Politika

Bakan Tüzmen, dünya krizini avantaj olarak görüyor

Devlet Bakanı Tüzmen, küresel krizi Türk firmalarının marka alabileceği mağaza zincirlerini oluşturabileceği bir dönem olarak görmeleri gerektiğini söyledi.

25 Eylül 2008 03:00

ABD’den başlayarak tüm dünyayı saran küresel kriz ile birlikte ABD’de birçok banka ve şirket tarihe karıştı. Türkiye krizi en asgari etkiyle atlatmaya çalışırken, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’den mevcut krizin Türk firmaları için fırsat olacağı yönünde açıklama geldi.

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Türkiye'nin dünyada tehdit unsuru olan ekonomik krizi fırsat unsuru haline dönüştürebileceğini ifade ederek, "Dünya krizini, Türk firmalarının marka alabilecekleri, mağaza zincirlerini alabilecekleri bazı büyük işletmeleri satın alabilecekleri bir dönem olarak görmek lazım" dedi.

Tüzmen, Uludağ İhracatçı Birlikleri (UİB) tarafından yaptırılacak olan Otomotiv Anadolu Teknik Lisesinin protokol töreninde yaptığı konuşmada, Osmanlı İmparatorluğu'nun beşiği olan ve "otomotiv imparatorluğu"nun beşiği olma yolunda hızla hareket eden Bursa'da bir ilki gerçekleştirdiklerini söyledi.

Bugüne kadar gerçekleştirilen çalışmalarda böylesine milatlara imza atmanın herkese nasip olmayacağını, teknik eleman yetiştirecek lisenin önemini dile getiren Tüzmen, bunun biraz geç kaldığını, ancak artık bunları da yaparak sektörün yoluna devam ettiğini ifade etti.

Türkiye'nin, 2008 yılında dünya otomotiv sanayinde, otobüs üretiminde dünya 7'ncisi, AB'de de birinci sırada olduğunu anlatan Tüzmen, tüm sektör olarak bakıldığında ise Türk otomotiv sektörünün, dünyada 16'ncı, Avrupa'da da 6'ncı sırada bulunduğunu belirtti.

Tüzmen, otomotivin AB'de birincilikleri olan dünyada ilk 10'un arasında yer alan bir sektör olduğunu ifade ederek, dünyanın yaşadığı bir kriz döneminde, bu krizleri rahat atlatabilmemiz için bizim böylesine çalışmaları hızlandırmamıza ihtiyaç olduğunu dile getirdi.

“Şu an itibariyle ihracat 132,5 milyar dolar”

Bu olayları rahatlıkla aşabilmek için ihracatın artışının devam etmesi gerektiğini, Türkiye'nin ihracattan başka çıkış yolu olmadığını vurgulayan Tüzmen, şöyle konuştu:"Şu konuştuğum an itibarıyla 132,5 milyar dolarlık bir ihracatı arkada bıraktığımız için ayaklarımız yere sağlam basıyor ve geleceğe güvenle bakabiliyoruz. Türkiye'nin çarkları ancak bu sayede dönüyor. Şu ana kadar, yüzde 36'lık bir ihracat artışı var. Bunun içinde en önemli pay otomotiv sektörünün şu anda. Yüzde 40'lık şu anda geçen seneye göre ihracat artış ortalamasıyla Türkiye'nin ihracatına en fazla ivme veren sektör oldu ve baktığınız zaman
Türkiye'nin lider sektörü. Şu konuştuğumuz an itibarıyla ihracatı geride bırakan bir sektörden söz ediyorum. Geçen sene 23 milyar doları geride bıraktık, bu sene şu konuştuğum an itibarıyla 20 milyar doları geçmiş durumda. Bu 20 milyar dolar komşumuz Yunanistan ve Bulgaristan'ın ihracatından daha büyük. Yani bir sektör bunu sağlıyor. Dolayısıyla AB ülkelerinin birçoğundan daha büyük bir ihracat rakamını tek sektörde yaşayabiliyoruz."

Tüzmen, iki şeyin açılmadığı zaman işe yaramadığını, birisini "paraşüt" diğerinin "zeka" olduğunu ifade ederek, Türkiye'nin nüfusunu iyi bir eğitimle taçlandıramaması halinde, bundan bir fayda sağlamayacağını vurguladı.

Türkiye'de girdi maliyetlerinin oldukça yüksek olduğunu, tek avantajımızın insan kaynağımız olduğunu dile getiren Tüzmen, teknik lisenin, bu doğrultuda atılmış çok önemli bir adım olduğunu belirtti.

“Bize uygulanan reçeteler farklı”

Tüzmen, dünyanın krizi konuştuğuna da değinerek, "Kapitalizmin beşiği olan, devletleştirmeye tamamıyla karşı olan ABD'de büyük finans kuruluşları, büyük toplu konut toptancıları devletleştirilmek zorunda kalıyor. Aslında bize uygulanan reçetelerle şu anda ABD'de uygulanan reçeteler oldukça farklı. Geçmişte gördünüz" dedi.

Aslında sıkıntının büyük bir dış ticaret açığından kaynaklandığını, ihracatının ithalatından çok daha az olması, finans piyasalarının yeterli derinliğe ulaşması ve dışardan taşıma sermayeyle bu işin çevrildiğinin görülebileceğini anlatan Tüzmen, şöyle devam etti: "Şimdi Türkiye'ye baktığınız zaman bu çok daha farklı. Okyanuslarda büyük fırtınalarda büyük dalgaların oluşmasının sebebi, denizdeki derinlikle, su kütlesiyle alakalıdır. Su ne kadar fazlaysa o esen rüzgâr o kadar büyük su taşır.

