Politika

Başbakan'a açık mektup!

Özkök'ten Başbakan'a 'Türkiye’de eli kalem tutan insanların ne hale getirildiğini görmek mi istiyorsunuz?'

01 Ekim 2010 03:00



SAYIN Başbakan,

Bu size açık bir mektuptur.

Türkiye’de eli kalem tutan insanların ne hale getirildiğini görmek mi istiyorsunuz?

İşte size çarpıcı, kanatıcı, ıstırap verici, düşündürücü bir örnek.

Vatan Gazetesi yazarı Ruşen Çakır’ın dünkü yazısından bir bölüm:

“Öte yandan, o yayının ardından Avcı ile düzenli bir şekilde haberleştik.(Dinleme kayıtları bunu doğrulayacaktır!)”

“İleri demokrasi ülkesi” Türkiye’nin önde gelen yazarlarından biri, gazetecilik ilişkilerini kanıtlamak için, kendisini dinleyenleri alenen şahit gösteriyor.

Neden? Çünkü, bazıları, Hanefi Avcı neden onu aradı diye eleştiriyormuş.

¡ ¡ ¡
Şimdi elimizi vicdanımıza koyarak söyleyelim.

Ruşen Çakır kim?

Darbeci mi? Ulusalcı mı? Ergenekoncu mu? Şucu mu, bucu mu?

İt mi, uğursuz mu? Mafya mensubu mu? Yoksa “beyaz” işine mi bulaşmış?

Türkiye’nin en tarafsız kalma gayretinde olan yazarlarından, düşünürlerinden biri.

AK Parti’ye düşmanlığı yok.

Kimseye yok.

Ama bakın, muhteşem bir istihza ile, “telefonunu dinleyenleri” kendine şahit olarak gösteriyor.

Nedir bu Allah aşkına?

Yasa dinlemezliğin, şantajın geldiği nokta mı?

Bir “1984” paranoyası mı?

Büyük bir “şaka” mı?

Yani artık psikolojik vahşet haline dönüşen bir kanun tanımazlıkla alay etme noktası mı?

Ya da “İleri demokrasiye geçtik” diyenlere en büyük hakaret...

¡ ¡ ¡

Kimse kılını kıpırdatmıyor.

Daha doğrusu kıpırdatamıyor.

Düşünebiliyor musunuz, masumiyetimizi kanıtlamak için artık illegal telefon kayıtlarını referans göstereceğiz.

Böyle bir komedi, böyle bir dram, böyle bir trajedi, böyle bir utanmazlık olabilir mi?

Türkiye’nin bütün düşünen kafalarının kaderi, teknik imkânları kanunsuz şekilde kullanan beş on adamın elinde.

Kim kafasını kaldırsa, balyoz iniyor.

Sırasını savan rahatlıyor, sırasını bekleyen cehennemin kapısında sırasını bekliyor.

Bunun adı da “ileri demokrasi” oluyor.

¡ ¡ ¡

Yazımı, Ruşen Çakır’ın son cümlesi ile bitiriyorum:

“Günümüz Türkiye’sinde iyi bir gazeteci olmak için cesaretten çok vicdana ihtiyaç var.”

Kendine gerçekten gazeteci diyebilen herkes bu cümleyi çerçeveletip, başucuna asmalı.

Ve Başbakan Erdoğan’a bir soru:

Sayın Başbakan; kanunsuz dinleme konusu artık ciddi biçimde ele alınmayı hak etmiyor mu?

Unutmayın, siz de bir dinleme mağdurusunuz.

Araya sıkışmış iki küçük cümlenin şifresi

Geçen pazartesi günü, Başbakan Erdoğan’a destek veren “liberal aydınlardan” birinin yazısını okuyorum.


Araya küçük iki cümle sıkıştırmış

Bu arkadaşların çoğu ile aynı mahallelerde büyüdüğümüz için, dillerini, dertlerini lügatlerini iyi bilirim.

Şifrelerini rahat çözerim.

Liberal yazar, Başbakan’la “Kürtlere anadilde eğitim hakkı verilmesi” konusunda görüş ayrılığına düşmüş.

O anadilde eğitim hakkının verilmesinden yana, Başbakan değil.

Liberal yazar “Bak” diyor... 

Referandum öncesi kimlerle birlikteydin, şimdi kimlerle birliktesin.”

Lafın anlamı açık.

Hafif şantaj kokuyor.

Yani “Biz desteğimizi çekersek, durumun iyi olmaz” türünden bir aba altı mesajı var.

Belli ki “anadilde eğitim” konusu; Başbakan’la; tahakküme, dediğini yaptırmaya alışmış despot aydın takımı arasına kara kedi gibi girmiş.

Ha bu arada küçük bir ayrıntı.

İmralı’da Öcalan’la konuşan avukatları, kendisinin “Anadilde eğitim konusunda fazla ısrarcı olunmamasını” tembih ettiğini söylediler.

Anadilde eğitim konusunda Öcalan’dan bile ileride duran arkadaşların İmralı sakinine mesajlarının ne olacağını da çok merak ediyorum.






(Ertuğrul Özkök -Hürriyet)