Gündem

Bayık'tan hükümete: Apo makulse sorunu onunla çöz

KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık: Biz gerçekleri topluma açıklıyorsak elbette ki bunun nedenleri var. Bu sertlik falan değil, bu tehdit ve santaj da içermiyor

06 Kasım 2013 10:34

KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, çözüm sürecinde diyalog döneminin bittiğini, müzakere dönemine geçilmesi gerektiğini fakat hükümetin buna niyeti olmadığı için ‘sürecin çöktüğünü' ileri sürdü. Bayık, “AKP çözüm sürecini seçimlere kurban ediyor. AKP seçim kazanmak için çalışabilir. En doğal hakkıdır. Ama bizim attığımız adımlar üzerinden bunu yürütemez. Bizim öfkemiz bu” dedi. "AKP'nin sorunu çözmeye değil de tam tersine örgütü savaşa sürüklemeye çalıştığını" söyleyen KCK Eşbaşkanı Bayık “Biz dünyanın şahitliğinde dedik ki savaşı durduruyoruz, sorunu çözmek istiyoruz. "Şimdi AKP ne yapıyor bütün demokratik siyasetin yollarını kapatarak sadece ve sadece savaşı dayatıyor bize. İşte ‘nasıl olsa savaşmazlar, ya teslim alırız ya tasfiye ederiz.’ Bu amaçla bizi savaşa sürüklemeye çalışıyor. Bize düşen de bütün bu olup bitenleri görmek ve bunları kamuoyuna sorumluluğumuz gereği duyurmaktır. Bizim yaptığımız budur. Yoksa ne tehditdir ne şantajdır ne sert açıklamalardır" ifadesini kullandı.

"Hükümetin, Kandil ve BDP'nin süreci bozmaya çalıştığını söylüyor" diyen KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, "Diyor ki işte Kandil, BDP onlar serttir, süreci bozmaya çalışıyorlar, APO makuldür. O zaman makulse Apo’yla sorunu çöz. Niye çözmüyorsun? Niye Apo’nun koşullarını değiştirmiyorsun? Niye onu özgürleştirmiyorsun, ona imkanlar sunmuyorsun? Sorunu çözmek istiyorsan bunu engellemenin yolu Önder Apo’yla müzakereyi geleştirmektir" şeklinde konuştu.

KCK Eşbaşkanı Bayık, Oğuz Ender Birici'nin, çözüm sürecinin hangi noktada olduğu,  KCK'nın süreci nasıl değerlendirdğini, yerel seçimlerin yaklaşmasının süreç üzerinde etkisinin ve sürecin yeniden canlanabilmesi için hükümetten beklenen acil adımların ne olduğuna yönelik sorularını yanıtladı. Özgür Gündem'de yer alan söyleşinin ilgili bölümü şöyle:

Tehdit ettiğiniz iddia edildiği gibi, sürecin gelmiş olduğu aşamada çok sertleştiğiniz de ileri sürüldü. Son birkaç aydır çözüm sürecinde köklü olarak sizce neler değişti?  Süreç karşısında tutumunuz tam olarak ne?

Şimdi eğer biz gerçekleri topluma açıklıyorsak elbette ki bunun nedenleri var. Bu sertlik falan değil, bu tehdit ve santaj da içermiyor. Biz sorumluluk duygusunu taşıyan bir hareketiz. Sorumluluklarımızın bir geregi olarak gerçekler neyse bunların bilinmesini istiyoruz. Eğer bazı çevreler bunu sertlik olarak değerlendiriyorsa bunun nedeninin hükümet olduğunu, Türkiye’yi yönetenler olduğunu bilmeleri gerekiyor. Bizi bu tür açıklamalara zorlayan, Türk devleti ve hükümetinin kendisidir. Çünkü Önderliğimize, halkımıza ve hareketimize karşı yaklaşımları gerçekten çok saygısızcadır. Adeta bu Önderlik, bu halk, bu hareket yokmuş gibi bir uslüp kullanıyorlar. Hakaretler yapıyorlar, hatta böyle sanki çocuk yerine koymaya çalışıyorlar. Bir takım kırıntılarla bu Önderliği, bu halkı, bu hareketi aldatabileceklerini sanıyorlar. Eğer biz net bazı tutumlar takınıyorsak bundan ötürüdür. Gerçekten toplumla alay edercesine bir takım adımlar atıyorlar. İşte ‘demokrasi paketi geliştiriyoruz hem de bu büyük bir devrimdir’ diyorlar ama aynı zamanda işte Kuzey ve Rojava arasına duvarlar çekiyorlar. Yine sanki hiç Önderliğimiz, hareketimiz çözüm yönünde adım atmamış gibi yaklaşım içerisindeler.

