Barış Akademisyenleri "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisinin yayımlanmasının dördüncü yılında İstanbul Tabip Odası'nda bir basın toplantısı düzenledi. Burada yapılan açıklamada imzacı akademisyenlerin bu dört yıllık süreçte neler yaşadığı, nasıl baskılara maruz bırakıldığı sıralandı. Açıklamada "Siyasi aktörler, kendi şaibeli geçmişlerini ve ilişkilerini üzerimize yıkmaya çalıştılar: Darbe girişimi ve cemaat yapılanmalarıyla hiçbir ilişkimiz olmadığı çok net bilindiği halde emniyetteki kayıtlarımıza FETÖ/PDY şüphelisi diye yazılarak hakkımızı arama yolları kitlendi. İtibarımız lekelenmek istendi. KHK’lılar olarak sağlık ve sosyal güvenlik sigortalarımız iptal edildi. Kamu görevinden men edildik; özel kurumlarda çalışmamız bile engellendi. Pasaportlarımız iptal edildi, eşlerimiz ve çocuklarımız da bizimle beraber cezalandırıldı. Ülkeden çıkmamız veya yurdumuza geri dönmemiz fiilen yasaklandı. Yurttaşlık haklarımız askıya alındı; 'sivil ölüm'e mahkûm edildik" denildi.
Akademisyenlerin imzalalarını taşıyan bu metnin bugün de bütün canlılığı ile ülke gündemindeki anlam ve önemini koruduğuna dikkat çekilen açıklamada "Yeni bir on yılın eşiğinden, geçtiğimiz on yıla baktığımızda gördüğümüz manzara dehşet verici" değerlendirilmesi yapıldı.
2010’dan beri Türkiye’de hukuğun da askıya alındığı söylenen açıklamada "Gezi olaylarında insanlık suçu sayılabilecek yöntem ve araçlar kullanıldı. AKP hükümetinin 7 Haziran 2015’deki seçim yenilgisi, seçimlerin iptaline ve bütün yurtta çatışmalara yol açtı. O günlerde yaşananlar hepimizin yüreğinde derin yaralar açtı" ifadelerine yer verildi.
"Bildirinin açıklanmasının ardından hedef olduk"
Açıklamanın devamı şöyle:
"Diyarbakır, Suruç, Ankara Garı ve İstanbul’da peş peşe patlayan bombalar... Tüm ülkede yaşanan dehşet ve buhran.... Yerle yeksan edilen yerleşimler... Sur, Cizre, Nusaybin... En temel insan hakları tank paletleriyle çiğnendi. Sivillerin, çocukların, yaşlıların pervasızca öldürülmesi bile siyasi elit tarafından olağan gösterilmeye çalışıldı. 1.128 akademisyen, 'Bu Suça Ortak Olmayacağız!' bildirisini bu koşullarda imzaladık ve bundan tam dört yıl önce bugün 11 Ocak 2016’da kamuoyuyla paylaştık.
Bildirinin açıklanmasının hemen ardından cumhurbaşkanının ve ardından Sedat Peker isimli bir mafya liderinin açık hedefi olduk. Bize destek olmak üzere, binden fazla meslektaşımız daha 'Bu Suça Ortak Olmayacağız' dediler ve böylece toplam imzacı sayısı 2.212'ye ulaştı."
"Türlü baskı ve saldırılara maruz kaldık"
"Dört yıl boyunca türlü baskı ve saldırılara maruz kaldık. Polis evlerimizi, odalarımızı bastı. Gözaltına alındık. Bulunduğumuz şehirlerde yaşayamaz hale geldik. Barış imzacılarını hedef alan metinler üniversitelerin internet sitelerinde günlerce durdu. Mafya ve çetelerin tehdit ve saldırılarına maruz kaldık.
Bu saldırıları, idari soruşturmalar, görevden uzaklaştırmalar ve işten atmalar izledi. Esra Mungan, Meral Camcı, Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy arkadaşlarımız imzadan sonraki süreçte yaşanan hak ihlallerini duyurmak amacıyla 10 Mart 2016'da Barış Akademisyenleri adına bir basın açıklamasına katıldı ve hemen ardından tutuklandılar. O sırada yurtdışında olan Meral Camcı, tutuklanacağını bile bile 30 Mart’ta ülkeye döndü ve 'kaçma şüphesi' gerekçesiyle o da tutuklandı. Tutukluluk halleri 22 Nisan 2016’ya dek sürdü. İlk duruşmada tahliye edilseler de Terörle Mücadele Kanunu’nun o akla mantığa sığmayan 7/2 maddesinden, yani 'terör propagandası yapmak' iddiası ile yargılandılar. Ancak on birinci celsede beraat edebildiler.
2016 Nisan’ında başlayan Barış Akademisyenlerini yargılama süreci, 5 Aralık 2017’den itibaren kitlesel hale dönüşecek, her bir arkadaşımız Ağır Ceza Mahkemeleri'ni kürsüye dönüştürerek hukukçulara ifade özgürlüğünün, barış savunuculuğunun, kamu yararının ne olduğunu anlatacaklardı. Ancak önce bir darbe girişiminin olması gerekiyordu!"
"OHAL sözcüğü dilimizi ve hayatımızı işgal etti"
"Ve, değerli dostlar, 15 Temmuz 2016, AKP gündemine bir 'lütuf' olarak düşüverdi. O günden sonra 'Olağanüstü Hâl' anlamına gelen OHAL sözcüğü dilimizi ve hayatımızı işgal etti; yeni hukuksuzlukların yolu açıldı. Gece yarıları ilan edilen Kanun Hükmünde Kararname listeleriyle bizim gibi sorgusuz sualsiz işten atılan 120 binden fazla insan sivil ölüme mahkûm edildi. Hakkımızı aramak içinse bize gösterilen adres, Avrupa Venedik Komisyonu'nun 15 Temmuz olaylarının muhatapları için önerdiği, kararları tartışmalı, OHAL icadı bir kurumdu. Oysa ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemimizin muhatabının bu kurum olamayacağı çok açıktı!"