Okyanuslarda bu derinlik fazla. O yüzden ABD'de çok fazla derinliği olan borsa, menkul kıymetler, diğer finans kuruluşları ve türev piyasalarda bu sarsıntı yaşanıyor. Türkiye'ye geldiğiniz zaman, baktığınız zaman türev piyasaları olsun menkul kıymetler borsası olsun, diğer firma ölçekleri olsun o kadar derinlikli olmadığı için bizdeki çalkantı ancak göldeki suya, çok şiddetli bir rüzgar estiği zaman ne kadar su taşırabilirse o kadar olacak. Dolayısıyla bizim küçük olmamız, esnek olmamız bu dönemi daha rahat atlatmamızı sağlayacak."

“Borçlarımız uzun vadeli”

Tüzmen, buna rağmen finans konusunda dünyada ciddi sıkıntılar yaşanması nedeniyle gelişmeleri yakından takip ettiklerine değinerek, şunları kaydetti: "Şu anda para çok daha değerli hale geliyor. Borç verilirken faiz oranları yüksek ve vadeler kısa tutulacak bir döneme giriyoruz. Allah'tan ki biz 2007 ile 2002 ile 2007 arasında dış borcu daha fazla olarak uzun vadeye yaymayı özel sektör ve kamu olarak becerebildiğimiz için borçta bir transformasyon
yaşatabildiğimiz için bu dönemi daha da rahat atlatabiliyoruz. Kısa vadeli borçlarımızın oranı uzun vadeli borçlarımızın oranına göre çok daha düşük, yüzde 30'lar seviyesinde bir değer arz ediyor. Özel sektör borcunun daha fazla uzun vadede olması da bu dönemi daha rahat çevirmemizi sağlayacak etkenler arasında."

Burada rahat konuşabilmesinin Türkiye'nin ihracatçısının sayesinde olduğunu dile getiren Tüzmen, "İhracatçı bu rakamları Türkiye'ye kazandırmamış olsaydı, gerek krize bakış açımız, gerekse burada yaptığımız konuşmalar bu kadar rahat olmazdı bugünlerde" dedi.

AB’ye ihracat 7 puan düştü

Tüzmen, değişen şartlara göre önlemleri daha önce proaktif olarak aldıklarını, sektör ve bölge planlaması yaptıklarını belirterek, şöyle konuştu: "Dedik ki; Türkiye, sadece AB ve diğer gelişmiş ülkeler ile olan ticaretiyle çok fazla bir şekilde yumurtalarını aynı sepete koymuş olur. Gelin bunu komşu ve çevre ülkeler var, ağırlığı şu anda yüzde 7'dir, bunu artıralım.
Bakın AB'deki büyüme oranlarında yüzde 1'lik bir gerileme, bizim ihracatımızda yüzde 3,3 oranında azaltıyor. İtalya'da yüzde 1'lik bir gerileme, bizim İtalya'ya ihracatımızı yüzde 9 azaltıyor. Almanya'daki yüzde 1'lik bir gerileme, bizim oraya olan ihracatımızı yüzde 3,6 azaltıyor. Ortalaması AB'nin yüzde 3,3. Bunu bildiğimiz için sektör ve bölge çeşitlendirmesi yaptık. Bunu bildiğimiz için otomotiv, elektronik ve makine sanayine ağırlık vermeye çalıştık ve bugün görüyorsunuz lokomotif sektör Türkiye'de otomotiv haline gelmiştir."

“Dünyada ekonomi ekseni kayıyor”

Türkiye'nin Avrupa'ya olan ihracatının geçen yıl toplam ihracat içinde yüzde 57'lik bir ağırlık oluşturduğunu anımsatarak, şu bilgileri verdi:"Bugün aynı döneme bakıldığında 2008 yılında AB'ye olan ihracatın sadece yüzde 50 olduğunu görüyoruz. 57'lerden 50'lere inmiş, 7 puan düşmüş AB'ye olan ihracat. Neresi açılmış, komşu çevre ülkeler. Yaklaşık yüzde 44 ağırlığa ulaşmış. Asya pasifik pazarları, Afrika pazarları, yeni açtığımız pazarlar bu AB'deki daralmayı buralardaki artışla ancak karşılayabiliyoruz. İşte bu daha önce koymuş olduğumuz stratejinin ne kadar doğru olduğunun açık göstergesi. Yoksa bugün burada bu kadar rahat konuşamaz olurduk. Aynı şekilde devam edeceğiz. Yeni sektörler, yeni bölgelerle yolumuza devam etmemiz gerekiyor. Çünkü, Asya Pasifik, bu ülkelere doğru Atlantik Okyanusu'ndan bir kayış söz konusu. Bir ekonomi ekseni kayıyor dünyada şu anda... Atlantik Okyonusu'ndan Pasifik Okyanusu'na doğru bir ekonomik eksenin kaydığını, Çin'in ihracatının 1,3 trilyon, ithalatının 1 trilyon dolar olduğunu, 2,3 trilyon dolarlık bir büyüklüğü sadece Çin'in sağladığını ve dünya ticaretinin yeni bir ekseninin Asya Pasifik'te oluşmaya başladığını, Atlantik Okyanusu'ndan da bu eksenin Türkiye üzerinden oraya doğru kayacağını söylemiştim. Bunu gerçekleştirirken, stratejimizi Asya Pasifik ülkelerine doğru yaymamızın nedeni oydu."