya başladı. Anaların göz yaşı dinmiş değil. Bir diğer sorun sınırlarımızın delik deşik olması. Bölgede abi rolü oynayacak, oyun kurucu ülke olma hevesiyle yola çıkıldı ama tam tersine zafiyetler oluştu. Türkiye sınırları içinde 1 milyon 200 bin göçmen var. Ortadoğu'ya terörist lojistiğinin kritik bir bölgesi haline geldik. Bunun altında gerçekçi olmayan heveskâr bir dış politika anlayışı yatıyor. Öte yandan Türkiye'de bir iç travma yaşandı. Ergenekon ve Balyoz davalarında insanlar en ağır cezalara çarptırıldı, şimdi Anayasa Mahkemesi kararıyla çıkıyorlar. "İktidarın kendi iç koalisyonu bozuldu" gibi değerlendirmeler yapmak mümkün ama aslında kamuoyu bu davaları taşıyamadı. Bu bir travmadır, trajedidir. Bir başka konu yolsuzluk krizi. Bir süre önce yatıp kalkıp bunu konuşuyorduk, şimdi unuttuk. Bunun altında demokratik anlayışla bağdaşması mümkün olmayan bir özgüven ve "bize hesap sorulamaz" anlayışı yatıyor. Bu arka planının önünde 12 yıl sonra Cumhurbaşkanı arıyoruz ve bu olaylar gerçekleşirken Başbakanlık yapmış olan Sayın Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı adayı olarak karşımıza çıkacak...
Buna karşı muhalefet ne yaptı?
Aslında son 12 yılda yaşanan sorunların arkasında 90 yıllık bir tablo var. Cumhuriyetin temellinde üç temel norm yatıyor. Birincisi etnik dinsel mezhepsel ayrışmaları ve sınıf farklılıklarını dikkate almayan eşit yurttaşlık anlayışı. İkincisi siyaseti dinin etkisinin dışında tutma kararı ki bu bize demokrasi ve İslam'ı aynı anda yaşama şansı veriyor. Üçüncüsü tüm zaaflarına rağmen Türkiye'nin bir hukuk devleti olması. Bütün bunlar Türkiye modeli olarak adlandırabileceğimiz önemli bir modernleşme projesidir. Bu model sayesinde bütün kargaşalara rağmen istikrarlı, giderek gelişen, sosyal ve ekonomik bakımdan iddiaları olan saygın bir ülkeyiz.
Bu anlattıklarınızın Cumhurbaşkanlığı seçimiyle tam olarak ilgisi ne?
Yaşadığımız sorunların nedeni bu değerlere duyarsızlık. Yanlışlıklar daha ortaya çıkmadan siyasete müdahale edecek, kararlı, etkin bir Cumhurbaşkanı tercih etmeliyiz.
“Cumhurbaşkanı siyasete müdahale etmeli” diyorsunuz yani...
Evet, vatandaşlık anlayışımızı bozacak uygulamalara izin vermeyecek, mezhep anlayışına dayalı dış politikaya karşı çıkacak, içeride Türkiye Cumhuriyeti’ni tarif edecek, hukuk devleti konusunda tereddüt yaratmayacak, yolsuzluklar karşısında susmayacak...
Ama Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na karşı çıkanların en büyük eleştirisi siyasete müdahale etme olasılığı...
İhale yapacak bir Cumhurbaşkanı önermiyorum ki! Ama Cumhurbaşkanı söyleyeceği üç cümleyle Türkiye’deki nabzı yönlendirebilir ve şimdi buna ihtiyaç var.
Cumhurbaşkanı’nın siyasete müdahalesi güçler ayrılığı açısından tehlikeli değil mi?
