Politika

Başbakan Erdoğan'ın konuşmasının tam metni

Başbakan Erdoğan'ın, AKP 4. Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşmanın tam metni

30 Eylül 2012 17:11

SEVGİLİ!

EN SEVGİLİ !

EY SEVGİLİ !

UZATMA DÜNYA SÜRGÜNÜMÜ BENİM…

ÜLKENDEKİ KUŞLARDAN NE HABER VARDIR?

MEZARLARDAN BİLE YÜKSELEN BİR BAHAR VARDIR;

AŞK CELLADINDAN NE ÇIKAR, MADEM Kİ YAR VARDIR;

YOKTAN DA,VARDAN DA ÖTEDE BİR VAR VARDIR;

HEP SUÇ BENDE DEĞİL, BENİ YAKIP YIKAN BİR NAZAR VARDIR;

O ŞARKIYA ÖZENİP SÖYLENECEK MISRALAR VARDIR;

SAKIN KADER DEME, KADERİN ÜSTÜNDE BİR KADER VARDIR;

NE YAPSALAR BOŞ, GÖKLERDEN GELEN BİR KARAR VARDIR;

GÜN BATSA NE OLUR, GECEYİ ONARAN BİR MİMAR VARDIR;

YANMIŞSAM, KÜLÜMDEN YAPILAN BİR HİSAR VARDIR;

YENİLGİ YENİLGİ BÜYÜYEN BİR ZAFER VARDIR

SIRLARIN SIRRINA ERMEK İÇİN SENDE ANAHTAR VARDIR;

GÖĞSÜNDE SÜRGÜNÜNÜ GERİ ÇAĞIRAN BİR DAMAR VARDIR

SENDEN ÜMİT KESMEM, KALBİNDE MERHAMET ADLI BİR ÇINAR VARDIR!

SEVGİLİ,

EN SEVGİLİ,

EY SEVGİLİ…

Rabbim’e hamdediyorum…

Rabbim’e, bize bugünleri yaşattığı için, işte bu heyecanı, bu coşkuyu yaşattığı için hamdediyorum…

Bize sabrın, bize direnmenin, bize sebatın değerini öğrettiği için Rabbim’e hamdediyorum.

Kalbimize, ülkeye hizmet, millete hizmet, halka ve Hakk’a hizmet aşkını, sevdasını, tutkusunu veren Allah’a hamdediyorum...

Hepsinden öte; bize, böyle bir muhabbet bahşettiği için, bize böyle yol arkadaşları nasip ettiği için, bize sizlerle yol yürümeyi mukadder kıldığı için rabbime sonsuz hamdediyorum.

Bu salonda Türkiye var; 7 coğrafi bölgesiyle, 81 vilayetiyle, tüm renkleriyle, tüm çiçekleriyle bu salonda 75 milyon var.

Bu salonda Ortadoğu var, Balkanlar var, Kuzey Afrika var, Kafkasya var, Avrupa, Asya, Afrika var.

Bu salonda kardeşlik var, dostluk var, muhabbet var.

Bugün, değil Türkiye’nin, dünyanın kalbi bu salonda atıyor.

Bugün insanlığın kalbi bu salonda atıyor.

Sizin buradaki heyecanınız, sizin coşkunuz, sizin engin yürekleriniz bugün buradan tüm dünyaya umut dağıtıyor.

İşte ben bu salonda Türkiye’yi selamlıyorum.

Bu salondan Türkiye’yi selamlıyorum, 75 milyon aziz milletimi en kalbi duygularımla, samimiyetle, muhabbetle, kalpten selamlıyorum.

Edirne’nin Meriç İlçesi Akıncılar Köyü’nden, Kars’ın Digor İlçesi Uzunkaya Köyü’ne kadar; Muğla’nın Datça İlçesi Cumali Köyü’nden Hakkari’nin Şemdinli İlçesi Yaylapınar Köyü’ne kadar; Sinop’tan Mersin’e, Van’dan İzmir’e, Erzurum’dan İstanbul’a kadar bu aziz vatan toprağı üzerinde nefes alıp veren her bir kardeşimi gönülden selamlıyorum.

Buradan Bakü’yü, Lefkoşe’yi selamlıyorum.

Saraybosna’ya, Üsküp’e, Belgrad’a, Kırcaali’ye, Gümülcine’ye buradan selamlarımı gönderiyorum.

Erbil’e, Süleymaniye’ye, DOHUK’a, Bağdat’a, Basra’ya buradan selamlarımı gönderiyorum.

Kabil’e, İslamabad’a, Sana’ya, Mogadişu’ya, Dares Selam’a, Tunus’a, Cezayir’e, Rabat’a, Trablus’a, Kahire’ye buradan selamlarımı gönderiyorum.

 Buradan, kardeşliğin ruhunun en güçlü şekilde yükseldiği bu salondan, Ramallah’a, Nablus’a, Gazze’ye, oradaki can kardeşlerimize selamlarımı gönderiyorum.

Bugün buradan Suriye’nin bütün kahramanlarını saygıyla selamlıyorum…

Dera’ya, İdlib’e, Rakka’ya, Halep’e, Şam’a, orada bağımsızlık mücadelesi veren, orada insanlık mücadelesi veren kardeşlerime yürekten selam gönderiyorum…

Bu muhteşem salondan, insanlığa bir anıt gibi yükselen Kudüs’ü hasretle selamlıyorum.

Bu görkemli salondan, sevgililer sevgilisinin şehri Medine’yi, kıblemiz Mekke’yi hürmetle selamlıyorum.

Avustralya’dan Brezilya’ya, Japonya’dan Kanada’ya kadar yeryüzündeki tüm dost ve kardeş başkentlere, tüm dost ve kardeş halklara Türkiye’nin dostluk, kardeşlik, dayanışma mesajlarını iletiyorum.

Bugün aramızda bulunan, bugün bu coşkumuzu bizimle paylaşan, sevincimize sevinç katan, dost ve kardeş ülkelerden gelmiş çok değerli misafirlerimizi;

Mısır Cumhurbaşkanı Sayın Mursi’yi, Kırgızistan Devlet Başkanı Sayın Atambayev’i, Irak Meclis Başkanı Sayın Nuceyfi’yi, Sudan Devlet Başkan Yardımcısı Sayın Taha’yı, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Haşimi’yi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Küçük’ü, Irak Bölgesel Yönetim Başkanı Sayın Barzani’yi, Pakistan Eyalet Başbakanı Sayın Şerif’i, Bosna Hersek eski Devlet Başkanı Sayın Sılayzic’i, Lübnan eski Devlet Başkanı Sayın Cemayel’i, Almanya eski Başbakanı Sayın Schröder’i, Pakistan eski Başbakanı Sayın Gilani’yi, Tunus Ennahda Haraketi Lideri Sayın Gannuşi’yi, Filistin Hamas Lideri Sayın Meşal’i, Avrupa Parlamentosu Grup Başkanı Sayın Zahradil’i, Asya Parlamentolar Asamblesi Grup Başkanı Sayın Çang’ı ve diğer bütün misafirlerimizi selamlıyor, hepsine hoşgeldiniz diyorum.

Yine bugün, bu salondan, AK Parti teşkilatının tüm mensuplarını, tüm yol arkadaşlarımı yürekten selamlıyorum.

Bu teşkilat, inanın tüm övgüleri ziyadesiyle hak ediyor.

14 Ağustos 2001’den bugüne kadar, AK Parti Teşkilatı’nda görev almış, kurucularımızdan Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyelerimize, Genel Başkan Yardımcılarımız’dan Bakanlarımız’a, Milletvekillerimiz’den İl, İlçe Başkanlarımız’a, mahalle, belde, köy temsilcilerimizden sandık müşahitlerine kadar tüm gönüldaşlarımı selamlıyorum.

Teşkilatımızda görev yapmış, kendileriyle birlikte yol yürüdüğümüz, bugün aramızda bulunmayan, ahirete irtihal etmiş kardeşlerimi rahmetle, minnetle yad ediyorum. Mekanlarının cennet olmasını Allah’tan niyaz ediyorum.

Elbette ki kadın kollarımızı bugün hassaten selamlıyorum…

TERKEN HATUN’UN, NİLÜFER HATUN’UN, HAYME ANA’NIN, NENE HATUN’UN, HALİME ÇAVUŞ’UN yol arkadaşları, gönüldaşları, onlar kadar yürekleri millet sevdasıyla çarpan hanım kardeşlerimi selamlıyorum.

Anadolu’yu, Trakya’yı, 780 bin kilometrekarenin tamamını bir anne şefkatiyle, hanım nezaketiyle adeta bir oya gibi, bir nakış gibi işleyen hanım kardeşlerimize, kadın kollarımızın tüm mensuplarına bugün bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.

Gençler! Sizleri unutmak hiç mümkün mü?

AK Parti’nin, bu AK Teşkilat’ın, alnı ak, yüreği ak, bahtı ak gençleri, sizleri bugün bir kez daha gönülden selamlıyorum.

Daha bu yola çıkarken, gençler, sizlere büyük bir itimatla bağlandım, sizlere ARİF NİHAT ASYA’nın o muhteşem dizeleriyle şöyle seslendim:

DELİKANLIM! İŞARET ALDIĞIN GÜN ATANDAN,

YÜRÜYECEKSİN! MİLLET YÜRÜYECEK ARKANDAN,

SANA SELAM GETİRDİM ULUBATLI HASAN’DAN

SEN Kİ, BURÇLARA BAYRAK OLACAK KUMAŞTASIN;

FATİH’İN İSTANBUL’U FETHETTİĞİ YAŞTASIN…

Bu hareket, en çok da sizlerin omuzlarında yükseldi gençler…

Dava taşını gediğine sizler koydunuz.

Genç yaşınıza rağmen, bin bir başlı kartalı sizler taşıdınız.

Sizlere her zaman inandım, her zaman güvendim.

Çünkü sizler, kökü mazide olan atinin mensuplarısınız.

Sizler, Sultan Alparslan’ın, Sultan Kılıçarslan’ın, Nurettin Zengi’nin, Şarkın Sevgili Sultanı Selahattin Eyyubi’nin, Sultan Fatih’in, Yavuz Selim’in, Sultan Süleyman’ın, Gazi Mustafa Kemal’in ve onların ordularındaki kahraman neferlerin torunlarısınız.

Sizler, bu topraklar üzerinde öyle bir kaynaktan, öyle bir çeşmeden besleniyorsunuz ki…

O çeşmeden Ahmet Yesevi’nin öğütleri akıyor.

O çeşmeden Hacı Bektaş Veli’nin, Hacı Bayram Veli’nin tavsiyeleri akıyor.

O çeşmeden Şeyh Edebali’nin, Akşemseddin’in, Molla Gürani’nin, elbette Türkçe’nin Sultanı Yunus Emre’nin, elbette Kürtçe’nin Sultanı Ahmede Hani’nin, elbette gönüllerin Sultanı Mevlana Celaleddini Rumi’nin satırları akıyor.

Siz, Fuzuli’nin, Mehmet Akif’in, Necip Fazıl’ın, Nazım Hikmet’in, Sezai Karakoç’un dizelerinin aktığı o çeşmelerden gönül dünyanızı beslediniz…

Yarınlarımız olan, istikbalimiz olan, umudumuz olan gençler, yarının siyasetçileri, yarının idarecileri; bugün sizleri çok farklı, çok daha samimiyetle, çok daha muhabbetle selamlıyorum.

Buradan, sınır karakollarında, gözünü değil, gönlünü namlunun ucuna koyarak vatanının nöbetini tutan genç Mehmetler’i, Mehmetçikler’i, askerimizi, polisimizi özellikle selamlıyorum.

Saraybosna’da, Kosova’da, Somali’de, Lübnan’da, Afganistan’da Türkiye’nin mertliğinin, yiğitliğinin, kadirşinaslığının, Türkiye’nin barışa olan sevdasının neferleri olan Mehmetlerimiz’i selamlıyorum.

Elbette bugün buradan, nurlarıyla geleceğimizi, ışıklarıyla yolumuzu aydınlatan tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi, Allah’ın selamıyla, rahmetiyle, bereketiyle selamlıyorum…

Onlara minnet hissiyatımızı ifade etmekte kelimeler gerçekten kifayetsiz kalıyor…

Mehmet Akif’in şu muhteşem dizeleriyle tüm şehitlerimize buradan bir kez daha sesleniyor ve diyorum ki:

ASIM’IN NESLİ DİYORDUM YA, NESİLMİŞ GERÇEK,

İŞTE ÇİĞNETMEDİ NÂMÛSUNU ÇİĞNETMEYECEK.

ŞÜHEDA GÖVDESİ, BİR BAKSANA, DAĞLAR TAŞLAR,

O RÜKU OLMASA DÜNYADA EĞİLMEZ BAŞLAR.

VURULUP TERTEMİZ ALNINDAN, UZANMIŞ YATIYOR,

BİR HİLAL UĞRUNA YA RAB, NE GÜNEŞLER BATIYOR.

EY BU TOPRAKLAR İÇİN TOPRAĞA DÜŞMÜŞ ASKER!

GÖKTEN ECDAD İNEREK ÖPSE O PAK ALNI DEĞER.

NE BÜYÜKSÜN Kİ KANIN KURTARIYOR TEVHİDİ

BEDR’İN ARSLANLARI ANCAK, BU KADAR ŞANLI İDİ.

SANA DAR GELMEYECEK MAKBERİ KİMLER KAZSIN,

‘GÖMELİM GEL SENİ TARİHE’ DESEM SIĞMAZSIN.

SEN Kİ, ASARA GÖMÜLSEN TAŞACAKSIN, HEYHAT…

SANA GELMEZ BU UFUKLAR, SENİ ALMAZ BU CİHAN.

EY ŞEHİD OĞLU ŞEHİD, İSTEME BENDEN MAKBER,

SANA AĞUŞUNU AÇMIŞ DURUYOR PEYGAMBER…

Tüm şehitlerimizle birlikte, gazilerimizle birlikte, onların eli öpülesi annelerini, onların eli öpülesi babalarını da buradan selamlıyorum.

Şehitlerimizin tüm annelerine, babalarına, şehitlerimizin geride kalanlarına diyorum ki: O şehitler, kanlarıyla vatan toprağını sulayıncaya kadar sizlerin yavrularıydı; onlar şimdi bizim yavrularımız, onlar şimdi bu milletin evlatları.

Buradan bir kez daha söz veriyorum… Şehitlerimizin hatırasını asla yere düşürmeyeceğiz.

Şehitlerimiz karşısında asla mahcup olmayacağız.

Şehitlerimizden aldığımız mirası, onlardan devraldığımız emaneti namusumuz, şerefimiz, onurumuz bilecek, şehitlerimizin yüzü suyu hürmetine, canımız pahasına vatan için, millet için çalışmaya devam edeceğiz.

Evet… Her birinizi, aziz milletimi, tüm dostlarımızı, kardeşlerimizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor; Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 4’üncü Büyük Kongresi’nin milletimiz, ülkemiz, demokrasimiz için hayırla vesile olmasını Allah’tan diliyorum.

Sevgili kardeşlerim,

Çok değerli yol arkadaşlarım,

Kıymetli misafirler,

Hanımefendiler, beyefendiler,

Bundan yaklaşık 11 yıl önce, 14 Ağustos 2001’de, AK Parti’yi kurarken,

uzun soluklu bir mücadelenin içine girdiğimizi biliyorduk.

AK Parti’nin mücadelesi, bir medeniyet mücadelesidir, bir adalet

mücadelesidir, bir kalkınma mücadelesidir.

AK Parti, yeni yüzlerle, yeni bir heyecanla, yeni bir coşkuyla kurulmuş;

ama binlerce yıllık tarihin birikimini, tecrübesini, ruhunu ve ilhamını

tevarüs etmiş bir partidir.

Bakın değerli kardeşlerim…

Bundan yaklaşık 950 yıl önce, 26 Ağustos 1071’de, Malazgirt Ovası’nda,

Sultan Alparslan, beyaz atının üzerinden ordusuna şöyle seslenmişti:

EY KUMANDANLARIM, EY ASKERLERİM!

BÜTÜN MÜSLÜMANLARIN MİNBERLERDE BİZİM İÇİN DUA ETTİĞİ ŞU

SAATLERDE, KENDİMİ DÜŞMAN ÜZERİNE ATMAK İSTİYORUM.

YA MUZAFFER OLUR GAYEME ULAŞIRIM, YA ŞEHİT OLUR, CENNETE

GİRERİM.

ASKERLERİM!

İŞTE, ATIMIN KUYRUĞUNU BAĞLADIM.

BİR NEFER GİBİ SAVAŞA GİRECEĞİM.

ÜZERİMDE SULTANLIĞA DAİR HİÇ BİR ALAMET YOKTUR.

ŞEHİT OLURSAM, ÜZERİMDEKİ ŞU BEYAZ ELBİSE KEFENİM OLSUN.

KARDEŞLERİM!

BENİMLE BİRLİKTE SAVAŞMAKTA YA DA BENDEN AYRILMAKTA

SERBESTSİNİZ…

YA RABBİ! SANA TEVEKKÜL EDİYOR, AZAMETİN KARŞISINDA YÜZÜMÜ

YERE SÜRÜYOR VE SENİN İÇİN HARBE GİRİYORUM.

ALLAH’TAN BAŞKA SULTAN YOKTUR.

EMİR VE KADER O’NUN ELİNDEDİR.

İşte bu inanmışlıkla, bu adanmışlıkla, bu azamet ve bu tevazuyla savaşa

giren Sultan Alparslan, yüzlerce yıl sürecek bir sevgi medeniyetinin de

kapılarını araladı.

O sevgi medeniyeti, Osman Gazi’nin ellerinde bir filize, o filiz bir fidana,

o fidan, göklere dal budak salan, toprağın, denizlerin yüzünü kaplayan,

Kafkas Dağları’ndan Alpler’i, Fırat, Dicle’den coşkun Tuna’yı kavrayan

büyük bir çınara dönüştü.

