T24 - Haksız yere işten çıkarıldığı gerekçesiyle 105 gündür Paşabahçe Devlet Hastanesi'nin bahçesinde mücadele veren Türkan Albayrak, "Kış gelince evine döner" diyen başhekime, "Başhekim evimde onun gibi yaşıyorum sanıyor galiba" diye cevap verdi.
AB kapısında bir utanç hikâyesi: Türkan...
ntvmsnbc internet sitesinden Simla Yerlikaya'nın "Başhekim evimde onun gibi yaşıyorum sanıyor galiba" başlığıyla yayımanan (22 Ekim 2010) yazısı şöyle:
Başhekim evimde onun gibi yaşıyorum sanıyor galiba
İnsan haksızlığa uğrarsa önünde iki yol vardır. Ya "düzen böyle" deyip sineye çekmek, ya da düzeni değiştirmek için mücadele etmek... Ama mücadele verebilmek cesaret işidir. İnsan en azından yola beraber çıkabileceği birilerini arar yanında. Eğer kimse yoksa, akla gelen tek bir cümle vardır: "Ben mi değiştireceğim bu düzeni!"
105 gündür Paşabahçe Devlet Hastanesi'nin bahçesinde kurduğu çadırda yaşayan Türkan Albayrak ise bu cümleye sığınmadı. Hastanede asgari ücretle temizlik işçisi olarak çalışan ve her sene sözleşmesi feshedilerek yenilenen Türkan Albayrak, "Bu defa bu sözleşmeyi imzalamayacağım, haklarımdan vazgeçmeyeceğim" dedi. Bunun karşılığı işten çıkarılmak oldu.
Albayrak evine dönmek yerine, "Tek başıma da olsa bu mücadeleyi vereceğim, çünkü gidecek başka yerim yok" dedi ve hastanenin bahçesine bir çadır kurarak orada yaşamaya başladı. Terörist dediler, diğer hastane çalışanlarının onun yanına gitmesini engellediler, 'Nasılsa kış gelince evine döner' dediler. Ama Türkan Albayrak mücadelesini sürdürmeye devam etti ve kış geldiğinde de devam edeceğini söylüyor. Diyor ki, "Başhekim kış gelirse eve döneceğimi söylüyormuş. Başhekim bilmiyor ki... Herhalde onun gibi yaşıyorum zannediyor evimde."
Hem Türkan Albayrak artık eskisi kadar yalnız da değil. Hastaneye gelenler, civar muhitte oturup onu ziyaret etmeye gelenler, hatta liseden çıkıp üniforması ile çadıra koşup; 'Sizinle tanışmak istiyoruz' diyenler... Hepsi çadıra uğrayıp, "Abla, inşallah yakın zamanda dönersin işine" diye onun yanında olduklarını söylüyorlar.
İşe geri alınana kadar mücadelesinden vazgeçmeyeceğini söyleyen Türkan Albayrak ile 105 gündür hiç ayrılmadığı çadırında konuştuk.
Dile kolay, tam 105 gündür bu eylemi sürdürüyorsunuz, evinize gitmiyorsunuz. Yorgun musunuz?
100 gün önce nasıl kararlıysam, hala aynı kararlılıktayım. Direnişi işe geri dönünceye kadar devam etireceğim. Çünkü başlangıç sebebim beni haksız yere işten atmalarıydı. Ben de "Evime gitmeyeceğim. Hastanenin bahçesinde oturacağım. İşe geri dönünceye kadar orada duracağım. Bana yapılan haksızlıkları herkese anlatacağım. Suçlu olan ben değilim. Suçlu olan işveren. Bunu herkese göstereceğim” dedim. O zamanlar ne zorlukla karşalaşacağımı ve kazanacağım şeyleri hiç düşünmemiştim. Mesela polisle karşılaşmayı düşünmemiştim. Ama beni zorlayan sebepler de beni yıldırmadı. Çünkü benim bir amacım vardı.
100 günde işe dönmeyi bekliyor muydum... Beklediğim anlar da oldu. Ben içerideki kişilerin desteğinin olacağını düşünmüştüm ilk başlarda. Onların bir yaptırımı olur diye düşünmüştüm. Ama beni işten çıkarır çıkarmaz işveren içeride de insanları tehdit etti. Benim işe geri dönmem için imza veren çalışanları, memurları, doktorları, hemşireleri bile sorguladı. İşte “Bu kadın bölücüdür, teröristtir. Siz de mi öylesiniz? Sizinle ilgili polis soruşturması olur" gibi şeylerle içerideki desteği tamamen kestiler.
