Tarhan Erdem
(Hürriyet, 27 Eylül 2012)
Balyoz davasında mahkemenin toplam 330 sanık hakkında verdiği hapis cezaları, bu dava dosyasındaki sahiciliği tartışmalı olan delillerin birden kamuoyunda geniş bir şekilde gündeme gelmesine yol açtı.
Sıkça üzerinde durulan konulardan biri, bazı delillerde tarihler itibarıyla tutarsızlıklar olması, örneğin, 2003 yılında hazırlandığı ileri sürülen bir darbe belgesinde, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı envanterine 2005 yılında giren bir gemide (TCG Alanya) görevli personelin isimlerinin yer alması gibi...
Bu tür sayısız örnek verilebilir. Muhtemelen Yargıtay’daki delil değerlendirme sürecinde bu tür çelişkiler daha detaylı bir şekilde ele alınacaktır.
2 Aralık 2002 tarihli belge
Bugünkü yazımda, Balyoz delillerini incelerken karşıma çıkan ve iki yıl önce değindiğim bir olayı, çarpıcı bir örnek oluşturması açısından mahkeme kararının ertesinde bir kez daha tartışmak istiyorum.
İddianamenin en önemli delillerinden biri, “Balyoz Güvenlik Harekât Planı” başlıklı bir dijital belgedir.
Bu, AK Parti hükümetinin icraatı sonucu ülkenin içine girdiği olumsuzlukları ayrıntılı bir şekilde tasvir eden, darbecilerin neden ülke yönetimine el koymak zorunda kaldıklarını anlatan, bu haliyle müdahaleyi gerekçelendiren ve darbenin hedefleri ile icra edilmesine dönük harekât detaylarını gösteren bir metindir.
“Balyoz Sıkıyönetim Komutanı” sıfatıyla Orgeneral Çetin Doğan’ın adının yazılı olduğu, ancak imza taşımayan bu word belgesinin tarihini özellikle büyüteç altına yatırmamız gerekli.
Belgenin tarihi, 2 Aralık 2002. Yani AK Parti’nin sandıktan büyük bir zaferle çıktığı 3 Kasım 2002 seçiminden tam bir ay sonrası.
O günlerin gelişmelerini kısaca hatırlayalım. AK Parti Lideri Recep Tayyip Erdoğan yasaklı olduğu için, hükümeti kurma görevi Abdullah Gül’e verilmişti dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından 16 Kasım 2002 tarihinde. Hükümetin kuruluşunun Köşk tarafından onay tarihi 18 Kasım, TBMM’den güvenoyu alması ise perşembeye denk gelen 28 Kasım.
Altında Çetin Doğan’ın adının yazılı olduğu “Balyoz Harekât Planı” başlıklı belge ise 2 Aralık 2002 (Pazartesi) tarihini taşıyor. Başbakan Gül’ün güvenoyu almasının üzerinden henüz 5 gün geçmiş.
Basına vergi denetimi 2002' mi başladı
Bu belgede, “özel sektörde sermayenin el değiştirmeye başlaması, devlette kadrolaşma faaliyetlerinin yoğunlaşması, iktidar ve irtica yanlısı basının palazlanması, iktidarın medya, sivil toplum örgütleri ve bürokrasiyi kendine bağımlı hale getirmeye çalışması” gibi bir dizi olumsuzluk sıralanıyor darbeyi haklı göstermek için.
Metinde AK Parti hükümetinin kurulur kurulmaz iki hafta içinde bu kadar icraatı gerçekleştirmiş gibi gösterilmesinde bir gariplik var.
Ancak ben bu belgedeki özellikle bir cümle üzerinde odaklanmak istiyorum. Şöyle deniliyor 11 sayfalık belgenin üçüncü sayfasının sondan dördüncü satırında: “Toplumsal muhalefet sindirilmiş, muhalif basın ekonomik ve mali denetim tehdidi ile susturulmuştur.”
Burada, anlatılan hadisenin o tarihte meydana gelen olayların gerçekliği ile örtüşmemesi durumuyla karşı karşıya geliyoruz. Çünkü o dönemde basına herhangi bir mali denetim tehdidi hatırlamıyorum.
AK Parti döneminde basına vergi denetiminin gündeme gelmesi 2008 sonrası yaşanan bir gelişmedir. Doğan Grubu’na vergi denetimi 2008 yılında başlamış, 840 milyon liralık ilk vergi cezası 18 Şubat 2009 tarihinde, 3 milyar 750 milyon lira tutarındaki ikinci ceza ise 8 Eylül 2009 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Yargıtay'ı bekleyen sorular
Mantığımın çözmekte zorlandığı bir durumla karşı karşıyayım. Bir dizi ihtimal söz konusu...
Birincisi, Gül Başbakanlığa gelir gelmez hemen basına vergi denetimini başlatmıştır ve ben bunu fark etmemiş olabilirim.
İkincisi, darbe planını hazırlayan kurmay kadronun, kendilerine müdahale için ek bir bahane bulmak amacıyla –doğru olup olmadığına bakmaksızın- ve belki biraz geleceği öngörerek bunu metne yazmasıdır.
Üçüncü şık, bu belgenin 2 Aralık 2002 tarihinden çok sonra hazırlanmış olmasıdır.
Balyoz davasındaki mahkûmiyetlerle ilgili temyiz başvurularını görüşecek olan Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi’ni bekleyen delillerle ilgili yüzlerce sorudan biri de budur.