Gündem

Barış için Akademisyenler, memuriyetten çıkarılabilir mi?

"Kararın yasal dayanağı yok"

29 Nisan 2016 22:23

*Emel Temel

Ocak ayında Güneydoğu'daki operasyonlar ve sokağa çıkma yasakları sırasında yaşanan hak ihlallerini eleştiren ve "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye imza atan akademisyenlerden dokuzunun memuriyetten çıkarılmaları istendi.

Uzun süredir örneği olmayan bu talep, akademisyenler hakkında soruşturma açan Iğdır ve Akdeniz Üniversiteleri'nden geldi.

İki üniversitenin disiplin kurullarının kararı sonrası gözler, Yüksek Öğretim Kurulu'nun (YÖK) vereceği karara çevrildi.

Iğdır Üniversitesi Yüksek Disiplin Kurulu'nun memuriyetten çıkarılmasını istediği Araştırma Görevlisi Özlem Şendeniz, üniversitenin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde görev yapıyor.

Akdeniz Üniversitesi Disiplin Kurulu'nun benzer yönde karar aldığı kişiler ise Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık, Doç. Dr. Cumhur İzgi, Prof. Dr. Erdal Girgil, Yrd. Doç. Dr. Hafize Öztürk Türkmen, Prof. Dr. Nursel Şahin, Doç. Dr. Süleyman Ulutürk, Prof. Dr. Taha Kahraman ve Yrd. Doç. Dr. Suzan Yazıcı.

"Kararın yasal dayanağı yok"

Bu akademisyenlerden Doç. Dr. Süleyman Ulutürk, BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlarken kararın hiçbir yasal dayanağı olmadığını, YÖK'ün yapması gerekenin kararı yok saymak olduğunu söyledi.

Doç. Dr. Süleyman Ulutürk bu duruma gerekçe olarak, Anayasa Mahkemesi'nin 14 Ocak 2015'te aldığı ve 7 Ocak 2016'da, akademisyenlerin bildiri yayınlamalarından dört gün önce yürürlüğe giren kararını gösterdi.

Mahkeme, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 53. Maddesinin (b) Fıkrasının bir cümlesini iptal etmişti.

İptal edilen cümle; öğretim elemanı, memur ve diğer personelin işledikleri hangi fiiller hakkında hangi disiplin cezasının uygulanacağı ile disiplin amirlerinin yetkilerinin YÖK tarafından belirlenmesini öngörüyordu.

Doç. Dr. Süleyman Ulutürk, karar sonrası, öğretim görevlilerinin suçlanmaları ve cezalandırılmalarının, yönetmeliklerle mümkün olmadığını, yeni bir kanun çıkarılması gerektiğini kaydetti.

Ulutürk imzacı akademisyenler olarak başlarına gelenlerle ilgili süreci de şöyle özetledi:

"Cumhurbaşkanlığı ve hükümet bizi hedef halinde getirdi. Cumhurbaşkanı YÖK'e, 'En ağır işlemleri yapın' diye direktif verdi. YÖK de rektörleri topladı, talimat verdi."
 

"YÖK aleyhine açılmış dava var"
 

BBC Türkçe'ye konuşan, tutuksuz yargılanan dört akademisyenin (Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı) avukatı Ceren Uysal da, "Esasında sürecin başından bu yana, üniversitelerin disiplin soruşturması yürütecekleri bir yasal dayanak bile yok" görüşünde.

Ceren Uysal, TBMM'nin gerekli yasal düzenlemeyi yapmaması nedeniyle ortada boşluk oluştuğunu söylüyor.

Uysal, YÖK'ün ise üniversitelerden akademisyenlere "Devlet Memurları Kanunu'nu uygulamalarını" istediğini, bunun yasalara aykırı olduğunu, ortada Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası'nın (EĞİTİM-SEN) YÖK aleyhine açtığı bir dava olduğunu söyledi.

"YÖK en radikal kararı verebilir, memuriyetten çıkarma isteyebilir" diyen Uysal, böylesi bir durumda da işlemin hukuki dayanağı olmadığı gerekçesiyle iptal davası açaklarını belirtti.

Uysal'a göre "Yargı sistemi işlerse, bu yönde verilecek cezaların baki kalma ihtimali yok."
 

