Gündem

BAŞBUĞ: TERÖR KARŞISINDA BOYUN EĞEMEYİZ ANKARA (A.A) 

28 Ağustos 2010 02:31

-BAŞBUĞ: TERÖR KARŞISINDA BOYUN EĞEMEYİZ ANKARA (A.A) - 27.08.2010 - Genelkurmay Başkanlığı görevini devreden Orgeneral İlker Başbuğ, terör ve terörizmin desteklenemeyeceğini ve görmezden gelinemeyeceğini belirterek, ''Terör karşısında boyun eğemeyiz, mücadeleye kararlılıkla devam etmeliyiz'' dedi. Genelkurmay Karargahı'nda düzenlenen devir teslim töreninde konuşan Başbuğ, günümüzün en büyük risk ve tehdidini terör ve terörizmin oluşturduğunu ifade ederek, terörizmin, yüzyıllar süren çabalar ve fedakarlıkların birer ürünü olan yaşama hakkı dahil insan haklarını, ortak insani değerleri, demokrasiyi ve özgürlükleri tehdit ettiğini söyledi. Terörizmin kaynağı, hedefi, amacı ne olursa olsun hiç bir şekilde meşruluğu olmayan insanlık dışı eylemlerin bütünü olduğunu kaydeden Başbuğ, ''Demokrasi, haklar, özgürlükler ve sorumluluklar sistemidir. Demokrasinin sunduğu fırsat alanlarını kullananlar bireylerin en temel hakkı olan yaşama hakkını hedef alan terörizm faaliyetlerini hiçbir nedenle hoş göremez. Terör ve terörizm desteklenemez, görmezlikten gelinemez'' diye konuştu. Kararlılıktaki en küçük bir zafiyetin terörle mücadelede büyük yara açacağını ifade eden Başbuğ, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Türkiye terör örgütüyle 30 yılı aşkın bir süredir mücadele etmektedir. Bu süre zarfında çok acı kayıplar yaşadık, bedeller ödedik. Ancak devletler ve milletler, gereken durumlarda bedel ödemeye de hazır olmalıdır. Terörizm gibi bir olguyu doğru analiz edebilmek için disiplinler arası  bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Öncelikle terörü bir olgu olarak değerlendirip nasıl, nerede ve hangi koşullarda ortaya çıktığını anlamalıyız. Terörün düşünme biçimini doğru analiz etmeliyiz. Yine anlaşılması gereken bir konu da terörle ve terörizmle mücadele ile terör örgütü ve teröristle mücadele kavramlarının arasındaki ilişki ve farklılıktır. Terörle mücadele, devletler tarafından ve topyekun şekilde esas itibarıyla güvenlik, ekonomik, sosyo-kültürel, propaganda, stratejik iletişim ve uluslararası alanda birbiriyle paralel ve koordineli olarak yürütülen faaliyetlerdir.'' Terörle mücadele devlete, teröristle mücadele ise güvenlik kuvvetlerine ait olduğunu belirten Başbuğ, şunları kaydetti: ''TSK'nın 1984 yılından beri bölücü terör örgütüne yürüttüğü mücadelede hep şu ana prensiplerin içerisinde kalmıştır. Terörle mücadelenin ana hedefi terör örgütünün destekleyicilerinin başarı umutlarının yok edilerek, terörle bir yere varılamayacağını göstermektir. Bunun yapılabilmesi, terör örgütünün elimine edilmesi, etkisiz hale getirilmesiyle olur. Terörle mücadele yasalar çerçevesinde yürütülmelidir. Terörle mücadele insan odaklı olarak yürütülmeli, mücadele insanların kalbine ve beynine hitap etmelidir. Terörle mücadelede bölge halkının desteğiyle güvenlik kuvvetlerinin yanında yer alması mutlaka sağlanmalıdır. Terörün olduğu bölgelerde, bölge halkının güvenliğinin sağlanması ise öncelikli bir görevdir. Terörist ile masum bölge halkı karıştırılmamalıdır. Terörle mücadelede topluma gerçekçi olmayan beklentiler verilmesinden kaçınılmalıdır. Terörle mücadele uzun soluklu bir süreçtir. Bu süreçte sabırlı, azimli ve itidalli davranılmalıdır. TSK bu sorumluluğunu 1984 yılından beri azimle, kararlılıkla ve başarıyla sürdürmektedir. TSK, terör örgütüyle mücadelede en başarılı ve en tecrübeli ordulardan biridir.'' Başbuğ, 1994 yılında stratejik savunma safhasından daha ileri geçemeyeceğini