Kültür-Sanat

Başarı cinsellikte değil gerçeklikte

1 Kadın 1 Erkek dizisinin senaristi Murat Dişli, dizinin bu kadar tutmasının sebebini cinsellikten alenen bahsetmesinden çok, gerçekleri anlatmasına bağlıyor.

20 Aralık 2009 02:00

 T24-1 Kadın 1 Erkek dizisinin senaristi Murat Dişli, dizinin bu kadar tutmasının sebebini cinsellikten alenen bahsetmesinden çok, gerçekleri anlatmasına bağlıyor.
NTV'den Ali Abaday'ın sorularını yanıtlayan Murat Dişli, dizinin başarısının nedenleri anlattı:



Karşılaştığınız aman size anında bir sıcaklık veren yüzünüzü gülümseten insanlar vardır. Onlara bakınca ister istemez gülümsersiniz ve konu ne olursa olsun biraz sonra kahkahalar havada uçuşmaya başlar.Zira bu tarz insanlar hem zeki hem de esprilidir.

Başrollerinde Demet Evgar ile Emre Karayel’in oynadığı 1 Kadın 1 Erkek dizisinin senaristi Murat Dişli de böyle biri. Ancak o sadece dizi senaristi değil. Devrim Arabaları gibi sinemaseverlerin beğenisi kazanan kimi filmlerin de senaryosunu yazmış bir mizahçı ve aile babası.

1 Kadın 1 Erkek dizisinin bütün bölümleri uyarlama mı yoksa arada tamamen sizin yazdığınız orijinal bölümler de oluyor mu?

1 Kadın 1 Erkek’in orijinali Kanada formatlı. Daha sonra pek çok ülkede uyarlanmış ve en çok Fransa’da tutulmuş. Orada yedi sezon sürmüş. Bizde cinselliğe yaklaşımından dolayı sert algılandı, ama dizini orijinali aslında daha da sert. Evet, uyarlama ve biz bunu iki türlü yapıyoruz. Birincisi varolan o sertliği ve başka bir memlekette yapılıyor olmasını Türkiye haline uyarlıyoruz. İkincisi ise bazı bölümlerin tamamen yeniden yazılması. Bizde bazı bölümlerin hiçbir karşılığı yok, mesela kilisedeki cenaze bölümünün bizde karşılığı yok. Dolayısıyla bu dinamik yürümüyor ve biz o bölümü kullanmıyoruz. Onun yerine sıfır skeçler yazıyoruz. Ben sadece uyarlamacı değil mizahçı da olduğum için bazı skeçleri kendim yazıyorum. Kendime göre bir ukalalık yapıyorum. Onlar her bir konuyla ilgili yedi-sekiz skeç gönderiyor, ben beğenmediklerimin yerine yenilerini yazıyorum. Bazı esprilerin bayağı kötü olduğunu düşünüp yenilerini yazıyorum.

Nereden geliyor bu kadın erkek hikâyeleri? Neredeyse herkes kendi ilişkisinin yazıldığı görüşünde...

Fikir çok tanıdık bir fikir. Sonuçta bizim ya da Kanadalılar’ın icadı gibi bir durdum söz konusu değil. Ortak hikâyeler içinde kadın hali ve erkek hali var. Beni asıl şaşırtan bu olayın Kanada’da da, Fransa’da da, Lübnan’da da, Avustralya’da da aynı olması oldu. O hallerin sadece karıma veya eski sevgilime ait olmadığını gördüm. Evrensel bir durummuş dediğim çok skeç var. Burada da asıl başarı formatın orijinalini yazan senaristte. Artık bundan çok iyi malzeme çıkar diye eşimle yaptığımız kavgaların birçoğunu kenara not alır oldum. O tuttuğum notlar genellikle bir yere denk geliyor. Hemen o hafta olmasa da ilerideki bir bölümde muhakkak işe yarıyor.

Kadınlarla erkekler hem birlikte yaşamakta zorlanıyor hem de ayrı yapamıyorlar. Bunu Zeynep ve Ozan örneğinde çok iyi görüyoruz. Kadın ve erkek hikâyelerinin özü nedir sizce?