Dikkat ediniz sevgili kardeşlerim…

Bu büyük çınarın, Selçuklu çınarının, Osmanlı çınarının, Cumhuriyet

çınarının gölgesinde kan yoktur.

Bu çınarın gölgesinde ayrım yoktur, ayrımcılık yoktur.

Bu çınarın gölgesinde zulüm yoktur, baskı yoktur, ötekileştirme yoktur.

Bu görkemli çınarın gölgesinde Süleymaniye vardır, Selimiye vardır.

Bu büyük çınarın gölgesinde Mostar Köprüsü vardır, Drina Köprüsü vardır.

Bu çınarın gölgesinde, kervansaraylar, sebiller, medreseler, vakıflar vardır.

Bu çınar, kılıcın değil, silahın değil; sevginin, kardeşliğin, kalemin gücüne

inanan bir medeniyet çınarıdır.

İşte biz, AK Parti olarak, bu büyük çınarın kollarından biriyiz.

Bizim yolumuz, Sultan Alparslan’ın, Melikşah’ın, Kılıçarslan’ın yoludur.

Bizim yolumuz, Osman Gazi’nin, Fatih Sultan Mehmet’in, Sultan

Süleyman’ın, Yavuz Sultan Selim’in yoludur.

Bizim yolumuz, Gazi Mustafa Kemal’in, Merhum Adnan Menderes’in,

Merhum Turgut Özal’ın, Merhum Necmettin Erbakan’ın yoludur.

Yani bizim yolumuz milletin yoludur; bizim yolumuz sevginin, kardeşliğin,

tevazunun, kucaklamanın, birleştirmenin yoludur.

Bakın sevgili kardeşlerim…

Sultan Alparslan’ın, şehit olurken söylediği şu sözler bizim kulağımızda

küpedir…

Son nefesinde diyor ki Sultan Alparslan:

DAHA BİR KAÇ GÜN ÖNCE, YÜKSEK BİR YERDEN ORDUMA BAKIYORDUM.

AYAKLARIMIN ALTINDAKİ TOPRAĞIN, AZAMETİMDEN TİTREDİĞİNİ

HİSSETTİM.

DÜNYANIN HAKİMİ BENİM, KİM BENİMLE BOY ÖLÇÜŞEBİLİR DİYE KENDİ

KENDİMLE KONUŞTUM.

RABBİM BANA, İNSANLARIN EN SEFİLİNİ GÖNDERDİ.

SAVAŞTA YENİLMİŞ BİR ESİR, BİR MAHKUM, BENDEN GÜÇLÜ ÇIKTI,

HANÇERİYLE BENİ DEVİRDİ.

BENİ TAHTIMDAN, BENİ CANIMDAN ETTİ.

Evet… Azamet, kibir, gurur, enaniyet yanıltıcıdır.

Yeryüzünde kibirle yürüyenler, böbürlenerek yürüyenler her zaman

kaybetmiştir.

Diyor ki ŞEYH EDEBALİ:

İNSANLAR VARDIR, ŞAFAK VAKTİNDE DOĞAR, AKŞAM EZANINDA

ÖLÜRLER…

EN BÜYÜK ZAFER, NEFSİNİ, YANİ KENDİNİ TANIMAKTIR.

Diyor ki ŞEYH EDEBALİ:

EY OSMAN! GEÇMİŞİNİ İYİ BİL Kİ, GELECEĞE SAĞLAM BASASIN.

NEREDEN GELDİĞİNİ UNUTMA Kİ, NEREYE GİDECEĞİNİ UNUTMAYASIN.

Evet sevgili kardeşlerim…

Nereden geldiğimizi unutmadık, nereye yürüdüğümüzü de bir an olsun

hatırımızdan çıkarmıyoruz.

Bu büyük dava çınarının bütün köklerinin, bütün dallarının nasihatlerini

kulağımızda küpe yapıyoruz.

Dünyayı titreten Endülüs Devleti’nin sarayına nakşedilmiş, kudretli

sultanların her an gözünün önündeki şu muhteşem hatırlatmayı biz

kulağımızda küpe, kalbimizde nişane olarak taşıyoruz.

VE LA GALİBE İLLALLAH… ALLAH’TAN BAŞKA ZAFER SAHİBİ YOKTUR.

Evet… Bizler, AK Parti teşkilatı olarak, bu yola milletimizin hayır dualarıyla

çıktık.

Biz bu yola milletimizle çıktık.

Salı günü Hakk’ın rahmetine uğurladığımız; sadece Kırşehir’in değil,

Türkiye’nin, dünyanın, insanlığın sesi olmuş, Anadolu’nun Gönül Dağı,

Allah’ın rahmeti üzerine olsun, Neşet Ertaş diyor ki:

DOST ELİNDEN GEL OLMAZSA VARILMAZ

RIZASIZ BAHÇANIN GÜLÜ DERİLMEZ

KALPTEN KALBE BİR YOL VARDIR GÖRÜLMEZ

GÖNÜLDEN GÖNÜLE GİDER YOL GİZLİ GİZLİ…

İşte biz, Neşet Ertaş Usta’nın, Mevlana’dan, Yunus Emre’den, Hacı Bektaş

Veli’den tevarüs ettiği o ruh ile ifade ettiği, o gönül rızasını alarak,

gönülden gönüle köprüler kurarak, gönülleri fethetmek sevdasıyla bu

yola çıktık.

Şunu buradan bir kez daha, açık açık, bütün kalbimle, bütün

samimiyetimle ifade ediyorum:

3 Kasım 2002’de, yüzde 34 ile ilde ettiğimiz zafer, AK Parti’nin değil,

milletin zaferidir.

28 Mart 2004’te, yüzde 42 ile elde ettiğimiz zafer, AK Parti’nin değil, 75

milyonun zaferidir.

22 Temmuz 2007’de, yüzde 47 ile elde ettiğimiz başarı, AK Parti’nin değil,

yoksulların, yolda kalmışların, gariplerin, yeter artık diyenlerin, yeter artık,

söz de karar da milletindir diyenlerin başarısıdır.

21 Ekim 2007’deki, 12 Eylül 2010’daki halk oylamasında elde edilen

yüksek oranlar, AK Parti kadar milletin haykırışıdır.

En son, 12 Haziran 2011’de elde ettiğimiz zafer, sadece AK Parti’nin değil,

milletin, 75 milyonun, dünya üzerindeki tüm mazlumların, mağdurların,

tüm dostlarımızın, tüm kardeşlerimizin zaferidir.

Biz, sadece bize oy verenlerin partisi, sadece bizi seçenlerin iktidarı hiçbir

zaman olmadık, bugün de değiliz.

Biz, kendisine oy verenlerin muhabbetiyle, onların teveccühüyle

yetinenlerden değiliz.

Biz, Türkiye partisiyiz.

Biz, Türkiye’nin, 75 milyonun partisiyiz.

Biz, Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın, Laz’ın, Gürcü’nün, Çerkez’in, Tatar’ın,

Boşnak’ın, Pomak’ın, Roman’ın, yani herkesin partisiyiz.

Biz, Van’ın, Diyarbakır’ın, Çankırı’nın, Eskişehir’in, Aydın’ın, İzmir’in,

Edirne’nin, Sinop’un, Hatay’ın, Konya’nın, Kayseri’nin, 780 bin

kilometrekarenin partisiyiz.

Biz kırmızı çizgilerimizi daha yola çıkarken açıkça ilan ettik.

Dedik ki, biz bölgesel milliyetçilik yapmayacağız.

Dedik ki, biz etnik milliyetçilik yapmayacağız.

Dedik ki, biz dini milliyetçilik yapmayacağız.

Her türlü ayrımcılığı reddeden, 75 milyon insanımızın tamamını

kucaklayan bir anlayışla yola çıktık.

Türkiye’nin ortak paydasının bütün kimlikleri taşıyacak kadar güçlü

olduğuna inanıyorduk.

Bu inançla, hiçbir korkuya, hiçbir endişeye, hiçbir komplekse kapılmadan

demokrasi yolunda, özgürlükler yolunda atılması gereken ne kadar adım

varsa, hepsini de birer birer attık.

10 yıl boyunca hiç kimsenin hayat tarzına karışmadık.

10 yıl boyunca hiçbir dayatmanın, hiçbir baskının arkasında, yanında,

tarafında olmadık.

Tam tersine, herkesin hayat tarzına saygı duyduk.

Herkesin hayat tarzını garanti altına aldık.

Biz, imtiyazlara dokunurken, imtiyazlarla en güçlü şekilde mücadele

ederken, seçme özgürlüğünü, tercih etme özgürlüğünü olabildiğince

genişleten bir iktidar olduk.

Bakın, 14 Ağustos 2001’in öncesinde ve sonrasında, Anadolu’nun,

Trakya’nın şehirlerini, ilçelerini, beldelerini, köylerini ziyaret ettik.

Biz orada ne gördük biliyor musunuz sevgili kardeşlerim?

Biz, Anadolu’nun yoksul köylerinde, ayağında çarığı olmayan çocukların

gözlerindeki ışığı gördük.

Biz, Türkiye’nin yollarına düşmüş, bizim geçeceğimiz yollarda saatlerce

bekleyen, üzerlerinde yamalı elbiseleriyle, yüreklerinde büyük bir umutla

bekleşen yaşlı teyzelerimizi, ninelerimizi gördük.

Sarıldığında, hasretle sarılan, muhabbetle sarılan, umutla sarılan yaşlı

amcalarımızı gördük.

Bağırdığında hançeresinden bağıran, yüreğinden haykıran kardeşlerimizi

gördük.

Bütün olumsuzluklara rağmen yüzlerindeki, gözlerindeki, gönüllerindeki

umudu zor be zor muhafaza etmeye çalışan gençlerimizi gördük.

Onlar bizden ne bekliyordu biliyor musunuz?

Onlar bizden, gelip geçici çözümler değil, köklü çözümler istiyorlardı.

Gazi Mustafa Kemal’in başlattığı, ama bizzat yakın arkadaşları tarafından

inkıtaya uğratılan anlayışın, hoşgörünün, demokrasinin, özgürlüklerin

Türkiye’ye hakim kılınmasını istiyorlardı.

Merhum Adnan Menderes’in, talihsizce, zalimce idam edilmesiyle yarım

kalan reformların devam ettirilmesini istiyorlardı.

Merhum Turgut Özal’la başlayan reformların devam ettirilmesini

istiyorlardı.

Aziz milletimiz bizden, Türkiye’nin kronik sorunlarını çözmemizi,

bu ülkenin önünü açmamızı, bu ülkeyi hak ettiği yere, konuma

yükseltmemizi istiyordu.

Anadolu’nun, Trakya’nın tozlu yollarında biz, üç-beş yılın hasretini değil,

on yılların hasretini, hatta yüzyılların özlemini gördük.

Selçuklu’nun, Osmanlı’nın bakiyesi üzerine kurulmuş bir Türkiye

Cumhuriyeti’nde, milletimin, Selçuklu kadar aziz, Osmanlı kadar

muhteşem bir medeniyet ruhunu talep ettiğini gördük.

İşte AK Parti, 1920’deki Büyük Millet Meclisi ruhunu, 1923’teki kuruluş

ruhunu bugüne taşıyan partidir.

AK Parti, kuruluş ruhuna tamamen aykırı şekilde, otoriterleşen, militarist,

vesayetçi rejimi, demokrasiyle buluşturan, demokrasiyle kucaklaştıran bir

partidir.

AK Parti, Türkiye’yi tarihin akışıyla örtüşen şekilde, tabii mecrasına sevk

eden bir partidir.

AK Parti, Türkiye’yi normalleştiren bir partidir.

AK Parti, korkuları, vehimleri, tedirginlikleri bertaraf eden; refahı, adaleti,

özgürlükleri, hakkı ve hukuku kendisine şiar edinmiş bir partidir.

AK Parti, kurulduğu gün olduğu gibi, bugün de umudun partisidir,

güvenin partisidir, istikrarın partisidir.

Bakın bugün buradan tekrar ifade ediyorum…

10 yıl boyunca hiç kimsenin yaşam tarzına müdahale etmedik, bugün de,

bundan sonra da asla müdahale etmeyeceğiz.

Hiç kimsenin yemesine, içmesine, giyimine, kuşamına, yaşayışına

karışmadık, tercihlerine karışmadık, bugün de, yarın da karışmayacağız.

Herkesin yaşam tarzı bizim teminatımız altındadır.

Değil yüzde 50; yüzde 99’la bile iktidar olsak, yüzde 1’in hakkını,

hukukunu, tercihlerini korumak bizim boynumuzun borcu olarak

kalacaktır.

Biz, çoğunluğun azınlığa hükmetmesine sonuna kadar karşı çıktık ve karşı

çıkıyoruz.

Ancak, azınlığın da çoğunluğa hükmetmesine, azınlığın çoğunluğu

tahakküm altına almasına da biz müsaade etmedik ve etmeyeceğiz.

Şimdi bakın sevgili kardeşlerim…

1940’lı yıllar boyunca, Türkiye’de, millete, milletin değerlerine, milletin

kutsallarına karşı aleni bir savaş yürütüldü.

Bu ülkede camilerin kapılarına kilit vuruldu.

Camiler ahıra, depoya, müzeye çevrildi.

Kur’an-ı Kerim’i öğrenmek de, öğretmek de, okumak da yasaklandı.

Ezan aslına mugayir bir şekle çevrildi.

İnsanların her türlü özgürlüklerine kısıtlama getirildi.

Sakal bıyıktan, giyim kuşama kadar standart bir insan tipi, standart bir

kafa yapısı inşa edilmek istendi.

Bazı vatandaşları makbul görülürken, bazılarına tehdit yaftası yapıştırıldı.

Merhum Adnan Menderes’in tersine çevirdiği bu süreç, 1960

müdahalesiyle maalesef rejimin hücrelerine, rejimin genlerine kadar

işledi.

1960’ta, askeri müdahaleyi yapanlar, Merhum Menderes’i idam edenler,

adeta sonraki Başbakanlar’a şu mesajı verdiler: EĞER, DEVLET İLE MİLLET

ARASINDAKİ MESAFEYİ KAPATIRSANIZ, SONUNUZ İŞTE BÖYLE OLUR.

Evet… O Menderes, ezanı aslına döndürdüğünde, Anadolu’nun her

köşesinde insanlar hüngür hüngür ağladılar.

O Menderes, camilerin kapılarındaki kilitleri söktüğünde, insanlar o

camilerde şükür namazlarını kıldılar.

O Menderes, Kur’an’ın öğretilmesinin, Hazreti Peygamberin hayatının

öğretilmesinin önünü açtığında, millet sevinç gözyaşları içinde

Mushaflarıyla hasret giderdi.

Biz Menderes’le başlayan, milleti, milletin değerlerini esas alan işte bu

anlayışla siyaset yapıyoruz.

Bunun için kendimize MUHAFAZAKAR DEMOKRAT dedik, kendimizi böyle

tanımladık.

Biz her türlü otoriterleşmeye karşı, sınırlı iktidarı, halkın tercihleriyle

belirlenmiş iktidarı savunduk.

Değişimin, toplum mühendislerinin, dış mahreçli teorisyenlerin

tasallutundan çıkartılıp, halkın kendi doğal talepleriyle şekillenen bir

süreç olması gerektiğini ifade ettik.

Değişimin odağına temel hak ve özgürlükleri yerleştirdik.

Demokratik siyasetin, kendi medeniyetimizin değerleriyle, referanslarıyla

yapılabileceğini gösterdik.

Uzlaşma kültürü içinde farklılıkların dile getirilmesinin, hoşgörü

zemininde bir siyasi iklim oluşmasına katkı sağlayacağına inandık.

Hukuk devleti ilkesinin, sadece lafzi olarak değil, fiilen ve tam anlamıyla

hakim kılınması gerektiğini haykırdık.

Devletin siyasi alanda topluma ideoloji dayatan, insanları tektipleştirmeye

çalışan bir mekanizma olmaktan çıkıp, hak ve özgürlükleri garanti altına

alan bir yapı haline dönüşmesi gerektiğini belirttik.

Hiçbir zaman “biz ve diğerleri” anlayışına prim vermedik.

Tam tersine, her çalışmamızda 75 milyonun tamamını kucaklamak için

elimizden geleni yaptık.

Siyaset yaparken de, hükümet icraatlarımızda da ilkelerimizden

sapmadık, popülizme asla tevessül etmedik.

Kıbrıs’tan Ermeni meselesine, ekonomiden teröre kadar her konuda,

ayrıntılara, münferit hususlara değil, meselelerin bütününe baktık, bu

doğrultuda çözümler ürettik.

İç ve dış önümüze çıkan tüm sorun alanlarında daima muhafazakar

demokrat siyaset anlayışımıza uygun davrandık, davranmaya devam

ediyoruz.

Halkı Müslüman olan bir ülkede demokrasinin en iyi şekilde, en ileri

şekilde yaşatılabileceğini, içeride ve dışarıda herkese gösterdik.

Bizim ortaya koyduğumuz bu anlayış, ülkemizin sınırlarını aştı, bütün

Müslüman ülkeler için örnek haline geldi.

Sevgili kardeşlerim…

Biz, tıpkı Malazgirt Ovası’ndaki Sultan Alparslan gibi, kefenimizi giyerek

bu yola çıktık.

Biz, tıpkı Merhum Özal gibi, ALLAH’IN VERDİĞİ CANI, SADECE ALLAH ALIR

diyerek, buna inanarak bu yola çıktık.

Biz, beyaz gömleğimizi, kefenimizi giyerek bu yola çıktık.

Biz çetelerden korkmadık, tehditlere boyun eğmedik, milletin bize tevdi

ettiği emanete canımız pahasına sahip çıktık, sahip çıkıyoruz.

AK Parti ile birlikte, siyaset artık ikbal kapısı değil, millete hizmetin

vasıtasıdır.

Milletin önünde cereyan etmeyen, milleti hesaba katmayan, seçkinci,

statükocu, vesayetçi eski siyaset, AK Parti ile, bizzat millet tarafından

tasfiye edilmiştir.