"Kendi şaibeli geçmişlerini ve ilişkilerini üzerimize yıkmaya çalıştılar"
"Siyasi aktörler, kendi şaibeli geçmişlerini ve ilişkilerini üzerimize yıkmaya çalıştılar: Darbe girişimi ve cemaat yapılanmalarıyla hiçbir ilişkimiz olmadığı çok net bilindiği halde emniyetteki kayıtlarımıza FETÖ/PDY şüphelisi diye yazılarak hakkımızı arama yolları kitlendi. İtibarımız lekelenmek istendi. KHK’lılar olarak sağlık ve sosyal güvenlik sigortalarımız iptal edildi. Kamu görevinden men edildik; özel kurumlarda çalışmamız bile engellendi. Pasaportlarımız iptal edildi, eşlerimiz ve çocuklarımız da bizimle beraber cezalandırıldı. Ülkeden çıkmamız veya yurdumuza geri dönmemiz fiilen yasaklandı. Yurttaşlık haklarımız askıya alındı; 'sivil ölüm'e mahkûm edildik."
"Önce işten atıldık, sonra yargılandık"
"822 imzacı arkadaşımız Ağır Ceza Mahkemeleri’nde hâkim huzuruna çıktı. Barış Akademisyenleri Dayanışması, bugüne dek 305 gününü Adalet Sarayları’nda, duruşmaları izleyip raporlayarak geçirdi. Toplam 2.427 duruşmaya katıldık. Bu süreçte 204 barış imzacısına hapis cezası verildi. İstinaf mahkemesi tarafından cezası ilk onanan Füsun Üstel hocamız 8 Mayıs 2019 tarihinde cezaevine girdi. Davalarımızın sürdüğü dönemde imzacı hocalarımızdan örneğin Onur Hamzaoğlu, Serdar Başçetin, Hanifi Barış ve Tuna Altınel, imzayla ilgisi olmayan davalarda temelsiz iddialarla tutuklu yargılandılar, hapis yattılar. Geçtiğimiz Eylül ayında da Bülent Şık hocamız halk sağlığını tehdit eden olguları halka duyurduğu için yargılandığı davada 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı, dosyası şu anda istinafta."
"Ömrümüzün bu dört yılında, telafisi mümkün olmayan kayıplar yaşadık"
"26 Temmuz 2019’da Anayasa Mahkemesi, nihayet, Barış Akademisyenleri davasının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar verdi. Şimdilerde davalarımız beraatle sonuçlanıyor; ancak ömrümüzün bu dört yılında, telafisi mümkün olmayan kayıplar da yaşadık.
Kısaca, değerli dostlarımız, ne AYM kararı, ne de beraatler bu uzun ve yıpratıcı sürecin yarattığı tahribatın onarılmasında yeterli değildir. Haksız ve hukuksuzca işlerinden edilip 'sivil ölüme' mahkûm edilen Barış Akademisyenlerinin sosyal ve ekonomik haklarının iadesi için hâlâ en küçük bir adım dahi atılmış değil."
"Akademi dört duvara sığmaz"
"Pervasız saldırılarla uğraşırken bir yandan da piyasacı ve hiyerarşik bir üniversite yapısına karşı hızla organize olduk. Tasfiyelerin arttığı bir dönemde akademiyi dört duvarın dışına taşıdık. Dayanışma Akademilerinde yürüttüğümüz rengârenk çalışmalarla zengin deneyimler biriktirdik. Ülkenin pek çok yerinde seminerler, dersler, atölyeler düzenledik. Ürettiğimiz her değeri kamuya açtık, paylaştık. Daima alternatif, eleştirel, doğa ve toplum yararına bilgi üretimini savunduk. Akademik emek ve özgürlükler üzerine tartışmaya ve düşünmeye devam ettik, yeni bilgi üretim ve paylaşım modelleri geliştirmeye çalıştık.
Dayanışma Akademilerinde yaşamsal ihtiyaçlara da ortak çözümler bulmaya çalıştık. Kocaeli’nden Eskişehir’e, Antalya’dan İzmir’e, Mersin’e, Eskişehir’e, pek çok yerde dernek ve kooperatifler kurarak kolektif bir dayanışma ekonomisi oluşturmaya çabaladık.
Hiçbir gerekçe gösterilmeden haksız hukuksuz bir şekilde işlerimizden edilmeye karşı bir tepki olarak doğan Dayanışma Akademilerimiz artık kurumsallaştı; birlikte üretmeye, bilgiyi ve hayatı paylaşmaya, ortaklaştırmaya çalışıyoruz. Deneyimlerimiz, direnişin rengini değiştirdi, 'başka bir akademi' düşüncesine olan inancımızı pekiştirdi."
"Gasp edilen haklarımızı geri istiyoruz"
"Üniversitelerden uzaklaştırılmış, işinden edilmiş, evleri basılmış, medyada hedef gösterilmiş ya da hâlâ mobbing ile baş etmeye çalışan Barış Akademisyenleri olarak yaşadığımız tahribatın telafisi mümkün değil. Ancak şimdi hep birlikte daha güçlüyüz. Bu gücü, türlü baskılara rağmen hakikatin yanında bir arada durarak kazandık, birbirimizle dayanışmaya ve haklılığımızı erişebildiğimiz her platformda duyurmaya devam ediyoruz: Bu Suça Ortak Olmadık, Olmayacağız!"