Bunu yapan başhekimlik mi?
Evet, başhekimlik. Hatta bana karşı şöyle bir imza toplamışlar. “Biz Türkan Albayrak’ın işten atılmaması için imza verdik. Ama bu çadır kurulduktan sonraki olaylarla ilgimiz yoktur. Biz onun çadır kuracağını bilmiyorduk" diye. Bu kağıdı imzalatanlarla konuştuk, “İdare tarafindan sorgulandık. Biz de sürülmemek için geri imza attık” dediler.
Hiç maaşın artmadan en ağır koşullarda çalışansın
İnsan bir anlık bir davadan, yüz günlük direniş çıkarmaz. Bunun belli ki bir geçmişi var. Belli ki birikmiş bir şeyler var. Neydi sizi bu kadar isyan ettiren?
Ben ilk konfeksiyonlarda çalışmıştım doksanlarda. Orada da hep işe başlıyordum, “Senin sigortanı yapacağız” deyip, uzun bir süre, çok az bir paraya sigortasız çalıştırıyorlardı. 2002'de tekrar işe başladığımda taşerondaydım. Taşeronla 3 yıl boyunca Türk Telekom’da çalıştım. Orada da 3 yıl boyunca hiç maaşım artmadan, asgari ücretle çalıştım. Keza buraya gelince yine aynı. Hiç maaaşın artmadan, ama en ağır koşullarda çalışansın. Zaten temizlik işçisisin ama temizlik dışında her işi yapıyorsun. Taşıma, hastabakıcının yapması gereken işler, hastayı röntgene götürmek, ameliyathaneye götürmek, yatak yapmak... Hemşirenin bile yapması gereken işleri yapıyorsun zaman zaman. Hastanedeki herkesten daha fazla çalışıyorsun ama daha az maaş alıyorsun, bunun yanında iş güvenliğin de yok.
Hep "Yarın bu işte çalışabilecek miyim" diye düşünüyorsun
Akşam eve giderken, "Acaba yarın bu işte çalışabilecek miyim?" diye düşünüyorsun. Ve yaşamındaki hiçbir şeyi planlayamıyorsun. Bankalar kredi bile vermiyor, asgari ücretle çalışıyorsun diye. Çalışma koşulların belli, iş güvenliğin zaten yok. Ve sana sözleşme imzalatıyorlar, sanki işe yeni girmişsin, daha bugün başlamışsın gibi bir sözleşme. "Geçmişteki bütün tazminatlarımı ve izin günlerimi aldım. Hiçbir hakkım yoktur” diye bir imza alıyorlar senden ve yeni işe girmiş gibi gösteriyorlar. Öylesine hak gaspı var ki...
Mahkemeye vermek de çözüm değil. Mahkemeye veriyorsun işvereni, geri dönüyorsun. Ama seni tekrar atabiliyor. Sendikal çalışma yapıyorsun diye tekrar atabiliyor. O yüzden ne kalıyor çare olarak? Direniş yapmak kalıyor.
İş güvenliği yoksa anne olma özelliğim bile yok
Çadır kurup hastanenin bahçesinde yaşamaya karar verdiğinizde çevrenizin, eşinizin, çocuklarınızın tepkisi ne oldu?
Ben onlara, “Ben bunu yapacağım, izin verir misiniz?” gibi sormadım. "Ben bunu yapıyorum" dedim, yaptım. İş bu raddeye geldikten sonra ya benimle birlikte olmak zorundalar, ya da beni terk etmek zorundalar. Ben kararlıyım. Çünkü işim yoksa, bu ülkede iş güvenliğim yoksa; benim bir evde çocuklarıma karşı anne olma özelliğim bile yok. Ben çocuklarımın ihtiyaçlarını, evimin ihtiyaçlarını neyle karşılayacağım? İşin özünü düşünürsen böyledir.
İşçi gibi, insan gibi yaşamak istiyorum
Diğer insanlar gibi yapabilirim tabii. "Burası olmadı” der, başka yere giderim. Orada daha uzlaşmacı davranırım, orada çalışırım. Ama ben onu yapmak istemiyorum. Ben işçi gibi yaşamak istiyorum. İnsan gibi yaşamak istiyorum.