Bugün artık siyasetin sahibi millettir.

Siyaset, AK Parti ile itibar kazanmış, sorun çözme yeteneği, millete hizmet

etme kabiliyetine kavuşmuştur.

Şeyh Edebali’nin bir başka muhteşem öğüdü, kulağımızda küpedir,

rehberimizdir, yolumuzun ışığıdır: İNSANI YAŞAT Kİ, DEVLET YAŞASIN…

Devlet, kerameti, meşruiyeti kendinden menkul, millete rağmen varlık

kazanan, milletten bağımsız bir yapı asla değildir.

Devlet ile millet arasında asla ve asla mesafe olamaz.

Büyük devlet, milletiyle var olan devlettir; büyük devlet, milletiyle el

ele olan devlettir; büyük devlet, milletinin hukukunu koruyan, adaleti

sağlayan, hürriyeti hakim kılan devlettir.

Hiç kimse, devletin bekasını bahane ederek, hukukun dışına çıkamaz.

Hiç kimse, İÇ DÜŞMANLAR ihdas ederek, milletin ve bireyin hukukunu

çiğneyemez.

Bu ülkede artık hiç kimse, sırtını devlete dayayıp, işkence yapamaz, faili

meçhullerin üzerini örtemez, hakkı, hukuku çiğneyemez.

Hiçbir memur, hiçbir bürokrat, hiçbir siyasetçi, benim vatandaşıma

tepeden bakamaz, üstten konuşamaz, kendisine kutsallık izafe edemez.

Milletin fertleri arasında ayrımcılığı elimizin tersiyle ittik.

MAKBUL vatandaş, TEHLİKELİ VATANDAŞ ayrımını ortadan kaldırdık.

İşte bugün, milletin ekmeğinden artırarak kurduğu İmam Hatip Okulları’nı

tekrar açtık.

İşte bugün, Kur’an öğrenmenin, Siyer-i Nebi öğrenmenin önünü tekrar açtık.

Baş örtülü kız öğrencilerimizin okullarına özgürce gitmesinin, özgürce

eğitim görmesinin yolunu biz açtık.

Biz bugün milleti, en tabi haklarıyla, özgürlükleriyle, özellikle de tercih

özgürlüğüyle buluşturuyoruz.

Biz, dayatma yapmıyor, dayatmalara karşı çıkıyoruz.

Biz, milletin fıtratına aykırı girişimlerde bulunmuyor, böyle girişimlerde

bulunanların karşısında duruyoruz.

Biz, kimseye yaşam tarzı dayatmıyor, herkese kendi yaşam tarzını

dayatanlara rağmen normalleşmeyi sağlıyoruz.

Kendisini üstün olarak, hakim olarak görenlerin horladığı, dışladığı

kesimleri özgürleştiriyor, eşit vatandaşlık anlayışını tesis ediyoruz.

Devletin hücrelerine kadar sirayet etmiş çetelerle mücadele ettik,

mücadele ediyoruz.

Bütün tehditlere, bütün engellemelere, bütün karanlık senaryolara

rağmen bu ülkenin, bu milletin enerjisini tüketen asalaklarla kıyasıya

mücadele verdik, bu mücadelemizi sürdürüyoruz.

Siyasetin üzerinde bir korku unsuru gibi duran müdahalelere geçit

vemedik, hatta o müdahalelerle yüzleştik, o müdahalelerden hesap

sorduk, hesap sormanın önünü açtık, işte bugün de cesaretle hesap

soruyoruz.

Sevgili gençler!

Sevgili kardeşlerim,

Bakın, bugün 20 yaşın, 25 yaşın altında olan gençler, belki AK Parti öncesi

Türkiye’nin manzarasını hatırlamıyor olabilir.

20 yaşın, 25 yaşın altındaki gençler, bu ülkede özgürlüklerin nasıl

kısıtlandığını, bu ülkede demokrasinin nasıl geri kaldığını, bu ülkede

güvenin, istikrarın nasıl tesis edilemediğini, yamalı bohça gibi

koalisyonları, korkuları, tehditleri, yasakları hatırlamıyor olabilir.

Biz, 2002 yılında Türkiye’yi çok zor bir süreçte devraldık sevgili gençler…

10 yıl boyunca, her alanda yaptığımız reformlarla birlikte, devlet ile

millet arasındaki mesafeyi ortadan kaldırdık, demokrasinin standartlarını

yükselttik, dış politikaya itibar, ekonomiye güven ve istikrar kazandırdık.

İşte gençler olarak, tıpkı bizler gibi, sizler de bu ülkeyi, bu milleti,

bu reformları, özellikle de demokrasiyi çok daha ileri seviyelere

taşıyacaksınız.

Milli iradeye canınız pahasına sizler sahip çıkacaksınız.

Bu ülkenin, geçmişte defalarca olduğu gibi, geriye gitmesine sizler göz

yummayacaksınız.

Tıpkı bizim gibi sizler de çetelere geçit vermeyeceksiniz.

Tıpkı bizler gibi sizler de demokrasiye müdahale girişimlerine geçit

vermeyeceksiniz.

Cesur olacaksınız, kararlı olacaksınız, arkanıza milleti alacak ve

yürüyeceksiniz.

Ben sizlere inanıyorum sevgili gençler…

Allah’ın izniyle, sizlerin gayretiyle, bu ülkeye yeniden çeteler sirayet

etmeyecek.

Bu ülkede milli iradenin üzerine ipotek konamayacak.

Bu ülkede vesayet, bu ülkede statüko kendisine zemin bulamayacak.

AK Parti ile bu ülkede darbeler dönemi kapanmıştır; inşallah sizlerin

demokrasiye sahip çıkmanızla, bu ülkeye darbeler dönemi geri

gelmeyecek.

Şunu da herkes görsün ve bilsin ki, demokrasiye müdahale eden, ya da

demokrasiye müdahale etme girişiminde bulunan herkes, er ya da geç,

milletin mahkemelerine çıkacak, orada millete hesabını verecektir.

Çok değerli kardeşlerim,

Değerli yol arkadaşlarım,

Kıymetli misafirler,

Bu büyük salona sığmayan, bizi salonun dışında ya da evinde izleyen aziz

milletim,

Gerek AK Parti’yi kurarken parti programımızda, gerek 3 Kasım seçimlerine

girerken Seçim Beyannamemiz’de, Türkiye’nin kronik meselelerini tespit ettik,

bu meselelere ilişkin çözüm önerilerimizi sunduk.

Türkiye’nin meselelerini nasıl çözeceğimizi, hangi usullerle, hangi takvim

çerçevesinde çözeceğimizi milletimize ilan ettik.

Çok şükür, 10 yıllık iktidarımız sürecinde, Türkiye’nin birçok kronik

meselesini çözdük.

On yıllardır, hatta bazıları yüzyıllardır devam eden sorunlara cesaretle

neşter vurduk, kararlı, cesur reformlarla birçok sorunu Türkiye’nin

gündeminden çıkardık.

Elbette her sorunu çözdüğümüz iddiasında değiliz.

Elbette tüm hedeflerimizi yakaladığımız iddiasında değiliz.

Biz yola çıkarken de, bu yolda yürürken de, Aşık Veysel’in şu sözlerini

milletimizle tekrar tekrar paylaştık:

UZUN İNCE BİR YOLDAYIM

GİDİYORUM GÜNDÜZ GECE

İKİ KAPILI BİR HANDA

GİDİYORUM GÜNDÜZ GECE

YETİŞMEK İÇİN MENZİLE

GİDİYORUM GÜNDÜZ GECE

GİDECEĞİZ GÜNDÜZ GECE…

Evet… Biz milletimize efendi olmaya değil hizmetkar olmaya geldik.

10 yıl boyunca, gündüz ve gece millete hizmet ettik.

Başımızı her akşam yastığa koyduğumuzda, kendimizi hesaba çektik.

Seçim dönemlerinde milletin huzuruna çıktık, milletin huzurunda

kendimizi sigaya çektik.

Yaptıklarımızı gözden geçirdik, başladıklarımızı kontrol ettik,

yapacaklarımızı düşündük, yapamadıklarımızın muhasebesini yaptık,

özeleştirisini yaptık.

Sevgili kardeşlerim…

Bir yandan terörle kararlı şekilde mücadele ederken, eş zamanlı olarak,

terörü doğuran, terörü besleyen, terörün istismar ettiği sorunların üzerine

de kararlılıkla gittik.

Bakın, altını çizerek ifade ediyorum: Gerek demokratikleşme

mücadelesinde, gerek teröre karşı verdiğimiz mücadelede, 10 yıl boyunca

hem yalnız bırakıldık, hem de türlü türlü engellerle karşılaştık.

Ama bunları mazeret olarak görmedik.

Bunları bahane olarak görmedik.

Millet bizim arkamızda dedik, millet bizimle beraber dedik ve tek bir geri

adım atmadan mücadelemizi sürdürdük.

Biz bu meseleyi çözeceğiz dedik, biz anaların gözyaşını, babaların

gözyaşını dindireceğiz dedik ve yalnız kalmamıza, engellenmemize, tüm

tahriklere, tüm provokasyonlara rağmen yolumuzda kararlılıkla ilerledik.

Çok açık konuşuyorum…

Türkiye’de maalesef, terörün bir piyasası oluşmuş.

Terörün, siyaset alınıp siyaset satılan bir piyasası oluşmuş.

Terörün, kan alınıp kan satılan, can alınıp can satılan bir piyasası oluşmuş.

Terörün, silah ticaretiyle, uyuşturucu ticaretiyle, kaçakçılık üzerinden bir

piyasası oluşmuş.

Terör, maalesef sadece dışarıdan, sadece Türkiye düşmanı çevrelerden

değil, hiç kimse kusura bakmasın, işte bu kanlı piyasadan rant sağlayan,

içerdeki çevrelerden de destek alıyor.

Terör, milli iradenin hasımlarından destek alıyor.

Terör, devletin derinlerine sirayet etmiş çetelerden destek alıyor.

Terör, kendi şahsi hesaplarının peşine düşen, kimi siyasetçilerden, kimi

medyadan, kimi çevrelerden destek alıyor.

Terör bittiğinde siyaseti de bitecek olanlar, terör bittiğinde rantı da

bitecek olanlar, terörle mücadelede asla yanımızda olmadılar.

İktidar hayali kuran partiler, seçim meydanlarında fikirleriyle, projeleriyle

hükümeti yıpratmak yerine, terör üzerinden hükümeti yıpratmak gibi

insanlık dışı, vicdan dışı yollara tevessül ettiler ve hala da ediyorlar.

İşte görüyorsunuz… Bu ülkenin Ana Muhalefet Partisi, terör örgütünün

servis ettiği belgelerle, terör örgütünün diliyle, terör örgütünün üslubuyla

konuşabiliyor.

Bir yanda şehitleri istismar eden bir parti, bir yanda terör örgütünün

kuklası haline gelmiş bir parti, diğer yanda, terör örgütünün parmağında

oynattığı bir Ana Muhalefet Partisi var.

Şunu burada samimiyetle söylüyorum…

Yalnız kaldık, mücadeleden asla vazgeçmedik.

Ne kadar yalnız olursak olalım, bu mücadeleden asla ve asla

vazgeçmeyeceğiz.

Millet bizimle beraber, bunu biliyoruz ve milletimle birlikte bu işin üzerine

kararlılıkla gitmeyi sürdüreceğiz.

Bu kanı durdurmak için, bu gözyaşını dindirmek için, huzuru, refahı, barışı

sağlamak için, her ne gerekiyorsa, hangi adımı atmak, hangi reformu

yapmak gerekiyorsa biz onu yaptık ve yaparız.

Şunu herkes bilsin: Biz, bu ülkenin şehitlerine mahcup olmayacağız,

bu ülkedeki şehit analarının, şehit babalarının o mağrur, o vakur

duruşlarını zedelemeyecek, onların başının öne eğilmesine asla müsaade

etmeyeceğiz.

Bugün çok net olarak şunu söylemek durumundayım…

Benim, Doğu Güneydoğu’daki, Türkiye genelindeki Kürt kardeşimle, bu

hain terör örgütü arasında hiçbir bağ yoktur ve olamaz.

Benim Kürt kardeşim, Şarkın sevgili sultanı, Kudüs’ün Fatih’i Selahattin

Eyyubi’nin torunudur.

Benim Kürt kardeşim, İdris-i Bitlisi’nin, Ahmede Hani’nin, Mela Ceziri’nin,

FakiyeTeyran’ın torunudur.

Benim Kürt kardeşimin, başka ülkelerin, başka rejimlerin, Türkiye düşmanı

çevrelerin taşeronu haline gelmiş bu eli kanlı terör örgütüyle hiçbir ortak

yanı yoktur.

Benim Kürt kardeşimin, Kürtler’e bu kadar ağır bedeller ödeten, Kürt

gençlerini zorla dağa kaçıran, Kürt çocuklarını ölmeye ve öldürmeye

programlayan bu canilerle hiçbir duygu bağı yoktur.

Van depremi için Van’a gelmiş polisi şehit eden, Hakkari’de sabah

namazına giden imamı şehit eden, bir polisi korkakça, alçakça, haince

sırtından vuran, Kürt annelerini, Kürt kızlarını sokak ortasında katledecek

kadar canavarlaşmış bu müsveddelerle benim Kürt kardeşimin hiçbir

ilgisi, hiçbir ilişkisi yoktur.

Buradan, AK Parti’nin 4’üncü Büyük Kongresi’nden, özellikle Kürt

kardeşlerime sesleniyorum…

Bize oy versin ya da vermesin, bizi sevsin ya da sevmesin, bu topraklar

üzerinde yaşayan her bir Kürt kardeşimin, elini vicdanına koymasını ve bir

an olsun vicdanıyla konuşmasını istiyorum.

Terör örgütünün propagandasının etkisi altında kalmadan, terör

örgütünün uzantısının propagandasının etkisi altında kalmadan, her

bir Kürt kardeşimin, bir an olsun vicdanıyla baş başa kalıp düşünmesini

istiyorum.

Cumhuriyet tarihi boyunca kim, hangi hükümet bu kadar cesur adımlar

atmıştır?

Cumhuriyet tarihi boyunca kim, hangi hükümet bu kadar samimi adımlar

atmıştır?

Cumhuriyet tarihi boyunca hangi dönemde kardeşlik için bu kadar çaba

gösterilmiştir?

Kürtlere karşı on yıllarca sürdürülen red, inkar ve asimilasyon

politikalarına AK Parti son vermiştir.

Doğu ve Güneydoğu’ya, 10 yılda yaklaşık 35 katrilyon tutarında yatırımı

AK parti yapmıştır.

Doğu ve Güneydoğu’nun on yıllardır devam eden ihmaline AK Parti son

vermiş, yollarla, okullarla, hastanelerle, barajlarla, sulama kanalları, kültür

merkezleri, kütüphaneler, adalet saraylarıyla AK Parti bölgenin çehresini

değiştirmiştir.

Kürtçenin önündeki engelleri AK Parti kaldırmıştır.

TRT ŞEŞ’i kurup, burada 24 saat Kürtçe yayını AK Parti başlatmıştır.

Annenin yavrusuyla Kürtçe konuşmasının önündeki engeli AK Parti

kaldırmıştır.

Kürtçe’nin öğretilmesinin önünü AK parti açmıştır.

Olağanüstü Hal’e AK Parti dur demiştir.

Yasakları, sınırlamaları, kısıtlamaları AK Parti elinin tersiyle itmiştir.

Faili meçhullerin ardına AK Parti düşmüştür.

AK Parti, Doğu ve Güneydoğu’yu, tek parti zihniyetiyle, baskıcı, otoriter,

faşizan bir zihniyetle kontrol etmek isteyen terör örgütüne karşı, benim

Kürt kardeşimin her türlü özgürlüğünü samimiyetle savunan parti

olmuştur.

AK Parti, Kürt meselesinin çözümü için, son derece kararlı, son derece

samimi adımlar atmış, hiçbir engele boyun eğmeden reformlarını

gerçekleştirmiştir.

İşte bugünden itibaren, biz, yeni bir sayfa açmak, o sayfayı da Kürt

kardeşlerimle birlikte doldurmak, o temiz sayfayı şiddetten koruyup,

barışın, kardeşliğin sayfası yapmak istiyoruz.

Biz, 10 yıl boyunca yaptıklarımızı Kürt kardeşlerimizin başına kakacak bir

parti, böyle bir hareket asla değiliz.

Biz Kürt kardeşlerimize karşı yüzlerce adım attık; şimdi artık, bu yeni

dönemde, Kürt kardeşlerimin bizlere karşı bir adım atmasını bekliyoruz.

Kürt kardeşlerimin, YETER ARTIK diyerek, teröre karşı cesaretle seslerini

yükseltmelerini bekliyoruz.

Yeni dönemi, yeni süreci Kürt kardeşlerimizle birlikte çizmek, bu ülkede

kardeşliği Kürt kardeşlerimizle birlikte yüceltmek istiyoruz.

Sevgili kardeşlerim…

Biz, hepimiz aynı kıbleye dönüyoruz.

Biz, hepimiz, aynı çatının altındaki, aynı sofranın etrafındaki, bir elin

parmaklarıyız, bir ailenin fertleriyiz, biz kardeşiz.

Terör örgütünün 30 yıldır uyguladığı şiddet Türkiye’ye zarardan başka

hiçbir şey getirmedi.

Kürt kardeşlerimin oylarını alarak Meclis’e gelen siyasetçiler, öfkenin,

şiddetin, ayrımcılığın dilinden başka dil kullanmadı.

Ben bugün bir kez daha kardeşliğin diliyle konuşuyorum.

Gelin bu sorunları birlikte çözelim.

Gelin bu sorunları şiddete teslim olarak değil, siyasetle çözelim.

Bu ülkeyi, bu toprakları, hepimizin refah, huzur, barış içinde yaşadığı

topraklar haline getirelim.