Biz tek taraflı elimizdeki esirleri bıraktık, yine ateşkes ilan ettik, yine savaşı durdurma ve gerillayı Kuzey’den Güney’e çekme kararı aldık. Ve bunu uygulamaya başladık. Önemli ölçüde gruplarımızı mevzilerinden çıkartarak Güney’e çektik. Bunlar çok önemli adımlardı. Biz bunu güçsüzlüğümüzden dolayı yapmadık. Tam tersine kendimize güvendiğimiz için yine Kürt sorununun siyasal demokratik yöntemlerle çözmede ısrarlı olduğumuz için bunu yaptık ve bu adımları sorunu Türkiye’yle müzakere yoluyla çözmek için geliştirdik. Ama gördük ki bu adımlar sanki hiç atılmamış gibi bir yaklaşım gösterildi. Erdoğan, ‘Silahlar sussun siyaset konuşsun’ dedi. Biz bu adımlarla bunun ortamını, zeminini ortaya koyduk.

Bu adımlar karşısında yapılması gereken neydi? İlk etapta, hemen, içeriye aldıkları rehin tuttukları siyaset yapmaktan başka hiç bir suçu olmayan binlerce insanı bırakmaktı. Hastalar var zindanlarda, onları bırakmaktı. Ama malesef ne hastalar bırakıldı ne de rehin alınan insanlar bırakıldı. Demokratik siyasetin yolu açılmadı. Aksine kapatıldı. Hem de bu attığımız adımlar karşısında bu yapıldı. Önderliğimizin koşulları değiştirilmedi. Eskiden koşulları neyse yine aynı koşullarda tutuldu. Ağır mahkumiyet muamelesi yapıldı. Şimdi bir halkın önderine böyle yaklaşılamaz. Hem de bu Önderlik ki tek taraflı çözüm için büyük adımlar atan bir Önderlik.

Madem ki sorunları çözmek istiyorlar o zaman önderliğin bir ağır mahkum gibi ele alınmaması gerekiyordu. Bir halkın önderi gibi ele alınması gerekiyordu. Stratejik yaklaşılması gerekiyordu. Ama bakıyoruz taktik bir yaklaşım bugüne kadar sergilendi. Ve bunda da ısrar ediliyor. Hep işte diyolog sürecinde işler tutulmak isteniyor. Biz halbuki yıllarca diyaloğu sürdürdük Oslo’da sürdürdük, İmralı’da sürdürdük artık bu diyaloğun 1 Haziran’da müzakerelere evrilmesi gerekiyordu. Malesef baktık ki müzakere niyetleri yoktur. Bir taraftan sorunu çözeceklerini söylüyorlar ‘bekleyin iyi şeyler olacak’ diyorlar ama öte yandan en ufak bir adım atmıyorlar, tam tersine aldatma politikaları, oyalama politikaları, zaman kazanma politikaları ve de seçimi kazanma politikaları yürütüyorlar.

