Silahlı Kuvvetler'e zaman tanımak...
Siyaset, mümkünü başarma sanatıdır. Sabır, feraset, teenni ile hareket, zamanlama, maharet, tecrübe ister. Kendini başkalarının yerine koyma (empati) gerektirir.
En önemlisi de maksat, bağcıyı dövmek değil, üzüm yemektir. Kazananı olmayan ve ülkeye sürekli kan kaybettiren yönetim zihniyeti ve uygulamalarını siyaset saymak ise mümkün değildir. Bu hatırlatmayı, Türkiye'nin en önemli meselesi için yaptım. Bu mesele; sivil-asker ilişkileridir. Cumhuriyet kurulduğundan beri aşamadığımız, çözemediğimiz en temel problem budur. Askerî darbelerden tutun da, son cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşananlara kadar her kritik aşamada biz bu problemle uğraşıyoruz. En sonda söyleyeceğimi, en başta söyleyeyim. Bu meselenin çözümü, haklı-haksız tartışmasından, sivili ya da askeri suçlu ilan etmekten geçmiyor. İki taraf da haklı olsa ne yazar. Sivil siyaset de zarar görüyor, Silahlı Kuvvetler de zarar görüyor... Karşılıklı burun sürtme, bilek bükme hamleleri, bu temel problemi çözemediği gibi, sonunda gelip bir kavşağa dayandık.
Bugün iki önemli hadise artık bu meselenin çözümünü zaruri kılıyor. Birincisi, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğidir. İkincisi de Ergenekon davasıdır. Ve bunlar birbiriyle bağlantılı, iç içedir. Şimdi bu kavşakta son kararımızı vermek zorundayız: Ya sivil-asker çekişmesinde ip kopacak, ya da "Akıllı Güç" devreye girecek. Türkiye, enerjisini daha fazla tüketemez... Önceki günkü hapishane ziyaretini ele alalım. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan emekli orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'u Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Galip Mendi ziyaret etti, iki paşayla yaklaşık bir saat görüştü. Ziyaretin başladığı saatlerde Genelkurmay internet sitesine "Türk Silahlı Kuvvetleri'ne uzun süre hizmet veren iki emekli komutana yapılan bu ziyaret, TSK adına gerçekleştirilmiştir." açıklaması konuldu. Bildirinin sonunda da "TSK'nın yargıya olan saygısı ve güveni tamdır." ifadesi yer aldı.
Ziyarete iki açıdan da bakabilirsiniz. "Ergenekon'a vefa", "yargıya müdahale", "yeni Genelkurmay Başkanı'nın ilk icraatı bu mu olmalı?", "Ergenekon da Şemdinli'ye dönüyor" diyebilirsiniz. Ya da, "emekli orgenerallerin tutuklanmasına izin veren, yargı sürecinin işlemesini sağlayan Silahlı Kuvvetler'i de anlamaya çalışmalıyız", "Bu davanın, kurum olarak TSK'yı yıpratmaması için hassasiyet gösterilmesi gerekir" diyebilirsiniz.TOBB Başkanı, Sinan Aygün'ü gitti ziyaret etti. Bu meslekî bir dayanışma oldu. Hatta Hisarcıklıoğlu, "gitmeseydim, sahiplenmeseydim, Ankara Ticaret Odası üyeleri baş kaldıracaktı" bile dedi. Pekiyi 45 yıl Silahlı Kuvvetler bünyesinde bulunmuş insanlar için de empati yapılamaz mı? Kurum olarak onların da hissiyatı dikkate alınamaz mı? Başbakan'ın ifade ettiği gibi "insanî" boyut öne çıkartılamaz mı? Bu sorular tartışmaya tabii ki açıktır. Ama ben son cümleyi önemsiyorum: "TSK'nın yargıya olan saygısı ve güveni tamdır."
Hapishane ziyaretinden çok bu ifadeyi önemseyelim. Bu sözü, Ergenekon davasının sağlıklı sonuçlanması için TSK adına verilmiş bir teminat kabul edelim. Neden böyle düşünüyorum? Devir teslim töreninde Genelkurmay Başkanı Org. Sayın Başbuğ şunu söyledi: "Türk Silahlı Kuvvetleri için; Avrupa Birliği'ne tam üyelik, Atatürk'ün amaçladığı 'çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma' doğrultusunda, önemli bir araç anlamını taşımaktadır." Bu çok net bir ifadedir. AB üyeliği için, Silahlı Kuvvetler'in üzerine düşeni yapacağının da sözüdür. Devlet içinde yapılanmış hukuk dışı örgütleri tasfiye etmeden AB üyesi olamayız. Sivil iradeyi, bürokratik vesayetten kurtarmadan da AB üyesi olamayız. O halde sivil-asker tartışmasını ancak AB üyeliği konusundaki mutabakat bitirir. Silahlı Kuvvetler yeni dönemde üzerine düşeni yapacaktır. Ben buna inanıyorum. Ama kurum olarak yıpratılmamalı, köşeye sıkıştırılmamalı, hırpalanmamalı ve onlara zaman tanınmalıdır.
Hüseyin Gülerce / Zaman / 5 Eylül 2008