Bugün hepimiz için bir milat olsun.

Bugün hepimiz için yeni bir başlangıç olsun.

Hep birlikte öz eleştirimizi yapalım; ama yine hep birlikte geleceği

şekillendirelim.

Birbirimizi kırmadan, birbirimizi ağlatmadan, annelere gözyaşı

döktürmeden yeni bir süreci hep birlikte götürelim.

Ben, bu ülkede kardeşliğin galip geleceğine her zaman inandım, tüm

kalbimle inandım.

Bu ülkede kardeşlikten başka bir alternatif bulunmadığına, birlik ve

beraberlikten başka bir seçenek bulunmadığına tüm yüreğimle inandım.

Ey Kürt kardeşim!

Ey Kürt annesi!

Eğer sen olmazsan, bu barış filizi öksüz kalır; bu barış fidanı boy vermez.

Fırat’ın, Dicle’nin kenarındaki çoban kardeşim!

Sen olmazsan bu süreç eksik kalır.

Ey Diyarbakır’da, Benu Sen Mahallesi’ndeki kardeşim,

Bitlis’teki işçi kardeşim!

Batman’daki memur kardeşim!

Harran’daki çiftçi kardeşim!

Çocuklar, gençler, ezeler, ablalar, emmiler!

İnanın, siz olmazsanız, bu barış güvercini mahzun kalır.

Allah aşkına bu sürece artık sizler de yüreğinizi koyun.

Sizler de bize bir adım atın; bu ülkeyi, bu toprakları baştan başa gelin

yeniden inşa edelim.

Annelerin, babaların, evlatlarının tabutuyla, evlatlarının cesediyle değil;

evlatlarının mürüvvetiyle buluştuğu bir ülkeyi gelin hep birlikte imar

edelim.

Bizim kardeşlikten başka seçeneğimiz yok.

İşte bugün, hiç usanmadan, bıkmadan, yorulmadan tekrar ediyorum:

İNADINA DEMOKRASİ DİYORUM.

İNADINA BARIŞ DİYORUM.

İNADINA KUCAKLAŞMA DİYORUM.

İNADINA KARDEŞLİK DİYORUM…

Çok değerli kardeşlerim,

Sevgili yol arkadaşlarım,

Kıymetli misafirler…

Türkiye, çok zor ve zorlu bir coğrafyanın tam merkezinde yer alıyor.

Bu zorlu coğrafyada, tarih, kültür ve medeniyet iç içe geçmiştir.

Bu zorlu coğrafyada, halklar, akrabalar, kardeşler, yakın tarihte çizilen

yapay sınırlarla birbirlerinden ayrılmış, birbirlerinden koparılmış,

birbirlerine hasım, düşman, rakip haline getirilmiştir.

Ne yazık ki, Türkiye’nin yakınındaki coğrafya, insanlık tarihinin en parlak,

en müreffeh dönemlerine şahitlik ettiği kadar, en kanlı çatışmalarına, en

kanlı çekişmelerine de sahne olmuş bir coğrafyadır.

Türkiye’nin, son derece tabii olarak, komşularına, yakınındaki bölgelere,

ülkelere kendini kapatma gibi bir lüksü yoktur.

Türkiye’nin uluslararası meselelere miyop bakma gibi bir seçeneği asla

yoktur.

Büyüyen, gelişen, büyük iddiaları, büyük hedefleri olan bir Türkiye’nin,

küçük meselelere takılıp kalması düşünülemez.

Nerede bir yangın varsa, nerede bir ateş varsa, nerede acı varsa, Türkiye

ve bu aziz millet, tüm imkanlarıyla seferber olmuş, o ateşi söndürmek, o

acıyı dindirmek için en uzak coğrafyalara dahi gitmiştir.

Dikkatinizi çekiyorum sevgili kardeşlerim: Türkiye’nin, dünya sathına

yayılmış tam 35 şehitliği bulunuyor.

En batıda Almanya’dan, en doğuda Myanmar’a kadar, en güneyde

Avustralya’dan, en kuzeyde Sibirya’ya kadar, tam 35 ülkede Türkiye’nin

şehitleri yatıyor.

4 kıtada şehitliği olan bir millete, “sizin Afganistan’da, sizin Somali’de, sizin

Kosova’da, Lübnan’da ne işiniz var” diye sormak, o millete yapılmış en ağır

hakarettir.

Şehitlerimizin at sırtında ulaştığı en uzak ülkelere, en uzak coğrafyalara

ulaşmak bizim millet olarak boynumuzun borcudur.

İşte bugün, AK Parti iktidarıyla, Türkiye, tarihinden gelen o ruh ve

anlayışla, dünya genelinde ihtiyaç sahibi, mazlum, mağdur, imdat

bekleyen her millete, her halka, her ülkeye yardım götürmenin

mücadelesi içindedir.

Kızılay ile dünyanın ihtiyaç duyulan her yerinde varlık gösteriyoruz.

TİKA ile bir yandan kıtalara yayılmış ata yadigarı eserlere sahip çıkıyor,

onları tamir ediyor, onları dünya mirasına kazandırıyor; bir yandan da

ihtiyaç sahiplerine el uzatıyoruz.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımız ile nerede Türk varsa,

nerede kardeşimiz, akrabamız varsa, onlara ulaşıyor, onların derdini

dinliyor, onlara varlığımızı, yakınlığımızı hissettiriyoruz.

Yunus Emre Enstitüleri ile şimdi artık dünyaya Türkçe öğretiyoruz.

TRT ile farklı dillerde dünyanın her bölgesine ulaşıyoruz.

Yılda yaptığımız yaklaşık 1,5 milyar dolarlık yardımla, Türkiye’yi alan el

olmaktan çıkarıyor, veren el konumuna yükseltiyoruz.

2002 yılında Türkiye’nin dünyada 93 büyükelçiliği vardı, bugün 120

büyükelçiliğimiz var.

2002 yılında dünya genelinde 163 dış temsilciliğimiz vardı; bugün 204 dış

temsilciliğimiz var.

İnşallah, dış temsilcilik sayımızı en kısa sürede 231’e yükseltecek,

dünyanın en yaygın örgütlenmiş 5 diplomatik gücünden biri olacağız.

Sevgili kardeşlerim…

Ortadoğu’daki kronik sorunların en temelinde Filistin meselesi bulunuyor.

İsrail’in uzlaşmaz, çatışmacı tutumu, Filistinliler’e karşı uyguladığı soykırım

girişimi, maalesef Ortadoğu’da gerilimi her geçen gün tırmandırıyor.

Dünya kamuoyunun sessiz kaldığı, tepkisiz kaldığı Filistin meselesine,

Türkiye olarak en güçlü şekilde destek vermeye, Filistinli kardeşlerimizle

her alanda dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz.

Cumhurbaşkanı, değerli kardeşim Mursi’nin liderliğinde, Mısır’ın da

katkılarıyla, inanıyorum ki başta Gazze olmak üzere, Filistin’in tüm

şehirleri, tüm Filistinli kardeşlerimiz rahat bir nefes alıyorlar ve çok daha

fazla huzura kavuşmaları için elimizden geleni yapacağız.

İsrail’in bölgede uyguladığı devlet terörüne karşı ilkeli ve kararlı

duruşumuzdan asla taviz vermeyeceğiz.

Akdeniz’de, uluslararası sularda yardım gemisine saldıran ve 9 Türk’ü şehit

eden İsrail özür dilemedikçe, tazminat ödemedikçe, Filistin üzerindeki

ablukayı kaldırmadıkça, İsrail’le ilişkilerimizi asla gözden geçirmeyeceğiz.

Bunlar yerine getirilmedikçe ilişkilerimizde normalleşme mümkün

olmayacaktır.

Kıbrıs ve Karabağ meselelerinde aynı şekilde pro-aktif, çözüme zorlayan,

barışı empoze eden ilkeli tutumumuzu sürdüreceğiz.

Somali için başlattığımız girişimi, Pakistan-Afganistan, Bosna Hersek-

Sırbistan girişimini, bölgesel işbirliği platformlarını, Birleşmiş Milletler’deki

aktif girişimlerimizi en güçlü şekilde sürdüreceğiz.

Medeniyetler İttifakı girişiminin eş başkanı olarak, nefret suçlarıyla,

ırkçılıkla, medeniyetler arası çatışma girişimleriyle en etkili şekilde

mücadele etmeye devam edeceğiz.

Burada şu hususun da altını çizmek durumundayım…

Bir dine, bir dinin mensuplarına, bir dinin kutsal değerlerine hakaret

etmek, aşağılamak, asla ve asla düşünce özgürlüğü kapsamında

değerlendirilemez.

İslamofobia bir insanlık suçudur.

İslamofobia bir nefret suçudur.

Müslümanlar’a, Müslümanlar’ın değerlerine yönelik alçakça saldırıları

şiddetle kınıyoruz.

Antisemitizmi insanlık suçu olarak değerlendiren Batı’nın, İslamifobia

karşısında sessiz kalmasını kabul edemeyiz.

Batı dünyasında tırmanışa geçen İslam karşıtı söylemlere, buna

paralel olarak tırmanan ırkçılığa karşı derhal önlem alınması, çok

ağır yaptırımların getirilmesi hususunu bir kez daha altını çizerek

hatırlatıyoruz.

Dünya genelindeki tüm Müslüman kardeşlerimize de, son derece haklı

olan tepkilerini, ölçülü şekilde sergileyerek, haklıyken haksız konuma

düşmemeleri noktasında uyarılarımızı yapıyoruz.

Bu arada, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Almanya’da, Fransa’da, diğer

Batılı ülkelerde, afiş yoluyla, film, karikatür, yayın yoluyla yapılan tahrik

girişimlerini kaygıyla izlediğimizi hatırlatmak istiyorum.

Çok değerli kardeşlerim,

Kıymetli misafirler…

Geçtiğimiz yıl, önce Kuzey Afrika’da, ardından Ortadoğu’da başlayan

hadiseleri çok yakından takip ettik.

Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da, halkın taleplerinin yankı bulması, halk

devrimlerinin gerçekleşmesi karşısında, Türkiye olarak, Türkiyeli kardeşler

olarak elimizdeki her imkanı seferber ettik.

Bugün bir kez daha, Mısır’daki, Libya’daki, Tunus’taki kardeşlerimizi,

gerçekleştirdikleri devrimlerden dolayı yürekten kutluyorum.

Bu süreçte şehit olan kardeşlerimize Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.

Değişim süreçlerinin en sağlıklı şekilde yürütülmesi, Anayasaya dayalı

parlamenter sistemlerin sorunsuz işleyişinin sağlanması için, Türkiye

olarak, kardeş Kuzey Afrika ülkelerine destek vermeye devam edeceğiz.

Bu vesileyle Mısır’ın, Tunus’un, Libya’nın kahraman halklarını,

kardeşlerimizi, Türkiyeli kardeşleri olarak bir kez daha gönülden

selamlıyorum.

Değerli kardeşlerim,

Suriye’de geçtiğimiz yıl başlayan olaylar, maalesef arkasında 30 bini aşkın

ölü, 250 bini aşkın yerinden edilmiş halk bıraktı.

Suriye’nin kanlı diktatörü, meşruiyetini yitirmiş Beşar Esed rejimi,

dünyanın gözü önünde, dünyanın ilgisizliği ve tepkisizliğinden güç

alarak, hız kesmeden kıyımlarına devam ediyor.

Bakın burada sizlere çok hazin bir olayı aktarmak istiyorum…

YARAN, KUSAS ve AHMET, 8, 10 ve 13 yaşlarında 3 Suriyeli kardeş…

Şam’ın çevre köylerinden birinde yaşıyorlar.

Bir gün, anne ve babaları, büyükbabayı ziyarete gidiyor.

Bu çocukların anne ve babası, ziyaretten dönüşte, Esed’in uçakları

tarafından hedef alınıyor, vuruluyor, maalesef parçaları etrafa yayılıyor.

Bu 3 kardeş, yetim ve öksüz kalan bu 3 kardeş, anne babalarının

cesetlerini görmeden, onları gömemeden, onların mezarı başında birer

dua okuyamadan, kendi canlarını kurtarmak için yollara düşüyorlar.

Bir noktaya kadar arabayla geliyorlar; ardından arabadan iniyor, Türkiye

sınırına doğru yürümeye başlıyorlar.

Tam 10 saat boyunca, 3 kardeş yürüyorlar. Türkiye sınırına ulaştıklarında,

kendilerini Türkiye’nin güvenliğine teslim ettiklerinde, yürümekten

ayaklarından kanların sızdığı görülüyor.

Suriyeli, Şamlı Yaran aynen şu ifadeleri kullanıyor:

BİZE, ANNE VE BABAMIZIN ÖLDÜĞÜ SÖYLENDİ.

CESETLERİNİ BİLE GÖREMEDİK.

GÖMÜLDÜLER Mİ BİLMİYORUZ.

İKİSİ DE HER GECE RÜYALARIMA GİRİYOR, İYİ OLDUKLARINI

SÖYLÜYORLAR…

Yaran’ın kardeşi KUSAS, Hatay’da, teyzeleriyle birlikte kaldığı küçük bir

evde gazetecilere şunu söylüyor:

ÖĞRETMEN OLMAK İSTİYORDUM. AMA SURİYE’DEKİ OLAYLARI GÖRÜNCE

DOKTOR OLMAYA KARAR VERDİM. EĞER SURİYE’DE OLAYLAR BİTMEZSE,

TÜRKİYE’DE EĞİTİME DEVAM EDECEK VE DOKTOR OLACAĞIM diyor…

Sevgili kardeşlerim…

Suriye’de yaşanan katliamlardan dolayı evini terk eden yaklaşık 100 bin

Suriyeli kardeşimize kucağımızı açtık, topraklarımızı açtık, kamplarımızı

açtık ve onları şu anda Türkiye’nin emniyeti altında misafir ediyoruz.

Tarih boyunca yaptığımız gibi, Irak’taki zulümden kaçan Kürt

kardeşlerimize, Bosna Hersek’ten gelen Boşnak kardeşlerimize,

Bulgaristan’dan, Romanya’dan, Yunanistan’dan, Kırım’dan gelen Türk

kardeşlerimize kucağımızı açtığımız gibi, bugün de Suriyeli kardeşlerimize

kucak açıyor, ekmeğimizi onlarla paylaşıyor, misafirimizi şerefimiz biliyor

ve onları ağırlıyoruz.

Suriye’de bu olayların ortaya çıkmasında Türkiye’nin hiçbir dahli, hiçbir

müdahalesi olmamıştır.

Türkiye, Esed rejimini, gelmekte olan olaylar konusunda dostça uyarmış,

gerekli reformların acilen yapılması için Esed rejimine gerekli tavsiyelerde

bulunmuştur.

Türkiye’nin uyarı ve tavsiyelerini dikkate almayan; bizi ve dünya

kamuoyunu oyalayan Esed, bugün bir ölüm makinasına, bir kıyım

canavarına dönüşmüştür.

Ne yazık ki, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, dünyanın gözü önünde

cereyan eden bu soykırım, bu katliam karşısında, sessiz ve tepkisiz

kalmayı, bir kez daha küresel vicdanı yaralamayı tercih etmiştir.

Türkiye olarak, en başından itibaren Suriye’deki olaylara ilkesel yaklaştık.

Yanı başımızdaki, en uzun sınırı paylaştığımız, akrabalarımızın,

kardeşlerimizin yaşadığı bu ülkede, halkın taleplerinin dikkate alınması,

değişim sürecinin zararsız şekilde atlatılması için her türlü girişimde

bulunduk.

Kendi topraklarını işgal eden düşmana karşı pısırık bir liderin, kendi

halkına karşı böyle vahşi bir kıyıcılığa bürünmesi, diktatörlerin ne kadar

hızlı canavarlaşacağının en yeni, en bariz örneğidir.

Biz, her türlü imkanımızla, Suriyeli kardeşlerimize kucak açmaya, her an

onların yanında olmaya devam edeceğiz.

Suriye’deki özgürlük mücadelesini desteklemeye, Suriye’de, anayasal

parlamenter sisteme dayalı, her kesimin hakça temsil edildiği bir sistemin

kurulması için girişimlerimizi sürdüreceğiz.

Türkiye içinde, Ana Muhalefet Partisi’nin, objektif olmayan biçimde,

taraflı, mezhep taassubu içinde Suriye’deki kanlı diktatoryal rejimi

desteklemesini büyük bir ibretle izliyor, bunu tarihe çok önemli bir not

olarak düşüyoruz.

Şunu da burada herkese hatırlatmak isterim…

Biz, Recep Tayyip Erdoğan ile Beşer ESED arasında değil, Türkiye ile Suriye

arasında bir dostluk, bir kardeşlik, bir dayanışma tesis etmek istedik.

Yüzlerce yıl bir arada, birlikte yaşadığımız Suriye halkı ile işbirliği tesis

etmenin gayreti, mücadelesi içinde olduk.

Her zaman hakkı söyledik, her zaman ilkelerle hareket ettik, her zaman

dobra dobra konuştuk.

Hakkı duymak istemeyen, kendi halkına zulmetmeyi tercih eden, bizi

de, dünyayı da oyalayan Beşer ESED ile çok kararlı şekilde yollarımızı da

ayırdık.

Biz ilkelerle hareket ediyoruz.

Ana Muhalefet Partisi, Türkiye Suriye dostluğunu geliştirmek için

verdiğimiz mücadeleyi bir çelişki gibi sunarak, aslında kendi tarihiyle ters

düşüyor.

1945 öncesinde, Hitler’e, Mussolini’ye, Faşizme övgüler düzen; Faşizmin

savaşta yenilmesiyle aniden saf değiştiren, Stalin’e yaranmak için,

kendisine sığınan Azeri kardeşlerimizi, infaz edileceklerini bildikleri

halde Stalin askerlerine teslim eden bir zihniyet, bizim dış politikamızı

eleştirecek kapasitede değildir.