Kadın ve erkek aslında maymun ile tilki kadar iki farklı yaratık. İkisinin insan olması ortak payda değil. Kadınlar başka, erkeler bambaşka bakıyor dünyaya. Bu diziyi yazmaya başladıktan sonra gördüm ki kadın erkeğin dünyaya kendisi gibi bakmasını istiyor; erkek de kadının dünyaya kendisi gibi bakmasını. İşte bütün sürtüşmeler de aslında buradan kaynaklanıyor. Kadın ve erkek iki uzlaşmaz arkadaş gibi, onların arkadaş olmaması lazım ama ne yazık ki mecburlar. Her şeyden önce cinsellik ve üreme diye bir şey var. Bir araya gelip resmen birbirlerine katlanmak zorundalar. Ben biraz bunu anladım. Erkeğin dünyası ile kadının dünyası bambaşka yerlerde. Sanki biri otobur, diğeri etobur gibi. Biri diğerine “Et ye” diyip et yemediği için bozuluyor. Öbürü ise “Ben otoburum, bana neden et yedirmeye çalışıyor” diye alınıyor. İkisinin de suçu yok. İkisi de kendi doğasını yaşamaya çalışıyor.

Psikologta geçen bir bölümde Ozan her şeyi direk söylediğini, Zeynep’in ise konuşurken imalarda bulunduğundan şikayet ettiğini söylüyordu. Bu neredeyse bütün erkeklerin sorunu. Erkekler için mavi mavidir, kadında ise o mavinin tonları var. Bu sorun nerden kaynaklanıyor sizce?

Bence erkeklere bir basamak ötesini düşünmek yetiyor, böyle rahat ediyorlar. Kadınsa birkaç basamak ötesini düşünüyor. Masada oturup televizyon izleyen erkek sadece masadan kalkacağını düşünüyor. Kadın ise masadan kalkıp mutfağa gideceğini, domatesleri alacağını, onları yıkayacağını ve domatesli pilav yapacağını düşünüyor. Erkek hâlâ masadan kalkmayı düşünür ama otururken kadın ona, “Domatesli pilav ister misin?” diye soruyor. Adam kadına dönüyor ve “Televizyon seyrediyoruz, ne domatesli pilavı!” diyor. Kadının dünyaya bakma algısı çok daha farklı. Zaten temel sorun da bu ve bu kadının en önemli avantajı. Dünyayı dünya yapan kadınlar, çünkü hayata karşı bu incelikleri ve geniş bakış açıları var. Bu aslında anı yaşamakla yarını yaşamak arasındaki temel fark. Erkek sadece anı yaşayabiliyor, o yüzden de bir şey maviyse mavi. “Bunu sarıyla karıştırırsak yeşil olur” gibi bir öngörüsü yok zaten ve alakalı ilgili derdi de yok. Kadınsa maviye bakıp, “Bunu sarıyla boyarsam yeşil olur, yeşil elbisemin üzerine mavi takılarımı taksam çok hoş durur, o zaman “Yarın akşam yemeğe gidelim mi?” diye sorabilir. Kadın ima yapıyormuş gibi davransa da aslında kendi dünyasında böyle bir şey yok.

Kadınlarla erkeklere tavsiyeleriniz var mı? Biri maymun diğeri tilki, ama yaşamak zorunda olan bu iki varlığa.

Maymun ve tilki ya da etobur ile otobur teşhisi yapabilmiş olmak bile başlı başına en büyük tavsiye bence. Karşındakini kendine benzetmeye çalışma. Bunu yılgınlıkla, hiçbir zaman anlamaya çalışma anlamında söylemiyorum. Sadece anlamaya çalışacağın şey senin dünyanda karşılığı olmayan bir şey olacak, bunu bil diyorum. Örneğin çocukla konuşurken hazır bir paketin vardır, çocuğun anlayacakları ve anlayamayacakları diye. Ona ne söylersen anlar, ne dersen anlamaz bilirsin. Onun çocuk olduğunu bilerek davranırız. Ama bir kadın bir erkeğe onun erkek olduğunu veya bir erkek bir kadına onun kadın olduğunu bilerek davranmıyor. Sorun da buradan çıkıyor. Bence en büyük tavsiye bu. Kendinize benzetmeye çalışmayın, onun farklı biri olduğunu kabul edin.

