Süheyl Aygül - T24
[email protected] Gri bulutların, ısrarcı yağmurların ve karamsarlık rüzgarlarının kenti teslim aldığı soğuk bir günde Beşiktaş’ın Çarşısı içindeki kaymakçısı Pando’da günü karşılıyorum. Normalde, hareketli bir geceyi tembel bir pazara bağlayan en güzel yerlerden biridir bu mekan. Ofise yakın olduğu için hafta içi de olsa ayaklarım beni buraya getirir bazı zamanlar. Soğuk havanın camın üzerinde yarattığı buğuya baktıkça açlığım ve sıcak bir şeyler içmek konusundaki hevesim iyice kamçılanıyor. Wallpaper’da bile haberi çıkan, son derece salaş, gösterişsiz, tabelası bile olmayan başka yerde şubesi bulunamayacak kadar kendine özgü bir lezzet durağıdır aslında burası. İçeriye girdiğinizde geçmişe ait kokular ve bir garip nostalji dolar içinize. Balkanlara mahsus mandıracılığın sağlam bir örneği olan Bulgar Pando’nun bizzat kendisi de en az manda sütünden yaptığı kaymağı kadar meşhurdur. Pando hesapları kafasına göre yuvarlamasıyla da nam yapmıştır. Pando’nun bizzat kendi titrek elleriyle servis yaptığı bu daracık alan yeri geldiğinde bu sevimli ihtiyarın nur yüzüyle gününüzü aydınlatır. Yeri geldiğinde onun kızgın ruh hali dışarıdaki karamsar gri havayı içeri doldurur. Neyse bugün şanslıyız ve Pando’nun yüzünde güller açıyor. Taze, sıcak, çıtır ekmek üzerine, ballı kaymak sürerek yenen, dumanı tüten sıcak sütün ve küçük tavalarda kırılan yağda yumurtanın eşlik ettiği bu ritüelden sonra kendimi yavaş yavaş canlanmaya başlayan balık pazarı etrafında, ellerim cebimde yüzümde tatlı bir gülümsemeyle yürürken buluyorum.
Balık pazarları hep ilgimi çekmiştir. Balık pazarında 200 mumluk ışıkların aydınlattığı kırmızı yuvarlak balıkçı tablalarının arasında hayata dair ne varsa içine çekiyor olmak, ıslak taşların üzerinde kokular arasında dolaşmak, mevsim balıkları, yeşil sebzelerin arasında tualde göz alıcı bir renk gibi dikkat çeken kırmızı turplara bakıp farklılığın güzelliğini hissetmek, ‘’canlı balık’’ diye bağıran satıcıların seslerini duymak beni her daim mutlu kılar.
Balık pazarları zengin marketlerdir. Her tür balık vardır. Pazara giderseniz taze balıklar kadar bayat balıklar, genç balıklar kadar yaşlı balıklar da girebilir sepetinize. Stajyer ve körpe çinekoplar, çingene palamutları, genç sarı kanatlar, tecrübeli lüferler ve uskumrular ayrıca yaşlı kofanalar ve torikler vardır yüksek sezonlarda. Kofanalar ve torikler tezgah üstlerine çok az geldikleri için çok daha değerlidirler ve büyük bir ihtişamla karşılanırlar pazarda.
Balık pazarlarında bilinen, takdir edilen tecrübe ve kıdem pek tercih olunmaz kariyer pazarlarında. İnsanların çalışma sürelerinin kurumların faaliyet sürelerinin önüne geçtiği bir dünyada, ülke pazarında 40-45 yaşından sonra kurumlarından bir şekilde ayrılan (kriz, birleşme, kişisel, kurumlarda downsizing, ülkeden exit etme) beyaz yakalılar üretmek konusunda enerjileri ve tecrübeleri tam olmasına rağmen çok arzu ettikleri halde markete yaşlı veya erken emeklilik önyargısıyla pek sokulmak istenmezler. Neden sorusunun cevabı pek bulunmaz. Gümüş tanımlı işleri yaptırmak isteyen kurumlar nedense altın tecrübeleri göz ardı etmekte sakınca görmez. Dışlanırlar. Evde oturmaları, emekli hobileri icra etmeleri beklenir. Aslında her birinin özel tarihi ve tecrübe hazineleri oldukça geniştir. Tecrübeleri dışında, aranan yetkinliklerden çok daha fazlasını karşılamalarına rağmen, istemci kurumlara sorulduğunda ülke de genç nüfusun yoğun olduğu ve gençlerin altında kendilerinden yaşça büyük olanlarla çalışmayı pek tercih etmedikleri söylenegelir. Bu ülke gerçeğini tanımlasa da tanımlanan ihtiyacı pek karşılamaz. Pozisyonlar için doğru insanlar evde beklerken işler bir şekilde kör topal götürülmeye çalışılır şirketlerde.
Yurt dışında ve tarih de durum hiç de böyle değildir. Yurt dışında kariyer pazarları 65 yaşına kadar aranan yetkinliklere uygun insanların önüne hiçbir şekilde görünen, görünmeyen engeller ve önyargılar koymaz. Örneklere geçersek; 75 yaşını geçen Larry King’le CNN 15 yıl daha sözleşme yapmasının ardında ki motif yaşlı olması değil aynı zamanda son derece güven verici, yaratıcı, üretken olması, başarılar dolu önemli ve örnek bir kariyere sahip olmasındadır. Barboros Hayrettin Paşa’nın Preveze savaşını kazandığında, Edmond Halley kutup yıldızını bulduğunda yetmiş iki yaşındadır. Mimar Sinan Selimiye’yi yaptığında 80 yaşındadır. Amerika’nın para trafiğini Alan Greenspan 90 yaşında yönetmiştir, Çetin Altan 85 yaşında, Oktay Akbal 88 yaşında yazmaya, Muazzez İlmiye Çağ 97 yaşında üretmeye devam etmiştir. Önemli olan yaş değil üretmektir ve diğer genç çalışanlarınıza örnek yaşam görgüleri ve başarı öyküleri ortaya koyabilmektir.
Akıllı insanlar başkalarının aklından yararlanmasını bilen insanlardır…