Gündem

Balyoz'dan tahliye olan İlğar: Cezaevinde bir çok kişide kanser ve parkinson gibi hastalıklar baş gösterdi

'Çıktık özgür olduk ama hâlâ özgürlüğümüz kısıtlı. Adli sicilde kayıt var. Silmiyorlar. Kimse işe giremiyor'

06 Ekim 2014 11:36

Balyoz davasından 3.5 yıl hapis yatan eski İskenderun Üs Komutanı emekli Tuğamiral Mehmet Fatih İlğar, cezaevinde kaldığı süre boyunca kendisi dahil birçok kişide kanser, kalp, tansiyon, parkinson, MS gibi hastalıkların baş gösterdiğini anlattı. Dönemin Güney Deniz Saha Komutanı emekli Koramiral Abdullah Can Erenoğlu da "Çıktık özgür olduk ama hâlâ özgürlüğümüz kısıtlı. Adli sicilde kayıt var. Silmiyorlar. Kimse işe giremiyor" diye konuştu.

Hürriyet'ten Banu Şen'in haberine göre, en az 40 kişinin cezaevi hastalığı olarak bilinen demir eksikliği ve kemik erimesinden tedavi gördüğünü bedlirten İlğar, “Cezaevine girdikten sonra en az 5-6 ilaç kullanmaya başladık. Hapishaneye girmeseydim bu ilaçlarla tanışmayacaktım. Ben ne yaptım da bu hale geldim? Hiçbir şey” dedi.

 

'Girerken yoktu'

 

“Ciddi anlamda sağlığı zedelenen insanlar oldu. Ben inanıyorum ki eğer hapis, tutukluluk periyodu olmasaydı kesinlikle, kader gibi şeyleri bir kenara bırakırsanız, ben dahil bu arkadaşlarımızın sağlığında bu tür zafiyetler meydana gelmeyecekti. Örneğin benim yaklaşık 3.5 yıllık içeride olduğum periyotta yediğim içtiğim ayrı gitmeyen Tuğamiral Cem Çakmak arkadaşım akciğer kanserine yakalandı. İçeride akciğer kanserine yakalandığını öğrenince sağlık sebebiyle biz tahliye olmadan 6 ay önce onun infazını ertelediler. Çıktı, şimdi kendi çabasıyla şifa arama süreci devam ediyor. Bazı arkadaşlarımız MS hastalığına yakalandılar. Aynı zamanda kalple ilgili sorunları baş gösterdi. Bir arkadaşımız cezaevinde parkinson oldu. Ailesinin haberi olmadığı için ismini söyleyemiyorum onların. Ama bu vakalar gerçek, sağlık raporları ortada. Emekli Koramiralimiz Doğan Temel’in kanser tanısıyla mücadelesi var. Bu da hapishane sürecinde boy gösterdi. Keza bazı arkadaşlarımız çok ciddi psikolojik sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Beş parmağın beşi bir değil. Her ne kadar askersek, dayanıklıysak da bu süreç herkeste aynı etkiyi, tepkiyi vermedi. Bazı arkadaşlarımızın ruhsal sağlığı bozuldu. Mahkeme sürecinde Bakırköy Akıl ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne yatırılanlar, durumu kötüye gidenler oldu. Hapishaneye girerken kimsenin bu hastalıkları yoktu.

 

'Güneş görmedik'

 

Asıl önemli olan sorun, topluca yaşadığımız cezaevi hastalığı olarak bilinen rahatsızlıklar. Ben dahil 17 kişilik bir grubumuzda hapishane koşullarında baş gösteren rahatsızlıklar meydana geldi. O koşullarda en önemli eksikliğimiz güneş görememekti. Yaşımız itibariyle D vitaminini ilgili hücrelere gönderemediğimizden vücudumuzda demir eksikliği meydana geldi. Ben Hasdal’dayken GATA’da yatarak tedavi altına alındım. Bu da yakama yapıştı. Hapishaneden tahliye olana kadar demir eksikliğinin çok ciddi endikasyonlarını gördüm. Hâlâ tedavi görüyorum. Özellikle Silivri’nin koşulları çok ağır. Küçücük koğuşumuz haricinde nefes alabileceğimiz tek yer 13 adıma 6 adımlık bir avlu. Ekimden nisana kadar güneş ışığı bu avluya uğramıyor. Dolayısıyla bu süreçte hiç güneş yüzü göremeden seneyi tamamladığınız zaman oluyor. Yazın da yeterli güneşi alamıyorsunuz kavrulmamak adına dışarı çıkmıyorsunuz. Yaşlarımız da bir hayli seviyenin üstünde olması nedeniyle bu hastalıklar baş gösteriyor. Yine ben dahil büyük kısmımızda demir eksikliğine ilaveten kemik erimesi meydana geldi. 40 civarında arkadaşımıza kemik erimesi tanısı kondu. Bizim koğuşun tamamına yakınına bu tanı kondu. Silivri’dekilerin önemli bir bölümünde kemik erimesi baş gösterdi diyebilirim. Özellikle belli yaşın üstündekilerde. Bu da yeterli gıdayı alamamaktan. Burada kaybettiğimiz sağlığı şimdi yeni yeni tekrar kazanmak için bir hayli çaba sarf ediyoruz. Yaşama kalitemiz zedelendi. Hâlâ bunun şu an için bile vebalini çekiyoruz. Emekli Tuğamiral İsmail Taylan, Emekli Tümamiral Fikret Güneş, Amiral Cem Çakmak, Hakan Eraydın, Emekli Deniz Kurmay Albay Nuri Üstünel… Kemik erimesi ve demir eksikliğinden tedavi gören bir çırpıda sayabileceğim isimler. Oradayken tanı konuldu, halen tedavi altındayız.

