Yaşam

Başbakan'ın danışmanı Akdoğan: Ordunun bakış açısı değişti

19 Mart 2010 02:00

T24 - Başbakan Tayyip Erdoğan'ın  danışmanı Yalçın Akdoğan, Gelekurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ ile selefi Hilmi Özkök'ün "öncekilere göre iktidara güvenleri ile uyumlu çalışma anlayışlarının daha yüksek ve ileri demokrasiye daha inanmış kişiler olduklarını" söyledi. Akdoğan, " Asker-sivil ilişkilerinin ilk kez demokratik ülkelerdekine benzer bir mahiyet taşımaya başladığını, " belirtirken " Ordu yönetimindeki bakış açısı değişikliği açık bir şekilde görülmektedir." dedi.



Akdoğan bu görüşleri, Yeni Şafak gaztesinde " Yasin Doğan" mahlasıyla kaleme aldığı yazıda dile getirdi.  Akdoğan'ın " Normalleşmenin temeli güven" başlığıyla yayımlanan (19 Mart 2010) yazısı şöyle:






Asker-sivil ilişkilerinin rayına oturması, demokratikleşmenin öncelikli konusudur. Sivil siyasetin gelişmesi, demokrasinin en yaygın şekilde işler kılınması, hukuk devleti normlarının tam anlamıyla hayata geçirilmesi için bu ilişkinin normalleşmesi kaçınılmazdır. Demokrasinin sözde değil özde olması için milli irade, sivil siyaset ile ülkenin yönetimine ve geleceğine yön verir, hiçbir vesayet bu iradeyi ipotek atına alamaz ve almaya da kalkışamaz. Daha önce yazdığım gibi, askerin gözden düşürülmesi, tamamen etkisizleştirilmesi, önemsiz hale getirilmesi, demokratikleşmenin doğal bir gereği değildir. Demokratikleşmenin gereği olan, askerin kendi alanına çekilmesi, hukuk devleti normlarına uyması ve demokratik sistem içinde uygun roller üstlenmesidir. Demokratik rolü ve milli egemenliği kabullenmek, her kurum için kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Türkiye'de demokrasinin kökleşmemesinde, ideal standartlara ulaşmamasında darbelerin ve askeri vesayet arayışlarının önemli bir etkisi vardır. Kendine özgü, yarım yamalak bir demokrasi tecrübesine sahip olmamızda geçmişin yanlış örneklerinin payı olduğu şüphesizdir. Bundan dolayı demokrasiyi geliştirmek isteyen bazı kesimlerin böyle bir hassasiyet içinde olması da bir noktaya kadar anlaşılabilir bir durumdur. Ancak burada kaş yapayım derken göz çıkarmamak da önemlidir.

Türkiye'nin son dönemde gerçekleştirdiği reformlarda ve demokratikleşme hamlelerinde dolaylı da olsa askerin bakış açısında yaşanan olumlu değişimin etkisi olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, süreçte yaşanan bir çok olumsuzluğu yine aynı adrese fatura edenlerin sayısı da az değil. Ancak görünen bir gerçek var ki, sistem, içindeki tüm unsurlarla demokrasi yolunda ilerlemektedir. Hızı artıran veya azaltan etkenlerin hepsiyle birlikte yol alınmaktadır.

Bu süreçte en önemli faktör "güven"dir. Kurumların, kişilerin, grupların birbirine güvenmesi, değişimin de hızını ve kapsamını belirliyor. Ayak diremelerin, çekiştirmelerin, direnç göstermelerin temelinde yatan, güvensizlik duygusudur. Milli iradeye, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne inanmak, bu zemin üzerinde birbirine güvenmek... Sistemi ayakta tutacak enerji ancak böyle ortaya çıkabilir.

Hilmi Özkök ile başlayan Genelkurmay başkanları serisindeki isimlerin öncekilere göre iktidara yönelik güven katsayısının veya uyumlu çalışma anlayışının daha yüksek olduğu söylenebilir. Özkök de, Başbuğ da, eski dönemlerdeki seleflerine kıyasla ileri demokrasiye ve hukuk devleti anlayışına daha yatkın, daha inanmış isimler olarak görülmektedir. 7.5 yıldır iktidarda olan hükümetin uygulamaları ve politikaları elbette bir kısım önyargıları ve korkuları kırmıştır. Ama iktidara duyulan güven, hükümetteki isimlerin kişiliklerinden daha ziyade demokrasiye olan bakış açısıyla izah edilebilir. Asker-sivil ilişkileri, tarihinde ilk kez demokratik ülkelerdekine benzer bir mahiyet taşımaya, normalleşmeye başlamıştır. Özellikle son dönemde kurulan diyalog mekanizmasıyla yoğunlaşan ilişki trafiği, buna ciddi katkılar sağlamıştır. Ordu yönetimindeki bakış açısı değişikliği açık bir şekilde görünmektedir. Ancak buna rağmen hükümete, demokrasiye ve hukuka yönelik girişimlerin hız kesmeden devam ettiğine yönelik iddiaların gündemden düşmemesi ve yargılama konusu olması ciddi bir tenakuz oluşturuyor. Bir yanda asker-sivil ilişkilerini normalleştiren, ordunun pozisyonunu çağdaş demokrasilerdeki görünüme çekmeye çalışan bir anlayış var, diğer yanda siyasete ve demokrasiye müdahale etme alışkanlığından kurtulamayan kişilerle ilgili iddialar...

Bu süreçte Orgeneral Başbuğ'un işinin hiç de kolay olmadığı görülmektedir. "Komutanım" dediği emekli generallerin yargı önüne çıkarılması, muvazzaf askerlerin gözaltına alınmaları, basında çıkan eleştirilerin sayısının ve şiddetinin artması, ister istemez rahatsızlık verecek ve çok da alışık olunmayan durumlardır. Başbuğ'un bir kısım ifadeleri günlerdir ciddi şeklde eleştiriliyor. Bu eleştirilerin hukuka atıf yapması, bir kurumu yıpratmaya dönük siyasi değerlendirmeler olarak bir kenara atılmasını zorlaştırıyor. Başbuğ genel anlamda süreçlerin önünü tıkamayan ve yargılamalara yönelik karşı söylem üretmeyen bir tutum içindeydi. Doğrusu bu tutum ciddi bir soğukkanlılık ve feraset içeriyordu. Son günlerde ise üzerindeki baskıları, bazı söylemlerle gündem oluşturarak balanse etmeye çalışan bir yaklaşım görünüyor.

Bu süreçte herkesin sorumluluk duygusuyla, tüm duyarlılıkları gözeterek ve dengeleri bozmadan hareket etmesi önemli.

En önemlisi de aklı selimden, sağduyu ve basiretten ayrılmadan demokratik kurum ve kuralları işler tutmak, hukuka ve demokrasiye güvenerek, sabırla yola devam etmektir.