Ana Muhalefet Partisi gitsin, Filistinliler’e soykırım uygulayan İsrail’le

ilişkilerini gözden geçirsin.

Ana Muhalefet Partisi gitsin, Türkiye’de terörü destekleyen rejimlerle

ilişkilerini gözden geçirsin.

Ana Muhalefet Partisi gitsin, Türkiye’deki bölücü terör örgütünü sorununu

Filistin direnişine benzeten, Suriye rejimini gayri meşru gören Sosyalist

Enternasyonalle ilişkilerini gözden geçirsin.

Ana Muhalefet Partisi’nin de, onun Genel Başkanı’nın da, dış politika

vizyonu, medya dedikodularından üretilmiş sahte magazin belgelerinin

ötesine geçemez.

Dış politikada işte bütün vizyonları bu, bu kadar…

Eline bir dedikodu kitabını almış, dış politikada birikimi elindeki dedikodu

kitabından ibaret bir Genel Başkan’ın, dış politikada ufku da olamaz,

vizyonu da olamaz.

Bizim dış politikamız ilkeler üzerine inşa edilmiştir.

Bizim dış politikamız hak üzerine, hukuk üzerine, adalet üzerine bina

edilmiştir.

Önümüzdeki süreçte de aktif, ön alıcı, küresel vicdanı öne çıkaran, hakkı,

hukuku ve adaleti yücelten, kardeşliğe, dostluğa, dayanışmaya önem

veren bir dış politika uygulamaya devam edeceğiz.

Sorunların üzerine giden biz olacağız.

Biz her zaman ateşi söndürmeye, acıları dindirmeye gayret edeceğiz.

Her ne pahasına olursa olsun, mazlumların, mağdurların, ihtiyaç

sahiplerinin yanında olacağız.

Biz, 10 yıl boyunca küresel vicdanın sesi olduk; Allah’ın izniyle,

milletimizin desteğiyle, bundan sonra da küresel vicdanın sesi olmaya

devam edeceğiz.

Sevgili kardeşlerim,

Çok değerli yol arkadaşlarım…

10 yılda, ülke içinde tesis ettiğimiz istikrar ve güven ortamı, dış politikada

takındığımız etkin, yapıcı tavır, Türkiye ekonomisinin tarihinde hiç

olmadığı kadar başarılı bir süreç izlemesini beraberinde getirmiştir.

10 yıl boyunca ekonomide son derece kararlı bir tutum izledik.

Her zaman şeffaf olduk, gerçekleri tüm boyutlarıyla milletimizle paylaştık,

tedbirleri, milletimize gerekçelerini açık açık anlatarak uygulamaya koyduk.

Milletin partisi AK Parti, milletle tesis ettiği derin muhabbetin bir eseri

olarak, 10 yılda ekonomiyi kat kat büyütme başarısını gösterdi.

Küresel finans krizinin tüm dünyayı etkisi altına aldığı bir süreçte, AK

Parti iktidarı Türkiye ekonomisini istikrarlı şekilde büyütmeye, işsizliği

düşürmeye, yatırımları artırmaya, Türkiye’yi güvenli bir sığınak olarak

dünyada en üst sıralara taşımaya devam etti.

1993-2002 yılları arasında Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 3

büyüyebilirken, AK Parti dönemlerinde, 2003-2011 arasında büyüme yıllık

ortalama yüzde 5,34 olarak gerçekleşti.

2011 yılında, küresel finans krizinin en ağır seyrettiği bir dönemde Türkiye

yüzde 8,5 büyüyerek, Çin’den sonra dünyada en hızlı büyüyen ülke oldu.

Bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 3,2 büyüme kaydettik, ikinci çeyrekte yüzde

2,9’la yine pozitif büyüme içinde olduk.

Bilinçli bir tercih olarak, özellikle cari açığı düşürmek gayesiyle, 2012

yılında büyümede frene bastık.

Bu yılın 4’üncü çeyreğinden itibaren inşallah yeniden yüksek büyüme

oranlarına ulaşacak, 2013 ve 2014 yıllarında ortalama yüzde 5 büyüme

oranını yakalayacağız.

Bu yüksek büyüme performansıyla, Türkiye’nin milli gelirini 230 milyar

dolardan, 3 katın üzerinde bir artışla 774 milyar dolara yükselttik.

Kişi başına milli geliri 2002 sonunda 3 bin 500 dolar seviyesinden aldık,

bugün 10 bin 500 dolar seviyesine kadar yükselttik.

2002’de 59 milyar lira olan toplam yatırım tutarı, 2011 sonunda 283

milyar liraya ulaştı.

Enflasyon 2002 yılında yüzde 30 düzeyinde iken, şu anda Ağustos ayı

itibariyle yıllık enflasyon yüzde 8,9 seviyesinde.

Esnafın Halk Bankası’ndan kullandığı kredinin faiz oranı 2002 yılında

yüzde 47’ydi, bugün bu oran yüzde 5’ler düzeyine geriledi.

İhracatta tüm zamanların, Cumhuriyet tarihimizin rekorlarını elde ettik.

2002’de 36 milyar dolar toplam ihracat, 2011 sonunda 135 milyar dolara

ulaştı.

Küresel krize rağmen, şu anda, geriye dönük olarak 12 aylık 144 milyar

dolar ihracat rakamına ulaşmış durumdayız.

2002’de yüzde 10,4 olan işsizlik oranını, 2011 yılında yüzde 9,8’e kadar

çektik.

2012 yılının Haziran ayında ise, işsizlikte son yılların en düşük oranına,

yüzde 8 oranına ulaştık.

Turizm gelirlerimizi 8,5 milyar dolardan 23 milyar dolara çıkardık.

Ülkemize gelen turist sayısı 2002’de 13 milyon iken, 2011’de 31,5 milyon

kişiye ulaştı.

Merkez Bankamız’ın rezervlerini 27,5 milyar dolardan aldık, bugün

itibariyle, tüm zamanların rekorunu kırarak, 110 milyar dolara ulaştırdık.

Uluslararası Para Fonu IMF’ye olan borcu 23,5 milyar dolardan devraldık;

bugün itibariyle 1,3 milyar dolara kadar çektik. İnşallah Nisan ayında bu

borcu artık tamamen kapatıyoruz.

Şu anda, IMF’ye borç veren ülke konumundayız. Teknik müzakereler

tamamlandığında, IMF’ye 5 milyar dolara kadar borç verebileceğiz.

Borçlanmada aynı şekilde hazine tarihinin en düşük seviyelerine ulaştık.

Borçlanma faizleri hızla düştü, borçlanma vadeleri uzadı.

Kamu Net Borç Stoku’nun Milli Gelir’e oranı biz görevi devraldığımızda

yüzde 61,5 seviyesindeydi, bugün o seviyeyi yüzde 22’ye kadar çektik.

Refah göstergesi olarak, burada önemli bir veriyi sizlerle paylaşmak

istiyorum:

2002 yılında Türkiye’de 1 yıl içinde toplam 91 bin adet otomobil satılmıştı.

2011 yılında, tüm zamanların rekorunu elde ettik ve 1 yıl içinde 594 bin

adet otomobil satışı gerçekleşti.

Trafiğe kayıtlı araç sayısı 2002’de 8 milyon adet iken, 2011’de bu sayı iki

kat artışla 16 milyon adede yükseldi.

2002’de trafikte 4 milyon otomobil vardı, bugün bu sayı 8 milyon adede

yükseldi.

Yine 2002 yılında 1 milyon 88 bin adet buzdolabı satılmış iken, 2011

yılında bu sayı 2 milyon 193 bin olarak gerçekleşti.

Aynı şekilde, 2002 yılında 824 bin adet çamaşır makinası satılırken,

geçtiğimiz yıl bu rakam 1 milyon 949 bin adede yükseldi.

Değerli kardeşlerim…

Türkiye ekonomisini, güven ve istikrar zemininde büyütmeye devam

edeceğiz.

Ekonominin dengelerini, çok büyük bir hassasiyetle koruyacak, büyüyen

ekonominin çok daha geniş şekilde tabana yayılması için mücadelemizi

sürdüreceğiz.

Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da, para politikalarından, mali

politikalardan taviz vermeyeceğiz.

Disiplin, istikrar ve güven bundan sonraki süreçte de AK Parti’nin

ekonomi politikalarında belirleyici olmaya devam edecek.

Allah’ın izniyle, Doğu ve Güneydoğu illerindeki terör sorununu çözerek,

bu illerimizin daha hızlı kalkınmasının, bu illerimizin de Türkiye

ekonomisine daha fazla katkı sağlamasının önünü açacak, illerimizin

refahını daha da artıracağız.

Büyüyen ekonomiye paralel olarak, teşvik sistemini de güncelliyor,

bölgeler arasındaki dağılımları eşitlemek için kararlı politikalar

yürütüyoruz.

GAP, DAP, KOP gibi projelerimiz büyük bir kararlılıkla devam ediyor.

Küresel finans krizinde dahi bu kadar başarılı bir performans sergileyen

Türkiye ekonomisi, inşallah, 2023 hedeflerine doğru da kararlılıkla

ilerliyor.

Mali disiplinden, para politikalarından taviz vermeden, güven ve istikrarı

zedelemeden yolumuza devam edeceğiz.

Başlattığımız büyük projeleri, enerji projelerini, yatırım projelerini kararlı

şekilde sürdürecek, yeni projelere start vereceğiz.

Türkiye’nin bütün potansiyelini açığa çıkaracağız.

Dış politikayla, demokrasiyle, Avrupa Birliği hedefleriyle, yeni pazarlarla,

yeni yatırımlarla, yeni teşviklerle Türkiye’yi dünyanın en büyük, en güçlü

ülkelerinden biri konumuna yükselteceğiz.

Çok değerli yol arkadaşlarım,

Teşkilatımızın değerli mensupları…

Şunu büyük bir gururla ifade etmek istiyorum ki, AK parti olarak, 10 yılda

ülkemize ve milletimize kazandırdığımız hizmetlerin dökümü, artık ciltleri

dolduracak bir hacme ulaştı.

Türkiye’ye her alanda kazandırdığımız hizmetleri öyle kolayca sıralamak,

kolayca saymak mümkün olmuyor.

Yaptığımız hizmetleri, bir özet olarak, sadece başlıklar itibariyle her yıl bir

dokümanda, bir kitapçıkta topluyoruz.

Ben de bugün burada, sizlere sadece ana başlıklar itibariyle, önem

sırasına göre, çok kısa olarak 10 yılın özetini sunmak istiyorum.

EĞİTİM

2002’de 7,5 milyar lira olan eğitim bütçesini yüzde 425 artışla 2012’de

39 milyara çıkarttık.

10 yılda resmi 1.386 bağımsız Anaokulu, 1.047 Anadolu Lisesi, 43

Anadolu Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi, 86 Fen Lisesi, 195 Anadolu

Öğretmen Lisesi, 32 Sosyal Bilimler Lisesi, 1.985 Muhtelif Meslek

Lisesi ve 47 Yeni Halk Eğitim Merkezleri açtık.

Bizim dönemimizde yapılan derslik sayısı 181 bin 316’a ulaştı.

Böylece, ülke genelinde 2002 yılında 346 bin olan derslik sayısını,

küçük yerleşim birimlerindeki okulların pek çoğunu kapatmamıza

rağmen, bu yıl 492 bine çıkarmış olduk.

Yine bizim dönemimizde alınan kadrolu öğretmen sayısı 354 bin

264’tür.

2002 yılında 552 olan öğretmen sayısını, 2012 yılında 780 bine

çıkardık.

2002-2003 eğitim-öğretim yılında Bilim ve Sanat Merkezi sayısı 9 iken

bugün bu sayı 56 ilde 62’ye çıktı.

1.031 adet yeni spor salonu yapımı tamamlanarak öğrencelerimizin

hizmetine sunuldu.

10 yılda 861 adet ilköğretim ve ortaöğretim pansiyon binası açtık.

derslik ve üzeri tüm okullarımıza 30 bin adet “Bilişim Teknolojisi

Sınıfı” kurduk.

Okullarımıza 1 milyon bilgisayar gönderdik.

Fatih Projesiyle okullarımızda yeni bir teknolojik devrim yapıyoruz.

4+4+4 yani 444 sistemi ile 28 Şubat Dönemi’nin eğitimdeki son izlerini

sildik.

Zorunlu eğitimi 12 yıla çıkardık.

İlkokula başlama yaşını 66 aya indirdik.

Yine 444 uygulamasıyla artık okullarda Kuran-ı Kerim ile Siyer dersleri

seçmeli olarak verilecek.

28 Şubat Dönemi’nin dayatması olan ve yıllardır meslek liselerinin kan

kaybetmesine yol açan farklı katsayı uygulamasına son verdik.

Öğrencilerimize okul kitaplarını ücretsiz veriyoruz.

41 bin özürlü öğrenciyi okullarına ücretsiz taşıyoruz.

Yaptığımız kampanyalarla yüzbinlerce çocuğu okullu yaptık.

“Haydi Kızlar Okula” kampanyası ile 350 bin çocuğumuz okulla buluştu.

“Gönül Köprüsü” projesi ile 140 bin öğrencimize ülkemizi gezdirdik.

“Ana Kız Okuldayız” kampanyasıyla 1 milyon 303 kişi okuma yazma

öğrendi.

Son 10 yılda 354 bin 264 kadrolu öğretmen ataması yaptık. Yani

mevcut öğretmenlerin yüzde 46’sı hükümetlerimiz döneminde

atandı.

Öğretmenlerimizin özlük haklarını iyileştirdik.

2002 yılında, ek ders ücreti ile birlikte eline 635 lira geçen bir

öğretmenimiz, bugün 2 bin 274 lira alıyor.

Yükseköğretimde 2002 yılında 53 devlet 23 vakıf olmak üzere toplam

76 üniversite var iken, iktidarlarımız döneminde 50’si Devlet, 42’si

Vakıf Üniversitesi olmak üzere tam 92 yeni üniversite açtık. Böylece

üniversite sayımızı 168’e ulaştırdık. Üniversitesi olmayan ilimiz

kalmadı.

Sadece üniversite açmakla yetinmedik. Üniversite öğrencilerimizin

barınma ihtiyaçlarını 81 ilimizdeki yurt yatırımlarımızla karşıladık.

Kredi Yurtlar Kurumumuz 81 il, 137 ilçede olmak üzere toplam 333

yurtta 291 bin 200 kapasite ile yükseköğrenim öğrencilerimize hizmet

veriyor.

2002 yılında 451 bin 550 bin öğrenciye öğrenim kredisi verilirken 2012

yılında burs ve öğrenim kredisi alan öğrenci sayısı 1 milyon 173 bin

452‘e ulaştı.

Başvuran her öğrenciye öğrenim kredisi veriyoruz.

2002 yılında 45 lira olan burs/öğrenim kredisi miktarı 2012 yılında yüzde

478 oranında arttırılarak 260 liraya yükseldi.

2002 yılında 90 lira olan yüksek lisans öğrencilerinin aylık burs/

öğrenim kredisi miktarını 520 liraya, 2002 yılında 135 lira olan doktora

öğrencilerinin burs/kredi miktarını ise aylık 780 liraya çıkardık.

Yurtlarımızda 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren ilk kez sabah kahvaltısı

yardımı başlattık.

2002 yılında öğrencilerimize günlük 50 kuruş beslenme yardımı

yapılırken, biz bugün 2002’ye oranla yüzde 1.100’lük artış yaparak günlük

6 lira, yani aylık 180 lira beslenme yardımı yapıyoruz.

Böylece, öğrencilerimize vermiş olduğumuz destek burs/öğrenim

kredisine ilave olan 180 lira yemek bedeli ile birlikte aylık 440 liraya

ulaşmış oluyor.

Üniversite öğrencilerinden alınan harç, bizim dönemimizde tarihin

tozlu raflarına kaldırıldı.

Yani 142 yıllık bir uygulamaya çok şükür bizim iktidarımız son verdi.

Artık yaklaşık 3.5 milyon öğrenci harç vermeyecek.

2011-2012 öğretim yılı sayısı itibarıyla 1 milyon 524 bin 380 öğrenci bu

harçların kaldırılmasından doğrudan istifade edecek.

Aynı şekilde açık öğretimden katkı paylarının alınmasına da son verdik.

Böylece yine 2011-2012 eğitim-öğretim yılında 1 milyon 951 bin 494

öğrenci de bundan istifade etmiş olacak.

5 Yılda 5.000 Öğrencinin Yurt Dışına Gönderilmesi Projesi

kapsamında 2 bin 508 öğrenciyi yurtdışına yüksek lisans ve doktora

eğitimi almak için gönderdik.

10 yılda 28 ilimize yüzme havuzu kazandırdık. Yapacağımız 18

yüzme havuzuyla beraber Türkiye’de yüzme havuzu olamayan il

bırakmayacağız.

Bu yıl itibariyle 18 şehrimize yeni birer stadyum kazandırıyoruz.

SAĞLIK

2002’de 617 olan ambulans sayımızı 2 bin 832’ye ulaştırdık.

17 helikopterimiz, 3 uçağımız, 4 deniz ambulansımız, 224 kar

paletli ambulansımız, 52 adet motosikletli acil müdahale ekibimiz

bulunuyor.

Bütün acil hizmetlerimizi vatandaşımızın cebinden kuruş çıkmasına hacet

kalmadan ücretsiz sunuyoruz.

Kamu hastanelerini tek çatı altına topladık.

Eczane ayrımını ortadan kaldırdık.

Yeni sosyal güvenlik ve Genel Sağlık Sigortasıyla, her doğan bebeği

sigorta kapsamına aldık.

Hastanelerimizdeki yoğun bakım yatağını 869’dan 9 bin 977’ye

çıkarttık.

2002 yılında 495 olan ultrason cihaz sayısı bugün 2 bin 292, 121 olan

bilgisayarlı tomografi cihazı sayısı bugün 446, 18 olan MR sayısı bugün

303’e ulaştı.

2002 yılında 2 bin 304 olan diyaliz cihazı sayısı bugün 4 bin 296 adete

ulaştı.