"Gerekirse AİHM'e gideceğiz"
 

Doç. Dr. Süleyman Ulutürk'ün bundan sonraki hukuki süreçle ilgili görüşleri ise şöyle:

"Görevi suistimalden dolayı üniversite yönetimi hakkında dava açacağız. YÖK onaylarsa, onun aleyhinde de dava açarız. Herhangi bir 'meslekten atma' kararını idare mahkemesi iptal eder. Ancak biz gerekirse davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) de götüreceğiz."

Bildirinin açıklanmasından bir hafta sonra, 18 Ocak'ta Ulutürk'ün üniversitedeki odasının kapısına bir tehdit yazısı yazılmış. Bu yazı Facebook'ta paylaşılmış.

Üç hafta önce de kendilerine "Ülkücüyüz" diyen bir grup odasına girmiş, tehdit ifadeleriyle "Neden teröristlere destek verdin?" diye sormuş.

"Barış isteyen bildiriye bugün de olsa imza atarım. Ben devletimi muhatap olarak alırım, eğer birşey isteyeceksem devletimden isterim" diyen Ulutürk, can güvenliğinin sağlanmasını istediğini, üniversite yönetiminin hiçbir şey yapmadığını söylüyor.
 

Akdeniz Üniversitesi:
Açıklama yapmak istemiyoruz

 

Üniveristeye yönelik bir diğer suçlaması da hakkında yürütülen süreçle ilgili Ulutürk'ün.

Kendisine tebliğ edilmediğini söylediği kararı, Salı günü Hürriyet gazetesinin Akdeniz ekinin "İmzacılara şok!" başlıklı haberinden öğrendiğini de ekliyor.

BBC Türkçe'nin bu konuda görüşlerini almak istediği Akdeniz Üniversitesi yetkilileri ise süreçle ilgili olarak açıklama yapmak istemediklerini ve Hürriyet gazetesinin söz konusu haberi kendilerinden görüş almadan yaptıklarını kaydetti.
 

Bildiri ve sonrasında yaşananlar
 

89 üniversiteden 1128 akademisyen 11 Ocak'ta, "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bir bildiri yayımlamıştı.

Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi bildiride, "Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesi" çağrısı yaptı.

"Müzakere koşullarının hazırlanması ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulması" da istendi.

Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümet, imzacı akademisyenlere sert tepki gösterdi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu bildiride PKK'nın eleştirilmediğine dikkat çekti, "Herkes artık safını belirlemek durumunda" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise "Adının önünde Profesör, Doçent olması kimseyi aydın yapmaz. Bunlar kapkara insanlardır" diyerek, yargıyı ve üniversite senatolarını göreve çağırdı.

Görevden uzaklaştırılan akademisyen anlattı: 3,5 günde hayatımın akışı değişti

Daha sonra "Erdoğan rejimi ve PKK'nın" birlikte eleştirildiği dört maddelik yeni bir bildiri yayınlandı.

Bunu 611 akademisyenin imzası ile yayınlanan ve 11 Ocak tarihli ilk bildiriye gösterilen tepkilerin "yanlış ve kaygı verici" bulunduğunu belirten yeni bir bildiri izledi.

Bu bildiri "Ülke demokrasisine verilecek en büyük zarar, fikri söylemek değil, fikri ifade ettirmemektir" cümlesiyle sona eriyordu.
 

Adalet Bakanlığı'ndan 'TCK' izni istenecek
 

Türkiye içinden ve dışından birçok kesimden destek de alan akademisyenlerden bazıları soruşturma ve kovuşturmalara maruz alırken, bazılarının görevlerine de son verildi.

Akademisyenlerden Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı geçen ay "terör örgütü propagandası yapmakla" suçlanarak tutuklandı.

13. Ağır Ceza Mahkemesi ilk duruşmada, yedi buçuk yıla kadar hapisleri istenen dört akademisyen hakkında tahliye kararı verdi.

Akademisyenlerin duruşması 27 Eylül'e ertelendi.

Savcılık Adalet Bakanlığı'ndan, akademisyenlerin Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi uyarınca yargılanabilmeleri için izin talep edecek.

Söz konusu maddenin birinci fıkrasında; "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." deniyor.