Devletin temel değerleri zafiyete uğradığı zaman susmayacak bir Cumhurbaşkanı olmalı! Türkiye modelini tolere eden değil sahiplenen, eşit vatandaşlık konusunda kem küm etmeyen, “O kadarını dayatmayalım, olmasa da olur” demeyen, hukuk devletini kimin aleyhine olursa olsun işletecek, Türkiye’nin ana doğrultusunu belirleyecek, dünya sistemi içindeki konumunun bilincinde biri olmalı. “Pasif olsun, karışmasın, kavga etmesin, uslu uslu dursun” diyenlerin haklı olduğunu düşünmüyorum. Öyle bir Cumhurbaşkanımız var zaten. Ona benzeyen birini çözüm olarak kabul etmek mümkün değil... “Cumhuriyet döneminde hatalar yapıldı, kültür ikilemi yaratıldı” deyip bunun tersine doğru yönlendirmeyen, Türkiye’yi Ortadoğu dünyasına monte etme peşinde olmayan, İslam ülkeleriyle ilişkileri iyi tutan ama Türkiye’nin farklılığının bilincinde birine ihtiyaç var. Ne yazık ki böyle bakılmadı. Başbakan’ın kimlik özelliklerinde ayrıştırarak, “Kavgacı, vur-kırcı değil, daha eğitimli, yabancı dil biliyor” diyerek bir kişi seçilmesini doğru bulmuyorum.
Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin “kutuplaşan toplumu bütünleştirecek, herkesin Cumhurbaşkanı olabilecek” aday tarifi yanlış mıydı yani?
Kutuplaşmayı gidermenin yolu kutuplardan birine gidip teslim olmak değildir. Kutuplaşma dediğiniz bir dengedir. Demokrasi birbirimize tahammül etmek zorunda olduğumuzu anlamamızla hayata geçer. Herkese yer var, kendini koruyacaksın. “Falan uluslararası kuruluşun başında vatandaşımız var, değerli bir insan... Canım boşver, şimdi teslim olalım, kaleyi içten fethederiz” demekle olmaz. Siyasetten vazgeçince yerini kurnazlık almaya başlar. Cumhurbaşkanlığı adayı kurnazlıkla seçilmez, siyasetle seçilir! Seçilemeyebilir, bu bir mücadeledir...
Ekmeleddin İhsanoğlu seçimde başarısızlık korkusuyla mı önerildi yani?
Şimdi de başarısız olabilir. Bunun bir garantisi mi var? Yaşayıp göreceğiz. Herkes siyasetine sahip çıkacak. “Ağırbaşlı bir şahsiyeti oraya koyalım” dediler. Zaten var öyle biri... Bu neyi halledecek? Siyasi mücadeleden vazgeçerek bu sıkıntıları aşamayız. Cumhurbaşkanlığı seçimleri son dönemde yaşanan sıkıntıları anlatmak için önemli bir fırsattı. Ciddi bir tartışma ortamı yaratılabilirdi ama bu yapılmadı.
Ekmeleddin İhsanoğlu neden uygun bir aday değil?
Kibar, beyefendi, iyi yetişmiş, dünyada geniş bir yelpazede Suudi Arabistan’dan Anglo Sakson dünyasına kadar ilgi gören değerli bir vatandaşımız her yere layıktır. Fakat Türkiye’nin yaşanan krizler karşısında dik duracak, Türkiye siyasetini özümsemiş, o siyasetin mücadelesini verecek, iktidarın yanlışları karşısında “Olmuyor” diyecek birine ihtiyaç vardı. Bu tarif ettiğim niteliklerin Türkiye içinde daha güven veren temsilcilerini bulmak mümkündü. Siyasetten vazgeçip “Bugünün modası bu, böyle birini önerelim, onun arkasında saf tutalım” diyerek bir yere varılmaz. Bu, kendimizi onların tarif etmesi sonucunu doğurur.
Muhalefet AK Parti tabanından da oy alabilecek bir ismi seçti. Erdoğan’ın kitlesel desteği varken tarif ettiğiniz özelliklerde birinin kazanma şansı olur muydu?
