Başbakan Binali Yıldırım, "10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile büyük sorunlar yaşadıklarını" savunarak bir anısını anlattı. "Bir tane genel müdür yardımcısı ve o genel müdür yardımcısı kararnamesi döndükten sonra benim karşıma geçti sırıtarak ‘Naber Bakan bey’ dedi" ifadesini kullanan Yıldırım, "‘Benim patronum cumhurbaşkanı sen değilsin’ demektir bu. Vesayet odağı bir bu anayasanın kendisi. Bu anayasa darbeden sonra kurulmuş ve insanlar sorgulayamamış bile" diye konuştu.
Başbakan Binali Yıldırım, İzmir Konak Meydanı’ndaki Saat Kulesi’nin önünde gerçekleştirilen Habertürk-Bloomberg ortak yayınında ‘Türkiye’nin referandumu; Gençler Başbakana Soruyor’ programına katıldı.
Hürriyet'te yer alan habere göre Yıldırım, şunları söyledi:
"Kılıçdaroğlu kendin için çalış da iktidara gel"
“Kılıçdaroğlu da diyor ki ‘Biz Binali bey için çalışıyoruz.’ Niye benim için çalışıyorsun, kendin için çalış da iktidara gel. Ben Başbakan olarak eğer temsil ettiğim makamdan vazgeçiyorsam bunun bir anlamı var. Yaşadığımız olaylar en son 5 Temmuz bu değişikliğin şart olduğunu ortaya koydu. Türkiye’nin mutlaka kuvvetli bir iktidar olması lazım. Çünkü içerden ve dışarıdan gelecek tehditlere karşı dimdik durabilsin”
"Ahmet Necdet Sezer ile çok sorunlar
yaşadık ama yutkunduk"
“Biz Ahmet Necdet Sezer ile çok sorunlar yaşadık. Ama yutkunduk yutkunduk aman kriz çıkmasın diye hep alttan aldık. Ne oldu yapmamız gerekenlerin 3’te birini ancak yapabildik, 3’te ikisini engellediler. Ben bakanım bir tane genel müdür yardımcısı değiştireceğim başbakan imzalıyor, cumhurbaşkanına gönderiyor cumhurbaşkanı imzalamıyor, geri gönderiyor. Bir tane genel müdür yardımcısı ve o genel müdür yardımcısı kararnamesi döndükten sonra benim karşıma geçti sırıtarak ‘Naber Bakan bey’ dedi. ‘Benim patronum cumhurbaşkanı sen değilsin’ demektir bu. Vesayet odağı bir bu anayasanın kendisi. Bu anayasa darbeden sonra kurulmuş ve insanlar sorgulayamamış bile. Bu anayasa yüzde 93 ile kabul edildi. Yüzde 7’si hayır verdi. Niye başta silahlı adamlar var, sıkıysa itiraz et. Kılıçdaroğlu da diyor ki ‘Ben de hayır oyu verdim.’ Güzel, işte biz şimdi hayır verdiğin anayasayı değiştiriyoruz. Şimdi evet vermesi gerekir. Ben koltuk meraklısı değilim memleket meraklısıyım”
"Parlamenter sistem değil bizim ki darbe sistemi"
“Özal dönemi 1980-1992 tek başına iktidar. Büyüme oranı yüzde 5.1, dünyada oran 2.9, neredeyse 2 katı büyümüş çünkü tek başına iktidar. 1992-2001 arası dünya ortalaması yüzde 3, bizim büyümemiz yüzde 2.2. Dünya ortalamasının da altına gitmişiz. 28 Şubat olmuş, koalisyonlar olmuş, 2001 krizi gelmiş. Sonra AK Parti gelmiş, dünya ortalaması 2.9, AK Parti iktidarında büyüme 5.95 iki katını bulmuş. Parlamenter sistemde de var ama süreklilik lazım Türkiye'ye. 1 kazanacak, bir sonraki dönem kazandığını kaybedecek. Tekrar kazanacak, tekrar kaybedecek. Sonunda mehter gibi bile olmuyor. Orada iki ileri, bir geri elde bir kalıyor. Bunda bir ileri, iki geri. Eğer Türkiye 1992'den bu tarafa tek parti iktidarı ile yönetilseydi, Türkiye bugün 3 kat büyümeyecek 5 kat büyüyecekti. 