Çadır kalanların iş garantisi oldu
Ya diğer iş arkadaşlarınız? Onlar destek veriyor mu? Bir tek siz mi oldunuz işine son verilen?
İşine son verilen tek ben değildim, benim arkam gelecekti... Eğer ben çadırı kurmasaydım! Benden sonra atılacak olanlar vardı, ama çadırı kurduktan sonra atılan kişiler burayı daha da güçlendirecekti. Bir yerine on kişi olsaydık, buradaki her şeyi bölüşürdük. Örneğin ara sıra evimize giderdik, nöbetleşe yapardık, daha güçlü olurduk. Veya ben bir kişiyim benim etrafımda ailem var. Ama on kişi olsak, onumuzun da ailesi olacaktı. Yani daha fazla bir güç olacaktı, daha fazla bir kamuoyu olacaktı. Onu göze alamadılar. Yani ben onların iş garantisi oldum. Çadır onların iş garantisi oldu.
Başhekim evimde onun gibi yaşıyorum zannediyorum herhalde
Siz hiç mi eve gitmiyorsunuz?
Yok ben burada kalıyorum. 105 gün oldu bugün. Banyo yapmaya arkadaşıma gidiyorum bu yakınlarda oturan. Onun dışında hiç gitmiyorum buradan. Sadece TEKEL işçilerinin direnişine, bir panele ve TAYAD’lıları uğurlamaya gittim. Bir de işte banyoya gitmem. Başka ayrılmıyorum... Bu işin özelliği bu. Evine gidince ya da normal yaşamını devam ettirince bu direniş falan olmaz. Bunun böyle olması gerek.
Önümüz kış. Böyle devam edecek misiniz?
Kış gelse de buradayım. Kış koşulları gelse de evimden çok farklı değil. Bizler gibi işçilerin evleri çok farklı değil. Başhekim benim için demiş ki, "Kış gelince gider!" Başhekim bilmiyor ki.. Herhalde onun gibi yaşıyorum zannediyor evimde.
Başhekimle hiç karşılaştınız mı? Geçiyor mu buralardan?
Geçiyor, karşılaştık. Gerçi başhekim burada değil, bir üst ek binada. Burası tamirde olduğu için, bir süreliğine oraya gittiler. Ama ben işten atılmadan önce çok sık gelirdi başhekim. Ben pek fazla görmüyorum artık başhekimi.
Baştan beri çadıra böyle bir ilgi var mıydı?
Baştan beri böyle değildi tabii. Direniş uzadıkça, duyan da fazlalaşıyor. Sahiplenme de fazlalaşıyor. Haklı olduğuna ikna olan insan sayısı da fazlalaşıyor.
Evde olsaydım AK Parti'nin getireceği poşetlerele idare edecektim
Geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?
Destekle sağlıyorum geçimimi. Yani Paşabahçe halkı yemek getriyor. Sırayla yemek getiriyorlar. Gelen ziyaretçiler çay-şeker getiriyor. Tüpümüz bitiyor, tüpümüzü dolduruyorlar. Öyle. Destekle sürüyor. Eğer evde olsaydım AK Parti’in getireceği poşetlerle idare edecektim.
Bu iş ancak işe geri dönersem biter
Bu mücadelenin sonu nasıl gelecek? Buradan bakınca sonunu görebiliyor musunuz?
Sonu nasıl gelecek biliyorum. Benim amaçladığım işe geri dönmekse, işe geri dönmeden bu çadırı kaldırmayacağım. Bunda da kararlıyım. Bu neye mal olur? Hepsini göze aldım. İnsanlar diyor ki, "Tek işyeri burası mı? Başka yerler yok mu?”. Tamam, başka yerler de var. Ama buranın koşullarından çok da farklı değil. Yine böyle koşullarla karşılaşacaktım. İşte “Evin var, çoluğun çocuğun var” falan... E, benim evimde de koşullarım çok farklı olmayacak ki. Ben çalışmıyorum, neyle doğalgaz yakacağım, neyle soba yakacağım? Ya da ne alıp yemek yiyeceğim. Bu iş ancak işe geri dönersem biter.