Kendi yaşadıklarınızı yazdığınız oluyor mu?

Elbette. Ben çalışırken, bu konuda bütün yazarları tenzi ederim, kendi hayatımdan beslenebiliyorum. Bildiğim şey kendimden, okuduğumdan, gördüğümden, yaşadığımdan ibaret. Dolayısıyla bir şey yazmam gerektiği zaman ister istemez o benim dünyamdan çıkıyor. Eşim söyleyene kadar ben hiç farkında değilim ama yazdığım skeci yazarken oynuyormuşum. Ben mümkün olduğu kadar diyalogların yaşamasını isteyen biriyim. Yani öyle “İntikam dediğin korkunç bir yemektir, şöyle yenir” gibi cümleler yazamıyorum. Hayatta kim kime davudi bir sesle, “Bak koçum kenara çekil” diye seslenir ki? İnsanlar birbirlerine, “N’aber lan” der gerçek hayatta. Ben de hayattaki “n’aber lan”ı arıyorum. O yüzden yazdıklarım benim n’aberlerimden oluşuyor. Dolayısıyla o boşlukları kendi hayatımla, gerçeklerimle dolduruyorum. Bazı skeçlerde şunu yaşadım. Senaryoyu okuyup “Yok bu kadar da olmaz, hiçbir Türk kadını bu değildir” diyip kenara koyuyor, ama mesela bir hafta sonra bir arkadaşımın eşinde onu görüyor ve çok makul, insanî bir şey olduğunu anlıyorum. Kadın süreç onu oraya getirdiği için o lafları ediyor.

Zeynep’in yaşadıklarının benzeri çok hikâye var ve karşılaşıyoruz…

Yok, kadın böyle bir şey, farklı çalışıyor onların mekanizması. Mesela, erkeği hödük yazdığımı zannediyordum. Ozan’ın yaptıklarında ve verdiği cevaplarda kendimden çok şey görüyorum. Ozan’a biraz “öküz” yaftası yapıştırmaya çalıştık. Ben biraz daha kadının tarafındayım, onu tutuyorum, adama gıcık oluyorum. Muhtemelen kendimi gördüğüm, bana beni gösterdiği için gıcık oluyorumdur. Kadının yanını tuttuğumu zannediyordum ama gelen tepkiler genelde şu; “Bu kadınla yaşanmaz.” Ekşi Sözlük’te, diğer sözlüklerde, forumlarda, söyleşilerde hep Ozan’ın makul, normal bir insanevladı gibi gözüktüğü ve Zeynep delisine katlandığı yorumları var. Taraf tutmamış halimi görseler ne diyecekler acaba?

Ama Zeynep de kızdırıyor Ozanı. Fenerbahçe maçında “Cim bom” diye bağırıyor...
Ama Ozan “İstediğin gibi bağır” diyor. Zeynep de düşünüyor, neticede maç bilmediği bir konu. O bilmediği bir dünyada sevgilisinin istediği gibi bağırıyor, gıcıklık için değil. Muhtemelen en son UEFA Kupası’nı Galatasaray aldığı için duymuştur sloganı, bildiği tek slogan o olduğu için onu bağırıyordur.

Senaryoyu aşamasında birlikte çalıştığınız Itır Arda var değil mi?

Mehmet Altıoklar ve Müge Turalı ilk 1 Kadın 1 Erkek formatını getiren ve burada pazarlayan kişiler. Dizi başlamadan bir yıl önce bana bahsetmişler, ben de kabul etmiştim. İş başlayınca hem zaman açısından hem de ikili bir ilişkiyi tek bir erkeğin bakış açısıyla değerlendirmek doğru olmayacağından, onun sağduyusu olabilecek bir kadın olması gerektiği düşünüldüğünden beni Itır Arda ile tanıştırdılar. Itır beni törpülüyor, bazen “Yok kadın böyle bakar” diyerek bambaşka bir bakış açısı getirebiliyor. İlk sezon Itır ile çalıştık, ama bu sezon iş artınca bir yazar ekibi kurduk. Şimdi daha çok editör durumundayız.