Şimdi 30 yıllık sağlık planlarımız çerçevesinde dev şehir hastaneleri

kuruyoruz.

Kayseri, Ankara Etlik ve Bilkent Şehir Hastaneleri’nin yapımına

başlıyoruz. 3 yıl sonra hizmete açacağız.

İstanbul İkitelli ve Elazığ şehir hastanelerinin de hazırlıklarını

tamamladık, en kısa zamanda yapımına başlayarak 3 yıl sonra onları da

hizmete açacağız.

Bunlarla birlikte yaklaşık 25 ilimizde yapacağımız Şehir

Hastanelerimizle birlikte toplam yatak sayımızı 43 bin 200 adet artırmış

olacağız.

Böylece vatandaşlarımızın sağlık hizmetini en güzel şekilde almasını

sağlayacağız.

AİLE, KADIN, GENÇLİK, ENGELLİLER, SOSYAL YARDIMLAR

Ailenin taşıyıcısı olarak gördüğümüz kadınlarımız için, Anayasa değişikliği

ile pozitif ayrımcılık getirdik.

Şiddete maruz kalan kadınları korumak için, acil yardım hattı ve sığınma

evleri başta olmak üzere pek çok düzenlemeyi hayata geçirdik.

Hamileler ve doğum yapan kadınlarımız için, hem sağlık hizmetleri

konusunda, hem de iş hayatında onları gözetecek imkanlar sağladık.

Aile Danışma Merkezlerinin sayısını 17’den 50’ye çıkardık.

Kadın Konukevleri’nin sayısını da, aynı şekilde 8’den 66’ya yükselttik.

Kadınlarımızın evlerinde ürettikleri ürünleri vergiden muaf tutarak, mikro

kredi ile destekleyerek, ekonomide aktif olmalarının önünü açtık.

Siyasetin her kademesinde kadınlarımızın daha fazla temsil edilmesini

teşvik ettik ve bu konuda bizzat öncü olduk.

Gençlerimiz için gençlik merkezleri kuruyoruz. 2015 yılına kadar bu

merkezlerin sayısını 500’e çıkarmayı hedefliyoruz.

Spor yapan gençlerimizi her alanda destekledik.

Bir yandan 114 atıl spor salonunu yeniden düzenleyip hizmete verirken,

öte yandan 152 yeni spor tesisi inşa edip gençlerimizin hizmetine sunduk.

Böylece, spor yapan gençlerimizin sayısının 2002’ye göre 10 kat artmasını

sağladık.

Engelli kardeşlerimiz için de Anayasa değişikliği ile pozitif ayrımcılık

sağladık.

Engellerimizin istihdamı, sosyal hayata etkin katılımları ve eğitimleri

konusunda çok önemli düzenlemeler yaptık.

Bu sayede, kamuda ve özel sektörde 2002 yılında 10 bin 883 olan engelli

istihdamı, geçtiğimiz yıl sonunda 38 bin 349’a ulaştı.

Engellerimiz için sayıları 100’e yaklaşan Engelsiz Yaşam Merkezi kurduk.

Bu kardeşlerimize evlerinde veya özel bakım merkezlerinde sunulan

hizmetlerin ücretlerinin devlet tarafından ödenmesini sağladık.

ADALET

İktidara geldiğimizden 12 gün sonra Olağanüstü Hal Uygulaması’na

son verdik.

DGM’leri kaldırdık.

İşkence ayıbını, hem yasal altyapı olarak hem de uygulamada ülkemizin

gündeminden çıkardık.

Faili meçhul cinayetleri aydınlatmaya başlattık. Ülkede, siyasi cinayetler

konusunda faili meçhul kavramını ortadan kaldırdık.

Tek partili dönemde ötekileştirilen gayrimüslim, Alevi ve diğer etnik

gruplara mensup insanlarımız ile mütedeyyin vatandaşlarımız lehine

iyileştirmeler yaptık.

Basın özgürlüğünü genişlettik.

26 maddelik Anayasa değişikliği ile 12 Eylül Darbe Anayasası’nda hayati

önemde değişikler yaptık.

Sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmalarına son verdik.

Askerlerin askeri suçları dışındaki suçlarla ilgili sivil mahkemelerde

yargılanmalarını sağladık.

Milli Güvenlik Kurulu’nu sivil bir işleyişe kavuşturduk.

Batı Çalışma Grubu’nun devamı niteliğindeki Başbakanlık Takip

Kurulu’nun çalışmalarına son verdik.

Liselerde okutulan Milli Güvenlik Dersleri’ni kaldırdık.

Halkımızın kafasında kötü çağrışımlar yapan Mustafa Muğlalı gibi kişilerin

isimlerinin kışlalardan kaldırılması sürecini başlattık.

Düşünceyi ifade etmenin önündeki engelleri kaldırdık.

Vatandaşlarımıza insan hakları ihlallerinden dolayı Anayasa Mahkemesi’ne

bireysel başvuruda bulunma hakkı getirdik.

Adalet teşkilatımızı bilişim teknolojisinin son ürünleriyle donattık.

Adli Tıp Kurumu’nu ülke çapında yaygınlaştırdık.

Yargıtay ve Danıştay’da yeni daireler kurarak yüksek yargının iş yükünü

azalttık. Böylece temyiz aşamasındaki davaların sonuçlandırma hızını

artırdık.

Yüksek yargıdaki yığılmaları önlemek için Bölge Adliye Mahkemeleri’ni

kurduk.

Yargı süreçlerini hızlandırmak için TBMM’den üç paketi geçirdik,

dördüncü yargı paketini de geçireceğiz.

Yargıda sosyal devleti hayata geçirdik. Maddi durumu iyi olmadığı için

avukat tutamayan herkese artık avukat tayin ediliyor.

Çocuk haklarını anayasal güvence altına aldık. Çocuk Ceza ve Adalet

Sistemi’ni geliştirdik.

Hâkim ve savcı sayısını yüzde 29 oranında artırdık.

İktidara geldiğimiz günden bugüne ülkemizin dört bir köşesini yeni

adalet saraylarıyla donattık. 157 Adalet Sarayı’nı adaletin hizmetine

sunduk.

İstanbul’a yaptığımız Avrupa’nın en büyük adalet sarayı da dâhil olmak

üzere il merkezlerindeki adliyelerin yüzde 45’ini yeniledik.

2002 yılında 569 bin metrekare kapalı alanı olan Adalet Sarayları’nı

1 milyon 329 bin metrekare daha inşa ederek toplamda 2 milyon

metrekare kapalı alana ulaştırdık.

TOKİ

TOKİ iktidarda bulunduğumuz 10 yılda 81 il ve 800 ilçede, 2 bin 454

şantiyede tam 557 bin 933 konut üretti.

Ürettiğimiz konutların 431 bin 977 âdetini hak sahiplerine teslim

ettik.

ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ

Şehitlerimizin emanetleri olan ailelerinin insanca, kimseye muhtaç

olmadan hayatlarını idame ettirmelerini sağlamak boynumuzun borcu

dedik.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde kurduğumuz Şehit

Yakınları ve Gaziler Daire Başkanlığı bundan böyle şehit yakınlarımız

ile gazilerimizi ilgilendiren her türlü mesele ile doğrudan ilgilenecek.

Şehit yakınlarına tanınan istihdam hakkını birden 2’ye çıkardık.

Şehit olan erbaş ve erlerin anne ve babalarında aranan malullük ve

muhtaçlık şartını kaldırdık.

Şehit erbaş ve erlerin anne veya babalarının maaşlarında artış sağladık.

Toplu Konut Kanunu’nun kapsamına harp malullerinin tamamını dâhil ettik.

Şehit yakınları ve gazilerin toplu taşıma araçlarından ücretsiz

yararlanmaları ile ilgili aksaklıkları giderecek bir düzenleme yaptık.

Şehit ve gazilerimize konutlarında tükettikleri elektriği yüzde 40 indirimli

olarak sağlıyoruz.

Şehit ve gazi yakınlarının tayin taleplerini öncelikli olarak karşılıyoruz.

Şehit ve gazilerin çocuklarına, eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda

yılda bir kez ödeme yapıyoruz.

ULAŞTIRMA

Ülkemizde, Cumhuriyet tarihi boyunca sadece 6 bin 101 kilometre

bölünmüş yol yapılmışken, 2003 yılından itibaren biz 15 bin 529

kilometre bölünmüş yol inşa ettik.

Gebze-İzmir Otoyolun’un altyapı ön alışmaları devam ediyor.

Kuzey Marmara, 3. Boğaz Köprüsü Dâhil, Otoyolu Projesi ile ilgili

çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Rize’yi İspir ve Erzurum’a bağlayacak 14,7 kilometre uzunluğundaki,

Türkiye’nin en uzun tüneli olan Ovit Tüneli’ni inşallah 2015 yılında

tamamlayacağız.

Avrupa ve Asya’yı denizin altından ikinci defa birleştiriyoruz. Sadece lastik

tekerlekli araçların geçeceği Avrasya Tüneli inşaatı devam ediyor. İnşallah

2015 yılında vatandaşlarımızın hizmetine sunacağız.

Temeli 2004 yılında atılan Asrın Projesi Marmaray 29 Ekim 2013’te

bitecek. MARMARAY ile İstanbul’un iki yakası arasında ulaşım süresi 4

dakikaya düşüyor.

Tarihi İpek Yolu’nu canlandıracak Türkiye-Gürcistan (Kars-Tiflis)

Demiryolu 2007 yılında ihale edildi. Çalışmaları hızla devam ediyor.

Ankara metrolarından Kızılay-Çayyolu ve Batıkent-Sincan 2013 yılında,

Tandoğan-Keçiören ise 2014 yılında inşallah hizmete girecek.

Ankara-Eskişehir arasında 2009 yılında, Ankara-Konya arasında ise

2011 yılında Yüksek Hızlı Tren seferleri başladı.

Eskişehir-İstanbul arası Yüksek Hızlı Trenin yapım çalışmaları devam

ediyor.

Ankara-İzmir Hızlı Tren Projesi, Ankara-Bursa Hızlı Tren Projesi,

Ankara-Sivas Projesi, Sivas-Erzincan Yüksek Hızlı Tren Projesi çalışmaları

devam ediyor.

3 Kasım 2002 öncesi tarifeli sefer düzenlenen 25 havalimanı var iken

bugün ise 48 havalimanına tarifeli sefer düzenleniyor.

2003 yılında toplam yolcu trafiği 34 milyon 443 bin iken 2011 yıl sonu

itibariyle 117 milyon 347 bin olmuştur.

GIDA TARIM VE HAYVANCILIK

Tarımsal ekonomik büyüklük itibariyle dünyanın 7’inci Avrupa’nın 1’inci

ülkesi olduk.

İktidarımızda tarım sektörü büyüyerek son 50 yılın en istikrarlı dönemini

yakaladı.

2002’de 23,7 milyar dolar olan tarımsal milli geliri, 2011 yılında yüzde

161’lik bir artışla 61,8 milyar dolara ulaştırdık.

Türkiye’yi 186 ülkeye 1.536 çeşit tarımsal ürün ihraç eden bir ülke

konumuna getirdik.

83 yıldır beklenen Tarım Kanunu’nun da içinde olduğu 14 temel

kanunu hayata geçirdik.

2002’de1,8 milyar lira tarımsal destek verilmiş iken, biz tarımsal destek

miktarını yıllık 7,6 milyar liraya çıkardık.

10 yıllık iktidarımızda toplam 50 milyar lira tarımsal destek verdik.

Hükümetimiz döneminde 52 yeni destek başlattık.

Çiftçilerimize mazot desteğini ilk kez biz verdik. Kimyevi gübre desteğini

doğrudan çiftçimize ödedik.

2002’de sadece 83 milyon lira hayvancılık desteği verilmişti, biz sadece

2011 yılında 1,7 milyar lira hayvancılık desteği verdik.

10 yıllık iktidarımızda ise toplam 9 milyar lira hayvancılık desteği

verdik.

Arazi toplulaştırma çalışmalarına hız verdik.

2002 yılında yüzde 59 olan tarımsal kredi faiz oranlarını yüzde 0 ile

yüzde 5 aralığına çektik.

Tarımda faizsiz kredi dönemini başlattık.

ENERJİ

Türkiye Elektrik Üretimi 2002’de 130 milyar kilovat iken bugün 230 milyar

kilovata ulaştı.

2002’de 300 olan elektrik santrali sayısı bizim iktidarımızda 710’a

yükseldi.

Sadece 9 olan doğalgaz götürülen il sayısı bugün 70.

İnşallah doğalgazı olmayan il kalmayacak.

ÇEVRE, ORMAN VE SU İŞLERİ

Su yatırımlarında Cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırdık.

AK Parti Hükümeti’nden önceki 1999- 2003 yılları arasında DSİ tarafından

sadece 9 tesis hizmete açılmışken, biz 10 yıllık iktidarımız döneminde

1.128 tesisi tamamlayarak aziz milletimizin hizmetine sunduk.

Hizmete aldığımız 179 sulama tesisi ile 11 milyon dekar alanı sulamaya

açarak, sulanan araziyi 55 milyon dekara ulaştırdık. Topraklarımıza can

suyu olduk.

Konya’nın 100 yıllık rüyası Mavi Tüneli tamamlıyoruz. Proje ile Konya

Kapalı Havzası’na yılda 414 milyon metreküp su aktarılacak ve Konya

Ovası’ndan bereket fışkıracak.

Açtığımız Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi ile ziyaretçilere

Çanakkale Zaferi’ni çeşitli simülasyon ve sunum teknikleri ile anlatarak

vatandaşlarımızı günümüz ve geçmiş zaman arasında bir yolculuğa

çıkarıyoruz.

Kangren olmuş 2/B meselesini çözdük.

Hayvanları korumak için, “koru ve yaşat”, “susuyorum ama

konuşamıyorum” gibi pek çok kampanya yürüttük.

Hayvanlara eziyet ve hayvanları istismar konusunda verilen cezaları

yeniden düzenliyoruz.

Hazırladığımız yeni Hayvanları Koruma Kanunu’nu, inşallah önümüzdeki

dönemde hayata geçireceğiz.

SAVUNMA SANAYİ

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bütün modern silah ve teçhizat ihtiyaçlarının

öncelikli olarak yerli sanayi tarafından temin edilmesini hedefliyor ve

adımlarımızı bu hedef doğrultusunda atıyoruz.

Son 10 yıl içinde toplam bedeli 22 milyar doları aşan modernizasyon

projesi yürürlüğe konuldu.

Mini İnsansız Hava Aracı sistemlerinin seri üretimleri süratle devam

ediyor. Bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hizmetine 164 adet

insansız uçak ve 4 insansız helikopter sunuldu.

Altay Milli Tankımız’ın ön tasarımı tamamlandı. Üretimine başlanan

tankların prototipleri inşallah önümüzdeki yıllardan itibaren kapsamlı

testlere tabi tutulacak.

İnsansız Hava Aracımız’ın tasarım ve prototip imalatını tamamladık.100

saatin üzerinde testleri başarıyla gerçekleştirildi.

Yine Fırtına/Panter Obüsleri ve Uzun Menzilli Roketler artık ülkemizde

üretiliyor.

Türkiye’nin ilk milli korvet savaş gemisi olan ve tamamen ülkemizde

tasarlanarak inşa edilen Milgem Savaş Gemisi’ni 2008 yılında denize

indirdik.

Ülkemizde tasarlanan Atak Helikopteri de Türkiye’de üretiliyor.

Helikopterlerin uçuş testlerine 2011 yılı içerisinde başlandı. 2013 yılı

içinde bu helikopterlerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslimatına başlamayı

planlıyoruz. İnşallah bu helikopterler terörle mücadelemize büyük katkı

sağlayacak.

Göktürk-2 uydumuzun üretimini tamamladık. 2012 yılı sonu veya 2013

yılı ilk çeyreğinde atılmasını planlıyoruz.

Geçtiğimiz dönemlerde yurtdışında yaptırılmış olan uçak

modernizasyonları da artık ülkemizde yapılabilir hale geldi. Başta

F-16’lar olmak üzere F-4, C-130 ve T-38 uçaklarımız ile Sikorsky

helikopterlerimiz ülkemiz sanayisi tarafından modernize ediliyor.

Geçtiğimiz dönemlerde yurt dışı firmalar eliyle yaptırılan tank

modernizasyonları da milli firmalarımız tarafından üstleniliyor.

Son yıllarda önemi artan mayın ve el yapımı patlayıcılara karşı

korumalı araç ihtiyacı kapsamında ülkemizde geliştirilen KİRPİ aracının

Kara Kuvvetlerimiz envanterinde kullanımına başlandı.

Projede seri üretim devam ediyor. Hali hazırda teslim edilen araç sayısı

273 adet.

2023 vizyonu paralelinde “ülkemizin dünyada savunma sanayinde en

gelişmiş ilk 10 ülke arasına girmesi”ni hedefliyoruz.

Bu çerçevede “tüm kara ve su üstü deniz araçları ile insansız hava

araçlarının ülkemizde geliştirilmesi ve üretilmesini” sağlayacağız.

VAKIFLAR

Dünden bu güne kuşaklar arasında canlı bir köprü olan kültür mirasının

korunmasını için 1996-2002 yılları arasında 46 eser onarılmış

iken, son 10 yılda bizim dönemimizde tam 3 bin 600 adet eserin

restorasyon çalışmaları tamamlandı.

Hali hazırda 150 adet eserin restorasyon çalışmasını sürdürüyoruz.

TİKA

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansımız TİKA, 1992-2002 yılları arasında

toplam 2 bin 241 proje gerçekleştirmişken, AK Parti döneminde tam 9 bin

824 projeyi hayata geçirdi.

Kazakistan’da, Karadağ’da, Afganistan’da, Makedonya’da, Kosova’da, daha

birçok ülkede, Filistin’de, Tulkarem, Kalkilya, Cenin’de ilkokullar, liseler,

üniversite binaları TİKA eliyle inşa edildi.