Her şeyi seçime kurban ediyorlar. AKP seçim kazanmak için çalışabilir. En doğal hakkıdır. Ama bizim attığımız adımlar üzerinden bunu yürütemez. Bu adımlarımızı buna kurban edemez. Biz bu adımları AKP’nin seçim kazanması, iktidarını sürdürmesi için atmadık. Yine biz bu adımları Türkiye-AKP’nin Rojava’da Kürt halkına karşı kirli bir savaşı yürütmesi için de atmadık. Biz adımları sorunu savaşla değil demokratik siyasal yöntemle çözelim diye attık. Biz savaşı durdurduk ama AKP-Türkiye savaşı durdurmadı. Savaşın yönünü değiştirdi. Kuzey’den Rojava’ya yönünü çevirdi, Rojava’da savaşı bütün yönleriyle yürütmeye başladı ve hala da yürütüyor. Elbette ki biz bunları kabul edemeyiz. Bir taraftan savaşı oraya kaydıracaksın, bir taraftan duvarlar örecek, bir taraftan işte ‘süreç yürüyor’ diyeceksin. Peki süreç nasıl yürüyor? Önderliğin şartlarında değişiklik yapılmayacak. Türk devleti devlet olarak heyetleriyle tartışacak, masaya oturacak ama Önderlik ağır mahkumiyet koşullarında tek başına oturtulacak. Bu sürecin böyle yürüyemeyeceği ortadır.

AKP sorunu çözmeye değil de tam tersine bizi savaşa sürüklemeye çalışıyor. Çünkü biz dünyanın şahitliğinde dedik ki savaşı durduruyoruz, sorunu demokratik yöntemle çözmek istiyoruz ve bütün bunun adımlarını attık. Şimdi AKP ne yapıyor bütün demokratik siyasetin yollarını kapatarak sadece ve sadece savaşı dayatıyor bize. İşte ‘nasıl olsa savaşmazlar, ya teslim alırız ya tasfiye ederiz.’ Bu amaçla bizi savaşa sürüklemeye çalışıyor. Bize düşen de bütün bu olup bitenleri görmek ve bunları kamuoyuna sorumluluğumuz gereği duyurmaktır. Bizim yaptığımız budur. Yoksa ne tehditdir ne şantajdır ne sert açıklamalardır.

Gerek sizden gelen açıklamaların gerekse de hükümetten gelen açıklamaların hepsinin yerel seçime yönelik olduğu, yerel seçimde iki tarafın da kendi kitlesini konsolide etmek ve bu konsolidasyonla yerel seçimlere girmek istendiği yönünde size de suçlamada bulunuluyor. Seçimlerin yaklaşmasının son tutumlarınızla bir alakası var mı?

AKP’nin böyle bir stratejisinin olduğu çok nettir. AKP bütün attığımız adımları görmezlikten gelerek sadece ve sadece ateşkesin sürmesini istiyor. Herhangi bir çatışma olmasını istemiyor. İşte kendine yönelik en ufak bir protestonun, kitlesel hareketin gelişmesini istemiyor. Herkesin suskun olmasını isteyerek o ortamda rahat seçimlere gitmek ve seçimleri kazanmak istiyor. Bütün statejisi budur. Oysa ki Kürt sorunu bugün Ortadoğu’nun en büyük sorunudur. Ortadoğu’daki savaşların nedenidir. İstikrarsızlığın nedenidir. Kim ki Ortadoğu’da istikrar istiyorsa, savaş istemiyor barış istiyorsa, özgürlük, demokrasi, adalet, eşitlik istiyorsa, Kürt sorununun çözülmesini istemesi gerekiyor. Çünkü barışın, demokrasi ve özgürlüğün yolu Kürt sorununun çözümünden geçiyor. Kürt sorununu çözmeden çözümsüzlük politikasını sürdürerek, çürütme politikasını sürdürerek tasfiyeyi, teslimiyeti dayatarak hiçbir şekilde bu sorun çözümlenemez. Dolayısıyla da kalkıp da işte PKK de seçim hesapları yapıyor, kendi kitlesini işte etkilemek istiyor. Motive etmek istiyor. Onun için bu sert açıklamaları yapıyor biçiminde bir yaklaşım çarpıtmadır, bu bir hakarettir. PKK seçimlere endeksli bir politika yürütmüyor. PKK Kürt sorununun çözümünü istiyor. Şimdi AKP ise Kürt sorununun çözümünü yerel seçimlere kurban etmek istiyor. Bizim öfkemiz bunadır. Bunu kabul etmediğimizi biz çok açıkça kamuoyu ile paylaştık. AKP seçim hesapları yapabilir ama Kürt sorununu seçimlere kurban etmemesi gerekiyor. Eğer kurban etmeye devam ederse bizim buna karşı duracağımızı herkesin bilmesi gerekiyor. Söylediğimiz budur.