Siyaset bir lego oyunu değildir, “Onu oradan aldık, buraya koyduk” diyemezsiniz. “Senin şu kadar oyun var, benim bu kadar oyum var” gibi laflar boştur. Her seçim yeni bir gündemdir. Yerel seçimlerdeki şartlar farklıydı. Halk istikrar bozulmasın diye AKP’ye oy vermiş olabilir ama Cumhurbaşkanlığı seçimi başka bir şeydir.
Erdoğan’ın adaylığı karşısında tüm kesimlerden oy alacak birini bulmak kolay mıydı?
Biraz haksızlık etmiyor musunuz? Başbakan’la şahsi bir husumet içinde olmayan, onunla kavga etmeyecek ama devletin temel değerlerine sahip çıkacak, yanlış yaptığında “Dur” diyebilecek birini çıkarsaydık AKP tabanı da oy verirdi. Türkiye’nin şimdi Sayın Başbakan’ın Cumhurbaşkanlığı’na ihtiyacı yok ama Sayın Tayyip Erdoğan’ın bir Cumhurbaşkanı’na ihtiyacı var. 12 yıllık sorunlar ortadayken onu Cumhurbaşkanlığı’na getirmek yanlış bir iştir.
Bu fikirlerinizi CHP’ye ve diğer partilere anlatma imkânı bulabildiniz mi?
Hayır hiçbir yerde anlatamadım çünkü “Zaten böyle bakarlar” diye varsayıyordum.
Bundan sonra nasıl bir yol izleyeceksiniz?
Bu değerlendirmelerimi iyi niyetle herkesle paylaşıyorum ama iki muhalefet partisinin bir araya gelerek aldıkları kararı sabote etmek gibi bir niyetim yok, engelleme gayreti içinde değilim. Üzülüyorum, bu fırsat daha iyi kullanılabilirdi ama böyle oldu. Artık yapacak bir şey yok. Ben sadece görüşlerimi kayda geçiriyorum.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı hem parti içinde hem de seçmen arasında belirli bir kesimi mutsuz etti. İtiraz etmek üzere bir bildiri yayınlanacağı söyleniyor...
Arkadaşlarıma “Artık bunların fazla anlamı yok. Başka ismi önerme çabasına girmeyin. Böyle bir karar alınmış. Siyaset böyle bir şeydir, insanlar yaşayarak öğrenir” dedim. Bana adaylık önerenlere de “Kesinlikle öyle bir şey düşünmem” dedim. Bakalım şimdi bu kimlik siyaseti, bu kurnazlık işleyecek mi? Merakla bekliyorum...
Muhtemel adaylar arasında sizin isminiz de geçti. Partiden ve tabandan destek verenler oldu. Teklif geldi mi? Değerlendirdiniz mi?
Hayır, teklif gelmedi. Bu çok önemli bir konu, insanların kendi hevesleri doğrultusunda çaba göstererek elde edebilecekleri bir şey değil. Ortada yaşanmış bir hayat, bir kimlik vardır. Eğer bu konuda karar alacak olanlar bir tercih ifade ederlerse o zaman devreye girersiniz. Benim için o aşamaya gelinmedi. Hangi şartlar hakkında kabul etmeyeceğimi ifade ettim. Bu mücadeleden vazgeçilmedi, yola devam, “Bundan sonra sen götüreceksin” diyerek mutabakatla bir görevlendirme yapılsaydı bunun sorumluluğu üstlenirdim.
CHP tabanı İhsanoğlu’nu benimseyip destekleyecek mi? Öngörünüz nedir?
Bu konulara girmek istemiyorum, yönlendirme anlamına gelir. Yaşayıp göreceğiz.
Erdoğan’ın meydanlardaki performansı karşısında hiç siyasi tecrübesi olamayan birinin ne kadar şansı olur?
Meydan tecrübesi önemlidir ama çok da abartmamak lazım. Güven veren, siyasi bir duruşu olan Türkiye modelini sahiplenen biri olsaydı, gerekli kitle ulaşım araçları kullanılarak samimiyet ve kararlılıkla halk ikna edilebilirdi.
© Tüm hakları saklıdır.