 

'En az 5-6 ilaç'

 

Cezaevine girdikten sonra en az 5-6 ilaç kullanmaya başladık. Şeker hastalığı birçoğumuzu hapishane şartlarında zorladı. Tansiyondan muzdarip olmaya başlayan birçok arkadaşımız oldu. Sağlık sorunu olmayıp gözümün önünde hapishane sürecinde 6-7 hapa çıkan birçok arkadaşımız var. Hiç ilaç almayan arkadaşlar 7-8 ilaç alıyor. Ben de hiç almıyordum, şu an 4 hap alıyorum. Ömrümün sonuna kadar kullanacağım söylendi. Ben hapishaneye girmeseydim bu ilaçlarla tanışmayacaktım. Ben ne yaptım da bu hale geldim? Hiçbir şey yapmadım. Tamamen dijital verilerde ismimin geçmesiyle haksız hukuksuz mahkemeler tarafından derdest edilip hapishaneye tıkıldım, rütbemden edildim, hayat trafiğim değişti. Tuğamiraldim, emekli edildim. Bir de üstüne üstlük bu sağlık sorunlarıyla yüz göz olmaya başladım. Hayatımızdan sağlığımız dahil bu süreç çok şey aldı götürdü. Biz sadece vatana hizmetle yanıp tutuşan insanlardık. Anayasa Mahkemesi çok net kararında söyledi. ‘Usulsüz yargılandılar yeniden yargılansınlar’ dedi. Değer miydi? Bizden mesleğimizi almaya, sağlımızı almaya, kiminin hayatını almaya değer miydi?

 

'Kim geri verecek?'

 

 

Üstelik ailelerimiz de etkilendi. Onlar da daha çok psikolojik tedavi görüyor. Kimimizin eşi psikolojik, kimimizin eşi fizyolojik ilaçlar kullanmaya başladı. Adli sicil kaydımız silinmediği için pilot olanlar pilotluk, albaylarımız kaptanlık yapamıyor. Emekli maaşına bağımlı durumdayız. En verimli genç yaşımızda doruktaki zamanlarımızda emekli edildik. Ona da ayrı üzülüyoruz. O ayrı acı veriyor. Şimdi bana ‘Ah pardon’u kim diyecek? Benim kaybettiğim sağlığımı, kaybettiklerimi nasıl geri verecek? Benim bu süreçte kaybettiğim mutluluğumu, huzurumu, kariyerimi kim geri verecek? Bari bu yaşadıklarımızla ileriye dönük hukukun iyi temelli kimsenin yargıcı olmayan bir ülkenin yaratılması için bir sebep oluruz. Tek kendi kendimizi avutmamız bu. İnşallah bizler Türkiye’de hukukun temelinin tekrar sağlıkla oturmasında, argüman oluruz, hukuk bizden ders alır da bizden sonraki süreçte bizim başımıza gelenler başkalarının başına gelmez. Hukuk fakültelerinde ders olarak okutulur, yeni yetişen yargıçlar kimsenin hayatına kast etmez, birilerinin adamı olarak karar vermez. Yargı hınç almadan çıkar.”

Sağlığını kaybeden bazı isimler şöyle:

16 yıl hapis cezasına çarptırılan Kurmay Albay Murat Özenalp, Mamak Askeri Cezaevi’nde 26 Nisan’daki açık görüş sırasında beyin kanaması geçirdi ve hayatını kaybetti.

 

Albay Mehmet Yoleri Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi gördü. Tahliye olduğunda hastanedeydi.

Deniz Kurmay Albay Mehmet Hakan Köktürk kalp krizi geçirip açık kalp ameliyatı oldu.

Deniz Kurmay Albay Kerim Uça’nın Maltepe Cezaevi’nde tutuklu bulunduğu sırada beyninde tümör tespit edildi.

 

'Adli sicili silmiyorlar iş vermiyorlar'

 

Emekli Tuğamiral İlğar’ı ziyaret için Çeşme’ye gelen dönemin Güney Deniz Saha Komutanı emekli Koramiral Abdullah Can Erenoğlu da cezaevinden çıkmalarına rağmen mağduriyetlerinin devam ettiğini şu sözlerle anlattı:

“15 sene denizaltında yaşadım, bu yüzden orada kapalı ortamdan bir sıkıntım olmadı. Özgürlüğümüzün gasp edilmesi dışında... Biz bunun kumpas olduğunu baştan da söylemiştik. Ben bu hükümetin en uzun süre ve yakın çalışan amirallerden bir tanesiyim. 3 sene Sahil Güvenlik Komutanlığı yaptım. İçişleri Bakanı’na bağlıydım. 3 tane bakanla çalıştım. İftiraların atıldığı dönemde Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün emrindeydim. Ne dendiyse onu yaptık, asla siyasete bulaşmadık. Arkadaşlarımın kimisi kanser oldu, kimisi kalp krizinden düştü öldü. Daha neler neler... Benim çocuğum 1.5 sene işsiz kaldı. Muhabirdi. Şimdi gazetecilik değil, başka bir iş yapıyor. Çıktık özgür olduk ama hâlâ özgürlüğümüz kısıtlı. Adli sicilde kayıt var. Silmiyorlar. Kimse işe giremiyor. Biz emekli olduk ama çoğu genç. Örneğin genç bir pilot ama adli sicil kaydı olduğu için çalışamıyor. Anayasa Mahkemesi kararı var ama bunu anlatamadık. Halen dava sonuçlanmadığı için ne kadar değerli olursak olalım kimse bize iş teklifi getirmiyor. Dolayısıyla mağduriyet devam ediyor. Haksızlıkta bile eşitsizlik var.”