Almanya'daki Türk kökenli milletvekilleri, Deniz Feneri e.V.'nin yardım yolsuzluğu iddiaları konusunda Alman yargısı gibi, Türk yargısının da harekete geçmesi gerektiğini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Doğan Grubu'a yönelik açıklamalarına bir anlam veremediklerini belirttiler. Erdoğan'ın basın özgürlüğünü tehdit eder nitelikteki açıklamalarının demokrasi ayıbı olduğunu, susturmakla, yasaklamakla AB yolunda mesafe alınamayacağını kaydeden milletvekilleri, "Başbakan'ın sözleri kaygı verici ve şoke edici" ifadesini kullandı.
Türk kökenli milletvekillerinin Milliyet'e değerlendirmeleri şöyle:
Reaksiyon şoke etti Dilek Kolat (Berlin Eyalet Parlamentosu-SPD Milletvekili): Erdoğan'ın göstermiş olduğu reaksiyon beni şoke etti. Bir başbakandan örtbas edici değil, tam tersine aydınlatıcı ve bilhassa din istismarına karşı çıkan bir açıklama beklerdik. Benim özel siyasi değerlendirmeme göre; AKP, Milli Görüş hareketinin sonucunda ortaya çıkan bir parti olduğu için, bu dava ile de burada ağların birbirine girdiğini, Erdoğan ve AKP'nin de bu işlerden haberdar olduğu, gösterdiği sert tepkilerle de ortaya çıkmıştır.
Sayın Başbakanın bu tepkisini aynı zamanda Alman hukuk devletine karşı yapılmış büyük bir saygısızlık olarak da değerlendiriyorum. Çünkü Frankfurt Savcılığı'nın, Almanya düzeyinde soruşturmalar yaptıktan sonra Deniz Feneri e.V.'ye karşı örgütlü dolandırıcılık konusunda iddianamesi ortaya çıktı. Bu süreç hukuk devletinde ortaya çıkan çok normal bir gelişmedir.
Aynı zamanda vatandaşlarımız adına Doğan Medya Grubu'na teşekkür etmek gerekiyor. Eğer bunlar kamuoyu önünde gündeme gelmeseydi, bu tür yolsuzluklar çok daha da geliştirilecek ve daha çok vatandaşımız mağdur olacaktı. Vatandaşlarımızı bu tür dolandırıcılara karşı uyaran ve gerçekleri yazan Doğan Medya'nın rolü çok büyük. Olayları örtbas etmek, her şeyi güzel göstermek yerine, vatandaşlarının yanında yer alan Doğan Medya Grubu en doğru olanı yapmıştır.
Akman'ı da soruşturmuşlarErdoğan suçlamayı sürdürüyor
'Erdoğan'a anlam veremedim' Lale Akgün (SPD Federal Parlamento Milletvekili): Basın özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazıdır. Basının görevi skandalın, yolsuzluğun üzerine gitmektir. Biz AB olarak Türkiye'de basın özgürlüğü arttı diye seviniyoruz. Ancak Başbakan'ın tepkisine anlam veremedim. Nasıl Ergenekon olayı açıklığa kavuşuyorsa bu olayda da gerçekler ortaya çıkıyor. Ergenekon'un üzerine giden yine Doğan Grubu'nun gazeteleri oldu. Ergenekon skandalını Radikal gazetesinden, Deniz Feneri e.V. skandalını Milliyet gazetesinden öğrendik. İki gazeteyi de tebrik ediyorum. Türk savcılarının bu yolsuzluğun üzerine gitmesi, Alman savcılarla birlikte çalışması lazım. Bu işin takipçisi olacağım.
‘Perdeleme mi yapıyorlar?’ Prof. Dr. Hakkı Keskin (Sol Parti Federal Parlamento Milletvekili): Deniz Feneri e.V. davasını büyük bir dikkatle ve son derece hayret ve öfkeyle izliyorum. Yardım amacıyla Almanyalı Türklerden toplanan zekât, kurban ve muhtaca yardım amaçlı 41 milyon euro'nun çok büyük bir kısmı, "Deniz Feneri" yetkililerinin kendi şirketlerine ve cebine aktarılmıştır.
Bunu Deniz Feneri tutukluları mahkemede kabul ediyor ve açıklıyorlar. Tutukluların suçlarını kabul etmeleri ve bunu mahkemeye açıklamalarının arkasında yatan bir başka neden var mıdır sorusu akla geliyor.
Acaba tutuklu üç kişinin kendi şahsi firmalarına, ceplerine ve başka kaynaklara aktardıkları milyonlarla, hafif bir ceza alıp kurtulmayı, böylece bu işin içinde olan başka sorumluların ortaya çıkmasının önlenmesini amaçlayan bir yaklaşım var mıdır düşüncesi yabana atılmamalıdır. Bu türden mafya metotları iyi bilinmektedir.
'Demokrasi ayıbı' Emine Demirbüken (Berlin Eyalet Parlamentosu-CDU Milletvekili): Unutulmaması gereken en önemli husus; basın kamuoyunun gözü, kulağı, vicdanıdır. Gündemdeki bir konu hakkında, halkın en önemli bilgi alma organı olan basına sansür uygulamak, gerçeklerin tartışılmasını engellemeye kalkmak, her şeyden önce çok büyük bir demokrasi ayıbıdır. Bunları örtmek yerine, adı geçenlerin ortaya atılan iddialara cevap vermesini beklerdik.
Susturmakla, yasaklarla AB yolundaki bir Türkiye'nin yol alamayacağını bilmemiz gerekir. Türkiye adına kaygı verici buluyorum.
‘En ağır ceza verilsin’
Turgut Yüksel (Hessen Parlamentosu- SPD Milletvekili): Deniz Feneri sorumluları, hukukun verebileceği en yüksek cezayı almalıdır. Avrupa'da özellikle İslami çevreler, faizsiz yatırım fonları ve yardım kurumları olarak dini kurumlara para ve bağış topluyor. Bu paralar kanunsuz yollarla Türkiye'ye transfer ediliyor ve mafyavâri şekilde kullanılıyor. Türkiye'nin savcıları "bu insanlık suçlarını" işleyenleri hukuk devletinin öngördüğü zeminde takibe almalı ve cezalandırmalı. Bu olayın üzerine giden hukuk kurumlarına ve basına müteşekkirim.
'Başbakan Erdoğan dolandırıcıları sahiplendi'
Özcan Mutlu (Berlin Eyalet Parlamentosu-Yeşiller Partisi Milletvekili): Böylesi bir olay karşısında Erdoğan'ın basına ve basın özgürlüğünü savunanlara sahip çıkmasını beklerdik. Ama kendisi burada da tam tersini yapmış ve Avrupalı Türklerin milyonlarını dolandıranlara sahip çıkmıştır.
Dışarıdan gözlemci olarak bunu kınıyorum. Ortada çok ağır iddialar var. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın isminin karıştığı bu iddialardan sonra yapılacak en doğru adım, bu iddiaların üzerine gitmek, Alman makamlarıyla birlikte olayın aydınlanması ve parasını tüm iyi niyetiyle bu insanlara emanet eden mağdur vatandaşlarımızın haklarının aranması olmalıydı.
Özgür basın anlayışı çerçevesinde olayların üzerine gittiği ve mağdur vatandaşların hakkını aradığı için Doğan Medya'ya da teşekkür etmemiz gerekir. Bu kaçıncı skandal. Alman makamları bu işin peşini bırakmayacaklardır. Biz de takipçisi olacağız.