anlayan terör örgütünün, terör eylemlerine devam ederken asıl mücadeleyi siyasal alanda yürütme kararını aldığını belirterek, ''Terör örgütünü stratejik değişikliğe zorlayan temel neden, güvenlik güçlerini amansız mücadelesi sonucunda teröristlerin azim ve iradelerinin sarsılmasıdır'' dedi. Bölücü terör örgütünün ağır darbe aldığı 1999 sonrasındaki süreç, belki daha iyi değerlendirilebilseydi o günkü şartlarda daha sağlıklı bazı tedbirlerin de alınabileceğini kaydeden Başbuğ, şu görüşleri dile getirdi: ''Unutulmamalı ki eylemler sürerken alınan tedbirler, istenilen olumlu sonuçları pek ortaya çıkaramıyordu. Bütün bunlara rağmen şu soru hala geçerliliğini koruyor. '1999'da örgüt büyük bir darbe yemesine rağmen yine de tam olarak neden bitirilemedi' Haklı bir sual. Bu sorunun cevabı şöyle olabilir; devlet olarak örgütün yaşaması, ayakta kalması için gerekli olan 3 şeyi yeterli seviyede önleyemedik. Bunlar, örgütün ihtiyaç duyduğu insan kaynağı, yani örgüte katılımlar, finans, yani para. Üçüncüsü ise kendisi için sınır ötesinde olabilecek güvenli bölgeler. Burası örgüt için Irak'ın kuzeyidir.'' Başbuğ, bölücü terörle mücadelede tek ses ve tek vücut olarak hareket edildiği, terörle mücadeleye siyaset üstü bir konu olarak bakıldığı takdirde, Türkiye Cumhuriyeti'nin kararlılığı ve gücü karşısında bölücü terör örgütünün amaçlarına ulaşmasının mümkün olmadığını bildirdi. ''Türkiye, bazılarının tüm çabalarına rağmen, özellikle etnik farklılıkları nedeniyle ayrışmış bir ülke değildir'' diyen Başbuğ, ''Vatandaşlarımızın güçlü ve derin bir ortak geçmişi ve ortak bir geleceği paylaştığını görmekteyiz. Buna rağmen, ortak paydaları olmayan ve herkesin kendi gereksinimlerini karşılamayı düşündüğü bir toplumun geleceğinin pek parlak olmayacağı da açıktır'' dedi. Orgeneral Başbuğ, daha önce ''Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı asimetrik psikolojik harekat yürütüldüğünü'' açıkça ifade ettiğini hatırlatarak, ''Silahlı Kuvvetler, kendisine karşı yürütülen bu psikolojik harekatta zorlanmıştır. Bu bir gerçektir, çünkü ortada büyük bir eşitsizlik söz konusudur'' diye konuştu.. Psikolojik harekatın en önemli aracının medya olduğunu, Silahlı Kuvvetlere bağlı bir medya bulunmadığını kaydeden Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı psikolojik harekatı yürütenlerin ise elinde üstün bir medya gücü bulunduğunu ifade etti. Orgeneral Başbuğ, şunlara dikkati çekti: ''Silahlı Kuvvetler, bütün faaliyetlerini yasalar çerçevesinde yürütmek zorundadır. Bunun yanında etik kurallara da uymak mecburiyetindedir. Diğer tarafın maalesef ne yasalara ne de etik kurallara uymak zorunluluğu vardır. Kurallar içinde kalma zorunluluğunun bu mücadeleyi zorlaştırdığı da açıktır. Silahlı Kuvvetlerin, kamuoyunu bilgilendirme konusunda zamanlamaya ilişkin sorunları, kısıtlamaları vardır. Doğru bilgi vermek için araştırma yapmak zorundasınız. Yargıya intikal eden durumlarda, soruşturma safhasının gizliliğine uymak zorunludur.'' Medyanın geri kalanının ise kendisine ulaşan bilgi ve haberleri ''haberi doğrulama zahmetine katlanmadan'' kullanmasının psikolojik harekat faaliyetlerine bilerek veya bilmeyerek katkı sağlama anlamına geldiğini ifade eden Orgeneral Başbuğ, şöyle konuştu: ''Yargı sisteminde, soruşturmaların gizliliği çok önemlidir. Bu süreçte elde mevcut bilgi, belge ve ihbar mektuplarının medyaya sızdırılmasıyla; toplumda oluşturulmaya çalışılan 'algı', bu olayların doğru olduğu ve ismi yer alan kişilerin de suçlu olduğu yönünde olmaktadır. Maalesef, böylece mahkeme henüz karar