 

Sorun hükümetin müzakereden kaçması

 

Tersinden benzer bir eleştiri hükümet yanlısı kalemlerden size yönelik geliyor. Deniyor ki, ‘Kandil sert biçimde yüklenerek hükümeti Öcalan’ın eline mahkum etme taktiği izliyor.’ Murat Karayılan’ın PKK Kongresi açılışında bu minvalde konuştuğu dedikodusu da el altından yayıldı. Bunlar gerçek olmayan savlar mı?

Türkiye’de özel savaş merkezi psikolojik savaşı ve özel savaşı yürütüyor. Bundan vazgeçmiş değil. Onun için birçok şeyi tersyüz ediyor, çarpıtıyor ve öyle topluma sunuyor. Bununla da aslında şunu yaratmaya çalışıyor; ‘İşte harekette bütünlük yok. İşte Önder Apo ayrı söylüyor. İşte Kandil ayrı konuşuyor. BDP ayrı konuşuyor. Dolayısıyla karşımızda müzakere edebileceğimiz bir güç yoktur.’ Bunu topluma vermeye çalışıyor. Dikkat edilirse müzakereye girmiyor, tam tersine propoganda yapıyor. İşte Apo ayrıdır. PKK ayrıdır BDP ayrıdır.

Yani hükümet  ‘müzakereye geçecek ortam yok’ fikrini topluma propoganda ediyor diyorsunuz öyle mi?..

Elbette. Diğer taraftan da diyor ki işte Kandil, BDP onlar serttir, süreci bozmaya çalışıyorlar, APO makuldür. O zaman makulse Apo’yla sorunu çöz. Niye çözmüyorsun? Niye Apo’nun koşullarını değiştirmiyorsun? Niye onu özgürleştirmiyorsun, ona imkanlar sunmuyorsun? Sorunu çözmek istiyorsan bunu engellemenin yolu Önder Apo’yla müzakereyi geleştirmektir. Şimdi bir de burada hakaretlerde de bulunuyorlar. Diyorlar ki ‘Eğer PKK işte BDP bu süreci sabote etmek istiyorsa bunun arkasında bazı güçler var. İşte Suriye, İran benzeri güçler var. Bunlar istiyor, onun için PKK bu süreci bozmaya çalışıyor.  Onun için bir süreden beri bu sert açıklamaları yaparak bu zemini yaratmaya çalışıyor.’ Bu bize büyük bir hakarettir. PKK başından beri kendine güvenen, kendi olanakları üzerinde ayağa kalkan bütün sorunları mücadele ederek çözen, ihtiyaç duyduğu her şeyi mücadeleyle elde etmeye çalışan, çözümü kendinde arıyan bir güçtür. Dünyanın en özgürlükçü, en demokratik en temiz hareketidir. Hiç kimse kalkıp da PKK’yi şurayla veya burayla ilişkilendiremez. Ancak art niyetliler bunu yapabilir. Sorunu çözmek istemeyenler bunu yapabilir. Bu tamamen psikolojik savaş merkezinin geliştirdiği propogandadır. Toplum PKK’nin attığı adımlar karşısında sorunun çözümünü istiyor. Sırf kendi durumlarını gizlemek için suçlarını PKK’nin ve Kürt halkının üzerine atmak için bu tip çarpıtmalara ihtiyaç duyuyorlar.

 

İlgili Haberler