220 milyar dolardan, 800 milyar dolara çıktık. Vatandaş seçerken hükümeti seçecek. Bu sistemde hükümeti seçmiyorsun. Başbakan'ın kim olacağını bilmiyorsun. Sadece milletvekili seçiyorsunuz, partilere oy veriyorsunuz. Sonra Ankara'da pazarlıklar başlıyor. Tek başına iktidar olabilecek oyu alamadıysa pazarlıklar başlıyor. Eğer tek parti oy alamadıysa. Hatırlayın 5,5 ay hükümet kurulamadı. Parlamenter sisteme benzemiyor bizimki. Bizim ki darbe sistemi. Darbeyi yapanlar bir anaysa yaptılar, parlamenter sisteme göre yaptılar. Ama cumhurbaşkanına başbakandan fazla yetki koydular. Başbakanın sorumluluğu var cumhurbaşkanın sorumluluğu yok. Cumhurbaşkanın yetkileri fazla, başbakanın yetkileri daha az. Peki bu sistemde nasıl yol alacağız. Biz diyoruz ki birinden biri olsun. Tersine dönemeyiz”
"Cumhurbaşkanı başka Meclis başka partiden olursa"
‘Güçlü bir yürütme olacak, ama sistem cumhurbaşkanı başka partiden meclisin çoğunluğunu başkan parti sağlarsa o zaman cumhurbaşkanı ve meclisteki parti arasında çatışma olmaz mı’ sorusuna karşılık Başbakan Yıldırım, şöyle konuştu:
“Bu olabilir halkın tercihidir. Belediyelerde de oluyor, mesela Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li ama meclisi AK Parti üyeleri daha fazla. Sıkıntı yaşıyor madem niye bırakmıyor? Uzlaşacak. Bu sistem uzlaşmayı gerektiriyor. Bizim milletimiz genelde işi baştan sağlama alır. Diyelim ki oldu. Ben söyleyeyim. Şimdi ilk defa bu sistem vatandaş iki seçme hakkına sahip; bir meclisi seçiyor bir de cumhurbaşkanını seçiyor. Yeni sistem kuvvetler ayrılığını keskin çizgilerle belirliyor. Mevcut sistemde o yok. Mevcut sistemde hükümet meclisten çıkan hükümet meclisin tepesine çöküyor, istediğini yaptırıyor. Meclis bir anlamda hükümetin emrinde. Bunda öyle değil. Diyelim ki anlaşamadılar. Diyor ki cumhurbaşkanı bana yetki verdin. Ne zaman anlaşmazlık olur; Bir kanun çıkarırlar, filanca işi iptal ediyoruz. Bu kanuna karşı cumhurbaşkanının anayasa mahkemesine götürme yetkisi var. Anayasa Mahkemesi de bakıyor iptal ediyor veya tamam diyor. Başka bir araç da var. Cumhurbaşkanı diyebilir ki ‘Ben seçime gidiyorum.’ Yalnız bu önemli bir karar, çünkü mecliste otomatik seçime gidiyor. Aynı belediye meclis seçimleri gibi. Şimdi kendisini seçime götürecek bir karara karşı, meclis ne yapacak? Anlaşacak, uzlaşacak. Aynı hakkı meclise de veriyor.”
"Biz Amerika'yı kopyalamak zorunda değiliz"
“Her ülkenin stili var. Biz devlet geleneğinden geliyoruz. Selçuklu, Osmanlı. Dünyada esaret altına girmeyen iki ülkeden biri Türkiye. Bizim tarihimiz binlerce yıl geriye gidiyor. ABD'yi kopyalamak zorunda değiliz. Ben sizin dediğinizi anladım. Başkan'a çok mu yetki veriliyor? Önüne kimse geçemeyecek, astığı astık, kestiği kestik. Böyle bir şey yok. Okumuyorlar, millete de anlatmıyorlar. Cumhurbaşkanı'nın görevi ülkeyi yönetmek. Meclis'in görevi yasa çıkarmak. Yasayı gençlerin bir ihtiyacı var diye çıkartacak mesela. Bu yasayı Meclis'in çıkartma yetkisi var. Cumhurbaşkanı'nın bununla ilgili yetkisi yok. Kanun yapma yetkisi Meclis'in, o kanuna göre işleri yerine getirmesi Cumhurbaşkanı'nın. Cumhurbaşkanı bu işlerini kararname ile yapacak. Tıpkı şimdiki sistemde olduğu gibi. Başbakan var, Bakanlar Kurulu ve Bakanlar Kurulu kararı var. Yönetmelik var, tüzük, Başbakanlık Genelgesi var. Bunların Meclis'le işi yok. Türkiye'nin bir bölgesinde salgın hastalık var, karar alacaksın müdahale edeceksin. Anayasada kanunla yapılması öngörülen konular asla Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin yetkilerine dahil değildir”