vermeden, toplumda bir karar oluşturulması hedeflenmektedir. Bu tam anlamıyla bir psikolojik harekat faaliyetidir.'' ''Türk ordusunda komutan olmak ağzımızdan çıkan her sözün, her sözcüğün bin kez düşünülerek sarf edilmesini zorunlu kılar. Biz bu gerçeği hiç unutmayız'' diyen Orgeneral Başbuğ, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Yürütülmekte olan bu psikolojik harekatın asıl amacının, Türk halkının Türk Silahlı Kuvvetlerine duyduğu güven duygusunu zedelemek ve ordunun itibarına zarar vermek olduğu açıktır. Ancak sağduyulu Türk halkı gerçekleri görmeye başlamıştır. Yürütülmekte olan bu karşı faaliyetlere de artık pek itibar etmemektedir. Unutmayınız ki durum ve süreç ne olursa olsun sonunda kazanan Türk ordusu ve Türkiye Cumhuriyeti olur. Bu şüphesizdir. Bizim isteğimiz bu gerçeğin bir an önce fark edilmesidir. Türk ordusunun yıpranacağını düşünerek bu yönde çaba harcayanlardan daha acıklı olan ise bu yıpranmadan medet umanların varlığıdır.'' Soruşturmaların gizliliği, masumiyet karinesine ve adil yargılama hakkına azami özen gösterilmesi, uzun tutuklama halinin adeta cezaya dönüştürülmemesi, soruşturmalarda ve iddianamelerde gizli tanıkların büyük rol oynaması konuları üzerinde yetkili makamların özenle duracağına inandığını belirten Orgeneral Başbuğ, ''Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 250'nci maddesi gereğince kurulan özel mahkemelerin yetki ve sorumluluklarının acilen ele alınmasının gerekliliğine inanmaktayım'' dedi. Silahlı Kuvvetlerin yaşadığı bu zor dönemin bir tesadüf olduğunu düşünmediğini kaydeden Orgeneral Başbuğ, ''Ocak 2008'de birileri; 'Bazılarına göre 2008 yılının Şura'dan sonraki ilk altı ayı hazırlık evresi, 2009 yılının ilk çeyreğinden sonraki en uygun takvimde eylem zamanı' diye yazabiliyor ve siz de 2009 yılının ikinci yarısından sonra, gittikçe artan sorunlarla karşılıyorsanız, bu durum ve yaşananlar tesadüf değildir'' şeklinde konuştu. ''Zamanın her şeyi açığa çıkaracağına'' olan inancını dile getiren Orgeneral Başbuğ, ''Türk Silahlı Kuvvetleri yaşamakta olduğu bu süreçten daha güçlü olarak çıkacaktır. Fırtınalı denizde gemisini en az hasarla karaya yanaştıran kaptanların tarihi başka, gemisini terk edenlerin tarihi başka yazılır'' dedi. Türk askerlerinin vatan, görev ve şeref için yaşadığını anlatan Başbuğ, ''Vatan, görev ve şeref atamızın bizlere kutsal mirasıdır. Bizler Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun bir devrim olduğu bilincinden hiç sapmadık, sapmayacağız. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi ise ulus-devlet, üniter-devlet ve laik-devlet temeline dayanmaktadır. Bu devrimi Cumhuriyetimizin kurucusu Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğindeki kadro gerçekleştirmiştir. Devrimin asıl amacı ise bir ulus-devletin yaratılmasıdır'' diye konuştu. ''Türkiye'yi bulunduğu bölgede farklı ve güçlü bir konuma getiren özellikle laik ve demokratik bir ülke olmasıdır'' diyen Başbuğ, şöyle devam etti: ''Türkiye laik yapısı ve çağdaşlaşma hedefiyle, yüzyılı aşan demokrasi kültürüyle, dinamizmiyle bölgesinde benzeri olmayan lider bir ülkedir. Elbette, Türk Silahlı Kuvvetleri, Cumhuriyetin temel niteliklerinden birini oluşturan demokrasi rejimine bağlıdır ve saygılıdır.  Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine ve Cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkmak ve korumak, her Türk vatandaşının bir sorumluluğu olduğu gibi, sizlerin de bir sorumluluğudur. Yolunuzu aydınlatacak ve size her zaman rehber olacak ışık 'Atatürkçü Düşünce Sistemi'dir.''