Yemen’de, Gürcistan’da okulların tadilatını yaptık.

Filistin Cenin Osmanlı Kışlası Al Hansa Okulu tadilatını, Kudüs Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi tadilatını biz yaptık.

Azerbaycan Bakü Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne donanım ve

malzeme yardımını Türkiye götürdü.

2004 yılında bu yana kalkınma yolundaki ülkelerdeki 14 bin 544

öğrencinin eğitim almasını sağladık.

Sağlıkta da büyük yatırımlar yaparak yaralara merhem olduk.

Orta Asya’nın İlk Kemik İliği Nakil Merkezi’ni Kırgızistan’da açtık.

Yine Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de Talasemi Merkezi bünyesinde Kemik

İliği Nakil Merkezi’ni kurduk.

Gürcistan’da Acara Özerk Cumhuriyeti’nde polikliniklerin tadilatını yaptık,

tıbbi cihaz ve ofis malzemesi gönderdik.

Kırgızistan’ın Oş Şehri’nde 2 bin 760 metrekare kapalı alana sahip 150

kişilik hastane inşaatımız devam ediyor.

Tacikistan’da 29 yatak kapasiteli Çocuk Onkoloji Merkezi tadilatını yaptık.

Afganistan’da bir hastane inşaatını tamamladık.

Filistin’in kuzeyinde bulunan 40 bin nüfuslu Tubas kentinde 30

yataklı Tubas Türk Hastanesi’nin yapım işini sürdürüyoruz. Hastane

tamamladığında Tubas İli’nin ilk hastanesi olacak.

Sadece son 4 yıl içinde Pakistan, Somali, Moldova, Filistin Batı Şeria’ya 58

ambulans hibe ettik.

Lübnan’daki 100 yataklı Sayda Türk Travma ve Rehabilitasyon

Hastanesi’nin inşaatını 2 yıl önce, Irak’ta Bağdat El-Razi Hastanesi’nin

inşaatı ve donanımını ise geçen yıl bitirdik.

2007-2011 yılları arasında TİKA ve STK’lar İşbirliği’nde 425 bin kişiye sağlık

hizmeti götürdük.

Sadece Nijerya’da 19 bin 410 kişiye sağlık taraması yaptık.

Gürcistan Kemerli Köyü’nün içme suyunu, Makedonya Jupa Belediyesi

İçme Suyu Projesi’ni, Etiyopya’nın Mekele şehrinin içme suyunu, Sudan’ın

içme suyu sorununu çözdük.

Yaptığımız tarihi eserlerin restorasyonlar ile geçmişten bugüne köprüler

kurduk.

Ecdat yadigarı eserleri TİKA eliyle gelecek nesillere aktarıyoruz.

Yıllar boyunca yıpranan Kudüs Harem-i Şerif’te bulunan Kubbet-üs

Sahra Hilali’nin üç parçadan oluşan altın renkli bakır hilali, tarihinde 5’inci

defa TİKA aracılığıyla yenilendi.

Bosna Hersek’te Tarihi Konjic Köprüsü’nü yeniden inşa ettik.

Sokullu Mehmet Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan Drina

Köprüsü’nün korunması için çalışmalar yürütüyoruz.

Makedonya’daki en önemli Osmanlı eserlerinden biri olan Mustafa Paşa

Camii’nin, klasik Osmanlı mimarisinin en seçkin örneklerinden biri olan

Kosova’daki Prizren Sinan Paşa Camii’nin, Priştine’de bulunan ve Osmanlı

Devleti’nin en görkemli camilerinden olan Fatih Camii’nin restorasyonunu

tamamladık.

Yine Karadağ’ın başkenti Podgoritsa’da bulunan ve 1931 yılında Kadir

Gecesi kılınan teravih namazının ardından kapatılan ‘’Nizam Camisi’’, 79 yıl

aradan sonra TİKA aracılığıyla yenilendi.

Şam’daki Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan Süleymaniye

Cami ve Külliyesi’nin restorasyonunu, geçen yıl Mayıs ayında tamamladık.

Moğolistan’daki 1.300 yıllık Türk Anıtları’nın gelecek nesillere aktarılması

için Bilge Kağan ve Kül Tigin Anıtları’nın kopyalarını çıkardık ve Göktürk

Anıtları’nın bulunduğu bölgede bir müze inşa ederek bu anıtları sergiye

açtık.

Ayrıca Moğol İmparatorluğu’nun başkentini anıtlara bağlayan 46

kilometrelik yolun yapımına da sağlayarak, Türkiye olarak vefamızı ve

bağımız gösterdik.

Kırım Tatar Toplumu’na, Gürcistan’da Gori’de savaş mağdurlarına, Bosna-

Hersek Goraj’de savaş gazilerine, Afganistan’ın başkenti Kabil’de yoksul

kardeşlerimize konut projeleri uyguladık.

TİKA tarafından toplanan Türkiye’nin resmi kalkınma yardımları 2002

yılında 85 milyon dolarken bu rakam 2011 yılında 1 milyar 273

milyon dolara yükseldi.

OECD ülkeleri arasında 2011 yılında resmi kalkınma yardımlarını en

çok arttıran ülke Türkiye oldu.

Değerli kardeşlerim,

Biliyorsunuz 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde 2023 hedeflerimize

ilişkin somut projelerimizin bir bölümünü kamuoyuna ilan etmiş ve

milletimizle paylaşmıştık.

Bugün burada, bu projelerin bir kısmını yeniden hatırlatmak istiyorum.

Böylece, bir yandan bugüne kadar yaptıklarımızı anlatırken, diğer yandan

da bundan sonra yapacaklarımızın bir bölümünü de ifade etmiş oluyoruz.

İSTANBUL’un Avrupa yakasını birbirine bağlayacak KANALİSTANBUL

projesiyle, İstanbul’a yeni bir soluk, yeni dinamizm kazandırıyoruz.

İstanbul’un iki yakasında iki ayrı şehir kuruyoruz.

İstanbul’un Avrupa yakasına yılda 100 milyon kişi/yıl kapasiteli yeni bir

havalimanı inşa ediyoruz.

Avrupa ve Anadolu yakalarında kuracağımız iki şehir hastanesi ile,

İstanbul’u, sadece bölgesinin ve ülkemizin değil, bütün Avrupa’nın en

önemli sağlık merkezlerinden biri haline getiriyoruz.

Taksim Meydanı’nı, trafiği yer altına alarak, sadece yayalara tahsis

ediyoruz.

Yassıada ve Sivri Ada’yı uluslararası kongre merkezlerine dönüştürecek

DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK ADALARI projelerimizi hayata geçiriyoruz.

Taksim Kışlası’nı bir kültür merkezi olarak milletimize kazandırıyoruz.

2019’a kadar İstanbul Karayolu Tüp Geçişi’ni, Boğaz’a 3’üncü Köprüyü,

İstanbul-İzmir Otoyolu ve Körfez Geçişi’ni, İstanbul-Çanakkale-Tekirdağ

Otoyolları’nı tamamlıyoruz.

İstanbul’da 2 yeni kongre merkezi, yeni bir uluslararası fuar merkezi,

uluslararası temalı bir eğlence parkı, yeni müzeler ve yeni marinalar inşa

ediyoruz.

Alışveriş alanları ve diğer sosyal donatılarla desteklenmiş yeni kruvaziyer

limanları olacak Galataport ve Haydarpaşaport Projeleri’ni hayata

geçiriyoruz.

2023’e kadar Çanakkale Boğaz Geçişi’ni tamamlayarak hizmete

sunuyoruz.

ANKARA’yı savunma sanayinin merkezi haline dönüştürüyoruz.

Ankara’ya da iki şehir hastanesi kuruyoruz.

Ankara’da, öncelikle 2 yıl içinde 44 kilometrelik metro hattını bitiriyor,

2023’e kadar ilave metro ve tünel hatlarının yapılmasını hedefliyoruz.

Esenboğa Havaalanı ile şehir merkezi arasına raylı sistem kuruyoruz.

“Ulus Tarihi Kent Merkezi” kentsel dönüşüm programı kapsamında, 210

hektar alanda, Ankara evleri özelliği taşıyan tarihi bir bölge oluşturuyoruz.

Ankara’da bugüne kadar yaşamış tüm medeniyetlerin sergilendiği bir

Medeniyetler Parkı inşa ediyoruz.

İZMİR’i, Körfez Geçişi Projesiyle körfezini iki ucundan birbirine bağlıyoruz.

İzmir-Ankara ve İstanbul bağlantılı İzmir-Bursa Hızlı Tren Projeleriyle,

yine İzmir-İstanbul ve İzmir-Ankara Otoyollarıyla, bu şehrimizin diğer

bölgelerle olan ulaşım sıkıntısına köklü bir çözüm getiriyoruz.

İzmir’de, Kuzey Ege Çandarlı Limanı’nı inşa ediyor, Alsancak Limanı’nı

iyileştiriyoruz.

Dünya standartlarında bir kruvaziyer limanını İzmir’e kazandırıyoruz.

Menderes-Aliağa arasında faaliyete bulunan Egeray Projesi’ni, kuzeyde

Bergama’ya, güneyde Selçuk’a kadar genişletiyoruz.

Deniz taşımacılığına ağırlık vererek, Üçkuyular-Mavişehir arasında

körfezden köprü veya tüp geçitle geçiş sağlıyoruz.

Diyarbakır, Adana ve Mersin şehirlerimiz için de 2023 projelerimiz

bulunuyor.

Bunları da süratle hayata geçirmek kararındayız.

TÜRKİYE GENELİNDE bütün yerleşim yerlerimizin altyapı sorunlarını

çözmek için, Su, Kanalizasyon ve Yağmur Suyu Altyapı Projesi’ni (SUKAP)

başlatıyoruz.

Bu kapsamda özellikle ihtiyaç duyan küçük yerleşim yerlerine finansman

desteği sağlayacağız.

Diğer belediyelere ise ucuz ve uzun vadeli kredi temin edeceğiz.

2010 yılında 2,1 milyar TL olan yerel yönetimlere tahsis edilen kredi

tutarının, 2023 yılında yıllık 15 milyar TL’ye ulaşmasını hedefliyoruz.

TOKİ eliyle inşa ettiğimiz konut sayısı, 2023 yılında 1 milyona ulaşacak.

Değerli misafirler,

Hanımefendiler, beyefendiler…

Bugün, AK Parti’nin 4’üncü Büyük Kongresi ile Türkiye’de artık yeni bir

sayfa açıyor, yeni bir sürecin kapılarını aralıyoruz.

İnşallah, 48 gün sonra, 18 Kasım 2012 tarihinde, AK Parti iktidardaki 10

yılını doldurmuş, 11’inci yıl için kolları sıvamış olacak.

Burada şunu özellikle ifade etmek istiyorum:

10 yıl boyunca, millete hizmet etmemizi, memleket için, ülke için hizmet

üretmemizi engelleme yönünde çok farklı girişimler oldu.

Yurtiçinde, yurt dışında, meclis içinde, meclis dışında, bizi yavaşlatmak,

bizi durdurmak, bizi farklı meselelerle meşgul etmek için birçok senaryo

uygulamaya kondu.

Biz, milletimize inanarak, milletimizle birlikte bu yola çıktık.

Başımız dara düştüğünde milletimizin ferasetine başvurduk.

Yolumuz kesildiğinde, hukuk zorlandığında, oldu bittilerle önümüz

kesildiğinde şikayetimizi gittik, milletimize yaptık.

Milletimiz, bugüne kadar her sorunu çözdü, her sorunun çözüm

anahtarını bize teslim etti.

Milletimizle bağımızı koparmadan, milletimizle gönül irtibatımızı

kesmeden bu yola devam edeceğiz.

Her ne yaparsak millet için yapacak, her ne üretirsek milletimiz için

üreteceğiz.

Bizim Türkiye için çok büyük hayallerimiz, çok büyük projelerimiz, büyük

hedeflerimiz var.

10 yıl boyunca yaptıklarımızı bir kenara koyuyor; bugün biz artık

önümüzdeki 11 yıla odaklanıyoruz.

Bugünden hedefimiz, Cumhuriyetimiz’in kuruluşunun 100’üncü yılı olan

2023 yılı.

Bu büyük millet, tarihiyle, kültürüyle, medeniyetiyle bu büyük millet,

inanıyoruz ki, 2023 hedeflerine mutlaka ulaşacak, hatta o hedefleri de

aşacaktır.

2023 yolundaki en büyük enstrümanımız, kardeşliğimiz.

Kardeşliğimizi bu süreçte çok daha güçlendireceğiz.

Birliğimizi, bütünlüğümüzü bu dönemde daha da pekiştireceğiz.

Burada tekrar ediyorum…

AK parti, 10 yıl boyunca hiç kimsenin yaşam tarzına, hiç kimsenin

tercihlerine, hiç kimsenin giyimine, kuşamına, yeme içmesine karışmadı.

Önümüzdeki 11 yıl boyunca da, herkesin yaşam tarzı, tercihleri, bizim

teminatımız altında olacak.

Biz, MAKBUL VATANDAŞ, TEHDİT VATANDAŞ ayrımı asla yapmadık,

yapmayız ve yapmayacağız.

Bu ülkede, bu topraklar üzerinde, bu ay yıldızlı bayrak altında yaşayan

herkes, ama herkes, etnik kökeni, dili, dini, mezhebi her ne olursa olsun,

bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır.

Hiç kimse korkmasın.

Hiç kimse endişelenmesin.

Kimsenin zihninde soru işaretleri olmasın.

Korkutulan, ürkütülen, kara propagandayla etki altına alınmaya çalışan

her bir vatandaşım, oy verdiği, gönül verdiği partileri artık değişime

zorlasın.

Korkutma, bir siyaset yöntemi olmaktan çıksın.

Ayrımcılık, bir siyaset yöntemi olmaktan çıksın.

Fırsatçılık, bir siyaset yöntemi olmaktan çıksın.

Büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış, büyük medeniyetler inşa

etmiş bir ülke olarak, iktidarıyla, muhalefetiyle, medyası, sivil toplum

örgütleriyle, tek tek bireyleriyle, bu bölgeye örnek teşkil edecek, özgün

bir demokrasi modelini hep birlikte kurabilir, hep birlikte işletebiliriz.

Sıkılı yumruklarla tokalaşma olmaz.

Herkesten, sıktığı yumruklarını artık gevşetmesini, ülke için, millet için

yüreğini ortaya koymasını istiyoruz.

Sevgili kardeşlerim…

2023 hedeflerine ulaşmanın yegane yolu, ülkede istikrarın, güven

ortamının, özellikle de kardeşliğin tam anlamıyla tesis edilmesidir.

Terör, güvenlik güçlerinden ziyade, bu ülkede istikrarı, güven ortamını, kardeşliği,

en önemlisi de bu ülkenin, bu milletin büyük ideallerini hedef alıyor.

75 milyon, teröre karşı tek yürek olmak zorundayız.

75 milyon, daha bir kardeş olmak, bir olmak, beraber olmak zorundayız.

Hem Doğu ve Güneydoğu’daki her bir ilin, her bir ilçenin, her bir köy

ve mezranın kalkınması için; hem topyekün Türkiye’nin kalkınması için,

teröre karşı ortak bir duruş sergilemek zorundayız.

Ülkemin batısındaki, kuzey ve güneyindeki vatandaşlarım, terör

üzerinden oynanan ayrımcı, nefret ve öfkeye dayalı senaryoya

aldanmasınlar.

Doğu’daki, Güneydoğu’daki vatandaşlarım, kardeşlerim, terörün

kendilerine kan ve gözyaşından başka hiçbir şey getirmediğini fark

etsinler.

Bugün 75 milyon yeni bir sayfa açalım.

Bugün 75 milyon, aynı gök kubbenin altında bir olalım, birlik olalım,

beraber olalım.

Şu 10 yıl gösterdi ki, biz her sorunu çözeriz, her engeli aşarız.

10 yıl önce çözülemez gibi görünen sorunlar bugün Türkiye

gündeminden kalktı.

Nice kronik sorunlar çözüm yoluna girdi.

İnşallah, arkadan gelen genç nesil çok ama çok farklı geliyor.

İnandığımız, güvendiğimiz, istikbalimiz olarak gördüğümüz genç nesil,

bizim açtığımız yoldan ilerleyerek Türkiye’yi daha da değiştirecek, daha

da dönüştürecektir.

Önümüzde çok ama çok güzel günler var…

Önümüzde nice aydınlık yarınlar var.

Önümüzde, bölgesinin, dünyanın en büyük güçlerinden biri olma

potansiyelini taşıyan bir ülke var.

Milletle el ele, milletle gönül gönüle, 2023 hedeflerine doğru kararlı

şekilde yürümeye, geleceğin Türkiyesi’ni birlikte inşa etmeye devam

edeceğiz.

Geleceğin Türkiyesi’ni inşa etme çalışmalarımız çerçevesinde,

önümüzdeki yıllarda hayata geçireceğimiz politikalardan bazılarını

sizlerle paylaşmak istiyorum.

Biliyorsunuz AK Parti olarak, siyaset kurumunu tüm sorunların yegane

meşru çözüm yeri olarak görüyoruz.

Bu anlayışla siyasi partilerin kurulmasını kolaylaştırmıştık.

Şimdi daha ileri bir adım atarak, siyasi partileri tek tip teşkilatlanmaya iten

mevcut sistemi tümüyle değiştirmek istiyoruz.

Siyasi partilerin serbestçe kurulmasını, örgütlenmesini ve propaganda

yapabilmesini sağlayacak bir düzenlemeyi önümüzdeki dönemde hayata

geçireceğiz.

Aynı şekilde parti kapatma konusundaki kriterleri de ileri demokrasi

anlayışına uygun bir hale getireceğiz.

Ortada bir suç varsa, bunun cezasının partiye değil suçu işleyene

verilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Demokrasi ve hukuk devletiyle bağdaşmayan tüm yasakların siyasi

partiler kanunundan çıkartılmasını sağlayacağız.

