Gündem

Başbakan’ın alaturka demokratlığı

'Küreselleşmiş bir dünyada evrensel hukuk, evrensel adalet, hakkaniyet ve vicdan duygusu ön plandadır'

20 Haziran 2013 00:27

Sedat Aygün

Gezi Parkı Eylemleri, devlet ve devletin tüm ideolojik aygıtlarıyla 15 haziran akşamı 20.50 civarında acımasız bir müdahaleyle sonuçlandırılmaya çalışılmıştır. Yaşanılan ve nihai anlamda gelinen süreç herkesin malumudur. Tam anlamıyla meşru bir talep haksız bir biçimde bastırılmaya çalışılmış ama bu başarılamadığı gibi olayların gelişimi tüm ülke geneline yayılarak halkın önemli bir kesimi tarafından benimsenmiştir. Belki klasik bir laftır ama artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı gayet açıktır. On bir yıla yaklaşan iktidarı boyunca hemen hemen her konuda hakkaniyetten söz eden, yeni bir demokratlık anlayışı iddiasında olan Başbakan, gelinen süreçte alaturka bir demokratlığı tercih etmiştir. Nedeni ise gayet açıktır. Kendisini toplumun uhrevi yol göstericisi ve toplumun babası olarak gören Başbakan dayatmacı, kibirli, yukardan bakan, buyurgan tavrını göstermeye devam edeceğini ispatlamıştır. Geçmişte temsil etttiği kesimler düşünüldüğünde askeri vesayetten haklı olarak şikayet eden Başbakan, şimdi ise başka bir vesayet anlayışında halkın diğer kesimlerini karşısına almakta bir beis görmemektedir.

Özgürlükçü ve demokrat kesimler geçmişte toplumun belli kesimi haksızlığa uğradığında bunu nasıl tarihe geçmişlerse şimdi de Başbakan’ın uygulamalarını tarihe geçeceklerdir. 1990 yılların özellikle ikinci yarısında Erdoğan’ın temsilciliğini yaptığı kesimler de dahil herkes için orijinal demokrasi isteyen özgürlükçü demokratlar şimdi de daha büyük bir güce erişen Başbakan’a da orijinal demokrasiyi hatırlatmaktadır. Geçmişte haksızlığa uğradığını düşünen (malum konularda haklı da olan) Erdoğan artık küreselleşmiş bir dünyada alaturka demokrasinin yeri olmadığını anlamak zorundadır. Küreselleşmiş bir dünyada evrensel hukuk, evrensel adalet, hakkaniyet ve vicdan duygusu ön plandadır. Devamlı güçlü ekonomiden bahseden ve ülke ekonomisinin büyüdüğünden söz eden (adaletsiz gelir dağılımına rağmen) Başbakan şunu bilmelidir ki güçlü bir ekonomi, güçlü ve şeffaf bir demokrasi anlayışı ile anlamlı hale gelir. Oysa ki şu anki ruh hali ve uygulamalarıyla Başbakan, ekonomiden aldığı güçle Çin’in pozisyonuna çılgınca ilerlemektedir.

Alaturka demokratlığın iflah olmaz bir temsilcisi gibi davranan, AB’ni Şangay’ı örnek göstererek  tehdit eden, yazarları işten attıran, basını baskı altına alan, iş dünyasını ve sendikaları tehdit eden, halkının önemli bir kesimini karşısına alan, toplumu keskin bir kutuplaşmanın eşiğine getiren, en makul demokratik bir hak arama faaliyetini kendine bir kalkışma olarak gören, hatayı kendisinde görmeyip ucuz bir yolla bunu dış güçlere bağlayan bir Başbakan alaturka demokrat değildir de nedir?
                    
Geçmişte de bugün de siyasette güçlü bir pozisyon elde etmeyi başarmış tüm yapılar güçsüzken demokrat olmayı şiar edinirken, iktidara geldiklerinde ise demokrat davranmamayı tercih etmişlerdir. Hatırlarsanız Başbakan’ın örnek aldığı Adnan Menderes’te "yeter söz milletindir" anlayışı ile iktidara gelmiş ama sonra antidemokratik uygulamaları tarihe geçmiştir. Sonra ise daha antidemokratik yani militarist bir anlayışın kurbanı olmuştur. Oysa ki siyaset anlayışı ne olursa olsun iktidara gelen bir yapı esas anlamda güçlüyken orijinal demokrasi’yi uygularsa ancak o zaman adaletten bahsedebilirsiniz. Ama güçlü iken demokratlığa dair yapmayı tercih etmediğiniz veya yapamadığınız her şey iktidarınızın sonunu da getirebilir.
                  
Artık Başbakan’ın karşısında eskisi gibi bir vesayet anlayışı yok ve bu durum ruh haline yansıyarak kendisini daha da coşturuyor ve cesaretlendiriyor olabilir. Ama pas geçmemesi gereken çok net bir şey var. Geçmişte vesayetin her türlüsüyle karşılaşmış bir Başbakan’ın karşısında artık halkın çok önemli bir kesimi var. Yani meşru bir muhalefet var. Gücüne güvenerek bu şekilde davranma eğilimini sürdürecek bir Başbakan temsil ettiği kesimleri de uzun vadede karşısına alır. Çünkü insanlar siyasi, dinsel, sosyolojik eğilimleri ne olursa olsun kendilerine sürekli buyurgan bir edayla davranan birini ilelebet sırtlarında taşımazlar. Gün gelir sırtlarından atmayı da bilirler. Başbakan’ın 1789 Fransız Devrimi sonucunda evrenselleşmiş üçlemeyi yeniden hatırlaması gerekir. ÖZGÜRLÜK,EŞİTLİK,KARDEŞLİK……