Gündem

'Basının sorumlulukları'

10 Mayıs 2010 03:00

T24 - Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hâkimlerinden emekli büyükelçi Rıza Türmen, adını vermeden Taraf gazetesinin "Balyoz Planı" yayınının Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi hükümlerinden koruma göremeyeceğini iddia etti. Türmen, 312 generalin açtığı dava üzerine Vakit gazetesine verilen para cezasını ise sözleşmenin basın özgürlüğü hükümleri açısından sorunlu olduğunu dile getirdi.


Milliyet gazetesi yazarlarından Rıza Türmen'in kaleme aldığı "Basının sorumlulukları" (10 Mayıs 2010) başlıklı yazısı şöyle:



Basının sorumlulukları



Basın özgürlüğü demokrasilerin sağlıklı işlemesinin vazgeçilmez koşulu. AİHM, basını “demokrasinin bekçisi” olarak tanımlıyor. Basının görevi, halkı bilgilendirmek, hükümetin yanlışlarını kamuoyunun dikkatine getirmek... Böylelikle halkın karar alma sürecine katılmasını sağlamak. Bunun yanında halkın da, kamuoyunu ilgilendiren konularda bilgi edinmek hakkı var.
AİHM, basın özgürlüğünü geniş yorumlar. Basının belirli bir ölçüde abartılı hatta tahrik edici bir üslup kullanmasını kabul eder. AİHM’ye göre, basının siyasetçileri ve hükümetleri eleştirme hakkı çok geniş. İktidarda ya da muhalefette siyasetçiler, siyasete girmekle kendilerini basın ve kamuoyunun incelemesine açarlar.
Düşünce ve basın özgürlüğü demokratik bir toplumun temel öğesi olmakla birlikte, şiddeti teşvik, ırkçı söylemler, kişilik haklarına saldırı, özel yaşamın ihlali gibi durumlarda, AİHM basın özgürlüğünün sınırlanabileceğini kabul ediyor. Ancak basının demokrasilerdeki temel işlevi ile bireylerin korunması arasında bir denge kurulmasını, bu amaçla da basına verilecek cezaların orantısız olmamasını, otosansüre yol açmamasını istiyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin basın özgürlüğünü de içeren 10. maddesi “görev ve sorumluluklar”ı da kapsar. AİHM, basının iyi niyetle davranmasını, etik kurallara uygun olarak güvenilir ve doğru haber vermesini öngörüyor. Bireylerin kişilik hakları söz konusu olduğunda, basının görev ve sorumlulukları özel bir önem kazanıyor. Basının verdiği bilgilerin doğruluğunu yayımlamadan önce kontrol etmesi gerekiyor.
Pedersen Baadsgard/Danimarka (2004) kararında AİHM şöyle der: “Haberi önceden kontrol etme yükümlülüğü, ileri sürülen iddianın ciddiliği ile orantılı olarak, yeterince doğru ve güvenilir bir temele sahip olmasını gerektirir.”
Başka bir deyişle, gazete ve gazetecinin ya da web sitesi sahiplerinin “kamuoyunu ilgilendiren bir bilgi bana ulaşınca, doğruluğunu araştırmadan bunu yayımlarım” demesi, basının sorumluluğu ilkesi ile bağdaşmıyor.
Lindon/Fransa (2007) kararında dava konusu, Fransa’da sağcı Ulusal Cephe Başkanı Le Pen hakkında, bir kitapta kullanılan “caniler çetesinin başı”, “Le Pen’e oy verenler Al Capone’a da oy verirler”, “seçmenlerinin öfkesi ve kanı ile yaşayan bir vampir” gibi ifadeler... Le Pen’in açtığı hakaret davası sonucunda, yazar ve basımevi 6 bin euro’ya mahkûm olurlar ve AİHM’ye başvururlar.
Le Pen’in siyasetçi olmasına karşın, AİHM, bu kararın düşünce özgürlüğünü ihlal etmediğine karar verdi. Kullanılan ifadelerin kabul edilebilir sınırı aştığı ve hakaret niteliği taşıdığı yolundaki Fransız Mahkemesi kararını doğru buldu.
Prenses Caroline/Almanya (2004) kararında, AİHM, Prenses Caroline’in erkek arkadaşıyla denize girerken, yemek yerken çekilen ve bir popüler dergide yayımlanan fotoğraflarının özel yaşamı ihlal ettiği, basının ‘demokrasinin bekçiliği’ ve halkı bilgilendirmek görevi ile bir ilgisi bulunmadığı sonucuna vardı.
Bu ilkelerin ışığında, Türkiye’de son günlerde meydana gelen basın özgürlüğüne ilişkin üç gelişmeye bakarsak, şu sonuçlara ulaşabiliriz:
1. Sn. Deniz Baykal’a atfedilen web sitelerinde yayınlanan görüntülerin TCK’nın özel yaşamla ilgili maddelerine aykırı olması yanında, davanın AİHM’ye gelmesi durumunda, özel yaşamın ihlal edildiği yolunda bir karar çıkması olasılığı yüksek. Sn. Baykal’ın siyasetçi olması, özel yaşamını Sözleşme’nin koruması dışında bırakmıyor.
2. Bir gazetenin, 7 yıl önce düzenlenen bir askeri tatbikatta hükümeti devirme planları yapıldığına ilişkin ele geçirdiği olguları, bunların doğruluğunu araştırmadan, olaydaki çelişkileri açıklamadan gazetede yayımlamasının, Sözleşme’nin 10. maddesi tarafından korunması beklenemez.
3. Bu hafta bir gazeteye verilen 1.5 milyon TL ceza, kararın içeriği doğru olsa bile, AİHM ölçütlerine göre orantısız bir ceza. Basında otosansür etkisi doğurabilmesi bakımından da, basın özgürlüğü açısından da sakıncalı.
Basın özgürlüğü demokrasinin en önemli öğelerinden biri... Ancak bu özgürlüğün korunması sadece ilgili makamların değil, basının da sorumluluğu.