Temsilde adaleti sağlamak için seçme ve seçilme hakkının önündeki

bütün antidemokratik yasakları ve sınırlamaları kaldıracağız.

Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesini sağlayan referandumun ardından

Türkiye’de siyasi sistemde köklü değişiklikler yapılması kaçınılmaz hale

geldi.

Partili Cumhurbaşkanı, yarı-başkanlık ve başkanlık sistemleri, hiçbir

önyargıya tabi tutulmadan tartışılmalı ve ülkemiz için en doğru olan

sistem konusunda bir mutabakata varılmalı.

Yeni siyasi sistem, Türkiye’ye çok büyük faydalar getirdiği tartışılmaz olan

istikrarlı yönetimi dönemsel olmaktan çıkartıp kurumsal hale getirecek

şekilde dizayn edilmeli.

Milletin iradesini en üst düzeyde yansıtacak, kuvvetler ayrımının

gerçekten işlediği, güçlü bir yürütme ve bu yürütmeyi denetleyen güçlü

bir yasamanın olduğu, sorunlar karşısında hızlı karar alıp uygulayan ve

aynı şekilde halka hesap veren, şeffaf bir siyasi sisteme ihtiyacımız var.

Yeni Anayasa konusundaki kararlılığımız tamdır.

Kapsayıcı, kucaklayıcı, bütünleştirici, özgürlükleri esas alan, çeşitliliğe izin

veren, çoğulcu yeni bir Anayasa hazırlanması konusundaki mücadelemizi

sonuna kadar sürdüreceğiz.

Biz AK Parti olarak, yeni Anayasa’nın, hem fikri sürecinin hem yapım

sürecinin mimarıyız.

Biz yeni Anayasa’nın “milletin devletini” inşa edecek bir anlayışla

hazırlanmasını istiyoruz.

Bu süreci başarıyla sonuçlandırmanın siyaset kurumunun namus borcu

olduğuna inanıyoruz.

Yargı sürecinin hızlandırılması ve yargının demokratikleştirilmesi için

bugüne kadar yaptığımız çalışmaları, bundan sonra da aynı azimle

sürdüreceğiz.

Bu çerçevede “nefret suçu” konusunda bir yasal düzenlemeyi de süratle

hayata geçirmek kararındayız.

İhtisas mahkemeleri, denetimli serbestlik, ceza infaz kurumlarının

şartlarının iyileştirilmesi gibi çalışmaları devam ettireceğiz.

Hak ve özgürlükleri, kardeşliğimizi yüceltecek, farklılıkları özgürce bir

arada yaşatabilecek bir yaklaşımla daha da geliştireceğiz. Hak ihlallerine

karşı tolerans göstermeyeceğiz.

Devletin tüm dinlere ve inanç gruplarına karşı eşit mesafede durduğu,

kimsenin inancından dolayı baskı altında tutulmadığı bir laiklik anlayışını

tam manasıyla hayata geçireceğiz.

Milletimizin bin yıldır sürdürdüğü kardeşlik ve birlikte yaşama iradesini,

ileri demokrasi standartlarında daha da öteye taşımayı hedefliyoruz.

Geçtiğimiz 10 yılda bu doğrultuda tarihi önemde pek çok uygulamayı

hayata geçirdik.

Önümüzdeki dönemde de, çoğulculuğu esas alan yeni bir tarih

müfredatından güvenlik güçleri ile ilgili şikayetlerin değerlendirileceği

mekanizmaların kurulmasına kadar, ihtiyaç duyulan pek çok adımı

atmaya devam edeceğiz.

Aile kurumunun güçlendirilmesi kapsamında, haneye ve kişiye özel

hizmet anlayışını, önümüzdeki dönemde vatandaşlarımızın istifadesine

sunacağız.

Aile ile ilgili hizmetlerimizi, ülkemizdeki insanlarımız yanında, yurtdışında

yaşayan vatandaşlarımızı da kapsayacak şekilde vereceğiz.

Kadınlarımızın iş ve aile hayatına uyumlarını sağlayacak, kreş, girişimci

desteği, istihdamın artırılması gibi çalışmaları yaygınlaştırarak

sürdüreceğiz.

Kadınlara yönelik şiddet konusunda müsamahasız bir mücadele

yürütüyoruz, yürütmeye devam edeceğiz.

Gençlerimize eğitim, iş ve sosyal hayatlarında destek olacak bütün

enstrümanları etkin şekilde kullanacağız.

Engellilerimizin önündeki engelleri büyük ölçüde kaldırdık, önümüzdeki

dönemde bu konuda daha kararlı ve yaygın çalışmalar gerçekleştireceğiz.

Toplumun tamamını kuşatan, etkin ve bütünlükçü bir sosyal yardım

politikası geliştirip uygulayacağız.

Gazilerimiz ile şehitlerimizin bizlere emaneti olan yakınlarına, onurlu bir

hayat sürmelerini temin edecek şekilde, sahip çıkacağız.

Bir yandan işsizlikle, bir yandan kayıt dışı istihdamla mücadele etmeyi

sürdürecek, bu konuda ülkemizi dünyanın en ileri ülkeleri düzeyine

çıkartacağız.

Sağlıkta, “önce insan” diyerek, “herkes için sağlık” diyerek başlattığımız

büyük reformla, ülkemizi çok iyi bir noktaya getirdik.

Önümüzdeki dönemde, sağlık alanındaki standartları çok daha ileri

düzeylere taşıyacağız.

Eğitim alanında 2023 yılında, 50 yaşın altındaki herkesin yüzde 100

okur-yazarlık oranına ulaştığı, genç nüfusumuzun tamamının en az lise

mezunu olduğu, isteyen herkesin yükseköğretim görebildiği bir ülke

haline gelmeyi hedefliyoruz.

Kültür ve sanat değerlerimizi yeniden üretecek gelecek nesillere

aktaracak bir kültür politikasını etkin olarak hayata geçireceğiz.

Ekonomi alanında istikrarlı ve sürdürülebilir büyüme performansı ortaya

koyarak, insanımızın refah seviyesini yükseltmeye devam edeceğiz.

Amacımız, Cumhuriyetimiz’in 100’üncü yılında dünyanın ilk 10

ekonomisinden biri haline gelmiş, enflasyonu ve faiz oranları kalıcı

olarak tek haneli rakamlara gerilemiş, ihracatı 500 milyar dolara ulaşmış,

ekonomik büyüklüğü 2 trilyon dolara ve kişi başına geliri 25 bin dolara

yükselmiş, işsizlik oranı yüzde 5’e inmiş bir Türkiye’dir.

Yerel yönetimlerde büyükşehir sistemini, il düzeyinde kamu hizmetlerinin

koordinasyonu sağlayacak bir yapıya dönüştüreceğiz.

Yerel yönetimlerin mali imkanlarını artırmaya devam edeceğiz.

Kentsel dönüşüm çalışmalarını süratle sonuçlandıracağız.

Şehirlerimizi, tek bir aileyi bile mağdur etmeden dönüştüreceğiz.

Köylerimizi farklı bir anlayışla dönüştürmek için yeni bir Köy Kanunu

çıkartacağız.

Dış politikada stratejik hedefimiz olan Avrupa Birliği’ne üyelik

konusundaki kararlılığımızı devam ettireceğiz.

Geleneksel ittifak ilişkilerimizi, eşit ortaklık temelinde güçlendirmeyi

sürdüreceğiz.

Tehdit algılamasına dayalı bir dış politika yerine, barış ve istikrarın tesisine

dayalı bir dış politika anlayışını büyük ölçüde ikame ettik, bu anlayışı

daha da güçlendireceğiz.

Türkiye’nin küresel düzendeki etkinliğini ve rolünü daha da güçlendirecek

politikaları hayata geçireceğiz.

Kim ne dersin desin, biz, barışı solumaya, eli kana bulaşmamış herkese el

uzatmaya, gönlümüzü tüm dostlarımıza açmaya devam edeceğiz.

Vatandaşlarımızın dünyanın her köşesine başları dik şekilde gidebilmesini

sağlamak konusundaki kararlılığımızı sürdüreceğiz.

Dünyanın neresinde olursa olsun, halkın kendi iradesiyle ve çoğulcu

siyaset yönünde gerçekleşen değişimlere bugüne kadar destek verdik,

bundan sonra da vermeye devam edeceğiz.

Toplumların meşru taleplerine uygun şekilde Arap ülkelerinde yaşanan

devrimleri de bu şekilde değerlendiriyor ve destekliyoruz.

Kendi öz kardeşlerimiz olarak gördüğümüz bu ülkelere yaptığımız çağrıyı

burada yineliyoruz: Artık silahlar bırakılsın, siyaset konuşsun.

Bölgemizde yaşanan gerilimlerin, çalkantıların, çekişmelerin, kavgaların

sona ermesi ve normalleşme sürecine geçilmesi için üzerimize düşen her

şeyi yapmaya hazır olduğumuzu bir kez daha ilan ediyorum.

Çok değerli kardeşlerim,

Sevgili canlar…

Biliyorum yoruldunuz…

26 Mart 1999’da, bir Cuma günü, Pınarhisar Cezaevi’ne doğru yola

çıkarken, evimin önünde toplanmış kardeşlerime kısa bir konuşma

yaptım…

Orada, Pınarhisar Cezaevi’ne giderken, BUNUN BİR VEDA OLMADIĞINI

söyledim…

İNŞALLAH dedim… BİTMEYEN ŞARKININ BESTELERİ İÇİNDEKİ BİR ES’TİR,

BİR DURAKTIR dedim…

İNANIYORUM Kİ, ES’TEN SONRAKİ NOTALAR, İSTİKRAR İÇERİSİNDE,

AYDINLIK YARINLARIN TÜRKİYESİ’NE, BARIŞA, SEVGİYE, KARDEŞLİĞE

GİDEN YOLDA; SİZİN BU SEVGİNİZ, SİZİN BU AŞKINIZ, SİZİN BU

SEVDALARINIZLA BÜTÜNLEŞEREK DEVAM EDECEKTİR dedim…

Evet…

Bundan 13 yıl önce, cezaevine giderken evimin önünde yaptığım

konuşma, belki de bir temenniydi, bir hayaldi, bir arzuydu, bir duaydı…

Rabbim, benim de, benimle birlikte AMİN diyen kardeşlerimin de o

duasını kabul etti.

Cezaevindeki bir molanın ardından, bu durağın, bir ES’in ardından, AK

Parti’yi kurarak, barış için, millet için, hürriyet için mücadele verdik.

AK Parti’yi kurarken, milletimize bir söz verdik; özellikle genç

kardeşlerimize bir söz verdik.

BİZ, BİZDEN ÖNCEKİLER GİBİ KOLTUĞA YAPIŞIP KALANLARDAN

OLMAYACAĞIZ dedik.

BİZ, KOLTUKTA YAŞLANANLARDAN OLMAYACAĞIZ dedik.

Biz, gençlerin önünü kapatanlardan, gençlere fırsat tanımayanlardan

olmayacağız dedik…

İşte bugün, burada, bu Büyük Kongre’de bu sözümüzün gereğini yerine

getiriyoruz…

Şunu söylemek durumundayım…

Bu bir veda değil…

Bu, bir ES’tir, bir DURAK’tır, BİTMEYEN ŞARKININ NOTALARI ARASINDA BİR

MOLA’DIR.

Bu, yorgunluğun molası değil, bir dinlenme değil, bir ilkenin, bir sözün,

bir vaadin yerine getirilmesidir.

Bizim molamız dahi millet içindir.

Vereceğimiz bu molada, her ne şekilde olursa olsun yine milletimizin

hizmetinde olacağız.

Partim bana, 3 dönemi dolduran arkadaşlarıma hangi görevi verirse, bir

dava şuuru içinde onu yerine getireceğim, yerine getireceğiz.

Sevgili kardeşlerim…

Hayatımın her safhasında, dava, millete hizmet davası, millete hizmet

sevdası benliğimin önünde oldu.

Ailem, eşim, çocuklarım beni affetsinler, en önce onlardan helallik

diliyorum…

Kimi zaman, dava uğruna, millete hizmet sevdası uğruna onları dahi

ihmal ettiğim dönemler oldu.

Davanın bunu gerektirdiğine inandım.

Bu dava öyle bir dava ki, burada BEN’e hiçbir zaman yer olmadı.

Bu dava öyle bir dava ki, burada enaniyete, bencilliğe, makam, koltuk,

paye, rütbe hırsına hiçbir zaman yer olmadı.

Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle, KİM VAR DİYE SESLENİLİNCE, SAĞINA VE

SOLUNA BAKMADAN, FERT FERT BEN VARIM CEVABINI VERİCİ bir dava

ahlakına sahip olduk.

İnşallah, bu dönem zarfında da, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı,

AK Parti’nin Genel Başkanı olarak milletime, ülkeme hizmete devam

edeceğim, devam edeceğiz.

Ardından, tüzüğümüz gereği biz kenara çekilecek, başka görevler

üstlenecek, yerlerimizi, makamlarımızı arkadaşlarımıza bırakacağız.

Bir kere şunu herkes çok iyi bilsin…

Bu dava içinde, bu davayı omuzlayacak, bin bir başlı kartalı omuzlanıp

götürecek çok sayıda arkadaşımız var.

KİM VAR denildiğinde, sağına soluna bakmadan BEN VARIM diyerek öne

çıkacak, nefsini, benliğini, şahsi beklentilerini bir kenara koyup kendini bu

davaya, bu harekete adayacak nice arkadaşlarım var.

Ben çok ümitvarım…

AK Parti, bir siyasi parti olduğu kadar, bir okul oldu…

AK Parti, 11 yıl içinde nice genç, nice yeni siyasetçi yetiştirdi.

Bugünkü kadroyu hiç ama hiç aratmayacak, zamanın ruhunu yakalamış,

milletine sevdalı, ülkesine aşık nice arkadaşım, inanıyorum ki dava taşını

gediğine koymak için can hıraş çalışacak.

Bu davada nifak olmaz değerli kardeşlerim…

Bu davaya fitne, fesat sirayet edemez.

Ne manşetler, ne karanlık senaryolar, ne komplolar bu davanın içine ikilik

sokamaz.

Her birimiz, aramıza sızmaya, aramıza nifak sokmaya, bizi, birbirimize

hasım gibi, rakip gibi göstermeye çalışan karanlık çevrelere karşı çok ama

çok dikkatli olacağız.

Biz, manşetlere karşı şerbetliyiz…

Biz, manşetlerle çarpışarak, manşetlerle vuruşarak bugünlere geldik.

MUHTAR BİLE OLAMAZ DEDİLER…

Ama, onların nasıl bir hesabı varsa, milletin de bir hesabı var.

Onların nasıl hilesi varsa, Allah’ın da bir hilesi var…

Sonuçta galip gelen millet oldu.

Sonuçta galip gelen Allah’ın takdiri oldu.

Bugün de, bizim aramıza nifak sokmak için atılan her manşet, bizi

birbirimize düşürmek için yazılan her yorum, aramıza fesat sokmak için

yapılan her girişim, milletin ve Rabbim’in tuzağında eriyip gidecektir.

Bize vurulmak istenen her darbe, unutmayın, bizi daha da

güçlendirecektir.

Biz, yenilgi yenilgi büyüyen bir zaferle bugünlere geldik.

Tevazuyu elden bırakmadan, nefsimize uymadan, nefsimizi ayaklarımızın

altına alarak ilerleyeceğiz.

Hep söyledim…

Şahıslar gelip geçicidir.

Kalıcı olan, eserlerdir, kalıcı olan, geride bırakılan izdir, geride açılan

yoldur.

AK Parti, Türkiye’de açtığı yolla, Türkiye’de bıraktığı izlerle, hangi isimlerle

olursa olsun, Türkiye’yi büyütmeye, istikrarı korumaya, güveni muhafaza etmeye devam edecektir.

Şahıslar, isimler değişse de, ta Alparslan’dan başlayan, bugüne kadar ulaşan bu ulu çınar, gölgesine serinlik dağıtmaya devam edecektir.

Fitne için, nifak için, kaos için ellerini ovuşturanların hevesleri inanın kursaklarında kalacaktır.

Sevgili kardeşlerim…

Ben, tüzüğümüz gereği, bu Büyük Kongre’de son kez Genel Başkanlık’a aday oluyorum.

Yetki verilirse, Allah ömür verirse, 3 yıl partimin başındayım.

Ardından partimin vereceği sorumlulukları yüklenerek, o alanlarda görev ifa edeceğim.

Allah ömür verirse, bu can, bu bedende olursa, inşallah farklı görevler, farklı unvanlar altında, yine bir olacağız, yine beraber olacağız, yine partimizin, yine milletimizin hizmetinde olacağız.

Ben bugün burada, tüm teşkilatımdan helallik diliyorum.

Ben, hepinizden razıyım, hepinize hakkımı helal ediyorum.

Sizlerin de benden, arkadaşlarımdan razı olmanızı diliyor, hepinizin

haklarınızı helal etmenizi temenni ediyorum.

Bu dava yolculuğu içinde, bu hareket içinde, gönlünü kırdığımız,

üzdüğümüz, zülfü yaresine dokunduğumuz kardeşlerimiz varsa, haklarını

bana helal etsinler.

Bir kez daha, bana sizler gibi yol arkadaşları nasip ettiği için Rabbime

şükrediyorum, hamdediyorum.

Yolumuz, bahtımız her daim açık olsun diyorum.

Millete ve ülkeye hizmet yolculuğunda, yeniden kavuşmak, yeniden

buluşmak, yeniden kucaklaşmak dileğiyle, her birinizi Allah’a emanet ediyorum.

Tüm misafirlerimize bu heyecanı bizimle paylaştıkları için teşekkür ediyorum.

AK Parti’nin 4’üncü Büyük Kongresi hayırlı olsun.

Emeği geçenlerden Allah razı olsun.

Allah yar ve yardımcımız olsun diyor, sevgiyle, saygıyla hepinizi selamlıyorum.